Koronavirüs salgını nedeniyle yurt çapında tecride girdik ve adeta milletçe bir eve dönüş yaşadık; hemen hepimizin yegâne sığınağı evimiz, yuvamız oldu. Bu süreçte pek gönüllü olmasa da evimizle olduğu kadar hayatla da baş başa kalma, yüzleşme fırsatı yakaladık. Bu süreçte yaşadıkları duygu ve deneyimlerini merak ederek farklı alanlardan 7 güzide insana şu soruları sorduk: "Karantina günlerini nerede nasıl geçiriyorsunuz? Eve kapanmak hayatınızı nasıl etkiledi, nelerle yüzleştiniz, neleri keşfettiniz? Hayatınıza yeni neler girdi, ne gibi şeylerin farkına vardınız? Eviniz-yuvanız sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor? Bu süreç hayata, insanlara ve hayatın anlamına bakışınızda bir şeyler değiştirdi mi?" Ünlü müzik adamı Orhan Gencebay, şair Ayşe Sevim, sanatçı Büşra Kayıkçı, vaize Fatma Bayram, şair-psikoterapist Melek Arslanbenzer, karikatürist Hasan Kaçan ve yazar Kaan Murat Yanık bu eve kapanış sürecinde yaşadıkları deneyimleri, değişiklikleri, yüzleşmeleri ve farkındalıklarını Lacivert'le paylaştı.
DÜNYA BIR GURBET YERIDIR. YAŞAMIN MASTER PLANI YAPILAMAZ
ORHAN GENCEBAY Müzisyen
Söyleşi: Göksan Göktaş, Sabah Gazetesi
Ne yapalım, böyle olacakmış
Sevim hanım ile evdeyiz. Bir kedimiz var, adı Mavi. Harika bir şey… Onunla beraberiz. Bir yardımcımız da var. Gayet iyiyiz. 15-20 günden beri evden çıkmıyoruz. Ne yapalım bu da böyle olacakmış. Olması gereken buymuş. Daha fazla da kalınması gerekirse kalırız. Mademki aklımız bize bunu söylettiriyor ve yapmamızı istiyorsa demek ki o zaman bunu yapmamız lazım. Biz kurallara uyarız.
Okuyoruz, konuşuyoruz. Ben beste çalışıyorum. Nota yazıyorum. Şu anda üç-dört tane hatta iki tanesini tamamladım da diyebilirim. Yani ilhamımız da var evelallah. Bu arada tabii evimizin dışında da bazı işlerimiz var. Onları da telefonla halletmeye çalışıyoruz. Dostlarla görüşüyoruz. Ailemizle, sülalemizle görüşüyoruz şükürler olsun. Olması gereken oluyor.
Biz Yaradan'a biat etmişiz
Bu dünya bir gurbet yeridir. Yaşamın master planı yapılamaz. Yaşamın olayları tornadan tesviyeden çıkmış gibi tek model değildir. En büyük gerçek var olmamız ve yaşadığımızdır. Ayrıca Hz. Mevlana der ki: "Allah ile bir olana ömür de ölüm de hoş gelir." Dolayısıyla O'nun ilahi adaletini anlamaya ve bilmeye çalışmalıyız.
Daha dikkatli olmamız gerektiğini göreceğiz çünkü dünyayı ele geçirmek isteyen art niyetliler var. Onlara karşı daha akılcı bilgilerle beraber direnç oluşturmak gerekmektedir. Bu dünya hepimizindir. İlahi adalet bize yol gösterecek olan değerlerin bütünüdür. Çalışmamızı saygı ve sevgiyle varlığımızı sürdürmemizi, birbirimize yardım etmemizi öğretir.
Düşünüyorum ve çalışıyorum
Benim sabırlı oluşum kabul etmekten gelir. Kabul edilmemesi gerekenleri kabul etmekten değil. Olması gereken neyse, akıl ve mantığım onun yaşanması gerekiyor diyorsa ben ona saygı duyarım. Şu anda öyle bir ortamdayız. Yani benim şu anda özendiğim ve özlediğim bir şey yok. Ben gerekenleri yapıyorum. Düşünüyorum ve çalışıyorum. Demek ki bu da böyleymiş diyorum. Allah büyük dertler vermesin, acılar çektirmesin. Ama acı da bir gerçek.
Farklı düşünebilir insanlar ama aklın yolu birdir derken o aklın kullanılacağı zamanları bilmeliyiz ve gereği gibi yapmalıyız. İnat edip aklımızı kullanmazlık yapmamalıyız. Şu anda bu birlikteliğe şiddetle ihtiyaç var. Bu birliktelik bize son derece yarar sağlar.
YAŞLILARI EVLENDIRME PROGRAMLARINA TERK ETMENIN SONUCUNU YAŞIYORUZ
AYŞE SEVIM
Şair-Yazar
Kuralların üstünde bir kural var
Şehir ve yurt dışına sık çıkan biriyim ama bunların haricinde sadece evdeyimdir; yaşadığım şehri dahi fazla bilmem. Evde zaman geçirmeyi severim. Fakat ilk on gün açıkçası zor geçti çünkü bu evde zaman geçirmeyle alakalı bir durum değil sadece. Hepimize yayılan o sinerji, "Ne olacak?" sorusu bana da sirayet etti. Gerginlik, haberleri izlemek, dünya adına endişelenmek...
İşsiz kalan bir sürü insan… Kötü geçti ve benim için zordu. Herkes evde kitap okuyalım gibi "challenge"lar yapıyor biliyorsunuz. Bense çizgi roman dahi okuyabilecek durumda değildim. Fakat bu durum daha sonra şöyle yüzleşme getiriyor: Her şeyin kendi kontrolümde olmadığı... Kuralların üstünde bir kural var; bunu bilmemize rağmen hatırlama durumu yaşadık.
Her şeyin kontrolümüzde olmadığını hatırladık
Şu geldi aklıma; Fil vakasında, Peygamber Efendimizin dedesi sadece gidip kendi develerini alıyor ve "Kabe'nin sahibi Allah'tır" diyor. Bu çok garip, anlamakta zorlandığım bir şeydi. Oysa o çok başka bir şey yapıyor. Bizim hikâyemiz de burada ona benziyor. Sen elinden gelenin en iyisi neyse onu yap ve geri çekil çünkü sistemi sen kurmuyorsun, oyunun kurucusu sen değilsin. Karantinadaki ilk on günden sonra bunu neyse ki idrak etme imkânımız oldu. Hatta şu bile kibirli bir söz gibi gelmeye başladı: "Biz şöyle yaptık, böyle yaptık ve Korona bize bir ceza olarak geldi." Yani "Yine oyun kurucu benim, Matrix'te bir hata oldu, o hata da bana tekrar 'kendini düzelt' diye gönderildi" gibi bir düşünce çok kibirli. Ama bunu hatırlama imkânı verdi evde olmak.
Yaşlılarla ilgili hiç düşünmemişiz
Bunun dışında aslında bu süreç bize bambaşka bir şeyi gösterdi: Yaşlılara ne kadar uzak olduğumuzu. Yaşlılarla ilgili hiç düşünmemişiz, hiçbirimizin gündeminde yaşlılar yoktu. Hep çocuklara gençlere yeni nesillere odaklanmış durumdaydık. Böyle bir durumda bir yaşlı ne hisseder bununla ilgili hiçbir fikrimiz yok mesela. Hiç düşünmemişiz. Müslüman bir toplum olarak yaşlıları sabah evlendirme programlarına terk etmenin sonucunu yaşıyoruz aslında.
Süreç getirmez, biz istersek geliriz
Sünnet üzere bir yaşam sürmekten uzaklaşıyoruz. Rasulullah'ın evet dışarıda bir hayatı vardı ama ev hayatını ihmal etmedi. Çok iyi bir dede oldu, kızıyla sürekli ilgilendi, eşleriyle aynı şekilde. Ama aynı zamanda bir ülke yönetti. Ama biz dengeyi şaşırıyoruz işte. Dışarısı daha önemliymiş gibi devam ediliyor. Ama bu süreç bize normal olmayı öğretir mi normal çizgiye getirir mi? Bence süreç getirmez, biz istersek, buna emek harcarsak geliriz. Evin içine kapanmak iyi bir aile olmayı garantilemez bunu kişinin kendisinin istemesi lazım.
HAYATIN DURMASI BENI ÇOK SARSMADI, IÇ ÂLEMIM YAŞAMAYA DEVAM EDIYOR
BÜŞRA KAYIKÇI
İçmimar-Piyanist
Çabuk alıştım
Kızımla evimizdeyiz. Günlerimiz hemen hemen aynı geçiyor. Günün büyük bir kısmını annelik mesaisi kaplıyor. Buna mutfak sorumlulukları da dahil. Normalde yemek pişirmeye çok meraklı değilimdir ama değişik tarifler denemek bu süreçte kızım için eğlenceli bir aktivite hâline geldi. İlk haftamızın geri kalan kısımlarını virüs ve onunla alakalı haberler kaplıyordu fakat sonrasında odağım kaydı, çabuk alıştım. Gün içinde vakit buldukça bir çocuk kitabının suluboya ve dijital illüstrasyonlarını hazırlıyorum. 2020 yılı içerisinde ikinci albümümü çıkarma arzum var ve şu vakitler yeni besteler yazmayı denemek için uygun.
Tek hayalim yeşil bir araziyi izlemek
Karantina ile fark ettim. İş hayatı vesilesiyle kendime "Artık evde bir hayat asla kuramazsın, çok sıkılırsın" derdim. Hâlbuki hakikat tam tersiymiş. Şu anki durum aslında özümde var olan ama varlığını unuttuğum bir hâldi. Ama tüm bunların dışında fark ettiğim başka bir şey daha oldu; meğer ben şehir hayatını yaşamaktan hiç zevk almıyormuşum. Elbette aile ve arkadaşlarla bir arada olmak keyifli fakat şehir hayatına aktivitelerine dair özlediğim hiçbir şey olmadı. Bu durum beni çok şaşırtıyor. Belki de yaptığım her şeyi sırf başkaları yapıyor diye yapıyordum; kafeye gitmek, AVM'ye gitmek gibi. Şu sıralar tek hayalim şehir dışına çıkıp uçsuz bucaksız yeşil bir araziyi izlemek.
Kendinle kalmaya tahammül
Çok şey değiştirdi diyemem. Şanslıyım ki etrafımdaki olgun ve feraset sahibi insanların sohbetleri vesilesiyle hayatı algılama biçimimi nispeten sağlıklı bir zemine oturttuğumu düşünüyorum. Bu yüzden hayatın durması beni çok sarsmadı. Benim iç âlemim yaşamaya devam ediyor. Bir arkadaşım "İnsanlar kendileriyle kalmaya tahammül edemedikleri için evde duramıyor" demişti. Bence bu çok şeyi açıklıyor.
Her akşam şükrediyorum
Gündemimde hep olan ama rutinin ve şehir hayatının yaşattığı stresle, boğuculukla asla tadına varamadığım, içindeyken bile hakkını vererek yaşayamadığım bir düzenimin, alışkanlıklarımın olduğunu fark ettim sadece. Şimdi bunları acele etmeden zamana yayarak yapmak ortaya çıkan işleri besliyor. Ben her akşam bir evim olduğu için, koltuğumda oturup dizimi izleyebildiğim için, kızım sağlıkla yanımda olduğu için büyük bir minnetle şükreden bir insanım. Şükredecek sebep bulmakta pek zorlanmam. Bunların faydasını en çok şu zamanlarda hissediyorum ve aynı şeyler için şükretmeye devam ediyorum. Bu beni mutlu ediyor çünkü elimizdeki her şeyle imtihan olma ihtimalimiz her an mümkün.
BU GÜNLER EŞYAYA BAKIŞIMIZI DERINDEN DÖNÜŞTÜRECEĞE BENZIYOR
FATMA BAYRAM
Üsküdar Müftülüğü Baş Vaizesi
En başından beri evimdeyim
En başından beri evimdeyim. Çoğunluğun hiçbir sakınca görmeden hayatına devam ettiği ilk günlerde dahi arkadaşlarımla buluşmayı ve zorunlu olmayan toplantıları iptal etmiştim. İlk günlerde bu davranış çevremdekilere biraz aşırı göründü. Şimdi anlamışlardır umarım.
Bu can sıkıntısı bir bedel
İnsanların evlerinden bu kadar hoşlanmadıklarını görmek çok düşündürücü geldi bana. Sanırım evlerimizi, ihtiyacımıza yeten, bize aradığımız huzuru verebilecek bir yaşam alanı olarak görmekten vazgeçmiş olmanın bedeli bu can sıkıntısı. Mutfak işlerini sevmeyen, evinin bakımını kendi yapmayan, çeşitli hobi ve becerileri olmayan, hatta bunları küçümseyen, balkonunda en kolayından birkaç saksı sardunya bakmayan, sadece dışarıda var olan bir yetişkin için evde kalmak gerçekten çok zor olmalı. Ama sanırım gençler sınırsız bir sanal dünyaya göz yumulan bu günleri çok da zor geçirmiyor.
Ev halkı işleri paylaşmalı
Herkes evde olduğu için işlerin birkaç misline çıktığı bugünler sanırım en çok kadınları zorluyor. Bence bu yaşadığımız olay da evde işleri paylaşma alışkanlığı kazandırmazsa artık hiçbir şey kazandıramaz. (Yine de büyük konuşmayalım.) Her yaştan ev hanımına, bir yolunu bulup, işleri ev halkı ile paylaşmalarını tavsiye ediyorum. Bizde kendiliğinden öyle oldu. Minnettarım.
Evin yatakhane olmadığını fark ettik
Evlerimizin, akşamları dönülen bir yatakhane olmadığını, bizim için merhamet, şefkat ve muhafaza mekânları olduğunu yeniden, çok kuvvetli bir şekilde fark ettik. Orası bizim kalemiz. Evimizin imkânları ne olursa olsun, her köşesini zevkli hâle getirmek, ev içinde bizi meşgul edecek çeşitli meşgalelere dönmek, iletişimin gücünden yararlanarak kendimizi geliştirecek programlar oluşturmak, ev halkı ile güzel vakit geçirme vesileleri üretmek yaşadığımız süreci faydalı kılabilir.
Sonsuz kudret sahibine güveniyorum
Yaşadığımız günler eşyaya bakışımızı derinden dönüştüreceğe benziyor. Önceliklerimiz değişecek, daha sıradan şeylerin gözümüzdeki değeri artacak, şükür duymak kolaylaşacak gibi olumlu sonuçları olacağını düşünüyorum bu sürecin. Ama şurası da muhakkak ki dünyanın gidişatında ipleri ellerinde tutanlar çoktan durumu kendi lehlerine çevirecek şekilde konuşlanmışlardır. Edilgen bir komunda yer almak zorunda kalan, benim de içlerinde olduğum büyük çoğunluk, yukarıda değindiğim romantik iyimserlikle oyalanırken yeni planların nesnesi olmak zorunda kalacak. İflah olmaz bir iyimser olarak bu durumda da içimizdeki iyilik özünü oraya yerleştiren sonsuz kudret sahibi mutlak iyiye güveniyorum.
BIR BAHAR DAHA LAZIM BIZE, ZIRA BU BAHARI KORONA ALDI
KAAN MURAT YANIK
Yazar
Kitap okuyup, film izliyorum
Evimdeyim. Birikmiş kitapları okuyup, filmleri izliyorum. Beri yandan da, işlerime vakit ayırıyorum.
Roman karantinası ile virüs karantinası
Açıkçası ben, karantinaya bağışığım. Yani eve veya herhangi bir yere kapanıp roman yazdığım için karantina sancılarını çekmedim. Fakat hâlihazırda yeni romanım için uzun süredir evde kapalı kalmış olduğum için roman karantinası ile virüs karantinasının üst üste binmesi büyük talihsizlik oldu. Yüzleştiğim şeylerden en önemlisi dünyanın sandığımdan çok daha geçici olduğunu anlamak oldu sanırım.
Dışarıda bahar var ama dokunamıyorum
Doğanın ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anladım. Dışarıda bahar var ama ben ona dokunamıyorum. Karantina bir gün biterse ilk yapacağım iş kendimi doğanın kucağına atmak olacak. Nobahari isminde bir şarkı vardı ya, "Bir ömür daha lazım bize, çünkü bu ömrümüzü umut etmekle geçirdik" diyor. Ben de bir bahar daha lazım bize, zira bu baharı Korona aldı diyorum.
Evim sığınağım oldu
Evim benim atölyemdir aynı zamanda ve kafem, sinemam. Bu süreçte bir de sığınağım oldu. Benim açımdan çok bir değişiklik olmadı. Fakat yakınlarımdan, arkadaşlarımdan evi bir kafese benzetenler olduğunu biliyorum.
Sevdiklerimi daha çok özlüyorum
Değiştirmez olur mu? Ölümün rüzgârının nasıl da yakınımızda olduğunu belledim. Sevdiğim insanları daha çok özlüyorum. Sarılmak, birlikte kahve içip dertleşmek, uzun yürüyüşler yapmak…
HAYATIN EVE NASIL SIĞABILDIĞINI DENEYIMLIYORUZ HEP BERABER
MELEK ARSLANBENZER
Şair-Psikoterapist
İstanbul'da eşim ve çocuklarımla geçiriyorum. Bir yandan çocukların online eğitim sürecine adapte olmaya çalışırken bir taraftan da kendi işlerimi online platformlar üzerinden yürütmekle ilgili bir geçiş süreci yaşıyorum. "Hayat eve sığar" sloganıyla paralel hayatın eve nasıl sığabildiğini deneyimliyoruz hep beraber. İnsanın alışma hızı ve kapasitesi inanılmaz. Hep birlikte evde olma sürecinin pozitif tarafları olmakla birlikte ilişkilerimizi gözden geçirip yeniden yapılandırma ihtiyacı söz konusu. Olağan akışa alışan zihin ve bedenlerimiz bir parça zorlansa da aslında olduğumuzdan daha becerikli ve işbirlikçi olabildiğimizi müşahede ediyoruz.
Önyargılarımızı gözden geçireceğimiz bir süreç
Öncelikle aramın çok iyi olmadığını düşündüğüm iki şeyle karşı karşıya kaldım. Bunlardan biri teknoloji, diğeri ise ev işleri... Teknolojiyle aram hiç de fena değilmiş aslında. Pek çok önyargımızı, yapmakta zorlanacağımızı düşündüğümüz şeyleri yeniden gözden geçirebileceğimiz bir süreç sanki. Dışarıda olup biten, benim kontrol edemediğim tehdide karşı evde koruyabileceğim, kontrol edebileceğim bir alanın olduğunu bilmek güven veriyor. Her gün yaptığım ebeveynlikten farklı olarak bir kat daha fazla yük taşıyorum çocuklarımı korumakla ilgili ama ilginçtir bu beni olgunlaştırıp daha şefkatli, merhametli birisine dönüştürüyor. Aynı evin içinde uzun vakitler geçirdiğim eşim ve çocuklarımla pek çok bakımdan yeniden tanışıyor gibiyim. Bu bana çok iyi geldi.
Çok şeyi hatırlattı
Değiştirmekten ziyade hatırlattı diyebiliriz. Çok hızlı yaşadığımızı ve bu hızın aslında hayatımızı fazlasıyla doldurmakla birlikte yüzeyselleştirdiğini de hatırlattı. Hayatın hızına yetişebilmek için nefes bile almıyoruz neredeyse. Sevgi, saygı, şefkat, merhamet, iş birliği gibi pek çok haslet boşa çıkıveriyor böylece. Hızla birlikte görüş açımızı daraltıyor, ferasetimizi kaybediyoruz. Başarı hırsına, amacını yitirmiş maddi kaygılara gömülüyoruz. Şimdi olup bitenlerle beraber ölümü de hatırlıyoruz bir yandan.
Taşlar yerine oturuyor sanki
Evde bir bilgisayarımız olduğu için yazacaklarımı kâğıt, kalemle yazmaya başladım. İlginç bir şekilde çok daha iyi konsantre olabildiğimi ve derinleşebildiğimi fark ediyorum. Bundan sonraki süreçte de sanırım kâğıt, kalemle üretmeye devam edeceğim. Hayatımla ve yaptığım işlerle ilgili öncelik sıralamamı yeniden gözden geçirmeme yardım ediyor bu süreç. Bir de en çok anneliğimi gündeme almamı sağladı. En temelde anneliğin zihnimde yeniden şekillenmesi diyebilirim. Derinden bir dönüşüm yaşıyorum bu konuda bu günlerde. Taşlar yerine oturuyor sanki.
MEĞERSE BEN IYI YEMEK YAPIYORMUŞUM
HASAN KAÇAN
Karikatürist, oyuncu, yapımcı
Ekmek almaya bile göndermiyorlar
Öncelikle Rabbimden bir an önce bu Korona virüsünü üstümüzden kaldırmasını niyaz ediyorum. Evdeyiz. Büyük bir çoğunluğun olduğu gibi... Ben 65 yaşında olmasam da evde bana 65 yaş muamelesi yapıyorlar. 60'ı geçmiş olduğum için. Bakkala bile çıkarmıyor, ekmek almaya bile göndermiyorlar.
İnsan kendisiyle yüzleşiyor
İnsan tabii öncelikle, uzun zaman evde kalınca kendisiyle yüzleşiyor. Çünkü kendinizle çok baş başa kalma fırsatınız oluyor. Dolayısı ile gene bir şekilde bulunduğunuz hayatı sorgulama, kendinizi sorgulama, ben ne yapıyorum, şimdiye kadar ne yaptım,nereye gidiyorum,diyebilme; doğru yolda mıyım, yanlış yolda mıyım, şeklinde düşünebilme şansını veriyor. Bu açıdan baktığımızda uzun süreli ruhi bakıma kendimizi çekmiş oluyoruz.
Bir sürü güzelliği kaçırmışız
Eve çekildiğimde daha çok kitap okuyorum diyenler var. Evet, eskiden ben de bir kitap delisiydim. Okuma delisiydim. Açıkçası paketlerin üzerini, markaların altında yazan küçük yazıları bile deli gibi okuyordum. Abartı değil hakikaten öyle idi. Gazoz şişelerinin üzerindeki detaylar, küçük yazılar, bunları hep okurdum. Aşırı bir okuma deliliğim vardı. Ama yaşla birlikte gözlük şu bu... Ama gene de kitap okumaktan çok dinlemeyi tercih ediyorum. Daha önce yapılmış programları, programlarda konuşan değerli isimlerin öğütlerini dinliyorum. Eskiden seyretmiş olduğum filmler var. "Ya, hay Allah! Keşke bunu izlemiş olsaydım" deyip kaçırdığım filimler, diziler var. Onları seyrediyorum. Çok da feyz alıyorum seyrettiğim şeylerden. Çünkü koşturmaktan hayatın içerisinde olan bir sürü güzelliği de kaçırmışız meğerse. Neden? Tefekkür ederek dinlemek başka bir şeymiş. Korona günleri bana bunları da öğretmiş oldu.
Gene bu süre içerisinde şunu gördüm; ulan meğerse ben iyi yemek yapıyormuşum. İnanın evdekiler, eşim yemek yapıyor ama benim yaptığım yemeklerin dibini sıyırıyor. Evet, kendisi de çok güzel yemek yapar ama ben biraz böyle çok baharatlar acılar falan kullanırım yemekte. Ama neredeyse 10 yıldır yemek yapmazdım. Yani evimde ekmek pişiriyorum diye yazanlara hadi canım diyordum da kendimi yemek yaparken buldum. Tabii ki evde sevdiklerimizle, çocuklarımızla daha çok vakit geçirmek, o vaktin daha öncekinden farklı olarak gene, gerçek anlamda birbirimizi dinlemek, gerçek anlamda birbirimizi görmek, hızla değil süratle değil gerçek olarak görmek diye bir şey varmış. Bunu da anlamış olduk. Yani aslında bizim biraz frene basmamız gerekiyormuş zaten. Sağlıklı bir ruhi yolculuk yapmak için. Yavaş gidince etrafınızı da görüyorsunuz. Bunu yaşıyoruz şu anda hayatımızda.