Bercan Tutar: YENİ SOSYO-KÜRESEL TEHDİT: YEŞİL ENERJİ RADİKALİZMİ VE EKOLOJİK FANTAZYA

YENİ SOSYO-KÜRESEL TEHDİT: YEŞİL ENERJİ RADİKALİZMİ VE EKOLOJİK FANTAZYA
Giriş Tarihi: 17.5.2023 15:39 Son Güncelleme: 17.5.2023 15:39
Milyarlarca insan, temel modern enerji hizmetlerinden yoksun kalmaya devam ediyor, elektrik veya temiz pişirme tesislerine erişemiyor. Ancak “eşitsizliği” sona erdirme hayali, fosil yakıtlara bağımlılığı sona erdirme hayaliyle doğrudan çelişiyor.

Milyarlarca insan, temel modern enerji hizmetlerinden yoksun kalmaya devam ediyor, elektrik veya temiz pişirme tesislerine erişemiyor. Bu durumun, daha güçlü bir şekilde harekete geçilmediği sürece 2030 yılına kadar sadece biraz değişmesi bekleniyor.

Modern dünyada, enerji etrafımızdadır. Yemeğimizi pişirmek, evlerimizi ısıtmak, elektronik eşyalarımızı şarj etmek ve sokaklarımızı aydınlatmak için
kullanıyoruz. Enerjiye her zaman erişimimiz olduğu için, çoğu zaman bunu doğal karşılıyoruz.

Güvenilir ve uygun fiyatlı enerji kaynaklarına erişimi olmayanların "enerji fakiri" olduğu söyleniyor. "Enerji yoksulluğu" dünya çapında bir milyar insanı etkiliyor, çünkü refahları düşük enerji tüketiminden, kirli veya kirletici yakıtların kullanımından ve temel ihtiyaçları karşılamak için yakıt toplamak için harcanan aşırı zamandan olumsuz etkileniyor bu kesimler.

Uluslararası Enerji Ajansı'na göre, gelişmekte olan ülkelerdeki insanlar için enerjiye erişim; yoksulluğu azaltmak ve sağlığı iyileştirmek, verimliliği artırmak, rekabet gücünü yükseltmek ve ekonomik büyümeyi teşvik etmek için olmazsa olmaz bir ihtiyaç ve haktır.

BM, yoksullukla mücadelede güvenilir ve uygun fiyatlı enerjiye erişimin şart olması nedeniyle, hükümetleri, işletmeleri ve sivil toplumu, "Herkes İçin Sürdürülebilir Enerji Programı" aracılığıyla 2030 yılına kadar modern enerji hizmetlerine evrensel erişim sağlamaya çağırıyor.

Dünyanın enerji hakkındaki yaklaşımı hâlâ çok tartışmalı… Zira enerji, insanların yaşam kalitesine, topluma ve insan ilerlemesine hayati bir katkı sağlar. Bu bugün doğrudur ve gelecekte de geçerli olmaya devam edecektir. İşte bu yüzden "Energy Matters/ Enerji Hayatidir" ajandası oluşturuldu.

Energy Matters, enerji hakkında şeffaf bilgi ve bakış açısı sağlayan bir girişim. Burada bir dizi konu BM tarafından ele alınıyor… Küresel enerjinin ölçeği; enerjinin tedarik edilme ve üretilme yolları; mevcut enerji teknolojisi; gelecek yenilikler; dünyanın gelecekteki enerji ihtiyacı ve onları dolduracak sürdürülebilir enerji kaynakları.

Yeşil rüyanın yol açtığı riskler

Yaşadığımız yer, kullandığımız enerji formları üzerinde bir etkiye sahiptir. Ulusal düzeyde, mevcut kaynakların geliştirilen enerji kaynakları ve türleri üzerinde büyük bir etkisi vardır. Birçok ülke, özellikle ABD ve Kanada gibi geniş coğrafyalara ve kaynaklara sahip büyük ülkeler için, inanılmaz enerji talebini artırmak için birçok farklı kaynaktan yararlanılıyor… Bu yaklaşıma "enerji karışımı" deniliyor.

Karışım her ülkede farklıdır. Fosil yakıt dışı enerji kaynaklarının payı giderek düşüyor. Fakat son yıllarda enerji krizi nedeniyle kömürün küresel enerji karışımındaki payı yükselmeye başladı.

Planete Energies web sitesine göre, Fransa'nın enerji karışımı yaklaşık yüzde 40 ila 45 nükleer enerji, yüzde 30 petrol, yüzde 15 doğal gaz, yaklaşık yüzde 8 yenilenebilir enerji ve yüzde 4 kömürden oluşuyor. Buna karşılık, ABD'nin enerji karışımı yüzde 26 doğal gaz ve yüzde 22 kömür içeriyor, yüzde 10 ile de nükleer enerji içeriyor.

Bununla birlikte, Çin, enerji karışımının yüzde 68'ini oluşturan kömüre büyük ölçüde güvenirken, yenilenebilir enerjiler karışımın yüzde 11'ini temsil ediyor.

Enerji karışımında karşımıza yenilebilir enerji ve daha yaygın deyişiyle yeşil enerji kavramı çıkıyor. Sosyal ve ekonomik eşitsizliğin temelinde enerji eşitsizliği yatıyor. Bu bağlamda insan eşitsizliği konusuna bakmanın farklı yolları vardır. Modern ve emperyalist Batılı Sol, gelir ile ölçülen eşitsizliğe takıntılı. Ancak, eşitsizliği yaşam kalitesine dayanarak ölçersek, gerçekten önemli olan şeylerde eşitliğe doğru büyük ilerleme kaydettiğimiz hızla ortaya çıkar. Bu ilerlemenin çoğu, yeşil rüyanın dayatılmasından sonra risk altında görünüyor.

20. yüzyılın sonlarında çok zenginlerin özel alanında başlamış olan konforlu yaşam uzun zamandır orta sınıflar için de yaygın olarak kullanılabilir hale
geldi. Arabalar ve kişisel seyahat gibi imkânlar aynı zamanda ev içi aletler, kurutucular ve bulaşık makineleri gibi küçük ölçekli kolaylıklar da insan yaşamına kalite kattı. Bütün bunlar elbette elektrik ve fosil yakıtların yaygın erişimi ve satın alınabilirliği ile sağlandı. Yani şu anki yeşil enerji savunucularının karşı çıktığı petrol, kömür ve doğal gaz gibi geleneksel enerji kaynaklarıyla elde edildi.

Büyük sermayenin dümen suyundaki sol hareketler Ancak temel insan deneyimi iyileşirken bile büyük sermayenin dümen suyuna giren sol akımlar ve partiler "gelir eşitsizliği" şeklinde fazla da ahlaki olmayan bir sosyal ve ekonomik kampanya yürütüyor. Bu, lüks satın alma yeteneği ile ölçülen "eşitsizlik"tir. Zenginler sadece seyahat etmiyor, yat ve özel jet ile yol alıyorlar.

Örneğin New York, Los Angeles ve İstanbul gibi şehirlerin dünyanın en zengin insanlarından bazılarına ev sahipliği yaptığı doğrudur. Ancak, bu şehirlerdeki en yoksul insanların hala ısı, sıhhi tesisat, yiyecek ve ulaşım ile iyi konutlara kısmen de olsa yaygın bir şekilde erişebildiği de doğrudur. 19. yüzyılda veya hatta 20. yüzyılda çoğu yoksul insanın ulaşamayacağı şeyler. Ayrıca elektriğe yaygın erişime sahipler ve sonuç olarak birçoğunun
20. yüzyılın ortalarına kadar bile var olmayan televizyonları, telefonları ve modern sağlık hizmetleri var.

Tarih boyunca, "yoksulluk" bir zamanlar bugün dünyada ifade edildiğinden çok farklı bir şey ifade ediyordu ve zengin ile fakir arasındaki yaşam kalitesi farkı çok açıktı. Fakir olmak genellikle gıdaya yetersiz erişimi olan bir oda kulübesinde yaşamak anlamına gelirken, zengin olmak, kişinin her ihtiyacına cevap vermek için hizmetçilerle çalışan konaklarda yaşamak anlamına geliyordu. Bir zamanlar "gelir eşitsizliğinin" kastettiği şey
buydu.

Batı'daki ve genel olarak modernleşmeyle birlikte Batı dışı dünyadaki yaşam kalitesi, sanayi devriminden, yaygın elektrik ve fosil yakıtların piyasaya sürülmesinden sonra çarpıcı bir şekilde değişmeye başladı. Ve gelişmekte olan dünyayı az gelişmiş tutan bir numaralı şey, bu iki şeye sınırlı erişim oldu.

Ancak, 21. yüzyılda Batı'da insanlık durumunun ne kadar iyi olduğunu fark etmemiş gibi görünen aynı politikacılar ve seçmenler, fosil yakıtların kullanımını ortadan kaldırma hedeflerine ulaşmalarının ne kadar kötü olacağını da fark etmiyorlar. Çünkü "eşitsizliği" sona erdirme hayali, fosil yakıtlara bağımlılığı sona erdirme hayaliyle doğrudan çelişiyor.

Fosil yakıtların kısıtlanması yaşamı da kısıtlar

Fosil yakıtların kullanımını kısıtlayan veya ortadan kaldırmayı amaçlayan yasalar, Batı'nın orta ve alt sınıflarının yaşam kalitesini doğrudan hedef alıyor. Eğer fosil yakıt kullanımı gerekli önlemler alınmadan sınırlandırılırsa "muhteşem zenginlik" ile "öğütücü yoksulluk" arasında var olan unutulmuş gruplar yeniden ortaya çıkacak. Fosil yakıt kullanımını kısıtlayan yasalar elektrik maliyetini otomatik olarak artıracak, yani insanlar aynı kullanım seviyesi için daha fazla ödeme yapmak zorunda kalacaklar veya hemen geri çekilmeye başlayacaklar. Kesinti yapan ilk insanlar, en sıkı bütçelerle yaşayanlar, yıllık ısıtma faturalarının aniden 500 dolar, hatta 1000 dolar artıp artmadığını fark edecek türler olacaktır. Batı'da insanlar artan enerji faturaları yaşam standartlarından taviz vermek zorunda kalıyor. Ortak konut yakında birçokları için ekonomik bir gereklilik haline gelecek Batı'da.

Enerji krizi ve yeşil enerji fantazyasının ortaya çıkardığı maliyetlerin Batı dışı toplumlardaki insanların yaşam standardı üzerindeki etkisi ise daha yıkıcı olacaktır. Batı ile doğu arasındaki eşitsizliği daha ölümcül hale getirecektir. Batı dışı toplumların fosil yakıt endeksli sanayileşmesine ve büyümesine de ağır darbeler indirecektir.

Fosil yakıtlar kısıtlandıkça hızla karşılanması zorlaşacak olan şu anda kabul ettiğimiz birkaç şeyi şöyle sıralamak mümkün: Isı ve klima, eğlence için veya işe arabayla gidip gelmek, aile tatilleri yapmak dışında herhangi bir amaç için araba kullanmak. Elektrik aşırı derecede pahalı hale gelirse, insanlar evlerini aydınlatmayı ve cihazlarını kullanmayı kesmek zorunda kalacak.

O zaman henüz ele alınmamış daha büyük sorular var: Fosil yakıtlar olmadan nasıl çiftçilik yapacağız? Bir hastaneyi nasıl işleteceğiz ve güvenilir elektrik olmadan hayat kurtaran bakım nasıl sağlayacağız? Bunun gıda ve sağlık hizmetlerine erişimimize ne yapacağını kim söyleyebilir? Sanayi çarklarını nasıl döndüreceğiz…

Ama sonuç olarak: Yumurtalar 10 dolara çıktığında, orta sınıf fark eder, ancak zenginler bunu yapmaz. Gaz 2,95 dolardan 4,05 dolara çıktığında, orta sınıf fark eder, ancak zenginler bunu yapmaz. Alt, orta ve üst-orta sınıflar, zenginlerden herhangi biri aynı şeyi yapmak zorunda kalmadan önce bir süre geri çekilme yapacaklar.

Kendimizi, insanların büyük çoğunluğunun temel yaşam standartlarını karşılamak için mücadele etme anlamında daha fakirleştiği bir dünyada yaşarken ne kadar çabuk bulabildiğimiz şaşırtıcı, sadece birkaç elit şu anda kabul ettiğimiz şeylere erişebiliyor. Bu tuhaf bir iddia ya da imkânsızlık değil, geçmişte başarıyla bıraktığımız "eşitsizlik"girdabına yeniden dönmek olacaktır. Şu an mevcut olan enerji yoksulu bir milyar insana yeşil
enerji fantezisinin yol açacağı maliyetler nedeniyle belki milyarlarcası daha katılacaktır."

Özgürlüğe dayalı ekonomik düzenin güzelliği, zenginler ve yoksullar arasındaki yaşam kalitesi farkını kapanmaya dayanmasıydı. Ama artık ne var ki sıradan insanlar için yaşam standardını yükselten kararlar ABD Başkanlığı koltuğunda oturan yeşil enerji fanatiği Joe Biden gibi bir politikacının kaleminin sallanmasıyla geri alınabilir. Ve o gün geldiğinde, sadece siyasi karar vericiler değil hemen herkes dünyadaki eşitsizliği çözmek yerine onu yeniden kronik bir sorun haline getirmekten de kolektif olarak sorumlu olacaktır.

BİZE ULAŞIN