Nagihan Haliloğlu: Bir yaz gecesi rüyası

Bir yaz gecesi rüyası
Giriş Tarihi: 23.09.2021 15:03 Son Güncelleme: 23.09.2021 18:38
Günümüzden geriye doğru, edebiyat kurallarını çiğneyerek bir okuma yaparsak, dünya üzerindeki güçler maddi rekabete girdiğinde doğanın çığırından çıktı ğı hükmüne varabiliriz sanıyorum.

Yaz gecelerini hatırlar mısınız? Çay bahçelerinde, balkonlarda, gazoz çekirdek sabahlara kadar sohbet edilen… Gecenin bir noktasında ürperip omuzlara bir hırka geçirilen… Hakkında şarkılar yazılan, yılın en güzel, istediklerimizi yapmak için en fazla zamana sahip olduğumuzu düşündüğümüz yaz mevsiminin geceleri. Bunların hepsi şimdi kulağa masal gibi geliyor. Yazdan beklediğimiz bu sihirli saatlerin edebiyattaki en ünlü izdüşümlerinden biri de şüphesiz Shakespeare'in Bir Yaz Gecesi Rüyası. Shakespeare'in en cinli perili oyunlarından biri olan Bir Yaz Gecesi Rüyası, tam da çiçeklerinin kokularının insanı sarhoş ettiği, gençlerin kırlara koşmak ve âşık olmak istediği bir mevsimi anlatıyor. Fakat elbette bunun bir Shakespeare oyunu olabilmesi için, genç âşıklarımızın önünde birtakım engeller olması gerekiyor. Analar babalar razı olmuyor, yanlış erkek yanlış kıza âşık oluyor, bu yüzden Atina'nın en nadide gençleri aşklarını yaşamak için kendilerini sevmeyen maşukun peşinde ormana kaçıyor.

Atina'nın ölümlüleriyle başlayan oyun, daha sonra ormanın efsunlu sakinleriyle devam ediyor. Öğreniyoruz ki perilerin kral ve kraliçeleri arasında bir anlaşmazlık sonucu periler ikiye bölünmüş, doğada garip şeyler oluyor. Shakespeare'in bu anlaşmazlık için kullandığı imge, edebiyatçıların manasını tartışmayı sevdiği bir konu. Perilerin kralı Oberon'un yanındaki "Hintli bir oğlan"ı perilerin kraliçesi Titania kendi himayesine alıyor ve kralla bu yüzden araları bozuluyor. Ve bu paylaşılamayan "değer" doğadaki tüm dengeyi bozuyor.

Doğanın çığırından çıktığı oyun

Shakespeare'in zamanında dillere destan servetlerin yurdu olarak bilinen Hind acaba oyunda maddi zenginliği mi ifade etmektedir? Günümüzden geriye doğru, edebiyat kurallarını çiğneyerek bir okuma yaparsak, dünya üzerindeki güçler maddi rekabete girdiğinde doğanın çığırından çıktığı hükmüne varabiliriz sanıyorum. Oyunda doğadaki bu dengesizliğe ilk olarak Titania dikkat çeker, Oberon'u çekememezlikle suçlar:

Huysuzluğunla neşemizi bozdun, tadımızı kaçırdın. Başımızda boş yere tınlamaktan bıktı sonunda rüzgâr da, Hırsını almak istercesine hortumunu denize çevirdi; Hastalıklı sisleri çekti aldı denizden, karalara bıraktı; En cılız dere bile kendini bir şey sandı, Yatağına sığamadı, kabardı, taştı.

Özellikle bu son satır hem dünyada hem Türkiye'de çok daha sık görülen sel felaketlerini, "komedi" olarak nitelenen bir oyunun orta yerine koyup bizi düşünmeye sevk eder. Doğadaki değişikliklerden bugün nasıl korkuyor ve etkileniyorsak, 1560'larda da insanların aynı şekilde korkup ve etkilendiğini görmek bize iklim değişikliği konusunda tarihi bir bilinç kazandırıyor. Biz bugün iklim değişikliğinin sebebi olarak fabrikaları, dünyayı bir ağ gibi sarmış çok-uluslu firmaları görürken, Elizabeth dönemi İngilizleri yıkıcı doğa olaylarını "doğaüstü" varlıklara bağlamaktaydı. Bu arada 1560'larda doğa üzerinde hâlâ Hıristiyan tanrının değil, pastoral inanışların hüküm sürdüğünü gösteren bir oyunun bu kadar popüler olması da İngiliz kültür tarihi hakkında bize önemli şeyler söylüyor.

İklimlerdeki kargaşanın mitolojik sebebi

İklim değişikliğine dair korkular genellikle dini ritüellerle bertaraf edilmeye çalışılır. 1560'larda yeni kurulmakta olan İngiliz kilisesi bu yerel, halk inanışlarına dayanan ritüellerin önüne geçmeye çalışsa da bu kuvvetli damar kendini hem günlük yaşamda hem de Bir Yaz Gecesi Rüyası dâhil Shakespeare'in tüm oyunlarında hissettirir. İnsanın ve dünyanın akıbetini göksel cisimlerde, varlıklarda arama alışkanlığı devam eder. Shakespeare'in oyununda peri kral ve kraliçesini oynanan aktörlerin aynı zamanda Atina'nın Dükü Theseus ve nişanlısı Amazonlar kraliçesi Hippolyta'yı oynaması geleneği de, dünyevi ve göksel kuvvetlerin ortaklaşa hareket etmeleri gerektiğine dair bir göndermedir. Oyunun başlangıcında Hippolyta ve Theseus arasında bir gerginlik hissedilir; bir Amazon kraliçesinin geleneksel düşmanı olan bir Yunanla evliliğe "evet" demiş olması kolay şey değildir. Hippolyta'nın göklerdeki aksi Titania da iklimlerdeki kargaşanın sebebinin eşiyle arasındaki kavga olduğunu itiraf eder:

İlkbahar, yaz, doğurgan sonbahar, öfkeli kış Alışılmış giysilerini aralarında değiştiriyorlar; Dünya şaşkına dönmüş, bir ona bakıyor bir ötekine Kim kimdir bilemiyorlar bir türlü. Bela ürüyor her yanda Ve biz tartışmayı, dalaşmayı sürdürdükçe de üreyecek Anası babası, kaynağı biziz.

Titania burada "biz" derken eşi ve kendini kastetse de elbette biz bunu bugün tüm insanlık olarak algılarız ki Shakespeare zamanında da bunun böyle olduğu kuvvetle muhtemeldir. Ormanın, doğanın "sakinleri"ni, "iyi sıhhatte olsunlar"ını rahatsız ederseniz, onların yaşadıkları yerleri yaşanmaz hale getirirseniz, bu size mevsimlerin şaşması olarak geri döner.

Batılı çevreciler gibi…

Mevsimlerin değişmesi, insanların değişmesini de beraberinde getirir, kim kimdir bilinmez. İklim değişikliğini bir felaket olarak tasvir ettiği bu pasajda bile Shakespeare tiyatroya bir gönderme yapmadan duramaz. Mevsimler, aktörler gibi kıyafetlerini aralarında değiştirmektedir. Pasajın bir yerinde de "Şenlik meydanları diz boyu çamur oldu" der şair. Nitekim iklim değişikliği tiyatro endüstrisi için de kötüdür! Titania'nın bu detaylı anlatımına rağmen Oberon barışmaya yaİklimlerdeki naşmaz, ayrıca Titania'yı küçük düşürecek bir oyun oynamaya karar verir. Bu oyunda gerçekten kim kim, belli olmayacaktır. Oberon Atina halkından gösterişi seven, oyunculukta çok iyi olduğunu düşünen ama bir yandan da ne dediğini bilmeyen Bottom'ı önce bir eşeğe dönüştürür, sonra da bir çiçeğin sihrini kullanarak Titania'yı ona âşık eder. Bottom gibi ölümlüler işte böyle periler için birer oyuncak olabilmektedirler.

Titania'nın bu şekilde oyuna gelmesi adalet dairesindedir, çünkü o da başka ölümlüleri, onlara yardımcı olacağını düşünerek, aynı çiçeğin özüyle, birbirlerine âşık etmeye kalkmıştır. Fakat bunu yaptırdığı Puck adlı peri zamanlamayı tam ayarlayamamış, işler hepten sarpa sarmıştır.

Zamanlamanın şaştığı her türlü sihir ya da gökten gelen bereketin bir probleme dönüşeceğinin bir kere daha altı çizilmiş olur.

Oyunun merkezi teması yanlış sebeplerden dolayı yanlış şeyi sevmektir. Bütün bunların sebebi karakterlerin gözlerini bir çiçek özünün bürümüş olmasıdır. Bu körlüğü kaldıracak kuvvet Oberon'da vardır ve sonunda her şeyi yerli yerine koymayı seçer. Ama Hintli oğlanı aldıktan sonra… Burada ataerkil sistemi temsil eden Oberon, Batılı çevrecilere benzemektedir. Kendi milletleri dünyayı yaşanamaz bir hale getirecek kadar endüstrileştikten sonra, bir manada "Hintli oğlan"ı elde ettikten sonra Doğulu milletlere çevrecilik taslayıp gezegeni kurtarmaya soyunurlar.

İç ısıtan bir vaat

Oyunun sonunda herkes sevdiğine ve sevmesi gerekene kavuştuğunda, Oberon tüm çiſt lerin birlikteliklerini şöyle kutsar:

Kusur çıkmayacak soylarında; Hiçbirine leke sürmeyecek doğa. Doğuştan pırıl pırıl Tertemiz olacak çocukları; Uğursuz ben, benek, yara Uğramayacak onlara.

Bu dilekler seyircilerin yaşanmışlıklarına işaret eder. 1560'larda da insanlar, çocuklar "pırıl pırıl" doğmayınca bunun sebeplerini anlamaya çalışmakta ve genelde bunu "yukarılardan" gelen bir emir olarak algılamaktadır. Doğanın kuvvetlerini temsil eden Oberon'un bu selamet vaadi hem oyundaki Atinalılar için hem de Londra'da oyunu izleyen İngilizler için iç ısıtan bir vaattir.

Âşıklar arasındaki karışıklıkların baş sorumlusu Titania'nın hizmetlisi Puck oyunun sonunda seyircilerden "sürç-i lisan ettiysek aff ola" mealinde bir özür diler. Karakterlerden "gölgeler" diye bahseder. Nitekim ölümlüler ve periler arasında gelgitli bir hikâyedir Bir Yaz Gecesi Rüyası, tam da yıldızlı bir yaz gecesi seyredilecek. Fakat akşamları bile esmeyen yazlarda kim üstünü giyinip açık hava tiyatrosuna gidecektir? Yaz gecelerinin rüyaları böyle zarif, zevkli olmalıdır, fakat klimasız evlerde geceleri görülen rüyalar böyle olabilir mi? Bu açıdan da Shakespeare'in oyununun adı bir temenni gibidir. Yaz geceleri rüyalarınız kan ter içinde uyandığınız kâbuslar değil, Oberon'un, Titiania'nın, Hippolyte ve Theseus'ın kelime oyunları, Bottom'ın maskaralıklar yaptığı rüyalar olsun!

BİZE ULAŞIN