Bugün gelinen noktada işgalci İsrail, çıkardığı ırkçı nitelikteki yasalarla, Filistin toprakları üzerinde hiçbir mülkiyetleri ve hakları olmayan Yahudi yerleşimcilerin o topraklara göç etmelerinin zeminini hazırlıyor ve tehciri yasallaştırıyor. İsrailli sivil toplum kuruluşu Peace Now (Şimdi Barış) hareketinin yayımladığı rapora göre, İsrail'de 1970'te hukuki ve idari işler yasası çıkarıldı. Yasa, 1948'de Doğu Kudüs'teki mülklerini kaybeden Yahudilerin bunları geri alabilmelerini öngörüyor. Direniş ve itiraz sosyal medyada had safhaya ulaşınca şimdilik ateşkes sağlandı. Şu an 65'i çocuk 248 Gazzeli öldü, zaten hayati ihtiyaçlara bile ulaşmakta güçlük çeken 90 bin kişi evinden oldu, ateşkes ilan edildi ancak bu bir çözüm olmayacak. İsrail'in bu son vahşetinin ve işgal girişiminin seyrini unutmamak üzere bir göz atalım.
BİSRAİL FİLİSTİNLİLERİN EVLERİNİ İŞGALE NASIL BAŞLADI?
Filistinlilerin Haklarını Koruma Ulusal Koalisyonu'nda kayıtlı belgelere göre, Şeyh Cerrah mahallesinde yaşanan sıkıntılar 1972'de gün yüzüne çıktı. İsrailli iki dernek ve bir grup yerleşimcinin, Filistinlilerin ikamet ettiği evlerin 1876'da Yahudilere ait arazinin üzerine yapıldığını öne sürdüğünü söyleyen Filistinliler mahkemenin 1976'da, haklarında dava açılan Filistinli aileler lehine karar verdiğini, ailelerin yasal bir şekilde bu topraklara yerleştirildiğine hükmettiğini aktardı.
Ancak işgalci İsrail mahkemesi, daha sonra, bir önceki kararını yok sayarak "yeni kayıtlara göre" toprak mülkiyetinin İsrailli derneklere ait olduğunu iddia etti. 1982'de Yahudi yerleşim birimleri dernekleri tarafından Şeyh Cerrah'ta yaşayan 24 ailenin evlerinden tahliye edilmesi için dava açıldı, yasal süreç 1991'e kadar devam etti ancak Yahudi yerleşim birimleri derneklerinin bu süreçte sözde mülkiyet hakkını ispatlayamadılar.
1950'de çıkarılan "Sahipsiz Mülkler Yasası" ise 1948'de evlerini terk etmek zorunda bırakılan Filistinlilerin, işgal edilmiş Filistin topraklarındaki gayrimenkullerine el koymayı amaçlıyordu. Böylece işgalci İsrail yargısının açıkça belirtmeden, Yahudiler için ayrı Filistinliler için ayrı bir hukuk uyguladığı kaydediliyor.
NEDEN ŞEYH CERRAH MAHALLESİ?
Kudüs Sulh Mahkemesi, Yahudi yerleşimcilerin talebi üzerine 2019'da Şeyh Cerrah Mahallesi'nde oturan 12 Filistinli ailenin evlerini yerleşimciler lehine boşaltmaları kararı vermişti. Karara göre, bu ailelerden dördünün, ocakta evlerini boşaltmaları gerekiyordu. Ailelerin itirazı üzerine karar temyiz edilerek yeniden mahkeme sürecinin başlaması gerekiyordu ancak İsrail Merkezi Mahkemesi şubat ortalarında bu dört ailenin itirazını reddetti.
İsrail Merkezi Mahkemesi, bu yılın başında yedi ailenin, evlerini Yahudi yerleşimcilere bırakmak üzere boşaltmasına karar verdi. Mahkeme son olarak 4 Mart'ta Şeyh Cerrah Mahallesi'nde yaşayan Filistinli üç ailenin evlerini boşaltmaları kararına yönelik itirazlarını reddetti.
ŞEYH CERRAH MAHALLESİ NERESİDİR?
Kudüs'ün kuzeyindeki Nablus Yolu üzerinde yer alan mahallenin stratejik açıdan önemi siyonistlerin ilgisini 1947'den itibaren mahalleye yoğunlaştırıyordu. Mahallenin sakinlerinin birçoğunu önde gelen Filistinli aileler oluşturuyor, ailelerin Kudüs'teki Filistinli nüfusa önemli katkı sağlaması nedeniyle siyonistler tarafından yerlerinden edildiği gözlemleniyor. İngiliz sömürge idaresinin 14 Mayıs 1948'de Filistin'den çekilmesinin ardından siyonist Irgun örgütünün mahalleyi işgal etmeyi başardığı, ancak 19 Mayıs 1948'de Arap güçlerinin mahalleyi yeniden ele geçirdiği belirtiliyor. Doğu Kudüs'ü de kapsayan Batı Şeria bölgesi, Ürdün Krallığı'nın kontrolü altındaydı. Ürdün, Birleşmiş Milletler Filistinli Mülteciler Ajansı'nın onayıyla adını Selahaddin Eyyubi'nin doktoru Hüsameddin el-Cerrahi'den alan Şeyh Cerrah Mahallesi'nde 28 aile için evler inşa etti. Şeyh Cerrah Doğu Kudüs'teki tek Müslüman mahallesi değil ancak özellikle öne çıkmasının sebebi stratejik konumu. Tam Doğu-Batı Kudüs ayrımında yer alan mahalle Şam Kapısı'nın ve Mescid-i Aksa'nın ise hemen kuzeyinde yer alıyor. Tarihi mahallede adını Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubi'nin doktoru Husameddin bin Şerafeddin İsa el-Cerrahi'den alan bir zaviye ve onun yanına inşa edilmiş bir de cami bulunuyor.
HAKSIZ İŞGAL KARŞISINDA AKSA NASIL KORUNDU?
Kudüs ve Mescid-i Aksa Filistin davasında hep merkezi bir yere sahip. 1929'daki Burak Ayaklanması'ndan 2000'de başlayan İkinci İntifada'ya (Aksa İntifadası) kadar Mescid-i Aksa'ya yönelik baskınlar ayaklanmaları tetikleyen başlıca etken olurken, Kudüs şehri çatışmaların başlangıç sahnesi oldu.
2009, 2012 ve 2014 yıllarında işgalci İsrail'in Gazze'ye yönelik başlattığı saldırılar ve Hamas hareketinin gösterdiği direniş Gazze'nin Filistin davasındaki yerini pekiştirdi. İşgalci İsrail siyasetinin gittikçe sağa kayması, İsrail'in Batı Şeria'daki hâkimiyeti ve yerleşimci politikası Batı Şeria'nın Filistin siyasetindeki ve davasındaki ağırlığını azalttı.
2014'ten itibaren Kudüs ve Mescid-i Aksa yeniden Filistin davasında belirleyici bir rol oynamaya başladı. 2014'ten bu yana Kudüs merkezli üç ayaklanma meydana geldi. İlk ayaklanma 2015'te ve ikincisi 2016'da ve şimdi de devam eden intifada. Üçüncü İntifada, "Bıçaklama İntifadası" olarak adlandırılan ve bütün Filistin'de varlık gösteren olaylardan oluşuyor. Olaylarda Kudüs'ün rolü oldukça önemli. Nitekim olayları tetikleyen sebep, işgalci İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik daha yoğun bir baskı politikasına başvurması ve Aksa'da faaliyet gösteren Murabitat Kadın Hareketi gibi oluşumları yasadışı ilan etmesi oldu. 2017'de işgalci İsrail tarafından Mescid-i Aksa'ya girişlerin kısıtlanması, kapılara güvenlik kameraları ve metal dedektörlerinin yerleştirilmesi Filistinlilerin protestolarına neden oldu. İki haftadır özellikle Aksa'nın Esbat Kapısı'nda, devam eden protestolar neticesinde İsrail işgal güçleri geri adım atmak zorunda kalmış ve metal dedektörleri kapılardan kaldırmıştı. Aynı bağlamda 2019'da da Aksa'nın Rahmet Kapısı'nın (Altın Kapı) kapatılmasına Kudüslüler protestolarla karşılık vermişti.
Bununla birlikte Trump yönetiminin işgalci İsrail'in lehine kararları –Kudüs'ü işgalci İsrail'in başkenti olarak tanıması ve ABD büyükelçiliğini Kudüs'e taşıması– ve radikal Yahudilerin Mescidi Aksa'ya giderek artan baskınları Filistinlilerin Kudüs merkezli öfkelerinin artmasına yol açtı.
OLAYLAR KUDÜS'TEN BÜTÜN TARİHİ FİLİSTİN'E NASIL TAŞINDI?
Kudüs'teki son ayaklanmanın en önemli özelliği Kudüs'le sınırlı kalmayıp hem işgalci İsrail'deki şehirlere hem de Gazze'ye taşınması oldu. Nasıra, Lod ve Yafa gibi İsrail içindeki Filistinlilerin yoğun yaşadığı şehirlerde Kudüs'teki ayaklanmayı destekleyen protestolar düzenlemesi ve ardından Gazze'nin de sürece füzelerle müdahil olması, Filistinlilerin işgalci İsrail'e karşı birleşmesi olarak yorumlandı.
Aslında işgalci İsrail'in içinde yaşayan Filistinli Araplar mevcut durumdan rahatsızlıklarını son yıllarda daha fazla dile getirmeye başladılar. İsrail'in apartheid rejimine varan ayrımcılık politikaları, siyasetinde aşırı sağcı ve dinci partilerin daha fazla zemin kazanması, Yahudi devleti gibi dışlayıcı kanunların çıkartılması, Arap toplumunun içinde gittikçe yayılan ve işgalci İsrail'in göz yumduğu cinayetler ve suç şebekelerinin etkin hale gelmesi gibi faktörler, Arap nüfusunu adeta patlamaya hazır hale getirdi.
DİRENİŞİN YANINDA VE ARKASINDA: MERYEM AFİFİ'NİN GÜLÜŞÜ
Gazze'de işgalci İsrail savaş uçakları tarafından evleri hedef alınan iki Filistinli çoçuğun enkaz altında kalan akvaryumdaki balıklarını kurtardığı anın görüntüleri tüm dünyada umutla karşılandı. Bayram sevincini yağan mermi ve bombalar, hava saldırıları ve enkaz arasında dahi bırakmayan Filistinlilerin görüntüleri ciddi karşılık buldu.
• Şeyh Cerrah Mahallesi'nde gözaltına alınan aktivist Meryem Afifi, İsrail polisince gözaltına alındığı sırada gülümseyen görüntüsüyle dikkat çekmişti. Aynı zamanda bir kontrbas sanatçısı olan Afifi, iki gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakıldı ve şöyle söyledi: "Birçok insan benim kameralara gülümsediğimi söyledi. Tabii orada kameralara değil, alanda gösteri yapan diğer arkadaşlarıma gülüyordum. Evet, gözaltı sırasında da olsa ben haklıydım ve hakkın sahibiydim. Hak sahibi olan da gülümser ve korkmaz."
• İletişim ve gazetecilik mezunu aktivist Muna el-Kurd ise Şeyh Cerrah mahallesinde tehcir tehdidiyle karşı karşıya kalan Filistinli ailelerden Kurd ailesinin kızı. Defalarca gözaltına alınan Kurd, Filistin kadınının her zaman direnişçi olduğuna dikkat çekerek, "Filistin kadını tarih boyunca daima ön safta yer aldı ve bütün gücüyle işgale karşı mücadele etti. Filistin kadını her zaman direnişçiydi" ifadelerini kullandı.
• Gazze'de yaşayan 13 yaşındaki Filistinli Abdurrahman eş-Şanti ise, İsrail'in saldırılarını ve Filistinlilerin yaşadığı sıkıntıları tüm dünyaya rap şarkıları aracılığıyla duyurmak için çaba harcıyor. Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu'na (UNRWA) bağlı bir okulda okuyan ve 9 yaşında rap yapmaya başlayan Şanti, çektiği videoyu Twitter hesabından paylaştı. Şanti videoda, boynuna taktığı, Filistin kültürünün bir parçası olan kufiyyesiyle rap yapıyor. Filistinli küçük çocuğun arkasındaki manzarada ise işgalci İsrail saldırılarında yıkılan evler ve bu evlerin enkazında yakınlarını ve kaybettikleri eşyaları arayan Filistinliler görünüyor.
ÜNLÜLER VE TÜM DÜNYA FİLİSTİNLİLERİ YALNIZ BIRAKMADI
Filistin direnişine tüm dünyadan destekler artarak devam etti. Paris, Londra, ABD, Sudan, Lübnan, Danimarka ve Türkiye gibi birçok ülkede insanlar sokağa ve konsolosluklara akın ettiler. Baba tarafından Filistin kökenli olan ünlü model Bella Hadid, Brooklyn'de Filistinlilere destek yürüyüşüne katıldı. ''Bu bir din meselesi değil. Bu İsrail'in sömürgeciliği, etnik temizliği ve Filistin halkına yönelik yıllardır süren ırkçılığı'' ifadelerini kullandı.
Dünyaca ünlü İngiliz rock grubu Pink Floyd'un kurucusu Roger Waters, geçen hafta Twitter hesabından, "İsrail ırkçı bir devlettir. Şeyh Cerrah'ta yaşanan soykırımvari evden çıkarmalara bakın" başlığıyla görüntülü bir paylaşımda bulunmuştu. Waters, "İsrail'i her koşulda destekliyorum" şeklinde açıklamada bulunan ABD Başkanı Joe Biden'a seslenerek, "İnsanların, evlerinden soykırım gibi çıkarılmasına destek oluyorsunuz. Sen nasıl hissederdin Joe Biden? Evinde oturuyorsun, ailenle yüzyıllardır yaşadığınız yer ve bazı pislikler onu elinizden alıveriyor" sözleriyle eleştirdi.
İsveç'in dünyaca ünlü pop sanatçısı Zara Larsson da 6 milyon 300 bin takipçiye sahip Instagram hesabından yaptığı paylaşımda, "Dünyanın dört bir yanındaki Yahudi karşıtı şiddete ve tehditlere maruz kalanlar için ayağa kalkmalıyız ancak aynı zamanda apartheid uygulayan, sivilleri öldüren ve ABD doları ile finanse edilen bir devleti sorumlu tutmalıyız. Birinin diğerini dışlaması gerekmez. Şu anda Filistin'de olan bir utançtır, bir suçtur" ifadelerini kullandı.
İngiliz şarkıcı Dua Lipa ise 66 milyondan fazla takipçisi olan Instagram hesabından yaptığı paylaşımda, "Yeter! Bu bir insan hakları meselesi… Uyanın insanlar" sözleriyle paylaşım yaptı.
İsrail'e tepki gösterenler arasında çok sayıda ünlü aktör ve Paul Pogba, Riyad Mahrez, Achraf Hakimi, Mahmoud Trezeguet, Moussa Marega gibi futbolcular da bulunuyor. Türkiye'de de piyanist Fazıl Say, şarkıcı Tarkan gibi çok sayıda tanınmış isim sosyal medya hesaplarından tepkilerini dile getirdi.