"Ucuzmuş, fiyatı uygunmuş, eve kadar getiriyorlar" mantığıyla başlayan sosyal medya ağları üzerinden yapılan alışveriş, bütçelerin aşıldığı, kredi kartlarının limitlerinin zorlandığı, bankalardan tüketici kredilerinin alındığı bir süreci başlatır. Bu hastalık boyutuna varabilecek tüketim alışkanlığı, aile bütçesini sarsabilmekte, aile için de ciddi tartışmalara ve huzursuzluklara yol açabilmekte dir.
Akıllı telefonlarımızı elimizden düşürmüyoruz çünkü akıllı mı akıllılar!" Bu muhabbeti, yapay zekâyı yoğun olarak tartıştığımız şu günlerde çoğu kahve muhabbetinde, metrobüs durağında, bir komşu ziyaretinde, lise çıkışında, fatura kuyruğunda, pazar alış-verişinde hâsılı halkın geyiğe döndüğü bir ortamda çoğu kez duymuşuzdur. Telefonlar mı akıllı, biz mi? İnce bir tebessüm eşliğinde verilen aynı cevapların kendi içinde sonsuz döngüye girdiğine aldırmaksızın, bulduğumuz her araya sıkıştırdığımız dünyaya açılan bu küçük ekranlar geniş kitleler tarafından bağımlılık halini almış durumda.
Eğleniyoruz, hesapsız
Akıllı telefonlar orta sınıfın en büyük eğlencesi. Çünkü artan sosyal medya ağları ve uygulamaları sayesinde eğlence sektörüne bir fiil katılmayla karşılaştırıldığında çok daha ekonomik şekilde, minimum yatırımla maksimum eğlence sunuyorlar. Orta sınıfın, kentleşmenin distopya evrenine döndüğü büyük şehirlerde tiyatrodan sinemaya, operadan konserlere, kahve keyiflerinden bienallere gidecek ne vakitleri var ne de nakitleri. Küçük şehirlerde ve afili makalelere oturan tabirle taşrada böyle olanaklar olmadığı için zaten pek fazla şansı yok ahalinin. Öyleyse sizi en ünlülerin ve en ünsüzlerin mahrem odalarına kadar sokacak, yorumlara boğacak, "görmeye" doyuracak böyle bir teknoloji varken niye kaçasınız? Zaten orta sınıf da bunu yapıyor. "Bir daha mı geleceğiz dünyaya" diyerek aylık ücretine tekabül eden akıllı telefonlara yatırım yapıp maaile vuruyor eğlencenin dibine. Çoluk çocuk dostlarla muhabbet etmek yerine; Facebook, Twitter, Instagram, Whatsapp'ta takılıyor. Yaşları biraz ileri olanlar Facebook ve Whatsapp'ta eğlenirken, biraz daha genç olanları ise Instagram evreninden farklı bir atmosfer içinde paylaşımlarda bulunuyorlar. Twitter ise okumuşluğun göstergesi olarak hedefi bilinmeyen kişilere (sadece yazan kişi biliyor) laf dokundurmak için kullanılan etkili bir silah. Varlık itibariyle zaten akıllı telefonlar ve sosyal medya ağları bir tüketim aracıdır. Onun için en yeni olan, pili en uzun giden, fotoğrafı daha iyi çeken, hiç kullanılmayacak alengirli aksesuarları olan modeller kovalanır. Hep bir üst model hedefi için para biriktirilip bütçe ayrılır. Daha yüksek cigabaytlık tarifeler takip edilip o GSM'den bu GSM'ye geçiş yapılır. Artık numara da değişmiyor nasıl olsa… Tarifeler için bütçe de hazır sonuçta ama bilim, kültür ve sanat için çok az bile olsa bütçe ayırmak boş/gereksiz işmiş gibi görülüp "zarardayız" psikolojisine girilir. Böyle bir eylem gerçekleştirildiğinde aile içinde kaşlar çatıktır. Sanki bütçedeki deliği bu aydınlanmacı/ kültürlenmeci hareketler yapmıştır. Öyleyse kitap, sinema, bilet, kültür, sergi falan bu kelimeleri cümle içinde kullanmak yasaktır. Sadece okul yeter. Zaten eğitim de şart (!)
Hayallere açılan kapılar
Akıllı telefon zemininde mekânı ortadan kaldıran sosyal medya ağları, orta sınıfa ulaşamayacağı hazları yaşama imkânı veriyor ve olmak istediği insan profilini sunuyor. Yaşayamadıklarını, hayal ettiklerini Facebook, Twitter, Instagram, Pinterest, Flickr, Linkedin ve YouTube sayesinde kendi ölçüsünde yaşıyor insanlar. Kendi gerçekliği içindeki bu sanal ve paralel evrende hem cismen hem de ruhen başka bir haletiruhiyeye bürünüyorlar. Paylaşılan fotoğraflar, sözler, yorumlar, yapılan kibarlıklar, idealize edilerek yahut çevrenin kabullenebileceği şekilde tasarlanıyor. Oysaki yaşananlar çok farklı. Örneğin sosyal medya ağlarında her paylaşımına "like" yağdırdığınız, önemli gün ve haftalarını milli gün ve haftalar gibi kutladığınız kişileri sokakta görünce selam vermiyorsunuz. Aynı şekilde normalde iş yerinde selamlaşmadığınız kişilerin paylaşımlarına kibar ve İstanbul Türkçesi ile yorumlar yapıyorsunuz. Önünden geçilen, bilinen ve lüks bir mekânı özçekim ile gitmiş gibi gösteriyorsunuz. En hızlı ve etkili yöntemlerden biri de bu özçekimler… Bakıyorsunuz sanki onun için yaşıyorlar. Ne zaman, nerede, nasıl çekiyorlar kıskançlığında siz de nazire yapmak için fırsatları değerlendirmeye çalışıyorsunuz. Kendi kişiliğinizden, yaşadığınız hayattan bağımsız bir karakter çıkıyor ortaya. Öyle taramadığınız saçlarınız, üstünüzde iğreti duran yapmacık hareketleriniz, bir başka sosyal medya ağından yahut profilinden apardığınız söylemleriniz duruma göre farklı bir persona ile hayat buluyor sanal ortamda. Tam sosyal medyalık Çok sık yaşanılan durumlardan biri de bir noktadan sonra her şeye sosyal medya ağları için bir malzeme gözüyle bakmanız. "40 yılda bir yakalanılan fırsatı" geri çevirmemek için gözü dönmüşçesine çalışıyorsunuz. Bol bol fotoğraf çekip yer paylaşımında bulunmak, akılda kalıcı yorum yazmak, en şık paylaşımı yapmak, etiketlemek… Çok iş yapmak zorundasınız. "Anı yaşamak, tadını çıkarmak yerine anı ileriye sarıp yapıp meyveleri farklı şekilde toplama peşindesiniz ama zaman farklı işliyor. Küçük oyunlarınız beğenilerinizi arttırıyor ama siz o gün batımını görsel hafızanıza kazıyamıyorsunuz, fırından yeni çıkmış köy peksimetinin tadını hiç anlayamıyorsunuz, denizde zıplayan balığın su ile ahenginin farkında olamıyorsunuz. Bu yüzden o renk cümbüşü papağanı bir daha göremeyeceksiniz, hat ve tezhibin ruha inen çizgilerinden mahrum kalacaksınız. Asıl kaydedici olan beyninizi kullanmaktan vazgeçip teknolojiye teslimiyetinizi tasdik ediyorsunuz açıkçası. Sosyal medyanın ve akıllı telefonların orta sınıf için en güzel tarafı ise merakla takip ettikleri ünlülere ulaşabilmek. Siyasetçi olsun, sanatçı olsun, futbolcu olsun, akademisyen olsun ünlü parantezindeki herkese bir tık uzaklıktasınız ve onlarla görüşüp haklarında gerekli gereksiz atıp tutabiliyorsunuz. Acımasız eleştirilerinizi yöneltirken ellerinizi patlatacak alkışta tebrik ve takdirler yağdırabiliyorsunuz. Bu anlamda insani ilişkilerin kalktığı bir ortamda sanki aileden biri gibi davranmak sakıncalı da olabiliyor. Fanı yahut takipçisi olmak mahrem çizgilerin aşılması anlamına gelmiyor ancak pek çok durumda olduğu gibi ünlüler ile halk arasında ciddi tartışmalar ve davalık olaylar yaşanabiliyor. Cem Yılmaz gibi ünlüler belli durumlarda sosyal medyadan çekilme kararı alabiliyor yahut ünlüler sosyal medyada linçe maruz kalabiliyor. Bunun yanında yerel yönetimleri, şirketleri, spor kulüplerini çeşitli özel ve kamu kuruluşlarını denetlemek için de bir fırsat sosyal medya ağları. Yıllar geçse randevu alamayacağınız şirketlerle yüzgöz olmadan Twitter'dan işlerinizi halledebiliyorsunuz. Şikâyetinizi dinlemeyen kişiler bir Instagram paylaşımına geri dönüyor. Facebook paylaşımları önemli konu ve sorunların gündemde kalmasını sağlıyor. Bu anlamda sosyal ağların toplumsa duyarlılığını arttırdığını da ifade etmek gerek. Çoğu kez seçim dönemleri haricinde görmezden gelinen orta sınıf için bu bulunmaz bir fırsat. Zira "adam yerine" konulup muhatap alındığını görmek en azından bir söylemine cevap verilmesi, en mutlu edici noktalardan biri.
Şimdi reklamlar
Sosyal medya ağlarının en önemli avantajlarından birisi ise hedef kitleye daha kolay ulaşabilmek. Kurumlar hedef kitlelerine çok daha uygun ücretlere, çoğu zamanda ücretsiz şekilde, daha net olarak mesajlarını iletebiliyorlar. Geri bildirimler hızlı olduğu için bu veriler daha efektif kullanılabiliyor. Orta sınıfta bu sayede haberdar olamayacağı pek çok konudan, fırsattan haberdar olabiliyor. Merak ettiği bir ürünü, markayı kolaylıkla takip edebiliyor. Hem kendi isteklerini dile getiriyor hem de markanın mesajlarını doğrudan alıyor. Sosyal medya ağlarındaki verilerle potansiyel reklam grafiği çıkarılan kullanıcılar, paylaşımları ile kendi reklam türlerini ve değerliliklerini netleştiriyorlar. Bu sayede alım güçlerine, yaşlarına, cinsiyetlerine, bulundukları il, ilçe hatta mahalleye, beğenilerine, alışkanlıklarına vb. birçok konuya göre kendileri için hazırlanan reklamlar ile karşı karşıya kalıyorlar. Bilinçli bir tüketim ve alışveriş mantığından yoksun orta sınıf için tehlikeli noktalardan biridir bu reklamlar. Edinilen sağlam bilgiler, kullanıcıları cezbedici reklam ve teklifler ile karşı karşıya bırakır. Zaaf noktalarına baskı yapılarak kullanıcılar, hesapsız tüketime, takibe zorlanır. Bu da ister istemez gereksiz alış-verişlere, bahis oyunlarına, takip edilemeyen üyeliklere yol açar. "Ucuzmuş, fiyatı uygunmuş, eve kadar getiriyorlar" mantığıyla başlayan sosyal medya ağları üzerinden yapılan alış veriş, bütçelerin aşıldığı, kredi kartlarının limitlerinin zorlandığı, bankalardan tüketici kredilerinin alındığı bir sü- reci başlatır. Bu hastalık boyutuna varabilecek tüketim alışkanlığı, aile bütçesini sarsabilmekte, aile içi ciddi tartışmalara ve huzursuzluklara yol açabilmektedir. Ticaret için açılan kullanıcı hesaplarıyla sahte hesaplar ise işi daha da kördüğüm hale getirmektedir. Yalan-yanlış ifadeler, dolandırıcılık için hazırlanmış internet afişleri, yardım adı altında yapılan sömürüler ve hesapsız ürün satışları ile kurumsal olmayan birçok yapılanma orta sınıfı bir av olarak görmektedir. Eğlence, sohbet, vakit geçirme için girilen sosyal medya ağlarından bin bir umutla telefon yerine çamaşır mandalı ve salatalık alınıyor, istenilen kıyafetten farklı renkte ve defolu kıyafetler ile kombin yapmak mümkün olmuyor, gelen boş kutular ile hayalleri hüsran oluyor. Son yıllarda bu tür haberlerle sıklıkla karşılaşıyoruz.
Keşfedilmek için bir fırsat
Hem evde yapılan üretimlerin hem de küçük esnafın çalışmalarının duyurulabilmesi, satışlarının yapılabilmesi adına sosyal medya ağlarının önemli bir fırsat sunduğunu da belirtmekte fayda var. Özellikle ev hanımları ve gençler, sosyal medya ağları üzerinden hediyelik eşyalarını, takı tasarımlarını, sanat ürünlerini, farklı becerileri ile ortaya koydukları ürünlerini pazarlayabiliyor, satabiliyor, iş alabiliyorlar. Yine yarı zamanlı çalışan insanlar için seslerini duyurmak adına çok önemli bir alan sosyal medya ağları. Pazarlama ve reklam için hiç bütçesi olmayan küçük esnaf içinse kaybedecekleri bir şey olmadıkları hatta önlerini açabilecekleri bir mecra burası. Şahsi yeteneklerin kendini göstermesi bağlamında ise çok önemli bir yer... Özellikle Youtube bu bağlamda başı çekiyor. Youtube'ta şarkılarıyla, skeçleriyle, programları ile gündeme gelen orta sınıf tiplemeleriyle paçayı kurtaran pek çok insan var. Ali Biçim, Oha Diyorum, Danla Biliç vb. Twitter'dan köşe yazarlığına uzanan Pucca ve Angutyus, Wattpad'le şöhreti yakalayan Büşra Küçük ve Büşra Yılmaz ise sosyal medya ağlarından şöhreti yakalayan isimlerden sadece birkaçı. Zamandan çalan sosyal medya ağları, orta sınıf için bir uyuşturucu gibi. Dünyada gittikçe zenginleşen küçük bir kesim dışında ekonomik süreç çok da iyiye gitmiyor. O yüzden orta ve alt sınıflar, sosyal medya ağları ile inşa ettikleri ikinci dünyalarında yaşıyorlar. Göremedikleri, bilemedikleri, tadamadıkları, alamadıkları birçok şeyin içlerinde bıraktığı ukdeleri sosyal medya ağları ile geçici olarak gideriyorlar. Kendine bağımlı hale getiren sistem içinde seri halde içerik üretirken bir taraftan istenilen şekilde ve hızda tüketiyor, bir taraftan da sistemi besleyen kurumlar ve dahası sistemin kendisi tarafından tüketiliyorlar. Eski bir Google çalışanı olan teknoloji eleştirmeni Tristan Harris ise bu durumu şöyle özetliyor: "Hepimiz bu sistemin içine sokulduk. Hepimizin zihinleri ele geçirilebilir. Seçimlerimiz düşündüğümüz kadar özgür değil. Bundan daha acil bir sorun bilmiyorum." Peki, hayatı bin bir zorlukla geçe orta sınıf bu durumda ne yapmalı? Medya okuryazarlığı nedir, ne değildir? Bir göz atmalı. Sosyal medya ağları ile ilişkilerini gözden geçirmeli. Bu ilişkinin bir röntgenini çekmeli. Sonrasında ortaya çıkacak kâr zarar tablosuna göre ne yapılacağı ortaya çıkacaktır. Daha kısa yoldan bilgi edinmek için ise Black Mirror ve Westworld dizileri izlenebilir. Ayrıca Dave Eggers'ın aynı isimle bu yıl sinemalarda da izlediğimiz The Circle (Çember) kitabı okunabilir.
Mesut Aytekin kimdir? İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde akademisyen.