Sena Subaşı: Depresyon çağı yerini paranoya çağına bıraktı

Depresyon çağı yerini paranoya çağına bıraktı
Giriş Tarihi: 16.02.2021 15:12 Son Güncelleme: 16.02.2021 15:14
İlacını ve tedavisini bilmediğimiz bir pandemi sürecinden dolayı müthiş bir paranoya bizi içerisinde çekti.

İnsanlığın bir süredir içinde bulunduğu çağa, daha doğrusu hâller e sırasıyla pek çok isim verildi: "Atom Çağı, Uzay Çağı, Televizyon Çağı, Otomasyon Çağı, Bilgisayar Çağı, Sürat Çağı, İletişim Çağı, İnternet Çağı, Dijital Çağ, Depresyon Çağı vs…" Bu kadar dönüşüme, hıza, bilgi bombar dımanına ve krizler döngüsüne maruz kalan insanlığın halet-i ruhiy esi açısından bulunduğumuz evreyi nasıl adlandırmak uygun olur? Bu evrede toplumların psikolojisini etkileyen başlıca etkenler nelerdir? Bu etkenlere ve belirsizlik pompalayanlara karşı zihin sağlığımızı ve huzurumuzu koruma yöntemleri neler olabilir? Bu ve benzeri sorularımızın cevaplarını biri p sikiyatri diğeri siyaset bilimi ve iletişim uzmanı iki doktordan aldık: Prof. Dr. Arif Verimli ve Dr. İsmail Çağlar.

EN KÖTÜ AŞI BİLE EN İYİ KORONA'DAN YEĞDİR

ARİF VERİMLİ
Psikiyatrist, Prof, Dr.

Pandemi, kuraklık, doğal afetler, çatışmalar başta olmak üzere tüm insanlığı ciddi endişe ve korkulara salan sorunlar ve krizlerle karşı karşıyayız. Patolojik ya da psikiyatrik boyutta olmasa da insanlığın büyük kısmını sarmalayan bunca krize ve belirsizliğe bakarak bugün dünya genelinde bir "paranoya toplumundan" ya da paranoya çağından söz edebilir miyiz sizce? Günümüzün hastalığı diyebilir miyiz?

Bundan yaklaşık 30 sene önce ilk kez bir ilacın "mutluluk hapı" olarak pazarlanması psikiyatride büyük bir devrime sebep oldu. Bu bir antidepresan ilaçtı. O dönemde şöyle bir slogan gündeme getirilmişti: Depresyon çağı. Bu adlandırmanın yerini şimdilerde geride bıraktığını söyleyebiliriz.

Etrafımızda gerçekten tüm toplumsal olaylar, Ortadoğu menşeli meseleler, ABD'nin buraya gelişi, rollerin sürekli değişmesi, tekrar belirlenmesi, Soğuk Savaş'tan beri dünyanın ilk kez taraf seçmeye zorlanması, ülkemizin de bunlara dâhil edilmeye çalışılması gibi olaylarla beraber müthiş bir gerilimin ortasındayız. Tüm bu sosyolojik durumların dünyaya aslında büyük bir gerilim getirdiğini, korku ve endişe saldığını gördük son 20 senede.

Bunlarla birlikte mesela ülkemizde yakın bir zamanda hain bir darbe girişimi oldu. Bu olay bize ülkemizde gizli bir yapılanmanın varlığını, bu yapılanmanın darbe yapabilecek kadar güçlü olduğunu gösterdi. Daha sonrasında da tüm dünyayı saran, korku ve belirsizlikle başlayıp aynı şekilde devam eden, ilacını ve tedavisini bilmediğimiz bir pandemi sürecinden dolayı müthiş bir paranoya bizi içerisine çekti. Böylelikle depresyon çağı yerini paranoya çağına bıraktı diyebiliyoruz artık. Belirsizlik paranoyayı yaratır. Bir şüphe karşısında müthiş bir paranoyak endişe olur. Bu kimi zaman paranoid, yani şüpheci düşünceler seviyesindedir. Bir doz daha yükseldiğinde paranoyak dünyaya doğru gidilir. Günümüzde ise bu dünyaya girmek artık daha kolay çünkü sosyal medyada, özellikle Twitter'da, çok ciddi komplo teorisyenleri ve bunların bir arada olduğu gruplar var. Bu komplo teorisyenleri bilime, bilimsel bilgiye, dünyada hükümetlerin yaptıkları açıklamalara veya hükümet politikalarına kesinlikle karşı tutum geliştiren, onlara şüpheyle yaklaşan bir kısmı paranoid düşüncede kalan fakat bir kısmı çok ciddi paranoid bozukluğa, paranoid şizofreniye, delüzyonel (sanrısal) bozukluğa kadar giden bir hâl içerisindeler. Bunlar seslerini küresel anlamda sosyal medyadan duyurabildikleri için çok ciddi bir hızlı bilgi akışıyla paylaşabiliyorlar ve kendilerine taraftar bulabiliyorlar, insanları etki altına alabiliyorlar. Daha önce şüpheci ve paranoid olmayan bir kişiyi kendi kanıtlarıyla girdaplarının içine çekebiliyorlar.

Tüm bu krizlerin de etkisiyle olsa gerek insanlığın önüne sürekli komplo teorileri sürülüyor, yeni komplo teorileri üretiliyor ve 7'den 70'e herkes bunlarla bir şekilde muhatap oluyor. Sizce insanlar neden bu tür teorilere inanmaya ihtiyaç duyuyor ya da eğilim gösteriyor?

Buradaki anahtar kelime merak çünkü insan beyni bilinmeyeni merak eder. Komplo teorileri de merakı süsler. İnsanın genetik, şematik ve gelişimsel temelleri var. Bu temellerde olan bir kişinin etkilenmeye, hipnotize edilmeye, üzerinde algı yaratılmaya eğilimi varsa o kişi sizin sunduğunuz süslü fikirlere inanılmaz bir dehşetle saygı duyacaktır. Bir komplo teorisyeninin ikna kabiliyeti çok yüksekse genetik yapısı ve eğilimi buna biraz bile uygun kişileri kolayca etkileyecektir ve dolayısıyla da o kişileri etkisi altına alacaktır. Genellikle komplo teorisyenleri bilinmeyeni, gizleneni, yerin altındakini ve merak edileni daha çok kurcaladıkları için ilgi çekerler. Bu komplo teorisyenleri yaptıkları işte çok samimiler ve bir amaca hizmet etmiyorlar. Bunlar işlerine sıkı sıkıya inanıyorlar. Aslında bu insanlar bir psikiyatrik görüşmeye alınsalar bir kısmı ikna edilebilir, komplo fikirleri birazcık yumuşayabilir. Kendisi komplo teorisi üreten ve bunları kitlelere yaymaya eğilimli bir kesim var ve bu kesimin kolay kolay ikna edilemez olduğunu görüyorum.

Son zamanlarda halk arasında aşı ciddi bir şekilde tartışılıyor ve tehlikeli olduğuna dair söylentiler çok yaygın. Sizin de bu konuyla alakalı açıklamalarınız oldu. Sizce insanlar bu tür olumsuz ve mesnetsiz söylentilere neden inanıyor? Bu da paranoyakça bir tutum değil mi?

Geçtiğimiz sene henüz pandemi ortada yokken aşı karşıtları aşıların içerisindeki birtakım metallerin çocuklarda otizm yaptığını, çocukların zekâsını etkilediğini veya çocuklarda gelişimsel bozukluklar yaratarak onlara zarar verdiğini iddia ediyorlardı. Kendilerince böyle savları vardı ve ben onlara çok karşı çıktım. Kendi Twitter hesabımda da yazdım; böyle bir şeyin olamayacağını, insanlığın bugüne kadar çocuk felcini, kızamık, kabakulak ve şu an ismini sayamadığımız pek çok hastalığı aşıyla yendiğini söyledim. Aşılanma programının ülkemizde yıllarca başarıyla yürütüldüğünü, bu sayede çocuklarımızın ve bizlerin artık bu hastalıkları geçirmediğini biliyoruz. Ben tıp fakültesinde okurken enfeksiyon ve mikrobiyoloji dersinde yazılmış bir kitap yoktu. Ben bizzat o günkü hocamın notlarını tutarak neredeyse kendim kitaplaştırdım. Ben aşı ve enfeksiyon konusunda çok ciddi bilgi sahibi olan bir psikiyatristim. Aynı şekilde bu sene de Covid-19 aşısıyla ilgili çok umutlandım ve aşıya güvenmemem mümkün değil. Ben artık maske takmak istemiyorum, ailemle dışarıya çıkıp gezmek, sevdiklerime sarılmak istiyorum.

Şu anda hastalarımla mesafeli görüşmeler yapıyorum ve artık bunu istemiyorum. Zaten ilk yaptıran kişilerden biriyim, randevumu alarak aşımı oldum. Geçenlerde bu aşının var olan bilimsel başarısını övmek için bir twit attım. Çok ağır hakaretlere maruz kalarak örgütlü bir yapının saldırısına uğradım. Bir bilim insanı bunları ciddiye alarak ilerleyemez. Tabi ki ciddiye almıyorum ama burada çok ciddi bir aşı karşıtı örgüt olduğunu anlamakla birlikte içerilerinde paranoyak, paranoid ve paranoyalı bozuklukları bulunan kişiler de olduğunu fak ettim. Ben ikinci gruba kızamıyorum çünkü onların hasta olduğunu biliyorum ama diğer gruptakiler beni biraz incitti. En kötü aşı bile en iyi Korona'dan yeğdir benim için. Dolayısıyla fikrimin arkasındayım. Hatta o gün yazdıklarımın bir kısmının sert olduğunu düşündüğüm için sonradan sildim. Bunu da burada belirteyim. Bu noktada birilerine güvenmek zorundayız ve güveneceğimiz kişiler bilim insanları ve devlet olmalı. Onların önerilerini dinlemeliyiz, devletin yürüttüğü aşı politikasına güvenmeliyiz.

Evlerde daha çok kaldığımız bu süreçte belki de iyice negatif düşüncelere kapılıyoruz. Bu paranoyakça düşüncelerden kendimizi nasıl koruyabiliriz? Mikro ya da makro etkenler nedeniyle kapıldıkları kaygı, korku, panik gibi duygularla baş edebilmeleri için insanlara ne gibi yöntemler önerirsiniz?

Ben buna karşı kesinlikle beyin maskesi öneriyorum. Yani tıpkı yüzümüze virüsten korunmak için taktığımız maskeler gibi beynimize de maske takacağız; sosyal medya maskesi. Sosyal medya maskesi müthiş önemli bir kavram çünkü sağdan, soldan, binlerce hesap, binlerce farklı düşünce, farklı yapı bir arada olduğu ve anında birbirlerine ulaşabildiği karmaşık bir ortam. Eski Teksas, Vahşi Batı filmlerinde bir bar olur. O barda biri birine ters bakar ve bir anda bütün tabureler havada uçuşmaya başlar. Kimin kime neden vurduğu belli değildir. Sosyal medya da böyle bir ortam… Ben buna geçenlerde "Öfke Çağı" dedim hatta; yani günümüz dijital çağ değil, öfke çağı. Dolayısıyla beyin maskesi şart… Kendimizi bu negatif düşüncelerden bu maskeyle koruyabiliriz. Sürekli şüphe içerisinde yaşamak beyni hapseder ve beynin sağlıklı düşünmesini engeller. Devamlı bir şeylerden şüphe duyarak yaşamak bir hapiste yaşamaktan farksızdır. İnsan beyni yaratılış olarak olumsuz düşünceyi çağırmakla, olumlu düşünceyi itmekle daha meşhur bir organımız. Biz de bunu sağdan soldan gelen enformasyon bombardımanıyla güçlendirirsek kendimizi hapsederiz. Bütün paranoyaklar aslında bir hapishanede yaşamaktadırlar. Yani bir maske şart… Ayrıca şu dönemde biraz çocuklarımıza eğilelim. Anne ve babalara söylüyorum bunu; biz kapalı ortamda çocuklarımızın sesinden yorulduk. Hayır, bunu yapmamalıyız. Biz çocuklarımızın ellerine hafta sonları karantinalarda tablet vererek, onlarla iletişimi keserek bir noktaya varamayız. Çocuklarımızla bilmeceler oynayarak, onlara sorular sorarak iletişimde kalmalıyız. Mesela ben lego oyununu çok önemserim. Hiçbir şey yapamıyorsak onlarla resim çizelim.

Etrafta yaygın olan bu tip paranoid bilgilerden, kaygı, korku gibi panik duygularından ancak oksitosin hormonunuzu yükselterek kurtulabilirsiniz. Oksitosin hormonunu konuşmak, sarılmak, öpmek gibi fiziksel temasta bulunarak yükseltilir. Peki kiminle? En başta çocuğumuzla; sonra anne babamızla, eşimizle, dostumuzla kurulan fiziksel temasla yükselen olumlu düşünce hormonudur. Bazı bilim insanları buna aşk hormonu da der ama ben daha geniş tanımlıyorum çünkü aşk amorf bir duygu. Evlada karşı da aşk geliştirilebilir. Dolayısıyla bu dönemde bu düşüncelerden etrafımızdakilerle sımsıkı bir biçimde iletişim kurarak, bol bol konuşarak kurtulabiliriz; herkes ayrı ayrı odalarda vakit geçirerek değil. Bilim insanlarımıza güvenmeliyiz. Komplo teorisyenlerinin olduğu hesapları sessize alarak beyin maskemizi takmalıyız. Enformasyon bombardımanına maruz kalmamak ve kaliteli vakitlerimizi bu tip mecralarda saatlerce harcamamak çok önemli. Bunun dışında şunu da söylemeliyim ki evde çalışanların asla pijamayla çalışmamasını öneriyorum. Normal her gün işe gider gibi kalkın, duş alın, iş kıyafetlerinizi giyin istiyorum. Yatağınızı toplayın, evinizi havalandırın, çiçek ekin, buzdolabınızı düzenleyin. Ertelediğiniz kitapları okuyun ya da dil öğrenin mesela. Bunlar gerçekten çok önemli şeyler. Tekrar söylüyorum, bundan 25-30 sene önce bana şu sorsaydınız: "Hocam içinde bulunduğumuz çağa hangi ismi verirdiniz?" O zaman depresyon ya da kaygı hâkim olduğu için depresyon çağı derdim ama şu döneme kesinlikle paranoya çağı diyebiliriz. Bu yüzden "paranoya çağı" tanımlamanızı da çok sevdim. Ben bir bilim insanı olarak karşıma çıkan hastalarımdan da çok şey öğreniyorum. Bana da bunları söyleme fırsatı verdiğiniz için çok teşekkürler çünkü bu gerçekten çok önemli bir mesele.


İNSANIN GİZEMLİ OLANA İLGİSİ HER ZAMAN YÜKSEK

İSMAIL ÇAĞLAR
Dr, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi öğretim üyesi

Televizyonda ve sosyal medyada son zamanlarda komplo teorilerini seslendirenleri fazlasıyla görmeye başladık. Bunun nedenini neye bağlıyorsunuz? Bu durumu paranoyakça eğilim ve düşüncelerin yaygınlaşmasına yorabilir miyiz? Kesin ve somut dayanakları olmasa da medyada sık sık yer alan komplo teorileri paranoyalarımızı besliyor mu sizce? Bu teoriler ve onları üretenler insanlara neden bu kadar çekici geliyor?

İnsanların gizemli olana ilgisi her zaman yüksek seviyede… Merak ediyoruz ve herkesin bilmediği bir şeyi bilmek bizi ayrıcalıklı hissettiriyor. Komplo teorilerine ilgimizin temel nedenlerinden birisi bu… Bir diğer neden ise komplo teorilerinin yerini alacak doyurucu bilginin olmayışı. İnsanların zihninde sorular var. Mevcut açıklamalar bu sorulara cevap olamıyor. Belki yeterince tatmin edici değil belki de toplumun genelinin anlayabileceği açıklıkta değil. Komplo teorileri ise kolay tüketilebilir, kolay anlaşılabilir cevaplar veriyor. Bir nevi zihin konforu sağlıyor. Her insan biraz meraklı komple teorilerine... Makul seviyede kaldığı müddetçe bunun bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Paranoyaklık bambaşka bir olgu, bir psikolojik rahatsızlık… Her komplocu paranoyaktır demek mümkün değil. Ancak kişi ileri derecede komplocuysa, artık makul açıklamaları hiçbir şekilde kabul etmiyorsa belki o zaman paranoyadan bahsedilebilir.

Sosyal medyada, özellikle Twitter ve WhatsApp'ta en küçük olumsuz bir durum bir anda kulaktan kulağa yayılarak büyüyor ve tüm toplumu etkisi altına almayı başarıyor; bu tüm dünyada geçerli olan sosyal medya kullanım alışkanlığı. Bunu bilinçli bir şekilde örgütleyen, yayan gruplar da var değil mi? Ne gibi yollara başvuruyor, neleri hedefliyorlar sizce?

Aslında bu sosyal medyadan eski bir olgu. Eski gazetelere baktığınızda damdan dama dolaşan, kadınlara saldıran kurt adam haberleri görüyorsunuz. Mahalleye dadanmış bir sapık veya hırsız gazetede sayfasında kurt adama dönüşüyor. Fısıltı gazetesi dediğimiz mesele var bir de. Herhangi bir mecraya ihtiyaç duymadan toplum bu tür haberleri kendisi oluşturuyor, dönüştürüyor ve yayıyor. Sosyal medya bu eğilimin güncel mecrası sadece ve tabii daha kullanışlı bir mecra… Bunu bilinçli şekilde örgütleyen ve yayan toplumlar tabii ki var. Eskiden de vardı, bugün de var. Düşünsenize Menderes'in Harbiyelileri kıyma makinesinden geçirdiğini yazıyor o zamanın darbeyi destekleyen gazeteleri.

Amacı belli bu dedikodunun… Aynısını bugün sosyal medyada görüyoruz. Gezi Kalkışması esnasında TOMA'ların insan ezdiği hatta polisin kalkışmacılara sinir gazı sıktığı haberleri yer aldı sosyal medyada. Sıradan insanların merak ve gizem duygusunu tetikleyerek, onların çok da fazla sorgulamadan inanmasını istismar ederek siyasi, ekonomik veya başka bir çıkar elde etmek. Komplo teorilerinin varlığı nasıl gerçek bir olguysa bu tür organize ve planlı çarpıtmaların varlığı da o kadar gerçek.

Ben gençler olarak bir ayrım yapmaktan yana değilim. Merak duygusu, siyasi taraftarlığı istismara açık olan ve olmayan insanlar var. Evet, bazı gençler gençlik heyecanından dolayı daha çabuk inanabiliyor. Ama aklıselim ile hareket etmesi beklenen "yaşlı başlı" kişiler de bu tür haberlere inanabiliyor. Mesele herhalde çokça yaş meselesi değil ama sorgulama, araştırma meselesi. Bazı gençler de doğrusu hiç kül yutmuyor. Bırakın komplo teorisini gerçek bir durumu bile kabullenirken soru soruyor, sorguluyor. Otoriteyi kabul etmiyor. O an söylediklerinizle doğrudan aklına hitap ederek ikna etmeniz gerekiyor. Hoca olarak veya herhangi başka bir unvanla ikna edemiyorsunuz aklına hitap etmedikçe.

BİZE ULAŞIN