İlker Nuri Öztürk: İSLAM’IN DEVRİMCİ YUMRUKLARI

İSLAM’IN DEVRİMCİ YUMRUKLARI
Giriş Tarihi: 2.01.2023 11:12 Son Güncelleme: 2.01.2023 11:14
Muhaliflik var, “muhaliflik” var. Salt bir şeye karşıt olmak tek başına yeterli olmuyor çoğu zaman. İnsanın neye, neden, ne maksatla karşıt olduğu kadar nasıl karşıt olduğu da önemli. Bu sorular nispetinde anlam kazanan muhalifliğin gerçekte bir anlam kazanmasını sağlayansa eylem. Muhalifin böylesini bulmak pek kolay olmuyor belki ama nadir de olsa yok değiller. İşte çok farklı yollardan başlamış olsalar da batıla ve zulme karşı hakikate dayandırdıkları kendi muhalifliklerini gerekçe, amaç, hedef ve vasıta bakımından anlamlandıran ve bunu hayata geçirirken eylemleriyle taçlandıran birkaç Müslüman muhalif öncü.

MALCOLM X

AMERİKAN IRKÇILIĞI KARŞISINDA BİR MÜSLÜMAN

1925 yılında Malcolm Little olarak dünyaya geldi. Dört amcasıyla birlikte babası da beyazlar tarafından öldürülünce annesi akıl hastanesine gönderildi. "Beyaz adam"a karşı olumsuz düşünceleri 13 yaşındayken ıslahevinde oluşmaya başladı. Zencilerin Amerika'da özgür olamayacağına inanmış olan rahip babasıyla aynı fikirde değildi. 16'sında New York'ta zencilerin yaşadığı Harlem'i tanıdı. Burada birçok kötü alışkanlıkla tanıştı. Hırsızlıktan hapse atıldığında yaşı 21'di. Hapis süresince kendini yetiştirdi, okumaya ağırlık verdi. Müslüman arkadaşlar edinip kimileriyle mektuplaşmaya başladı. Bunlardan biri de Nation of Islam hareketinin kurucusu Elijah Muhammed'di.

1952'de hapisten çıktığında bu harekete katıldı. Beklenmedik şekilde teşkilatı sahiplendi, dikkat çeken bir atılımla öne çıktı. Davasının isimsiz bir hizmetkârı olduğunu simgeleyen X soyadını kullanmaya başladı. Korkusuz, hararetli bir hatip olarak ülke içinde uyanışı tetikledi. "Beyaz adam"ı şeytan olarak görüyordu. Zenci ırkçılığına dayanan hareketin etkin bir savunucusu oldu. 1958'de dava arkadaşı Betty ile evlendi. Attila, Kubilay, İlyas ve Cemile adlı dört çocuğu oldu.

Elijah Muhammed ile Malcolm X arasındaki ilişki bozuldu, 1964'te ayrılık gerçekleşti. Müslüman ülkelerle İslâmiyet hakkında görüşmek ve Hac vazifesini yerine getirmek için Ortadoğu ile Kuzey Afrika seyahatine çıktı. Zamanla İslâm anlayışı değişmeye başladı, beyaz adamın şeytan olduğu görüşünden vazgeçti. Hayatının bu döneminde el-Hâc Mâlik eş-Şahbâz adını kullanmaya başladı. Mekke'den yazdığı bir mektupta Hz. İbrâhim'in, Hz. Muhammed'in ve diğer bütün peygamberlerin mekânı olan kutsal topraklarda bütün ırk ve renklerden insanlarda gördüğü kardeşlik ruhunu, konuk severliği anlatan ve her renkten insanın gösterdiği bu cana yakınlık karşısında büyülendiğini, Amerika'nın ırk problemini ortadan kaldıran İslâm'ı anlamasının şart olduğunu söyleyerek Amerika'da siyah-beyaz kardeşliğini savunan Muslim Mosque ile Organization of Afro-American Unity teşkilâtlarını kurdu (1964). Kendisi gibi sonradan Müslüman olan boksör Muhammed Ali'yle yakın ilişki kurdu. Bu aksiyonlarından sonra kendisine ve ailesine karşı tehditler arttı. Alex Haley ile biyografisini yazdığı sırada evi kundaklandı, çevresine öldürüleceğine dair şeyler söylüyordu. 21 Şubat 1965'te Harlem'de konuşma yaparken suikasta kurban gitti. Bugün; esaret, ırkçılık ve İslamofobiye karşı bayrak isimlerden biri oldu.

Roger Garaudy

BATI'NIN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ YIKAN BATILI

Gözlerini Fransa'da açan Roger Garaudy, dinsiz bir anne babaya sahipti. Buna rağmen "hayatının bir anlamı olmasını düşündüğü için" Hristiyanlığı seçti. Filozof Gaston Bachelard'ın yanında tez hazırlayarak Sorbonne Üniversitesi'nde edebiyat eğitimi alıp SSCB Bilimler Akademisi'nde doktor oldu. 37 yıl Fransız Komünist Partisi'nde etkin bir konumda görev yaptı. Yazdıkları, konuşmaları, eylemleri ilgi görüyordu. Allah ve âhiret inancı olmadan komünist sistemin ayakta kalamayacağını tarihten örneklerle anlatmış, kısmen karşılık bulmuştu. II. Dünya Savaşı'ndaki kahramanlıkları sayesinde şükran madalyasına layık görüldü. Fransız hükümetinin Hitler'le anlaşmasını protesto eden bildiriler hazırladığı için Cezayir'e sürgün edildi. 33 ayı kampta geçti. Emre karşı geldiği için idam edileceği sırada Müslüman askerlerin, "İnancımızda silâhsıza ateş edilmez" itirazı sonucu kurtuldu. 20 yaşından itibaren Don Kişot'u kendisine rehber edindi. Milletvekili olarak parlamentoda görev yaptı. İki yıl Rusya'da kalıp gazete muhabirliği yaptı, Stalin'le tanıştı. Üniversitede felsefe ve estetik dersleri verdi. Prag'ın Sovyetler Birliği tarafından işgalini eleştirdiği için 1970'te Komünist Partisi'nden ihraç edildi.

Sanat, estetik, felsefe, tasavvuf, edebiyat, dinler, medeniyet, siyaset alanında kitaplar üreten Garaudy vahyi kabul etmeyip sadece akılla yetinen bir felsefenin insanı kurtuluşa ulaştıramayacağına inanır. Garaudy, bugüne kadar gelen medeniyetler arasında sadece modern Batı medeniyetinin aşkınlıktan, ilâhî boyuttan kopuk olarak dünyaya hükmettiğine ve Rönesans'tan bu yana geliştirdiği bu hâkimiyetiyle de insanlığı intihara sürüklediğine inanmıştır. Batı'nın ve onunla birlikte bütün dünyanın bu korkunç felâketten kurtulması için Avrupa dışı din ve bilgeliklerden, bu arada özellikle İslâm'dan mutlaka yararlanılması, insanla insan, insanla tabiat ve insanla Tanrı arasında yeni bir âhenkli ilişkinin kurulması gerektiğini savunmuştur. 1982 itibarıyla Müslüman olup bunun sağlayıcısının İslam olduğunu belirtmiştir.

Kur'an ve sünnetin günümüz şartları içinde ve günümüzün sorularına cevap verebilecek bir bakış açısıyla ele alınması gerektiğini savunur. 1996'da yazdığı İsrail: Terör ve Mitler adlı kitabı yasaklandı. Filistin davasına sahip çıktı. II. Dünya Savaşı'nda Yahudiler kadar Roman ve Slav halklarının da öldüğünü dile getirip filmler, müzeler, kitaplar sayesinde farklı bir algı adına propaganda yaptıklarını savundu. Bu nedenle dünya basını ve kültür hayatında görünmez adama dönüştü. 2012 yılında hayata gözlerini yumdu. Cesedinin yakılmasını istedi ve vasiyeti üzerine naaşı yakıldı.

SULTAN GALİYEV

MÜSLÜMAN KIZIL TÜRK

Asya'daki Müslüman Türkleri federal bir sosyalist devlet içinde birleştirme ülküsüyle tanınan Kazanlı Türk düşünce ve siyaset adamı Sultan Galiyev, 1917 Bolşevik İhtilâli'nin Lenin, Stalin, Troçki'yle birlikte dört büyüğünden biridir. 1911'de Tatar Pedagoji Enstitüsü'den mezun olup öğretmenliğe başladı. Ardından istifa ederek bir kütüphanede çalıştı. Okumaya daha çok vakit bulduğu bu dönemde Rus edebiyatı klasiklerinin bazılarını Tatarca ve Başkırtçaya tercüme ediyordu. Galiyevizm olarak da değerlendirilen "sömürgeler enternasyonali" tezi genel anlamda iki aşamalı bir programdı. İlk aşamada Sovyetler Birliği'ndeki bütün Müslüman ve Türk halklarının siyasî birliği tamamlanacak, ikinci aşamada ise bütün dünyanın mazlum halklarının sömürgeler enternasyonali gerçekleştirilecekti. Müslüman toplumlarda din karşıtı bir tavırla değişimin mümkün olamayacağını savundu.

Kurucularından olduğu militan Tatar örgütü ile bölgesindeki Ruslaştırma ve Hristiyanlaştırma faaliyetlerine karşı direnişi örgütledi. Galiyev'in 1919 ve 1920'de İdil- Ural Cumhuriyeti kurma projesi Lenin tarafından şovenist eğilimler taşıdığı gerekçesiyle reddedildi. 1920 yılında Zeki Velidi Togan ve bir grup önde gelen Müslüman aydınla Turan Federe Sosyalist Devleti oluşturmayı amaçlayan İttihat ve Terakkî adlı örgütü kurdu. Galiyev'in, Bolşevikler'in İslâm karşıtı çalışmalarını eleştirmesi Stalin ile ilişkilerini gerginleştirdi. Çeşitli davalardan sonra, 1928'de Turancı, karşı devrimci ve Troçkist gibi suçlamalarla tutuklandı. 10 yıl süreyle Sibirya'daki çalışma kampına gönderildi.

1917 Bolşevik İhtilâli'nin ardından tarihi ve olayları değerlendirmede Marksizm'i temel alan diyalektik materyalist bir bakış açısını öne çıkardı. Bölgede hâkim olan Cedîdcilik ve Türkçülük-Turancılık hareketlerinin tesiri de düşüncelerinde kendini gösterir. Yeni yorumları onu Rus komünistlerinden ayırmıştır. Başlangıçta fiilen katıldığı Sovyet devriminin ardından yaşanan gelişmeler üzerine Rus proletaryası adına hareket eden devrim önderleri sınıfının bir müddet sonra diktatörleşeceğini, böylece Rus tarzı komünizmin beklenildiğinin aksine başka halklar için baskı, yoksulluk ve kaos doğuracağını, nihayet dağılacağını söylemiştir. Rusya Komünist Partisi'nin uygulamalarını ve Stalin'i sert bir dille eleştirdikten sonra 1940'ta idam edilmiştir. Dünyanın farklı bölgelerinde ve Türkiye'de Mustafa Suphi, Kemal Tahir, Şevket Süreyya Aydemir gibi isimler üzerinden düşünceleri etki etmiştir.

HASAN EL-BENNÂ

KİMLİĞİNİ ARAYAN DÜŞÜNÜR

İhvân-ı Müslimin hareketinin kurucusu Mısırlı fikir ve mücadele adamı Hasan El-Benna, 1906 yılında doğdu. Küçük yaşlardan itibaren sünneti esas alan dinamik bir davet anlayışına sahip mutasavvıflarla ilişkilerini derinleştirdi. Mısır'daki İngiliz emperyalizmini kırmak için çalışmalarda bulundu. Yeni oluşumların kurulmasında, âlimlerin konferans düzenlemesine öncülük etti. Kendisi de konuşmalar yapmaya başlayan Benna, 1928'de bir grup insanla beraber İslâm davası için yaşamaya ve ölmeye yemin ederek İhvân-ı Müslimîn teşkilâtının temellerini attı. 1932 yılında genel merkezi Kahire'ye taşıdı, İslâm daveti çalışmalarıyla birlikte tarikat şeyhleri, cemaatler, âlimler, gençlik teşkilatlarıyla görüşmelerini sürdürdü.

Çocukların eğitimi için okullar açılmasına, mescit, medrese, lokal ve merkez binanın hizmete sokulmasına, fabrikaların kurulmasına ön ayak oldu. İhvân-ı Müslimin'in faaliyet programları dinî, sosyal, kültürel, ekonomik ve sportif alanlarda etkili olmuş, teşkilât camiası Mısır halkı için dengeli ve âdil bir toplum örneği meydana getirmişti. II. Dünya Savaşı döneminde İngilizlerin baskısı arttı ve Benna ile arkadaşları birçok defa tutuklandı. Mısır'daki sömürge uygulamasından kurtulmak için İngiltere'ye karşı cihat ilân ettiler ve teşkilat, Filistin meselesini gündemine aldı. Çok sayıda taraftarın Filistin'e savaşmak için gitmesi sonucu teşkilat kapatıldı.

Fikri çabalarının merkezine İslamiyet'i koyan Benna, Mısır'ın içinde bulunduğu fakirlik ve zayıflığın tarihi, medeniyeti ve dininden uzaklaşmasıyla açıklar. Batı'nın sosyal ve kültürel emperyalizmi nedeniyle ülke kimlik bunalımındadır. Ona göre Batı'nın mânevî yapısı çökmüştür ve Müslüman Doğu uykusundan uyandığında dünya liderliğini kolayca ele geçirebilecektir. İslâm birliğinin sağlanması, İslâmî değerlerin hayata geçirilmesine yönelik bir devletin kurulması ve böylece bütün İslâm dünyasının her türlü yabancı hâkimiyetinden kurtarılması hedeflerini öngörmüştür. Değişim, bireysel çabalarla da güç kazanacaktır.

1949'un bir akşamında arabasıyla evine döndüğü sırada açılan yaylım ateşi sonucu hayatını kaybetti. Cinayet hakkında hükümet tarafından basına baskı yapıldı ve sansür uygulandı. 1952'deki soruşturmada gizli polis teşkilâtının üç mensubu suçlu bulundu ve tetiği çeken kişi ömür boyu hapse mahkûm edildi. Sonrasında İhvân-ı Müslimin hareketi yeni yorumlarla devam etse de Benna'nın fikirleri farklı coğrafyalardan insanları etkilemeye devam etmektedir.

MUSTAFA ES-SİBÂİ

ÜLKEDEN ÜLKEYE İLMÎ MÜCADELE

Hasan el-Benna'nın İslâm'da sosyal adalet öğretisinden etkilenmiş olan Mustafa es-Sibâî, Suriye'deki İhvân-ı Müslimin teşkilâtının kurucusudur. Birçok âlim yetiştiren bir aileden gelen Sibâî'nin babası Fransızlara karşı verilen istiklâl mücadelesinde önemli rol oynadı, çeşitli cemiyetlerin kuruluşuna ve faaliyetlerine katıldı. Farklı ilim adamlarından ders alan Sibâî, rivayete göre daha 15 yaşındayken Suriye'deki misyoner okulları ile mücadele için gizli bir cemiyet kurdu. 1931'de Fas'taki Fransız sömürge yönetimi aleyhine bildiriler yayımladı ve Cuma namazı hutbesinde Fransız manda yönetimini eleştirdiği için tutuklandı.

Okumak için gittiği Kahire'de Hasan el-Bennâ ile tanışarak İhvân-ı Müslimîn'in faaliyetlerine iştirak etti. 1934'te İngiltere karşıtı gösterilere katıldığı için tutuklandı. Yıllar içinde çeşitli kamplarda sürgün hayatı yaşadı, sağlığı epey bir bozuldu. Fransızların Nisan 1946'da Suriye'den çekilmesinin ardından İhvân-ı Müslimîn siyasî hayatta aktif rol almaya başladı. Birleşmiş Milletler'in Filistin topraklarını ikiye bölmesine karşı çıkan Sibâi, bütün Suriye'yi dolaşarak bu konuda konuşmalar yaptı ve çatışmalara katılmak üzere Filistin'e gitti. Burada Hasan el-Bennâ ile buluştu.

İslâm araştırmaları yapmak için Türkiye, İtalya, İngiltere, İrlanda, Danimarka, Finlandiya, Almanya, Rusya gibi ülkelere gitti. Sünnetin dindeki önemi ve İslâm-sosyalizm ilişkisi konuları üzerine çalışmalarda bulundu. Sünnet ve hadisler hakkında bir kısım akademisyenin şüphe uyandırma çabasına şiddetle karşı çıktı. Bu olumsuz davranışların sebebi olarak akademisyenlerin şöhret budalası olduğunu ve düşünce özgürlüğü kisvesi altında şarkiyatçılara sığınma çabaları bulunduğunu dile getirdi. Fakirlik, mülkiyet hakkı, sosyal adalet, sosyal dayanışma ve sosyal güvenlik konularıyla da yakından ilgilendi. Batılı yaklaşımdan farklı biçimde İslâm sosyalizmi teorisini oluşturdu. Üniversitede eğitmen, ansiklopedi yazarlığı, siyaset adamlığı, anayasa komisyon danışmanlığı yapan âlim, 1964'te Şam'da vefat etti.

BİZE ULAŞIN