Satın aldığımız her ürünün içeriğini biliyor muyuz? Ya da etiket okuma alışkanlığımız var mı? Sürekli gelişmekte olan gıda sektöründe kurtarıcı niteliğinde olan etiket okuma ve yorumlamanın daha kapsamlı bir iş olduğunu kabul etmeliyiz. Bir ürünün sadece ismine ve son tüketimine bakmak bizi etiket okumayı bilen bilinçli tüketici yapmaz.
Ambalajlı satılan her üründe bulunması zorunlu olan etiket, ürünün kimliğini oluşturan özgeçmişi diyebileceğimiz ve kendisiyle ilgili her türlü bilgiye ulaşabileceğimiz bir göstergedir. Toplum olarak ne yediğimizi bilmek ve gıda okuryazarlığının gelişebilmesi için etiket okuma ve yorumlamayı öğrenmeliyiz.
Üreticiyi denetleyen bilinçli tüketicidir
Bir ürünün etiketini doğru yorumlamak o ürünle ilgili taleplerin belirlenmesinde ciddi rol oynuyor. Ambalajda farklı, içindekiler bölümünde farklı içeriklerin olması etiket tüzüğüne aykırı bir durum. Eğer ki ambalajda "şeker içermezdir" ibaresi bulunuyor fakat içindekiler kısmında "şeker içeriyor" yazıyorsa bu durumu kesinlikle şikâyet etmemiz gerekiyor.
Bunu X marka bir ürünün gofreti üzerinden konuşalım. Paketlemesinde bolca meyve görseline yer verip içerisinde nerdeyse meyve olmamasını ve meyve yerine aroma kullanılması tüketici tarafından fark edilince üretici firma ürün içeriğinde değişikliğe gitti. Evet, tam olarak bu kadar önemli bir konu.
Sağlığımızı doğrudan etkileyen ve hile gibi gözüken böyle durumlarda üretici firmalar kötü izlenim bırakmak istemiyor zira bu durum firmaların canını sıkabiliyor. Sosyal medyada en ufak bir paylaşım çığ gibi büyüyüp üretici firmayı lekeleyebiliyor ve bu durum firmaları her daim tetikte ve hassas olmaya itiyor.
Bununla ilgili hep örneklediğim çok güzel bir söz aklıma geliyor. "Sadece bir patron vardır; o da müşteridir. Ve o; sadece parasını başka bir ürüne, başka bir markaya harcayarak şirketteki herkesi kovabilir!" Tam da öyle.
Bilinçli tüketici ruhunu geliştirdiğimiz zaman direkt üreticiyi denetlemiş ve uyarmış oluyoruz. Bir ürünün arkasını çevirdiğimizde kodlamalarla ve emülgatör, stabilizatörler gibi Latince kelimelerle karşılaşırız ancak bunların ne anlama geldiğini bilemeyiz.
Koruyucular ile ilgili bilgiler
Bu kelimeleri gıda kodeksine girip arattığımızda tabii ki Türkçe karşılıkları var. İşte bizim bu araştırmaları yaparak bilinçli tüketici olmamız gerekiyor. E-kodları bilmemiz bu noktada oldukça önemli ve bugün teknolojinin geldiği noktada bunlara ulaşmak hiç zor değil.
Koruyucular ile ilgili sansasyonel bilgiler sürekli ortalıkta dolaşıyor ama koruyucular için "gıdayı bozar, zararlıdır ya da zararsızdır" diyemeyiz. Koruyucunun bir gıdada kullanılmasının sebebi o gıdanın raf ömrünü uzatmak, bir nevi korumaktır. Geçmişten günümüze gelen doğal koruyucu yöntemleri var. Bunlardan biri hamsiyi uzun yıllar muhafaza etmek amacıyla annelerimizinyaptığı gibi tuzlamaktır. Mikroorganizmalar yüksek tuzda, şekerde ve asitte gelişemezler.
Bugün de ürünlerin içeriklerine baktığımız zaman koruyucu olarak kullanılan maddelerde genellikle asit, sitrik asit sorbik asit tarzı ibareler bulunuyor. Bunları firmalar kesinlikle yazmak zorunda. Meyve sularının içerik kısmında askorbik asit yazar. Hâlbuki askorbik asit, bildiğimiz C vitaminin diğer ismidir ve C vitamini yerine askorbik asit ismi yazılır.
Yine işlenmiş et ürünlerinde renk vermesi adına kullanılan Karmin kodu (E-120) var. Güneş sarısı anlamına gelen ve genellikle bazı restoranlarda mercimek çorbasının sarı renk alması için kullanılan Sunset Yellow kodu (E-110) da bu örneklerden biri. Evlerde bunun yerine zerdeçal kullanırken restoranlar bu kadar yüksek maliyete girip zerdeçal kullanmak istemiyorlar elbette. Tüketici bunların ne olduğunu bilmeli.
Esmer ve beyaz şeker arasındaki tek fark renktir
Bilinçli tüketici olmak soru sorarak başlıyor. "Her etin rengi aynı mıdır? Tereyağı ne kadar sarıysa o kadar kaliteli midir? Her mevsim aynı renkte olabilir mi? Et fiyatından ucuz işlenmiş et nasıl oluyor?" gibi soruları sormaya başladığımız zaman araştırmaya ve beraberinde bilinçlenmeye de başlıyoruz.
Tabii doğru bilinen yanlışları da ayırt etmek gerekiyor. Son günlerde market raflarında fazlaca gördüğümüz, yavaş yavaş tüketim alışkanlıklarımız içerisinde giren laktozsuz süt ne demek biliyor muyuz? Laktoz öncelikle sütte bulunan şekerdir, yani süt şekeridir. Burada laktozsuz sütün içinden şekeri alıyormuşuz gibi bir yanılgı var ama içerisinden herhangi bir şekeri ya da laktozu çıkartmıyoruz.
Basit şekere göre daha karmaşık bir şeker türü laktozun parçalanmasıyla birlikte ortaya çıkan glikoz ve galaktoz, sütün daha şekerli ve lezzetli olmasını sağlıyor. Laktozu sindiremeyen intolaransı olanlar laktozsuz sütün daha az kalorili ve diyetetik olduğu algılarının kurbanı oluyor. Bu süt çeşidinde kesinlikle şekeri alınmıştır ibaresi bulunmuyor.
Esmer şeker, beyaz şekere göre diyetetik algısı doğru mu peki? Kesinlikle böyle bir şey yok. İnsanlar esmer şekerin kalorisinin daha az olduğu yanılgısına düşüyor, hâlbuki şeker şekerdir. Gıda Mühendisi Prof. Dr. Sertaç Özer'in bir sözü var: "Şeker şekerdir, tuz tuzdur." Tuzun himalayası, şekerin de esmeri olmaz.
Glukoz dediğimiz şey mısır vb. nişasta kaynaklarından, pancar veya kamıştan ise sakaroz (sofra şekeri) üretilir.Bu üretim esnasında billurlaşan şeker
alındığında geri kalan yapıya melas deniyor. İşte esmer şeker üretiminde ürüne kahverengini veren melas yapısıdır. Aslında esmer ve beyaz şeker arasındaki tek fark renktir.
Vücudun şekersiz yaşaması gibi bir şey yok
Eminim sizin de sosyal medyada karşınıza sık sık "Şekersiz tatlı yaptım" başlıkları çıkıyordur. Bu duruma şekeri zaafı olan insanlar fazlasıyla düşüyor çünkü bu başlığı gördükleri zaman "Bu diyetetik, ne kadar yersem yiyim kilo almam, vücuduma şeker almıyorum" diyorlar. Bu tariflerde genellikle hurma ya da pekmez kullanıldığı için bu başlığı yazan rafine şeker kullanmadığını, onun yerine doğal şekeri tercih ettiğini söylemek istiyor veya satılan hurma şekeri nasıl üretiliyor, pekmez de rafine şeker değil mi?
Burada benim aklıma hemen şu sorular gelir: "Pekmezi nereden aldın? Marketten aldıysan içerisinde şeker olmadığına emin misin? Eğer sen yaptıysan şeker kullanmadın mı?" Bir diğer yandan sadece meyve ve baldan oluşan şekersiz sporcu içecekleri satılıyor ama bu gıdaların içerisinde de şeker bulunuyor.
Burada şekersizden kastımız glikoz ve glikozsuz bir ürünün varlığından söz etmemiz çokzor. Ancak yağın içerisinde glikozun bulunmadığını kesin bir şekilde söyleyebiliriz. Basit bir şeker türü olan glikoz olmadan vücudumuz yaşayamaz çünkü vücudun şekersiz yaşaması gibi bir durum yok.
Ambalaj ürünün garantisidir Gıda sektöründe bilinçli tüketicilerin varlığının yanı sıra denetim de ne kadar fazla olursa o denli kalite artar. Bir ürünün ambalajında eğer "içermez" ibaresi varsa o üründe gerçekten o madde içermiyordur. Fakat ürünün tadına baktığımızda "içermez" yazan maddenin içerdiğini düşünüyorsam ve eğer kendimden çok eminsem o firmayı şikâyet edebilirim.
Bu durumda o firmaya denetim yapılmaya gidilir. Tarım ve Orman Bakanlığı'nca rutin olan yapılan denetimlerin haricinde şikâyet üzerine gidildiğinde yine numuneler alınır, analize gönderilir, etiket bilgisinin doğru olup olmadığına bakılır. Sadece içerikleriyle de ilgilenilmez; tartılır ve gramajının, içeriğinin doğruluğu kontrol edilir.
Ayrıca Tarım ve Orman Bakanlığı her yıl firmaların denetim sonucu yaptıkları hileleri ifşa ettiği listeler yayınlıyor. Bazı firmaların bu durumda "Lütfen bana para cezası yazın ama bu listeye yazmayın" istekleri oluyor. Bu gibi hilelere başvuran firmalar olmasa zaten rakiplerinin aksine daha ucuza marketlerde ürünlerini satan firmalar olmaz.