Nevin Meriç: Osmanlı’da gündelik hayat

Osmanlı’da gündelik hayat
Giriş Tarihi: 21.1.2019 16:26 Son Güncelleme: 21.1.2019 16:26
Osmanlı toplum hayatı, her bir ferdine verdiği anlam-değer ilişkisi üzerinden inşa edilmiş huruz temelli bir yapıdır diyebiliriz.

İnsan, ilişkiler kuran ve bunlardan yola çıkılarak tanımlanan bir varlık. İlişkilerin bir ağ mesabesine gelmesi mekanizmaları ve toplumsal işleyişi karşımıza çıkartır. Bu anlamda gündelik hayat bir toplumda yaşayan bireylerin o dönemiyle ilgili ilişkiler mekanizmasını öğrenme imkânı demektir. İlişkiler, ilişkileri belirleyen değerler, yüklenen anlamlar hem birey hem de karşılıklılık duruşunu anlatır. Buradan yola çıkarsak Osmanlı toplum yapısında 'değer' kavramı dikkatimizi çeker: Değerli, önemli vs. nasıldı, nasıl inşa edildi, nasıl düzenlendi bu toprakların Osmanlı geçmişinde?

En genel hatlarıyla Kuran-ı Kerim'deki "ahsen-i takvim" üzere yaratılmanın bir yansıması olduğu görülür Osmanlı'da. "Yaratılanı sev yaratandan ötürü" anlayışıyla oluşan birey inşası, varlıklar skalasının her bir cüzünü değer kapsamına dâhil eder. Bu tarifimizi örneklendirmek istersek şehrin yerleşimi üzerinden düzenlenmesine bir bakalım. Yerleşim yerlerinin düzenlenmesinde değer kavramının izlerini sürebiliriz. Osmanlı toplum yapısı ve gündelik hayatının en önemli bilgi kaynaklarından olan mahkeme sicilleri bu konuda yaşanan sıkıntıları açığa çıkarıyor. Sıkıntıların giderildiği durumları düşündüğümüzde komşu, komşunun evi, bahçesi, hayvanı, ailesi, rüzgârı, suyu, güneşi vesairenin birbirini ihlal etmeyecek şekilde düzenlendiği bir gündelik hayat karşımıza çıkar.

İnsan-değer ilişkisi

İbadet üzere yaratılan insan inanışına uygun olarak, şehrin/ mahallenin merkezinde cami bulunur. Cami aynı zamanda hem göz önünde hem de ulaşılabilir konumdadır. Caminin yanında ise mektep ve pazar bulunur. Yerleşim yerleri ise bundan sonra gelerek konumlanmaya devam eder. En dışarıda ise mezarlıklar bulunur fakat ölüm ve ölümü hatırlamak hayatla iç içe düzenlenir. Her caminin kendi imkânları çerçevesinde haziresi vardır ki bu, caminin cem eden, toplayan özelliğini hayata doğrudan tatbik ederek aktif kılar. En azından sabah ve akşam namazlarında mahalle ve semt sakinleri camide ibadet ve sohbet üzere gündelik hayata dair ritüelleri gerçekleştirirler. Buralarda sadece dinî sohbet yapılmaz; memleket haberleri, edebiyat sohbetleri, sıradan olaylar gibi gündelik konuşmalar da konuşulur ve sohbet halka halka mekândan mahalleye doğru akar.

Evvelden döşenmiş yollar

Osmanlı'nın vazgeçilmez yerlerinden biri de tekkelerdi şüphesiz. Cami yanında, hemen hemen her mahallede tekke bulunurdu. Tekkeler, insanı, ibadet, ilim ve psikolojik anlamında besleyen mekanizmalardan biri olmanın yanında hem mahalle hem de şehrin enformasyonunun aktığı en berrak ve bol kaynaktı. Camiden farklı olarak müzik de bazı tekkelerde kendine yer buluyordu. Nitekim Batı'da otantik müzik kaynağını kiliseden alırken Doğu'da tekkede icra edilirdi. Bu kanalın kaybolması, günümüzde yaşanan yoksunluğu da açıklayabilir.

Tekke ile birlikte mahalleliyi toplayan mekânlardan biri de bugün formu ve işlevi değişmiş olan kahvehanelerdi. Kitap okunan, ozanların, şairlerin daha serbest icra imkânı buldukları, Osmanlı toplum hayatının insan-değer ilişkisi üzerinden düzenlenişine katkıda bulunan başlıca mekânlar arasındaydı kahvehaneler.

Öncelikle değeri ifade eden dönemlere baktığımızda söz ve davranış biçimleri karşımıza çıkıyor. Osmanlı üzerinden örneklendirirsek hitaplar bu konuda önemli bilgi kaynakları. Kadına yapılan hitaplara bakarsak; aileden ve yakınları için; annelere "valide", daha büyüklere "kocanine", "Zeynep hanım yenge" gibi hitaplarda bulunulurdu. Komşuluk ilişkisi içindeki kişilerin hanımı için "haremi", kız çocuklar için "kerimesi" denirken evde hizmet eden kadınlar için "hanım", kurumsal alanda hizmet eden kadınları bulan kişiye "kolcu kadın", yapılan iş üzerine "sütnine" gibi sıfatlar kullanıldığı görülür. Bu durum karşılıklı ilişkilerin nasıl yürüdüğünü belirleme anlamında önemliydi. Rol karmaşası ve bundan doğan sıkıntıların önlenmesine katkı sağlamanın yanında saygı ve edebi de beraberinde getiriyordu. Modern dönemde ise bireyselleşme ve demokratikleşme bağlamında hitap dili "hanımefendi, beyefendi" gibi daha genel bir çerçeveye oturtulurken, bugünlerde "ben" dili öne çıkarılarak "isim ve birinci şahıs" kullanılıyor. Bu da karşılıklılık ilişkisinde yaşanan kırılmaya paralel olarak saygı ve mahremiyet kaybını da açığa çıkarıyor.

Sonuç olarak Osmanlı toplum hayatı, her bir ferdine verdiği anlam -değer ilişkisi üzerinden inşa edilmiş huzur temelli bir yapıdır diyebiliriz. Zihinler net, davranma biçimleri de bu meyandadır. Nitekim Tanpınar, Huzur 'da buna dikkat çekerek; "Cemiyet hayatı, hepsi evvelden döşenmiş yollarda yürümek gibidir" diyerek geçmiş dönemin toplumsal huzuruna nazire yapar.

BİZE ULAŞIN