Başka bir dine mensup olan biri için Allah'a iman etmek oldukça zahmetli bir süreçtir. Uzun uzun araştırmayı, düşünmeyi ve teslim olmayı gerektirir. Jenny Molendyk böyle zahmetli bir sürecin sonunda Müslüman olmuş müthiş bir Kanadalı kadın. Hem düşünsel hem de fiziki manada çok uzaklardan geliyor. Fakat bugün burada, sahip olduğu, yakasında bir gül gibi taşıdığı inancıyla aramızda. Aynı zamanda beş çocuklu bir kadın olarak dünyanın imarına "insan" taşıyan bir annelik mükellefiyeti altında... Onunla yaptığım bu söyleşi şimdiye kadar yaptığım en sulu sepken röportaj oldu. M. Divleli sanki daha o gün Müslüman olmuşçasına taptaze bir inancın sevinç gözyaşlarını aralıksız döküp durdu. Jenny'nin Müslümanca duruşunun, inancına dair taşıdığı coşku ve heyecanın beni ne kadar etkilediğini anlatmam mümkün değil. Aslında hepimizin gönülden bildiği, fakat çok az insanın gördüğü ya da yaşadığı o hakikat var ya, işte Jenny Divleli tam olarak oradan sesleniyor bize. Bizleri Müslüman olmanın duyarlılıklarına çağırıyor.
Hristiyan bir kadın olarak kendinizi nasıl hissediyordunuz? Müslüman olunca hayatınızda neler değişti ve bu iki olgu arasındaki farklar nelerdir sizce?
Çok büyük bir fark olmadığını söyleyebilirim. Net bir şekilde söyleyebilirim ki o zaman da şimdi olduğu gibi istediğim her şeyi yapabiliyordum. Çalışıyorum, okula gidiyorum, çocuklarımla, arkadaşlarımla dışarıda istediğim gibi vakit geçirebiliyorum. Çok aktif bir Hristiyan'dım. Kiliseye sık giderdim, genç Hristiyan gruplarına katılırdım, sohbet gruplarım vardı. 20'li yaşlarıma kadar Hristiyanlığın hayatımda büyük bir yeri vardı. Tabii iyi bir insan olmaya çalıştım. İnançlıydım, ama biraz sorgulamaya başladım ileriki yıllarda; İncil'de Tanrı ne demiş, neler istemiş? İncil'de de kurallar vardı. Onları kabul ettim fakat yaşamadım, yani biraz ikiyüzlülük gibiydi yaptığım. Hafta sonları kiliseye gidiyordum ama peşinden arkadaşlarla partiye gidip, içki içiyorduk. Bu durum bazı Müslümanlarınkinden biraz farklı… Çünkü Hristiyanlıkta "İsa bizim için öldü o sebepten bizleri affeder" gibi bir özgürlük anlayışı var. İslam'ı kabul etmek benim için çok büyük bir şeydi çünkü anladım ve karar verdim. Kuran gerçek, çünkü hiç değişmedi. Yazılanlar Allah'ın kelamı ve nasıl yaşamak gerektiğini yazıyor. Korktum ve bu yüzden hemen kabul etmedim. Bir süre Müslüman gibi yaşamaya başladım. Namaz kıldım, oruç tuttum, domuz eti yemeyi, içki içmeyi bıraktım. O zamanlar "Bir gün Müslüman olursam başörtüsü takamam" diye düşünüyordum. Ama içten içe kalbim çok rahatsızdı böyle düşünmekten de. Çünkü bu Kuran'da yazıyor, Allah benden bunu istiyor ve ben Allah'ın kelamına inanıyorum. Diğer yandan eski günlerimi düşünüyordum. Hafta sonları kiliseye gidiyordum ama sonrasında ne istersem yapıyordum, şimdi de öyle olamazdı çünkü İslam gerçekti. Ve düşünmeden edemediğim başka bir şey de şuydu: "Ben bunları yapmazsam Allah hesabını soracak ve nasıl böyle yaşayabilirim?" İnşallah daha iyi bir insan oluyorumdur çünkü kimsenin kul hakkını almak istemiyorum. Komşularımın, çocuklarımın hakkını gözetiyorum. Önceden bu düşünceler yoktu, ne yaparsam yapayım, "Ben Hristiyan'ım, İsa'ya inanıyorum ve cennete gideceğim" düşünceleri vardı.
Sosyal medya hesaplarınızdan, evinizde çocuklarınız için dinamik bir öğrenme ortamı oluşturduğunuzu görüyoruz Bir değil iki değil, beş çocuğun birden hem annesi hem de öğretmeni olmayı nasıl başarıyorsunuz?
Aklımda her zaman çocukların bana Allah'ın emaneti olduğu düşüncesi var. Bana ve eşime Allah'ın emanetleri. Ve eşim de gerçekten çok yardımcı oluyor. Oldukça aktif ve özverili bir babadır. Biz çocuklarımızı dinlerini bilerek büyütmek istiyoruz. Namaz, oruç gibi dinî buyruklarla beraber, kalplerinde imanı hissederek büyütmek istiyoruz. Peygamberimize, dine karşı bir aşk beslemelerini istiyoruz. Allah bizlerden iyi birer kul olmamızı istiyor ve ben de çocuklarımı bu inançla yetiştiriyorum. Bu dinin ne kadar güzel olduğunu doğru şekilde anlatabilirsek eminim ki çocuklarımız bu hissi, inançlarını asla kaybetmeyecekler ve akıllarında soru işareti kalmayacak. Ailece bizim için önemli olan bir diğer konu ise, çocuklarımızın Noel gibi şaşalı kutlanan günlerin eksikliklerini hissetmemelerini sağlayacak bir şekilde kendi bayram ve özel günlerimizi kutlamak. Dinî bayramlarımızın ne kadar güzel olduğunu ve bu günleri nasıl unutulmaz yaparak idrak etmemiz gerektiğini doğru bir şekilde gösterirsek, çocuklarımız için daha doğru tercihler olacaktır. Türkiye'de okullarda Kuran ve din dersleri var ama çocukları heyecanlandıracak bir şekilde anlatılmayabiliyor bu dersler. Bu yüzden beraber, eğlendirerek yani onları sıkmayacak şekilde anlatmak gerekiyor. Biz sadece bu açığı kapatmaya çalışıyoruz evimizde. Büyüdüklerinde belki başka ülkelere gidecekler, yaşayacaklar veya burada kalacaklar bilemiyorum. Sadece her nerede olursa olsunlar, çocuklarımda olmasını istediğim şey sabit bir din ve kaybolmayacak bir inanç.
Anneliğe mahsus kimi duygular vardır. Sizin anneliğinize mahsus duygular nelerdir?
Bizde İngilizcede bir söz vardır: "Boş bardaktan su içemezsin." Bazen kendimi boş bir bardak gibi hissediyorum. Verecek bir şeyi kalmayan, tükenmiş bir kişi gibi. Böyle anlarda cennetin annelerin ayağı altında olduğu aklıma geliyor. Kızım Hanna'yı doğurduktan sonra Ramazan ayı idi. Önceki günlerde pek ibadet edememiştim. Kızım 2 aylıktı, uykusuzdum ve yorucu zamanlar geçiriyordum. Ramazan'ın 27'nci gecesi gelince kendimce "Hanna'yı emzirip uyuttuktan sonra bu geceyi ibadetle geçireyim" dedim. Kim bilir, belki de Kadir gecesi o geceydi. Ama bebeğimi uyuttuktan sonra ben de uyuyakaldım ve sabah ezanıyla uyandım. Uyandığımda o kadar üzüldüm ki bunları hiçbir kelimeyle anlatamam. Sonrasında bir arkadaşımla da konuştum ve "Benim ne hatam, ne günahım, ne eksikliğim var da ben bu kadar istememe rağmen bu önemli bir gecede kalkamadım?" diye düşündüm. Fakat şimdi başka bir anne bu durumu yaşarsa kesinlikle diyebilirim ki Allah beni o gece kabul etti. Ben Allah'ı düşünürken şunlara odaklandırdım: "Allah bize günahlarımızı sorar, hatalarımıza bakar." Daha sonra Allah'ın isimlerini daha iyi araştırınca Allah'ın merhametini iyice gördüm. Allah er- Rahman, er- Rahim, el- Latif, el- Kerim'dir. Şimdi şu şekilde düşünüyorum: Bu çocukları büyütmek bizim ibadetimiz aslında. O gece niyetim vardı, Allah için oruç tutmak, Kadir gecesinde ibadet etmek istedim ama çocuk emzirdim ve uyudum. O gece nasıl olur da bir dua bile edemedim, iki rekât namaz bile kılamadım diye kızdım hep. Ama şunu biliyorum ki Allah'ın merhameti bizim hatalarımızdan, eksiklerimizden daha büyük. Böyle bakınca rahatlıyorum. Anneliğe gelince kesinlikle eksikliklerim var. Anneler bana sürekli "Mükemmel bir annesin" diye yazıyor. Hayır, değilim. Benim çok hatalarım var. Hiç kolay değil. Hiç kimse size teşekkür etmiyor, kimse sizi anlamıyor. Bazen umutsuz ya da çok kötü hissedebilirsin kendini ama o gece bitiyor ve tekrar devam ediyorsun hayata. Hiçbir mola yok, tatil yok. Tüm hayatı böyle geçiriyorsun. Zor zamanlar yaşıyorsunuz, yorgun oluyorsunuz, "Ben bu çocuğa neyi nasıl anlatabilirim?" diye düşünüyorsunuz. Çocukların yanlış bir hareketinde hemen kendimi suçluyorum mesela ama bu bir ibadet ve biz bu ibadetten cenneti kazanacağız. Bu mükemmel bir şey ve bence kadınlara verilen çok büyük bir hediye.
Özelde kendi annenizin dinamiklerini baz alarak Türk kadınının anneliği ve sizin oraların anneliği arasında nasıl farklar görüyorsunuz?
Ben daha rahat bir insanım. Örneğin çocuklar oynuyorlar ve kıyafetlerini kirletiyorlar ve ben bu durumda çocuklara kızmam, "Daha yeni yıkamıştım" demem. Türkiye'ye ilk geldiğimde beni çok şaşırtan bir durum vardı mesela. Bir ailenin çocukları oyuncaklarla oynuyorlar ve misafir geliyor evlerine, ev sahibi hemen oyuncakları kaldırıyor misafir gelecek diye. Ama çocuklar oynamaya devam etmek istiyor. Evin düzeni, tertibi, temizliği yine evin bir parçası olan çocukların tabiatlarının gereğini yapmalarından daha önemli olabiliyor. Tabii evimizin düzenli olmasını isteriz ama evlerimiz aynı zamanda çocuklarımızın da yaşam alanları, onları bu şekilde kısıtlamamalıyız. Benim bu duruma bakış açım; çocuklar oynasın, üstlerini kirletsin, toprağa ve doğaya dokunsunlar. Ama aynı zamanda da çok kuralcı biriyimdir. Hatta çocuklarım bu durumdan şikâyetçi olabilirler. Kesinlikle "Lütfen, teşekkür ederim, özür dilerim" demeliler. Yemek zamanları sofrada olmalılar ve bahaneleri olamaz. Evimizde televizyon yok, çocukların cep telefonları yok, tabletleri yok, serbest bir şekilde internet kullanmıyorlar ve geç saatlere kadar ayakta değiliz. Evde kitaplarla oyuncaklarla vakit geçiriyorlar.
Doğup büyüdüğüm ev çok rahattı. Zaten Kanada kültürü Türk kültüründen çok farklı. Çok daha rahat insanlar olduğumuzu söyleyebilirim. Annem çok merhametli bir kadındır. Pek oynayamadık annemle çocukluğumda ama annemin durumu biraz farklıydı. Annem tam zamanlı çalışıyordu ve abim engelliydi. Benim çocukluğum genelde abimin özel durumu nedeniyle biraz daha ikincil durumda geçti. Kanada'da engelli çocuklar normal okullara gidiyor. Yani diğer öğrencilerle aynı sorumluluklara, ödevlere sahip demek oluyor bu. Abim kalem tutamıyordu, giyinemiyordu ve bunlarla annem ilgilendi her zaman. Yani annemin omuzlarında her zaman çok ağır bir yükü vardı. Babam da polis; kuralcı, düzenli, saygılı ve bir o kadar da merhametli biriydi. Babamın bir diğer yönü ise çok aktif bir baba olması… Çok sık dışarı çıkarırdı bizi, onunla dışarıda çok vakit geçirdik, spor yaptık, kamplar yaptık ve mutlu bir aile olmayı bildik.
Kadın hakları ve eşitlik mücadelesi olarak başlayan feminizm hakkında ne düşünüyorsunuz?
İlk gençlik yıllarımda kilo problemi yaşadığım bir dönem vardı. Yıllarca diyet yaptım, yemek yemedim, yemek yedikten sonra kendimi kötü hissettim. Bu neredeyse bir takıntıya, anoreksiyaya dönüşmeye başladı. Güzel görünmem gerekiyor, fiziğimin güzel ve fit olması gerekiyor yoksa insanlar beni beğenmez, manken gibi olmalıyım gibi düşüncelere sahiptim. Katıldığım feminist gruplarda bu durumlar da eleştiriliyordu. Kadınların kiloları, kıyafetleri veya nasıl göründüklerinin önemsiz olduğu, her kadının manken gibi olması gerekmediği, çünkü kadınların sadece bir bedenden ibaret olmadığı, kadınlara güvenlik, eşitlik gibi konuları çok beğendim ve gruba bağlandım. Müslüman olmadan önce çok aktif bir feministtim yani. Sonrasında Müslüman oldum ve feminizm hareketinden koptum. Ama hiçbir şey kaybetmedim. Aynı hayatı yaşamaya devam ettim. Okula gidebildim, spor yapabildim. Yani ne olmak istersem ve ne yapmak istersem yapabildim çünkü Müslüman olmak bir şeyleri kısıtlamıyor. İslam kadına gerçekten değer veriyor. Bizler vücutlarımız ve güzelliklerimiz için değil Allah için yaşamalıyız çünkü önemli olan bizlerin nasıl ameller işlediği… Müslüman olduktan sonra bu bahsettiğim takıntılarımdan tamamen kurtuldum ve diyebilirim ki çözümü İslam'da buldum. Tarihe baktığımız zaman da İslam'ın gelişinden sonra kadın hakları gelmeye başlıyor. Allah bizi yaratırken temel farklılıklarla yarattı, kadın ve erkeğin temel farklılıklarına göre sorumluluklar yükledi ve ahirette de bunlara göre hesap vereceğiz. Araştırmalara göre her altı kadından biri cinsel istismar veya tecavüze uğruyor. Aynı mesleği yapan kadın ve erkekler aynı maaşları almıyor. Ben de bir kadın olarak kendim için, ailem için ve çevremdeki diğer kadınlar için bu gibi saldırıların ve böyle ayrımcılıkların kabul edilemez olduğunu söylüyor ve elbette protesto ediyorum.
Evreni ve kendini okuyabilen kadınlar değerlerine, kültür miraslarına ve fıtratlarına karşı rikkat sahibi oluyorlar. Bu rikkate sahip olunca da muhakkak ilham aldıkları mitler veya şahsiyetler oluyor. İslam tarihinde size ilham olan isimler var mı?
Hz. Hatice, Hafsa, Meymune, Sümeyye, Hz. Meryem… O kadınlardan biri olmak isterdim. Zor zamanlarda o kadar mükemmel Müslümanlar olmayı başarmışlar ki. Özellikle Hz. Sümeyye'nin hayatı çok ilgimi çeker. Çünkü Müslüman olduktan sonra hayatında birçok zorlukla karşılaştı. Hayatını inancı uğruna kaybetti ama yine de vazgeçmedi. Bu benim için yol gösterici bir hikâyedir. Hayatımda ne kadar zor günler olursa olsun kesinlikle bütün zorlukların üstesinden inancımla geleceğim. Allah bu güzel Müslüman kadınlarla komşu kılsın bizi. Yine yakın zamanda ilgimi çeken bir başka hikâye, ünlü modacı Halima Aden. Somali asıllı Müslüman kadın, Allah'a olan inancı gereği, o güzelliğin getirdiği şöhreti, parayı bir kenara bırakıp Allah'ı seçiyor. O şöhret ve parayı bırakmak hiç kolay değildir.
Sosyal medyada çocuklarınızla beraber görünür olmakla ilgili endişeleriniz yok mu? Sosyal ağlarda çocuk hakları ihlalleri, aile mahremiyeti ile ilgili düşündüklerinizi paylaşabilir misiniz?
Çocukların sosyal medyaya büyük bir merakı var. Büyük çocuklarım kendileri sayfa açmak istedi ve ailece bu konuyu konuştuk, ardından bu ortamlardan uzak durmalarının pek mümkün olamayacağı kararına vardık. Sosyal medyayı nasıl kullanmaları gerektiği, tehlikeleri, riskleri ve amaçlarının ne olduğu hakkında konuştuk. Onlara ayrı bir sayfa açtık. İlmin Anahtarı ismiyle açtığımız bu sayfada faydalı olacak içerikler paylaşıyorlar. Öte yandan bu faydalı paylaşımları yapmaları onları okuma noktasında motive ediyor. Bir şeyleri konuşmaları, anlatmaları, onların özgüvenlerine de katkıda bulunuyor. Bu sayfada paylaşacakları fikirleri, kitapları daha genel söylemek gerekirse paylaşımlarını ailece konuşuyoruz ve bunlar, ebeveynleri olarak bizim kontrolümüz altında olmadan gerçekleşmiyor. Kendi sosyal paylaşımlarda çocuklarla ilgili olan bir içerik varsa eğer, ben de çocuklara danışmadan, onların fikirlerini, onayını almadan paylaşmamaya özen gösteriyorum. Çünkü onların da bir birey oldukları gerçeğini ve bu hassasiyeti taşımam gerekiyor. Onların rızası oldukça önemli… Öteki türlüsü hiç doğru ve adil olmaz.
JENNY MOLENDYK DİVLELİ KİMDİR?
Jenny Molendyk-Divleli Kanada'da doğdu ve büyüdü. Hayatının çoğunluğunu engelli bireylerle geçirdikten sonra, eğitimine İşitme Engellilerle İlgili Çalışmalar ve Amerikan İşaret Dilinin (ASL) Yorumlanması konularında devam etmeye karar verdi. Manitoba Üniversitesi ve Red River Koleji'ne gitti; burada Dil Bilimi ve Amerikan İşaret Dili üzerine çift ana dalda eğitim gördü. Daha sonra ikinci dil olarak İngilizce öğretmeni eğitimi aldı. 2011'de eşi ve çocukları ile Türkiye'ye taşındı. Türkiye'de oyuna dayalı eğitime odaklı İngilizce dersleri ve eğitim danışmanlığı veren Early Bird English'i açtı. Tenzile Erdoğan Yetimhanesi'nde İngilizce yaz dil eğitimi programı için eğitim danışmanı olarak görev yaptı. Evde veya okulda dinamik bir öğrenme ortamı oluşturma konusunda tutkulu ve düzenli olarak diğer eğitimcilere ve evde eğitim gören ailelere seminerler veriyor. Hâlihazırda kamu/özel sektörde öğretmen olarak çalışıyor ve ilk çocuk kitabını yayınlama süreci içinde. Gençliğin Müslüman kimliği konusunda tutkulu olduğu gibi gençler/genç yetişkinler için bir sosyal merkez kurmanın hayalini kuruyor. Eşi ve beş çocuğu ile birlikte İstanbul'da yaşıyor.