Yaşamak ve yaşamaya devam edeceğini ummak, düşünmek insanoğlunun en temel arzusudur. Hayatiyetin sürmesi bizler için mukaddes bir olgudur fakat bu eylem her daim düz bir çizgide seyretmez. Bazı günler yorgun, mutsuz bazı günler de bitimsiz bir yaşamak coşkusuyla geçer ve insan, ömrünü bu iki uç arasındaki dengeyi sağlamak üzere inşa eder, etmeye çalışır. Bu denge arayışı içerisinde işler her daim beklediğimiz gibi gitmez ve bazen ummadığımız uçurumlardan aşağı yuvarlanıp kendimizi, yolumuzu kaybederiz. Halihazırda doğmuş olmak zaten bu yol kaybının kendisiyken bir de arayış esnasında kaybolmak, zeminini bulamamak insanın çetin sınavlarından biri haline dönüşür.
Düştüğü yerde insanın önünde iki seçenek vardır. Bunlardan ilki istemese de sürüklendiği, yol ve adres bilmediği bu karanlık mağarayı kendine ev bellemek ve aramanın, yola çıkmanın zorluğundan, endişesinden kaçıp haline razı gelerek dünyadaki kalan günlerini tamamlamak; ikinci seçenek ise önce üstünü silkeleyip sonra yaralarını sararak kendi Zümrüd-ü Anka kuşunun peşinden zorlu vadileri aşmaktır.
Bahsettiğimiz bu ikinci seçenek zora talip olmak demektir. Alışkanlıkları, kolaylıkları, konfor alanlarını terk edip yeni bir yola çıkmak, yeni bir başlangıç yapmak görüntü itibarıyla cazip ve basit görünse de her şeye sıfırdan başlamak meşakkatli bir iştir. Bu başlangıçlar büyük bir kaybın, travmatik deneyimin ya da yüce bir hissiyatın kalpte canlanması ile gerçekleşir. O hissiyattan sonra kişi dünyayı yeniden yorumlamak, duymak ve gözlemlemek ister, buna cesaret eder. O olay ya da o zaman dilimi kişi için bir milat olur ve ömrünün geri kalanını bu bilinçle geçirmeye çalışır, o kutlu olayı veyahut duyguyu hatırlayarak, ondan cesaret alarak hayata tutunmaya çalışır.
Kendimizi yeniden inşa fırsatı
Ramazan ayı bu başlangıçların en kadim ve güçlü olanıdır. Asırlardan beri milyonlarca insanın değişimine, dönüşümüne ve yeniden başlayıp kurtuluşuna vesile olan bu ay Müslümanların tazelenme ve yeniden umut etme ayıdır. O sene içerisinde ne yapmış olursanız olun ne kadar günaha ve çamura batmış olursanız olun Ramazan ayı arifesinde kalbiniz affedilme, yenilenme ve kurtulma umuduyla başka türlü atar ve yeniden başlamak için kapıların ardına kadar açıldığını hissedersiniz. Yapmış olduğumuz kötü eylemlerden, söylemlerden uzaklaşmak, ibadetlere yeniden başlamak, kendimizi yeniden inşa etmek için Ramazan ayı büyük bir fırsattır.
Bu noktada İslam'ın kuşatıcı ve merhametli yaklaşımı insan ruhuna iyi gelir çünkü insan her ne yaparsa yapsın affedilmek, bağışlanmak, kabul edilmek ister. Ramazan ayı ile beraber bu merhamet ve bağışlanma çemberine dâhil olan insan, anlaşıldığını ve affedildiğini hissederek sakinleşir, huzur bulur.
Sürekli hareket ediyoruz, çok acil işlerimiz ve gündemlerimiz var. Yavaşlamak ve durmak kötü özelliklermiş gibi bunlardan kaçıyoruz. Oysa insan ruhu tabiatı gereği zaman zaman dinlenmek, durulmak ister. Ramazan durma, yavaşlama ayıdır. Günlük hayat telaşlarımızdan, koşuşturmalarımızdan, bitmeyen toplantılardan, mesai saatlerinden, hırslarımızdan, kibrimizden sıyrılma, uzaklaşma, sakinleşme mevsimidir.
Sürekli hareket halinde olmak, hızlı olmayı kendine düstur edinmek bizi bir noktadan sonra yorar. Bahsettiğim yorgunluk fiziksel bir yorgunluk değil ruhsal bir yorgunluktur. Hızlı bir biçimde sürekli hareket eden insan dünyanın güzelliklerini fark edemez, göremez. Mevsim çiçeklerini, gökyüzünün rengini, sevdiğimiz insanların yüzüne yerleşen hüznü ya da sevinci görebilmemiz için durmak ve dikkatli bir biçimde kalbimizi onlara yöneltmemiz gerekir. Ama modern dünya bunu istemiyor.
Hayatın yoruculuğu karşısında bir kurtuluş önerisi
Daha güneş doğmadan gözümüzü açıp kendimizi şehirlerin kalabalık caddelerine atıyor, uzun çalışma saatlerinde var gücümüzle ve tüm dikkatimizle işimizi yapıyor, akşam karanlığında kendimizi yine aynı caddelere atıp enerjimiz kalmışsa eğer cebimizdeki üç beş kuruşu sağda solda harcayıp kendimizi yatağa fırlatıyoruz. Yeni dönemle birlikte hayatımıza giren online çalışma sistemine hiç değinmiyorum bile. İnternetin olduğu her yerde ve her saat diliminde hayatlarımız üzerinde egemenlik kuran bir hız ve sömürü sisteminin içerisinde insan var olmaya ve kendisini iyi hissetmeye çabalıyor.
Ramazan ayı bu hızlı ve yorucu hayata karşı bize bir kurtuluş ve sakinlik önerisi sunuyor. Dünya telaşından sıyrılıp hakikat üzerine düşünmemize ve gerçekliğe yönelmemize imkân sağlıyor. Bu dünyaya geliş sebebimiz daha çok maddi gelir elde edip sahip olduğumuz eşyaları arttırmak, dünya üzerinde kapladığımız alanı genişletmek mi yoksa gerçekten de içinde anlam barındıran bir hayat sürmek mi? Biraz yavaşladığımızda göreceğimiz şey anlamın dünyanın geri kalanında daha büyük ve değerli olduğudur fakat içinde bulunduğumuz hız, bizim görüş açımızı kaybetmemize ve sağlık değerlendirmeler yapamamamıza sebep oluyor.
İçinde bulunduğumuz ve yavaşladığımız bu ay hayatın anlamını, varoluşumuzun nedenini, doğum ve ölüm arasındaki sürecin seyrini, öldükten sonra kavuşacağımız gerçek dünyayı düşünmek için büyük bir fırsat. Otomatik pilotta hiç sorgulamadan yaşadığımız hayatı sorgulamak, gerçekliklerimiz üzerine kafa yormak ilk aşamada zorlu bir eylem gibi görünse de nihayetinde bizi kavuşturacağı ferahlık tüm bu zorluklara değecektir.
Altı organı muhafaza etmek
Ramazan ayı hem ruhun hem de bedenin yeniden biçimlenmesini ve bir özdisiplin kazanmasını sağlar. Hakkıyla uygulamaya çalıştığımız oruç ibadetinde kişi, tüm bedenini ve ruhunu gözetleyip tabiatımıza hasar verecek eylemleri yapmaktan uzak durur. Bu uzak duruş nihayetinde ruhumuzu besler ve bizi kötülüklerden korur. Büyük düşünürler Ramazan ayında şu altı organı muhafaza etmenin insana huzur vereceğini söyler: Göz, kulak, dil, kalp, el ve ayak.
Göze hâkim olup kötü olana bakmamak ruhumuzu ve gönlümüzü kirletecek görüntülerden bizi korumaktır. Kulağa hâkim olmak, hoş olmayan şeylerden, gıybetten ve yalan konuşanların sohbetinden alıkoymak ve çirkin sözlerden kulağı korumaktır. Dili korumak; dilimizi faydasız ve malayani konuşmalardan uzak tutmak, sözün esiri olmaktansa dilimize sahip çıkmak ve gıybet, yalan, dedikodu gibi dilin her türlü afet ve belasından korunmaktır.
Kalbi korumak, kalbi tamamen Allah'a ait kılmak ve kalpte Allah'tan başka hiçbir şeye yer vermemektir. Ellerimizi korumak, ellerimizi haram olan her şeyden uzak tutmak ve türlü kötülüklere uzanmaktan alıkoymaktır. Son olarak ayaklarımızı korumak ise hayırlı işler dışında bir yere gitmekten kendimizi korumaktır. Ramazan vesilesiyle bu vücut disiplinini sağlayabilmek kişinin ruh sağlığını doğrudan etkileyerek bizleri daha sağlıklı insanlara dönüştürür.
Ramazan ayında suç oranlarının anlamlı bir biçimde azaldığını görüyoruz. Şiddet, hırsızlık, madde bağımlılığı, cinayet gibi alanlarda yaşanan düşüş kişinin az önce saydığımız beden ve ruh kontrolünü yapmaya çalışmasının bir sonucudur. Oruçlu kişi Ramazan ayı münasebetiyle daha dikkatli konuşmaya ve yaşamaya çalışır, hareketlerindeki aşırılıkları törpüler, kendisine zarar verecek ortamlardan ve maddelerden uzak kaldığı için bu kötülüklerin etkisine girmez ve daha insani bir yaşam sürmeye başlar. Ramazan ayı sabır ayıdır öfkemizi bu ayda daha çok kontrol etmeye, kalp kırmamaya, gönül incitmemeye, kötü söz söylememeye gayret ederiz ki tuttuğumuz orucun, yaptığımız ibadetlerin bir bereketi olsun. Aksi halde orucun temel felsefesinden uzaklaşmış oluşur.
Beden ve ruh kontrolü
Bahsettiğimiz beden ve ruh kontrolü beynimizin ön kısmında bulunan prefrontal korteksin gelişimine katkı sağlar. Beynin yürütücü merkezi olan prefrontal korteks dürtü kontrolü, sağlıklı karar verme, alternatifleri gözden geçirme gibi icra işlevlerinde uzmandır. Bu beyin bölgesi disiplin düzeyinizi de kontrol eder ve tekrarlı alıştırmalarla bir konuda uzmanlaşmamıza yardımcı olur.
Dolayısıyla her istediğine anında ulaşamayan, hazzı erteleyen ve "dur, düşün, uygula" ilkesini benimseyen beyin kendisini geliştirir, kişinin yönetici işlevlerini güçlendirerek iradesi ve zihni kuvvetli kişiler olmamıza olanak sağlar. Yapılan tüm bilimsel araştırmalar gösteriyor ki hazzı erteleyen, iradesi üzerinde kontrol sahibi olabilen, zorluğa katlanabilen kişiler ilerleyen yıllarda hem akademik hem de ruhsal olarak daha kuvvetli bireylere dönüşüyor.
Ramazan ayının ruh ve anlam dünyamıza yaptığı bir başka önemli katkı ise sosyal ilişkilerdir. Bu ayda küsler barışır, uzaklar yakınlaşır, dostluk ve arkadaşlık bağları daha da pekişir. Sahurlarda, iftar sofralarında eski dostluklar tazelenir, birbirini uzun süredir görmeyen tanıdıklar bu kutlu vesile ile yeniden bir araya gelerek gönüllerini şenlendirir. Sadece tanıdıklara değil tanımadıklarımıza da soframızı açmak, ihtiyacı olanlarla beraber aynı sofraya oturmak, onların derdini dinleyip dertlerine çare olmaya çalışmak Ramazan ayını daha da bereketlendirir.
İhtiyaç sahiplerini gözeterek onlarla empati kurmak, hemhâl olmak toplumsal bir anlayış ve diriliş meşalesi yakar. Sosyal eşitliğin sağlanması yönünde atılan bu adımlar yoksulun, yaşlının, yetim ve öksüzün kalbine bir ferahlık verir, yalnız olmadıklarını hissettirir, nihayetinde de yardım için el uzatanların ruhunu güzelleştirir.
Ramazan bizi insan kılar, ruhumuza aydınlık pencereler açar, bize dünyanın geçici bir heves olduğunu hatırlatır ve hakiki olanı işaret eder. Bu Ramazan ayında da işaretleri hakkıyla takip edebilmek umuduyla.