Sena Subaşı: TÜRKİYE YÜZYILI YOLUNDA SON 20 YILDA NELER YAŞADIK

TÜRKİYE YÜZYILI YOLUNDA SON 20 YILDA NELER YAŞADIK
Giriş Tarihi: 4.5.2023 11:41 Son Güncelleme: 4.5.2023 11:46
Dünya için pek kolay geçmeyen 21. yüzyılın ilk çeyreğinin ülkemiz için de zorlu ve sınayıcı olduğunu söyleyebiliriz. Bu zaman diliminde Türkiye’nin askeri vesayet ve PKK, FETÖ gibi terör örgütleriyle mücadele ederken dışarıda da bitmek bilmeyen bölgesel savaşlar ve ekonomik krizlerle başa çıkarak büyümeye gayret ettiğini gördük. Bu ulusal ve uluslararası hedefler doğrultusunda son 20 senede Türkiye, kendi imkânlarıyla geliştirdiği savunma ve uzay teknolojileri, keşfettiği doğalgaz ve maden rezervleri ile birçok farklı alanda vizyonlu projelere ve ilklere imza atmayı başardı. Dört bir yanı karmaşa ve kaos ile çevrili bir coğrafyanın tam merkezinde yer alan ülkemiz, son yıllarda sayısız hadiseden etkilenmemek ve kendi varlığını korumak yönünde mücadele verirken, bizim için “ilk” olan, umut veren güzel gelişmeler de gördü. İşte bunların belli başlıları.

TOGG'UN HİKÂYESİ
YÜZ YILLIK "OTOMOBİL SEVDASI" SONUNDA GERÇEKLEŞTİ

Yerli bir otomobil üretmek Cumhuriyet'in ilk yıllarından beri ülkemizin en büyük hayallerinden biriydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ilk kez 2011'de katıldığı bir toplantıda tekrar gündeme getirilince bu hayali gerçekleştirme yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Resmi olarak 2018'de
kurulan, 2019'da çalışmaları büyük oranda tamamlanarak Gemlik'teki fabrikada modelleri tanıtılan Türkiye'nin Otomobili Girişim Grubu tarafından üretilen TOGG 29 Ekim 2022'de üretim bandından inerek ülkeye tarihi bir an yaşattı. Böylelikle güçlenen sanayimiz de gözler önüne serilmiş oldu. 2023'te sipariş almaya başladığı ilk andan itibaren yoğun talep gören yerli otomobilimiz için daha ilk 24 saat dolmadan yaklaşık 18 bin kişi siparişte bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "TOGG önümüzdeki dönemde prestijli bir Türk markası olarak dünyanın birçok ülkesinde yolları süsleyecektir" dediği yerli ve milli otomobilimiz elektrikli araç piyasasının hızla büyüdüğü bu çağda yükselen trendleri yakalamış, sanayi ve endüstrideki dönüşümlere ayak uydurmuş bir proje olarak karşımıza çıkıyor. Ekonomik ve stratejik açıdan elektrikli otomobil üretimi ülkemiz için tarihi adımlardan biri olurken sanayi alanlarında gelişmiş ülkelere teknolojik bağımlılığın azalması, artık kendi sanayimizle kendi teknolojimizi üretiyor olmamız ve ihracat kalemlerine bir yenisinin eklenmesi ülkemizin egemenliği için oldukça önem taşıyor. Ayrıca bu sayede dış ticaret açığı da azalabilir.

DOĞALGAZ
REZERVLERİNİN KEŞFİ ENERJİDE DIŞA BAĞIMLILIĞI AZALTACAK BERAT ALBAYRAK HAMLESİ

Türkiye'nin, son yıllarda yaptığı çalışmalar sonunda semeresini verdi ve ülkemiz tarihinin en büyük doğal gaz keşiflerini gerçekleştirdi. Doğalgaz arama filomuzun gerçekleştirdiği bu keşifler yeni bir başlangıç yapmak ve enerjide dışa bağımlılığı sona erdirmek adına büyük bir adım teşkil etti. Ülkemiz, dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak'ın öncülüğünde başlattığı bu çalışmalarla kendi arama ve sondaj filosunu
kurduktan sonra 2018'de Doğu Akdeniz ve Karadeniz'de detaylı arama çalışmalarına başlamış ve bu sontaj çalışmaları neticesinde ilk yerli sondaj gemimiz Fatih ve araştırma gemisi Barbaros Hayrettin Paşa ile 2020'de Sakarya Gaz Sahası'ndaki bölgede doğalgaz rezervi keşfedilmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 2020'de Sakarya Gaz Sahası'nda Tuna-1 kuyusundaki doğalgaz rezervinin keşfinin kamuoyu ile paylaşılmasıyla
2020'de dünyada en büyük gaz keşifleri arasında ikinci en büyük keşif olarak tarihe geçti. Bu keşifler ülkemizde yapılacak arama ve sondaj çalışmaları için önemli bir örnek ve motivasyon oluştururken hem Karadeniz hem de Doğu Akdeniz'de yeni keşifler için yeni rotalar oluşturulması da
hedefler arasına alındı.

Ülkemizdeki en büyük doğalgaz rezervi keşfinin gerçekleşmiş olması ekonomik avantajının yanı sıra büyük oranda dışa bağlı olduğumuz doğalgazı artık kendi başımıza çıkarabilmemiz gibi stratejik açıdan kritik bir öneme sahip. Böylece dışa bağımlılık azalırken bulunan rezervlerin ithal edilmesiyle ülkeye ciddi bir ekonomik gelir kazandırılacak ve Türkiye, bölgenin güçlü ekonomilerinden birine sahip olacak. Karadeniz'de bulunan gazın 2023 içerisinde üretime sunulması, 2026'da ise kullanılan doğal gazın yüzde 30'unun yerli kaynaklardan karşılanması hedefleniyor.

Öte yandan yine Berat Albayrak'ın Enerji ve Tabii Kaynakları Bakanlığı döneminde ortaya koyduğu yeşil kitap olarak çizilen çerçeve, meyvelerini
vermeye devam etti. 19 Mart 2023'te Bandırma'da Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açılan Türkiye'nin ilk bor karbür tesisi ülkemizin yeni bir teknolojiyle tanışması ve dünyanın sayılı örneklerinden biri olması açısından oldukça kritik bir öneme sahip. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez de dünya bor rezervlerinin yaklaşık yüzde 73'ünün Türkiye'de bulunduğun altını çizerek bor elementinin savunma sanayi, otomotiv, uzay ve havacılık, elektronik ve nükleer endüstri gibi alanlarda kullanılmasının ülkemiz için büyük bir öneme sahip olduğunu ifade ediyor. Toplamda 279 kişinin istihdam edileceği tesiste, yılda 1000 ton bor karbür üretimi yapılması hedefleniyor. Bu da Berat Albayrak vizyonu sayesinde ülkemizin enerjide dışa bağımlılığını gün geçtikçe azaltacağını gösteriyor.

SAVUNMA SANAYİİNDEKİ GELİŞMELER
KARADA, HAVADA, DENİZDE YERLİ VE MİLLİ TEKNOLOJİ

Türk savunma sanayiinin bu yüzyıl başındaki yoğun çalışmalarının meyvelerini son yıllarda almaya başladığı görülüyor. 2010'lardan itibaren Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı koordinasyonunda güvenlik güçlerinin ihtiyaçlarının yerli ve milli çözümlerle karşılanması ve teknolojik araç ve sistemlerin kullanıma sunulması yönündeki çalışmalar hızla devam ediyor. Yerli ve milli imkânlarla tasarlanan, geliştirilen ve üretilen
SİHA'lar, deniz ve kara araçları, insansız kara ve deniz araçları, füzeler, tanklar, elektronik harp sistemleri güvenlik güçlerinin hizmetine sunularak Türkiye'nin sahada daha güçlü bir ülke haline gelmesi hedefleniyor. Bunun yanı sıra savunma ve havacılık ihracatının 4 milyar doları aşarak tarihin en yüksek seviyesine ulaştığı görülüyor.

Milli Teknoloji Hamlesi vizyonu ve bağımsız savunma sanayii hedefiyle son yıllarda güvenlik güçlerinin yurt içi ve dışındaki operasyonlarda etkin olarak kullandığı silahlı insansız hava araçlarının üretimi de devam ediyor. İnsansız savaş uçağı Bayraktar Kızılelma, Bayraktar Akıncı TİHA, Aksungur, Bayraktar TB2, Anka ve Kargu ile havada güçlenmeye başlayan Türkiye, geçtiğimiz günlerde açıklanan ülkemizin en önemli teknoloji ve
savunma sanayisi projelerinden 5. nesil savaş uçağı Milli Muharip Uçak (MMU), hangardan motor çalıştırarak çıkarak hem hava hem yer savaşlarında önemli bir avantaj elde edecek. Türkiye'de yerli firmalarca üretilmiş olan birçok İHA/SİHA'lar bulunurken aynı zamanda deniz platformları alanında Türkiye'nin ilk istihbarat gemisi TCG Ufuk hizmete alındı. Yeni tip denizaltılardan Hızır Reis'in havuza çekimi ve Selman Reis'in ilk kaynak töreni yapıldı.

Türk ordusunun karadaki hâkimiyetini artıracak olan, milli imkânlarla geliştirilen ve seri üretim aşamasına gelen ana muhabere tankı ALTAY, testler
için TSK'ya teslim edilmeye hazırlanıyor. Bu savunma ve silah sistemlerinin birçoğu Türkiye'nin gerçekleştirmiş olduğu Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekâtlarında etkin şekilde kullanılarak başarılı olduğu tescillendi. Doğru yatırımlarla teknolojik bir ulusal altyapısının kurulması için verilen emek sonucu ülkemizin bağımsızlığı ve geleceği adına başarılı sonuçlara ulaşılırken Türkiye'de yerli ve milli savunma sanayiinde her geçen gün önemli adımlar atılmaya devam ediyor. Kendi imkânlarımızla üretilen ve aynı zamanda ithal edilen tüm bu araçlar Türk savunma sanayisi başta olmak üzere güvenlik, istihbarat, iletişim, medya gibi çok geniş bir kullanım alanına sahip.

TÜRKİYE UZAY AJANSI VE UZAY TEKNOLOJİLERİ
İSTİKBAL ARTIK DİJİTAL TEKNOLOJİLERDEN VE UZAYDAN GEÇİYOR


Yeni Uzay Çağı denilen bu çağda artık sadece süper güçlerin değil en küçük ülkelerin, dev şirketlerin hatta özel girişimcilerin bile atmosfer dışına el attığını ve orada hak peşinde koştuğunu görüyoruz. Uzaydaki bu rekabet yalnızca teknolojik bir girişim değil, devletlerin bağımsızlık mücadelesi anlamına da geliyor çünkü artık devletlerin istikbali dijital teknolojilerden ve uzaydan geçiyor. 2018'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzaladığı kararname ile "Uzayda izi olmayanın dünyada sözü olmaz" sloganıyla Türkiye Uzay Ajansı'nın (TUA) kuruluşuyla bu yarışa katılan Türkiye, kurum tarafından hazırlanan Milli Uzay Programı'yla 2030'a kadarki uzaydaki hedeflerini gerçekleştirmeye çalışıyor. Gelecekte güçlü bir şekilde var olmak için uzay sistemlerine yatırımların yapılması, uzaya erişim ve uzay limanı kurulması, Türkiye'nin dünyanın yörüngesinde bir uzay istasyonunda yeri olması, orada bilimsel çalışmaların gerçekleştirilmesi ve 2029'da Ay'a ulaşılması gibi hedefler bu programda yer alıyor.

Uzay programları ve teknolojileri msadece uzay alanı ile kısıtlı değil. Örneğin TUA'nın Harran Ovası'nda yaptığı hassas tarım çalışmalarıyla arazideki su ve gübre ihtiyacı uzaydan bakılarak tespit edilebiliyor. Böylece israfı önleyebildiğiniz gibi gereken yere gerektiği kadar katkı yapılabiliyor. Tarımda verimliliği artıran bu gelişmelerin yanı sıra uzay teknolojileri; haberleşme, yer tespiti, şehircilik hatta Metaverse gibi alanlarda kullanılan ülkeler için oldukça gerekli teknolojik atılımlar. Türkiye'nin bu alandaki çalışmaları ve hedeflerimizin gerçekleştirilmesi önemli uluslararası iş birliği fırsatları oluştururken, uzay yarışında ileriye dönük yeni hamlelere de zemin hazırlıyor.

SON 20 YILIN ÖZETİ:
TÜRKİYE KENDİ İMKÂNLARIYLA BÜYÜYOR


20. yüzyılda ülkemizim toplumsal travması haline gelen, binlerce kadının özgürlüklerinin elinden alınmasına, genç kadınların eğitim haklarının gaspına, kamusal alanda görünür olmalarının engellenmesine sebep olan başörtüsü yasağı Ak Parti döneminin başlamasıyla gündeme alındı ve 2013'te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın hazırladığı demokratikleşme paketiyle tamamen kaldırıldı. Kamusal alandaki başörtüsü engelinin kalkması ile ülkemizdeki ayrımcılığa son verilmiş oldu.

2017'de temeli atılan Taksim Camii, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "1,5 asırlık bir mücadelenin sonucudur" sözleriyle 2021'de açıldı. 1950'lerden itibaren pek çok liderin hayalini kurduğu ve hayata geçirmek için çabaladığı bu proje de yine bu yüzyılda gerçekleşmiş oldu. Yine Taksim'de İstanbul'un tarihi ve kültürel merkezlerinden biri, kent hafızasının en önemli sembollerinden 50 yıllık tarihiyle AKM, 2021'de aslı korunarak restore edilerek yeni görünümüyle Türkiye'nin önde gelen sanat merkezlerinde biri haline getirildi.

Bir diğer hayal de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Bugün Ayasofya, inşa edildiği tarihten itibaren defalarca şahit olduğu yeniden dirilişlerinden birini yaşıyor" diyerek seneler sonra yeniden açılışını yaptığı Ayasofya'ydı. Türk ve Müslüman âlemi için çok büyük bir anlamı olan Ayasofya, 1934'te müzeye çevrilen ve bu şekilde 86 yıl hizmet veren Ayasofya, 2020'de kılınan ilk cuma namazıyla ibadete yeniden açıldı.

Çok uzun süredir mücadele verdiği güney sınırındaki terör koridorunu başarılı harekâtlarla temizleyip güvenli bölge oluşturan, aynı zamanda içeride daha modern ve teknolojik bir hayat hedefiyle sağlık ve ulaşımda yeni yatırımlara girişen Türkiye kendi imkânlarıyla büyümek için çalışmaya devam ediyor.

ŞEHİR HASTANELERİ
SAĞLIK ALANI 19 ŞEHİR HASTANESİYLE GÜÇLENDİRİLDİ



Türkiye'nin 20 senede en çok ilerleme kaydettiği ve en fazla yatırımın yapıldığı alanlardan olan sağlığın son birkaç senedir şehir hastanelerinin
faaliyete başlamasıyla daha da geliştiğini görüyoruz. Geçmişten bugüne bu alandaki reformlarla güçlendirilen Türkiye, kamu-özel sektör işbirliği modeliyle geliştirilen teknolojik altyapısı güçlü, modern şehir hastanelerine kavuşmaya başladı. 2017'de Yozgat'ta faaliyete geçen ilk şehir hastanesinden sonra 19 şehir hastanesi daha açılarak sağlıkta bir dönüşüm başlatıldı. Hizmete başladıkları günden bugüne dek yaklaşık 175 milyon kişinin yararlandığı bu hastanelerin özellikle Kovid-19 salgınıyla mücadelede hem yoğun bakım üniteleriyle hem de aşılamada önemli katkılar sağladığı görüldü. Pandemi gibi durumların yanı sıra şehir hastaneleri, olası diğer krizlerde yeterli teknik alt yapılarıyla halka kesintisiz hizmet sunmayı hedefliyor. Son teknolojiye sahip tıbbi cihazlar ve laboratuvarlar ile uluslararası standartlarda donanıma sahip ameliyathaneler barındırması
ve yatırımların önümüzdeki dönemlerde de artarak devam etmesi ve şehir hastanelerinin sayısının yakın gelecekte 33'e çıkması hedefler arasında.

GEZİ PARKI KALKIŞMASI VE 15 TEMMUZ
DEMOKRASİ VE ANAYASAL DÜZENE KARŞI KALKIŞMALAR ENGELLENDİ

20 senede toplumsal hafızaya kazınan, siyasi, hukuki ve sosyal boyutlarıyla Türkiye için dönüm noktalarından olan ve ülkemizde yeni süreçler başlatan Gezi Parkı kalkışması ve 15 Temmuz darbe girişimi, Türk demokrasisine karşı gelinen fakat ülkece üstesinden geldiğimiz iki kritik süreçti. 2013'te Taksim'de bir grubun bir proje kapsamında ağaçların başka bir bölgeye taşınmasına karşı çıktıkları için başlattıkları kalkışma, kısa bir süre içerisinde ülke geneline yayılarak hükümeti ve dönemin başbakanı Erdoğan'ı hedef alan, polisle çatışarak polise taş, sopa ve molotofkokteyl atılan, hükümet karşıtı sloganlar üretilen ve evlerde "tencere tava" gösterileriyle devam eden geniş çaplı eylemlere dönüştü. Sosyal medyadan yapılan çağrılarla, siyasi isimlerin, ünlülerin ve bazı STK ve sendikaların da toplanmasıyla ülke genelinde yolların kapatıldığı, çadırlarla nöbetlerin tutulduğu, PKK elebaşı Abdullah Öcalan posterlerinin ve KCK bayraklarının asıldığı gösteriler yapıldı. Ankara ve İstanbul'daki "Milli İradeye Saygı" mitinglerinin ardından çevik kuvvetlerin müdahalesiyle kontrol sağlandı. Olaylar esnasında CNN, BBC gibi yabancı haber ajanslarının saatlerce kesintisiz yayın yapması, süreci "Türkiye'de iç savaş çıkmış" gibi lanse etmeleri tepki toplarken olaylar sonucu 4 kişi hayatını kaybetti, birçok kentte esnaf kepenk kapattığı için zarar gördü ve 46 kamu binası, 231 polis aracı, 44 ambulans ve yakılan birçok belediye otobüsü kullanılmaz hale geldi. Dış destekli fon medyasının yaptığı yayınlar ve sonrasındaki yargı süreci ortaya çıkardı ki, yalnız basit bir protesto değil, ülkemizin bölgesinde büyük bir güç olmasını istemeyen eller tarafından kurgulanmış birtakım olaylar zinciriydi Gezi Parkı kalkışması.

Hükümeti devirmeye ve demokrasiyi yok saymaya yönelik çok daha ciddi bir girişim ise 15 Temmuz 2016'da FETÖ'nün askeri darbe girişiminde yaşandı. Değişen hükümet sistemine, güvenlik alanında yaşanan kurumsal değişimler, dış politikada belirlenen yeni stratejiler ve terörle
mücadelede yeni adımlar gibi köklü birçok reformun gerçekleşmesine sebep olan bu olay, eşine az rastlanacak bir sivil direniş örneği olarak tarihe geçti. 15 Temmuz akşamı Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin darbeciler tarafından kapatıldığını haberlerden öğrenen halk dışarı çıkarak büyük bir cesaret örneği sergilerken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Milletimizi meydanlara davet ediyorum" çağrısı darbe girişiminin seyrini değiştirdi. Ülkenin her yerinden vatandaşın korkusuzca meydanlara çıkması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Atatürk Havaalanı'na inerek halkla buluşması sonucunda aynı gece 06.42'de bu girişim püskürtüldü. Türk milletinin tarihi diriliş ve direniş mücadelesini gösteren bu kalkışmada darbecilerin askere, polise ve halka ateş açması sonucu 251 kişi şehit oldu.

CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ
HIZLI KARAR ALMA MEKANİZMALI, PRATİK VE SONUÇ ODAKLI YENİ SİSTEME GEÇİŞ


Başkan Erdoğan'ın demokrasinin ve cumhuriyetin temel niteliği olan güçler ayrılığını asla zayıflatmayacağını, tam tersine daha da güçlendireceğini belirterek anlattığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, 2017 referandumuyla kabul edilerek Parlamenter Sistem yerine 2018'den itibaren uygulanmaya başlandı. 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi sonrasında tasarlanan bu sistem, geçmişte yaşanan siyasal krizlerin bir daha yaşanmaması için gerekli görülüyor. Daha güçlü hükümetlerin kurulması, yürütmenin çok daha hızlı, pratik ve sonuç odaklı hareket etmesine imkân sağlanması ve ülkenin bürokrasinin ağırlığından kurtarılması bu yeni sistemin hedefleri ve ülkemize getirileri olarak görülüyor.

BİZE ULAŞIN