Birol Biçer: DEĞERİ BİLİNMESİ GEREKEN GERÇEK KOZMOPOLİS: İSTANBUL

DEĞERİ BİLİNMESİ GEREKEN GERÇEK KOZMOPOLİS: İSTANBUL
Giriş Tarihi: 8.4.2024 12:27 Son Güncelleme: 8.4.2024 12:34
Tüm şehirlerimiz önemli ve değerli. Ancak bunlardan biri var ki tarihi, kültürel, ekonomik, stratejik, teknolojik ve daha birçok bakımdan tescilli ve özel bir yere sahip. Bu şehir siyasi rekabetin de günümüzde olduğu gibi her seçim döneminde üzerinde odaklandığı İstanbul. Doğrusu iki bin yıllık bilinen tarihiyle İstanbul, şehirler hiyerarşisinde ayrıcalıklı bir konumu elinde bulunduruyor. Tabii ki bu durum boşuna değil. İstanbul’u özel, önemli, değerli ve stratejik kılan pek çok unsur var. İşte onların belli başlı birkaçı….

Dünya gibi Türkiye'de de nüfus şehirlerde toplanıyor

Dünya nüfusu giderek kırsaldan şehirlere, metropollere hatta megapollere kayıyor. Dünya genelinde şehirde yaşayanların oranı 80 yıl önce yüzde 30'du. 2010 yılında bu oran yüzde 50'ye ulaştı. Şehirleşme kazandığı hızlı ivmeyi sürdürdüğü için bu oran da aradan geçen 14 yılda arttı ve yüzde 56'ya ulaştı. 2024 yılı başı itibarıyla dünyanın toplam nüfusu 8 milyar 74 milyon civarında. Bu demek oluyor ki 4,5 milyar insan şehirlerde, 3,5 milyar insan ise kırsalda yaşıyor. Mevcut şehirleşme hızı sürdüğü takdirde şehirli nüfus oranının 2050'de yüzde 70'lere varması öngörülüyor. Aynı eğilim ülkemizde daha yüksek oranlarda görülüyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında şehirde (il ve ilçelerde) yaşayanlar nüfusun yüzde 24'ünü teşkil ediyordu. 100 yılda bu oran yüzde 93'e ulaşmış durumda. Bu 85 milyonluk nüfusun 79 milyondan fazlasının il ve ilçe merkezlerinde, 5,6 milyonun ise köylerde yaşadığı anlamına geliyor. Nüfus sayımlarının açıkça gösterdiği gibi dünyadaki eğilime paralel olarak Türkiye'deki nüfus da büyük ölçüde şehirlere kayıyor. Daha da önemlisi bu nüfusun çok büyük bir kısmı büyükşehirlerde toplanıyor. Şehirleşme oranı gelişmişlik seviyesine göre artış gösteriyor. Gelişmiş ülkelerde şehirli nüfus yüzde 75, az gelişmişlerde ise yüzde 45 seviyelerini buluyor. Kuzey Amerika'da bu oran yüzde 82 ile zirveye ulaşıyor. Bu rakamlar şehirlerin ve özellikle megapollerin öneminin, ekonomik etkisinin ve siyasi ağırlığının arttığı anlamına da geliyor

Bazı ülkelerden kalabalık şehirlerimiz var

Resmi verilere göre, Türkiye'nin nüfusu 2023'te bir önceki yıla göre 92 bin kişi artarak 85 milyon 372 bine ulaştı. Yıllık nüfus artış hızı ise 2022'de binde 7,1 iken 2023'te binde 1,1'e geriledi. Türkiye'nin nüfus artış hızı bir hayli düşmüş görünüyor ama bu bilhassa büyük şehirlerin giderek daha sıkışık bir hale geldiği gerçeğini değiştirmiyor. Şimdi sıkı durun, bu nüfusun tam yarısını oluşturan 43 milyonu aşkın insan 81 il içindeki 10 büyükşehre toplanmış durumda (İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Konya, Adana, Şanlıurfa, Gaziantep, Kocaeli ve Mersin). Ülkemizde 30 büyük şehir olduğu düşünüldüğünde şehirleşme ve nüfusun şehre kaymasının boyutlarını daha iyi anlamak mümkün. Türkiye'de üretilen toplam gelirin yüzde 54'ünün sadece beş büyükşehirden elde edilmesi ise şehirleşmenin ülke ekonomisindeki boyutuna ışık tutuyor. Sadece Türkiye nüfusunun üçte birini teşkil eden 27,5 milyon kişi ise İstanbul, Ankara ve İzmir'de yaşıyor. Tek başına İstanbul tüm Türkiye nüfusunun yüzde 19'unu barındırıyor. Bu rakama ayrıca turistleri ve göçmenleri de eklemek gerekiyor. Açıkçası İstanbul Macaristan, Azerbaycan, Portekiz, Yunanistan, Tunus, Ürdün gibi yakın coğrafya ülkeleri de dâhil olmak üzere tam 131 ülkeden daha fazla nüfusa sahip. Bu haliyle dünyadaki hatırı sayılır metropollerden biri olan İstanbul tarihteki önemini kaybetmek bir yana dursun her geçen gün giderek hem Türkiye'de hem de bölge ülkeleri arasında önemli bir ekonomik, demografik, kültürel, turistik ve siyasi ağırlık merkezine dönüşüyor.

İstanbul'u yönetmek ülke yönetmeye bedel

Büyükşehirleri yönetmek ve hizmet götürmek artık kolay iş değil. En küçük işler için bile önemli bütçeler ayrılması, büyük projeler geliştirilmesi gerekiyor. Özellikle İstanbul gibi megapol olma durumuna gelmiş bir şehir için astronomik denilebilecek bütçeler ve çok yönlü dev projeler bir mecburiyet. Üstelik bunlar da yeterli değil. Basit ve arkaik bakış açıları böyle büyük organizmaların hayatiyetini sağlıklı sürdürmeye yeterli gelmiyor. Her şeyden önce son derece kapsamlı, günün şartlarına uygun ve geleceğin ihtiyaçlarını öngörebilen kuşatıcı bir vizyon gerektiriyor. Hele bir de bu yapı İstanbul gibi kültürel, tarihi, ekonomik ve stratejik bakımdan bir ülkenin kalbini temsil ediyorsa bu yapıyı idare edecek vizyonun da buna uygun çapta olması büyük bir hassasiyet taşıyor. Çünkü günümüzde böyle büyük ve hayati bir şehri yönetmek neredeyse bir ülkeyi yönetmekle aynı anlama gelebiliyor. Hele bir de bu metropol tarihindeki çok kültürlü yapısının üzerine nerdeyse Birleşmiş Milletler gibi bir çeşitliliği barındırmaya başladıysa bu vizyonun bir ülkeyi yükseltecek vizyona ve yapabilirliğe denk olması gerekiyor. Dolayısıyla muazzam bir çeşitliliğe ve ihtiyaç listesine sahip İstanbul'u layık olduğu şekilde yönetebilmenin her babayiğidin harcı olmadığı açık…

İstanbul neden önemli?

Ülkemizin her şehri, her köyü, her santimetrekare toprağı önemli ve değerli… Ve öyle de olmak zorunda. Ancak bu durum bazı değerlerin sahip oldukları bazı özel nitelikler dolayısıyla hiyerarşide farklı bir yer edinmelerini engellemiyor. Türkiye için bu açıdan İstanbul'un önemi ve değeri tartışılmaz. İstanbul'un şehirler hiyerarşisindeki bu yerini kazanması ise çok eski dönemlerden başlayıp, günümüzdeki gelişmelerle sürüyor. Yerel seçimler için süregelen rekabette ağırlığın sürekli İstanbul'da odaklanmasının nedeni de sadece siyasi ve demografik niteliğinden kaynaklanmıyor. Çünkü İstanbul'a bu siyasi ağırlığı kazandıran birçok özelliği söz konusu… Her şeyden önce bu şehir daha önce değindiğimiz gibi Türkiye nüfusunun beşte birine ev sahipliği yapıyor. Sadece bu yönü bile İstanbul'u Türkiye'nin siyasi ağırlık merkezi yapmaya yeterli. Buna paralel olarak İstanbul ülkemiz açısından dev bir ekonomiye tekabül ediyor ki böyle bir potansiyel herkesin buraya hâkim olmayı dilemesi için kâfi sayılır. Herkesin ve özellikle siyasi partilerin İstanbul'da söz sahibi olmak için verdiği kıyasıya rekabetin başlıca nedenini İstanbul'un halen başkent niteliğini sürdürmesi oluşturuyor. Siyasi sistem açısından Türkiye'nin başkenti tabii ki Ankara ancak İstanbul da bu ülkenin ticaret, turizm, kültür, yatırım, finans ve iş başkenti konumunda.

Baş döndürücü ekonomik potansiyel

Siyaset açısından verilen mücadeleye bakıldığında İstanbul'un temsil ettiği ekonomik potansiyelin baş döndürücü bir cazibeye sahip olduğu yadsınamaz. Rakamlar bu açıdan İstanbul'un şehirlerimiz içindeki yerini açıkça gösteriyor. Bu şehrin Türkiye'nin iş gücündeki payı yüzde 20'yi, ihracattaki payı ise yüzde 50'yi geçiyor. Türkiye'nin yaptığı ithalatın da yüzde 55'i yine İstanbul'u işaret ediyor. Ülkemizin 81 şehrinden elde edilen vergi gelirinin yüzde 48'i yine tek başına İstanbul'dan geliyor. Ülkemizin toplam dış ticaretinin yüzde 49'u İstanbul'dan gerçekleşiyor. TÜİK verilerine göre milli gelire katkısı en yüksek olan şehir de yine İstanbul. Gayrisafi yurt içi hasıla hesaplamalarında 2022'de 4,5 milyar lira ile İstanbul en yüksek gelire ve yurt sathında yüzde 30,4 orana ulaştı. Bu ülkemizde üretilen her 100 liralık gelirin 30 lirasında İstanbul imzasının bulunması demek oluyor. Bu açıdan ikinci sırada bulunan Ankara'nın milli gelire katkısının 1,3 milyar ve yüzde 8,9 olduğu göz önüne alındığında bundan üç katı aşkın gelir üreten İstanbul'un ekonomik önemi daha net olarak görülebiliyor. Bu potansiyeli ülkemize gelen yabancı şirketlerin yüzde 62'sinin İstanbul'a yerleşmesi ve şirketlerin yüzde 41'inin burada kurulması da teyit ediyor. Sigortalı çalışanların yüzde 25'i yine bu şehirde çalışıyor. Milli gelire katkı bakımından İstanbul Türkiye'deki 68 şehrin toplamına ulaşıyor. Ülkemizde yapılan patent başvurularının yüzde 42'sinin yine İstanbul'da olması bu şehrin yatırım ve teknoloji liderliğinin de bir göstergesi. Türkiye'deki tüm motorlu taşıtların beşte biri de yine bu şehirde bulunuyor. İşte İstanbul Türkiye şehirleri arasında böyle bir ekonomik potansiyele sahip...

"Küresel güçlü şehirler" arasında bir Türk metropolü

İstanbul'un potansiyelini sadece Türkiye ya da yakın coğrafya ile sınırlamak ona haksızlık etmek olur, zira bu potansiyel küresel ölçekte de kendine ciddi bir yer buluyor. Bu durumu Institute for Urban Strategies tarafından her yıl yayınlanan Küresel Güçlü Şehirler Endeksi (GPCİ) net olarak ortaya koyuyor. Son 15 yıldır Londra, New York, Paris, Tokyo ve Singapur'un başını çektiği bu liste dünyanın önde gelen şehirlerini ekonomi, çevre, yaşanabilirlik, ulaşım, ar-ge gibi 6 ana başlıkta 70 kritere göre değerlendiriyor ve sıralandırıyor. 2023 yılında yayınlanan Küresel Güçlü Şehirler Endeksi İstanbul'u genel klasmanda 30. sıraya yerleştiriyor. 2014 yılında bu sıralamada 21. olan İstanbul için bu durum son yıllarda bir düşüş anlamına gelse de dünyanın 48 büyük şehri arasında halen kayda değer bir yere sahip. İstanbul'un en düşük not aldığı kriterleri yaşanabilirlik ve çevre oluşturuyor. Yaşanabilirlik sıralamasında 442, çevre kriterinde 39. sırada yer alan şehrin en yüksek notu aldığı alanlardan biri ulaşılabilirlik; İstanbul bu bakımdan 48 küresel güçlü şehir arasında 12. sırada bulunuyor. Ancak en iyi olduğu kriter kültürel etkileşim; İstanbul kültürel etkileşimde bu şehirlerin en iyileri arasında 6. sırayı alıyor. Bu aslında İstanbul'un ve Türkiye'nin insani iletişim ve etkileşiminin de zenginliğinin bir göstergesi sayılabilir. Geçen yıl 17,5 milyon turisti ağırlayarak dünyanın en çok ziyaret edilen şehri olan ve Türkiye'deki her yüz yolcudan 50'sinin hava limanlarını kullandığı İstanbul'un kültürel etkileşimdeki etkisi gerçekten takdire şayan.

Dünya için de bir miras

Tüm bu veriler İstanbul'u bizim için önemli yapabilir ama onu özel ve değerli kılan şey çoğu ekonomiye dayanan bu veriler değil, kuşkusuz bu şehrin geçmişten günümüze taşıdığı tarihi, kültürel ve manevi değerler. Her şeyden önce 1.400 yıl Doğu Roma ve Bizans'a, daha sonra da 600 yıla yakın Osmanlı gibi bir cihan imparatorluğuna başkentlik eden, 120'yi aşkın imparator ve sultanı barındıran ve uzun süre hilafet makamının mümessili olarak İslam âleminin de siyasi merkezi görevini gören bu müstesna şehrin nesiller boyu intikal ettirdiği miras onu bizim için çok özel yapmaya yetiyor. Üstelik bu tarihi, kültürel ve manevi miras fazlasıyla boyuttan oluşuyor. Bu mirasın sadece tarihi boyutu bile dört bir yandan on milyonlarca turisti çekmeye yetiyor. Üstelik bu miras sadece bizim tarafımızdan önemsenmiyor; UNESCO'nun da tescillediği ve koruma altına aldığı bir değer ifade ediyor. 1985 yılında tüm insanlığın ortak mirası niteliğiyle Dünya Mirası statüsüne alınan "İstanbul'un Tarihi Alanları" Sultanahmet Arkeolojik Sit Alanı, Süleymaniye Koruma Alanı, Zeyrek Koruma Alanı ve Kara Suları Koruma Alanı gibi dört bölgede yer alan pek çok tarihi yapıyı ve değeri ihtiva ediyor. Bunlar ise birer zenginlik olmanın yanı sıra adeta altın yumurtlayan tavuk misali daimi bir kültürel, turistik ve ekonomik potansiyel anlamına geliyor. Sadece şu veri bile bu şehrin manevi değerini ispata yeterlidir: Tüm Türkiye'deki tescilli kültür varlıklarının yaklaşık üçte birini barındıran İstanbul'da 35 bini aşkın tarihi eser mevcuttur.

İlham kaynağı olan diyar

İstanbul'a değer katan ve onu bir şekilde bu ülkede yaşayan herkesin hayatına sokan unsurlardan biri de bu şehrin Osmanlı ve Cumhuriyet devrinde şiirimizde, folklorumuzda, edebiyatımızda, sanatımızda ve sinema-tiyatromuza başkentlik etmesi, dahası ilham kaynağı olması. Bu topraklarda üretilen kültürel ve sanatsal eserlerin büyük kısmının İstanbul'da üretildiği, sanatçı, şair, müzisyen ve yazarlarının önemli bir bölümünün bu kenti mekân edindiği gerçeği haliyle İstanbul'u bu alanların da başoyuncusu haline getirmiş. İstanbul tarihi dokusu, nezih sakinlerinin oluşturduğu toplumsal atmosferi, geleneksel değerleri, doğal ve mimari güzellikleri, eski semtleri ve hikâyeleriyle şiirlere, romanlara, filmlere ve tablolara ilham kaynağı olmuş ve günümüzde de başka bir şekilde olmaya devam ediyor. "Eski İstanbul terbiyesi", "İstanbul adabı", "İstanbul beyefendisi", "İstanbul hanımefendisi", "İstanbul tekkeleri" gibi ancak çok geniş bir kültürel süreklilik ve donanımla oluşabilecek bu şehrin kendine has kavramları bile dünyada her şehre nasip olacak türden değil.

Şehre ruhunu veren iki unsur: İnsan ve mimari

Bir şehre öncelikle damgasını vuran iki unsur var; biri mimari anlayış, diğeri ise insan yani toplum yapısı. Bana kalırsa İstanbul'u tüm şehirler içerisinde özel bir konuma oturtan tüm bu özelliklerinin başında Osmanlı'nın izlerini taşıyan ve tahribata direnerek bugünlere gelebilen mimarisi geliyor. Diğer yanda ise hem dini hem etnik bakımdan dünyada kolay kolay uzlaşmaz görünen farklı toplulukları bir arada başarıyla yaşatma başarısı. İmparatorluklar başkenti olmanın sağladığı imkânlarla İstanbul geçmişte olduğu gibi günümüzde de 72 millete ve neredeyse tüm dinlere ev sahipliğini başarıyla sürdürüyor denilebilir. Cumhuriyet döneminde nitelikli bir şehircilik ve kültür bilinci geliştirilebilmiş olsa ve sadece Süheyl Ünver'in resimleyip tasnif ettiği İstanbul mimari yapıları korunabilmiş olsaydı bugün bütünüyle yaşayan bir müze niteliğinde bir hüviyete bürünebilirdi bu şehir. Ne yazık ki bu olmadı ama elde kalan, kurtarılabilen mimari varlıklar bile burayı başlı başına bir cazibe merkezi haline getirmeye yetiyor şükür ki. İnsani malzemenin çeşitliliğini bir potada ama her birinin temel unsurlarını eritmeden birleştirebilmiş olması ise bu şehre dünyadaki örneklerin çoğunun
üzerinde bir anlam katıyor. Şeyhülislamlığın, Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin, Ermeni Katolik Patrikhanesi'nin, Yahudi-Musevi Hahambaşılığı'nın ve onların temsil ettiği cemaatlerin asırlardır büyük ölçüde sorunsuz yaşayabilmeleri ve bugün de varlıklarını demokratik yapı içinde kolaylıkla sürdürmeleri günümüzde başka yerlerde kolay görünmüyor. Bu bakımdan İstanbul'un farklılıkların ve hele hele farklı din mensuplarının medeni çerçevede yaşayabildiği atmosferi bu açıdan gerçekten çok kötü bir manzara arz eden dünya ülkelerine ve şehirlerine ders olabilecek bir nitelikte.

BİZE ULAŞIN