7 milyar insanın yaşadığı dünyada binlerce farklı inanış, kültür ve hayat tarzı mevcut. Peki, bugün dünyanın beslenme "trend"lerinde ne var? Zayıflamak, sağlık ya da çevre için tercihinize göre seçip beğenebileceğiniz organik beslenme çeşitlerinden bazılarını derledik bu sayfada.
Pesketaryen beslenme
Kırmızı et ve kümes hayvanları tüketmeyen fakat deniz mahsullerini yemekte sakınca görmeyen pesketaryenleri, "balık yiyen vejetaryen" olarak tanımlayabiliriz. Bu beslenme türü genellikle zengin besin değerleri sebebiyle et tüketmek isteyen ama aynı zamanda kolesterol, yüksek tansiyon, gut gibi hastalıklardan korunmayı da amaçlayan 40 yaş üzeri kişiler tarafından tercih ediliyor. Asya ülkelerinde obezite vakalarının az görülmesinin ve ömrün uzun olmasının sebebinin omega-3 ve astaksantin (bir çeşit antioksidan) içeren deniz ürünlerinin çok tüketilmesi olduğu saptanmış. Ancak pesketaryenlerin vejetaryenler ve veganlar gibi kendi içinde tutarlı bir felsefeye sahip oldukları söylenemez.
Friganizm
İngilizce "free" (bedava) ve "vegan" kelimelerinin bileşkesi olan friganizmde tüketim çılgınlığına karşı dünyadaki kıt kaynakların korunması amaçlanıyor. Bu akımın taraftarları yiyeceklerini restoranların, marketlerin, manavların çöpe attığı yiyecekleri toplayarak sağladığından akımın diğer adı "dumpster diver", yani "çöpe dalanlar." Çöpler onlar için yalnızca yemek kaynağı değil, giyecek ve her türlü ev eşyası demek. Friganizm felsefesinde çöp diye bir şey yok desek yeridir. Ekolojik duyarlılığı oldukça yüksek olan friganlar; ulaşım için otostop yahut bisikleti, ücretsiz barınma için de terk edilmiş binaları dönüştürmeyi seçiyorlar. Savurgan kapitalist döngüyü kırma amacı güden akımın New York kökenli olması da ilginç ve ironik bir ayrıntı.
Paleolitik beslenme
Paleolitik beslenme tipinin çıkış noktası; bugün yiyip içtiklerimizin atalarımızın genlerine uygun olmadığı, hastalıkların bu sebeple oluştuğu hipotezidir. Diyabet, hipertansiyon, kolesterol, metabolik sendrom ve obezite gibi hastalıkların önüne geçtiği düşünülen bu beslenme biçiminin diğer adı "avcı-toplayıcı diyeti". "Yontma Taş Çağı'nda yaşayan bir mağara insanı nasıl beslenirdi" sorusuna vereceğiniz her cevap bu diyetin prensibini oluşturuyor. O çağda bulunmayan hiçbir gıda yenmiyor; işlenmiş besinler, buğday ürünleri, rafine yağlar ve aklınıza gelebilecek her türlü yapay şeker içeren gıdalar… Tüketilebilecekler yelpazesi ise oldukça geniş. Organik olmak kaydıyla sınırsız et, süt, yumurta yenebiliyor; meyve, sebze ve balık ise yalnızca mevsiminde tüketilmeye çalışılıyor. Az pişmiş veya çiğ yemek de yine tavsiye edilenler arasında. İşin çelişkili yanı ise; mesela sınırsız et yemek serbestken etini yedikleri hayvanların yemlerinin doğal olabileceğini düşünmeleri.
Vejetaryen beslenme
Latince "vegetus" (canlı, sağlıklı, hayat dolu) kelimesinden gelen vejetaryenlik, 19'uncu yüzyılın ortalarında terimleşti ve taraftar bulmaya başladı. Et yememe ilkesiyle beslenen vejetaryenler de kendi içlerinde üçe ayrılıyor: Ovo-vejetaryenler, yumurta yiyor fakat süt tüketmiyor; lakto-vejetaryenler, yumurta yemiyor ama süt tüketiyor; lakto-ovo vejetaryenler ise süt ve yumurta tüketiyorlar. Sağlık sebebiyle, hayvan hakları kaygısıyla veya dini nedenlerle vejetaryenlik tercih edilebiliyor. Kadim medeniyetlerin çoğunda ortak görülen "Ne yersen osun" anlayışının etkisiyle Mısır kâhinlerinin, Budistlerin, Iranlı putperest rahiplerin, Zerdüştlerin, Antik Yunan filozoflarının et yemedikleri biliniyor. Newton, Pascal, T. Edison, Leonardo da Vinci, Einstein, Franz Kafka, Tolstoy, J.J. Rousseau, Adolf Hitler gibi bazı tarihî simaların da vejetaryen olduğu söyleniyor.
Raw beslenme
Raw yani "çiğ" beslenme, vegan beslenmenin bütün kurallarına artı olarak, bitkilerin 40 derecenin üstünde pişirilmemesi ilkesine dayanıyor. Çiğ kuru yemişler, tohumlar, filizlendirilmiş baklagiller, kurutulmuş meyveler ve tüm taze meyve ve sebzeler yenilebiliyor. Sebzeler çiğ tüketildiğinde, içlerinde bulunan vitamin ve enzimler yok olmaz; vücudun pH seviyesi alkali (bazik) hâle gelir. Yapılan araştırmalar yüzde 75 oranında çiğ beslenmenin daha güçlü bir bağışıklık sistemi, daha kaliteli uyku ve enerjik bir bünye sağlayacağını söyleseler de uzun vadede bazı riskleri mevcut. Çiğ beslenenler, ileride veganları da tehdit eden B-12 eksikliği, protein yetersizliği ve sağlıklı kolesterolün düşmesi gibi tehlikelerle karşılaşabilir.
Frutaryen beslenme
Kökünden koparılan sebzelerin de acı çektiği ve zarar gördüğü düşüncesiyle sadece meyveyle beslenme akımına frutaryenizm deniyor. Özellikle kökü olan patates, havuç, pancar gibi sebzelerin sökülürken katledildiğini ama meyvelerin ağaçlar tarafından başka yerlere taşınmak üzere bırakılan tohumlar olduğunu düşünüyorlar. Kışın başka ülkelerden meyve sipariş eden, haşlanan veya dilimlenen sebzelerin çığlık attığını öne süren frutaryenler bile var. Bu beslenme türünde sağlığı korumak için fazlasıyla dikkat etmek, meyve ve kuru yemiş çeşitliliğini sağlamak gerekiyor. Bolca vitamin ve mineral alımı avantajına karşın aşırı fruktoz yüklemesi ve protein eksikliği sıkıntılara yol açabilir.
Vegan beslenme
Veganlık, "hayvansal gıdaların hiçbirini tüketmeme" şeklinde özetlenebilecek bir beslenme türü olsa da esasen bir yaşama biçimi olarak görülüyor. Veganlar süt, yumurta, yoğurt, peynir, tereyağı, bal gibi hayvansal yiyecekleri tüketmedikleri gibi kürk, deri, yün, ipek gibi hammaddelerden imal edilmiş ürünleri de kullanmıyorlar. Böylelikle günümüzde et endüstrisinin hayvanlara uyguladığı kötü muameleye karşı bir duruş sergiliyorlar. Bununla birlikte veganların vegan olmayanlara uyguladığı "Ceset yiyorsunuz" gibi baskılar, "ineklerin doğurmama hakkı"nı savunmaları bu beslenme biçimini karikatürize eden etkenlerden.