Lacivert Yazı İşleri: Her ben idraki bir öteki tasavvurunu zorunlu kılar

Her ben idraki bir öteki tasavvurunu zorunlu kılar
Giriş Tarihi: 12.04.2017 16:06 Son Güncelleme: 17.04.2017 16:33
Lacivert Yazı İşleri SAYI:34Nisan 2017
Öteki deyince bunu illa da ‘ötekileştirme’ çatışması olarak görmek zorunda değiliz. Tersine, öteki ile kuracağımız ilişki bizi zenginleştirebilir. Bize yeni boyutlar katabilir. İnsan bazen kendine başkasının aynasında bakarak farkında olmadığı yönlerini keşfedebilir.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'la 'ben ve öteki'nin ne'liği üzerine bir mülakat gerçekleştirdik. Geçtiğimiz aylarda Ben, Öteki ve Ötesi adlı bir kitabı da çıkan Kalın, "Ben'i de 'öteki'ni de var eden bir 'ötesi' olduğunu" ve bunu "idrak etmemiz gerektiğini", "ötesi ile bağ kurmadan öteki ile sağlıklı bir ilişki kurabilmenin mümkün olmadığını" ısrarla vurguluyor.

Öteki kavramına bakışınız nasıldır, öteki meselesini kimlik meselesi üzerinden mi değerlendirmeliyiz? Sizin için öteki kimdir?

Bu soruyu cevaplamak için öncelikle 'ben' ve 'öteki'nin bir gerçek olarak kabul edilmesi gerekiyor. Bu ikisi arasındaki ayrımı ontolojik ve sosyolojik olarak ortadan kaldırmak mümkün değil. Üstelik gerekli de değil. Mesele, bu ikisi arasındaki ilişkinin nasıl kurulacağı. Ne ben-merkezciliğe tutunup ötekini mutlak bir düşman olarak görmeye ne de liberal bir ütopyaya kapılıp; "Ben, sen, biz, öteki yok… Hepimiz biriz, aynıyız…" demeye gerek var. Her ben idraki, bir öteki tasavvurunu zorunlu kılar. Öteki, dışımızda bulunan her şey olabilir: Başka toplumlar, tarihler, kültürler, tabiat âlemi… Ama öteki deyince bunu illa da 'ötekileştirme' çatışması olarak görmek zorunda değiliz. Tersine, öteki ile kuracağımız ilişki bizi zenginleştirebilir. Bize yeni boyutlar katabilir. İnsan bazen kendine başkasının aynasında bakarak farkında olmadığı yönlerini keşfedebilir. Sadece ben'e yoğunlaşmak, benin dışındakileri yok saymak, onları tahakküm altına alınacak bir meta olarak görmek bizi fakirleştirir, dünyayı yaşanmaz bir hale getirir, "Farklı milletler olarak iyilikte yarışın…" düsturunu ortadan kaldırır.

Fakat kendine hep başkasının aynasında bakanlar da kaybetmeye mahkûmdur. Kendi kalamayan, başkası da olamayan bir birey ve toplum, ciddi bir kimlik krizine girer. Türk modernleşmesinin temel sorunu, yeni dünyada var olmak adına kendine ait olan her şeyi yok sayması, kendine Batı aynasında bakmayı bir varlık ve kurtuluş programı olarak görmesiydi. Artık bu durumu sorguluyoruz. Ama daha alacağımız çok mesafe var. Çünkü 'ben'i keşfetmek için, önce parçası olduğumuz büyük varlık dairesinin hikmetini idrak etmemiz gerekiyor. Bu, metafizik ve sosyolojik düzlemde ilerlemesi gereken bir yolculuk. Yola daha yeni çıkıyoruz…

İslam dünyasının temel sorunlarından birinin sürekli Batı'yı ötekileştirip kendi sorunlarını çözmeyi ertelemek olduğunu söyleyebilir miyiz? İslam dünyası geri kalmışlık sorunlarını 'öteki' olmaya bağlayabilir mi?

İslam dünyası modernliği, sömürgecilik üzerinde tanıdı. Aydınlanma'nın akıl, özgürlük ve eşitlik iddiası Avrupa-dışı toplumlara 18'inci ve 19'uncu yüzyıllarda kolonyalizm, işgal, savaş, misyonerlik, kültürel aşağılanma, toplumsal hiyerarşi, ekonomik sömürü ve yabancılaşma olarak taşındı. Müslüman aydınların ve siyasi liderlerin böyle bir Batı'yı öteki olarak kurgulaması kaçınılmaz bir durumdu.

Klasik İslam Medeniyeti kendi kimliğini Doğu ya da Batı toplumlarına karşıtlık üzerine değil, kendi değerleri üzerinde inşa etmişti. Bugün bu değerleri ve onların hikmetini yeniden keşfetmek durumundayız. Bunu yaptığımız zaman Müslüman kimliğinin bir öteki üzerinden belirlenmesi ve şekillenmesi sorunu da çözüm yoluna girecektir.

Burada şunu vurgulamak lazım: Batı fikriyatı ve ekonomi-politiği ile mücadele ciddi bir donanım gerektirir. Tersinden bir oryantalizm ile sorunlarımızı çözemeyiz. İslam dünyasına dışardan çok müdahale yapılıyor. Küresel siyasetin en büyük oyunları ve operasyonları İslam dünyası üzerinde yapılıyor. Bunda hiçbir tereddüt yok. Fakat aynı zamanda Müslüman ülkelerin kendilerinden kaynaklanan iç sorunları var. Bunları da görmezden gelemeyiz.

Sorunları hep dışarda arama alışkanlığının, bireylerin ve toplumların kendi ben tasavvurları konusunda yaşadıkları daralmayla yakın bir ilişkisi var. İslam dünyası kendi ben bilincini oluşturabiliyor mu? Kendisiyle, tarihiyle, toprağıyla, insanıyla, toplumsal zenginliğiyle barışık bir bilinç düzeyine ulaşmak durumundayız. İçimizdeki ve dışımızdaki sorunları ancak böyle bir güven ve kimlik duygusuyla aşabiliriz.

Batı'nın 'ben' inşasında İslam dünyası muhtemel bir öteki midir? Tam tersi de düşünülebilir mi?

Tarihi tecrübe Batı'nın İslam'ı genellikle bir öteki olarak kurguladığını gösteriyor. Hatta ünlü Fransız tarihçi Pirenne'ye göre; "İslam olmasaydı bugün 'Avrupa' diye müstakil bir kimlik olmayacaktı." Bunun dinî, kültürel, siyasi birçok nedeni var.

Ortaçağlar İslam'dan bir din olarak nefret ediyor fakat İslam kültür ve medeniyetine büyük bir hayranlık duyuyordu. Skolastik düşüncenin en önde gelen isimlerinden biri olan St. Thomas Aquinas, Summa Theologica'da İbn Sina ve İbn Rüşd gibi Müslüman filozofları kıyasıya eleştirirken aslında onların fikirlerini ne kadar ciddiye almak zorunda olduğunu da teyit ediyordu.

Avrupa-merkezciliğin küresel bir paradigma haline gelmesiyle ötekileştirme tavrı daha yaygın ve derin hale geldi. Bugün ekonomik, askeri ve teknolojik anlamda Batılı toplumlar daha kuvvetli olduğu halde sanki İslam dünyası Batı Medeniyeti'ni ortadan kaldıracakmış gibi bir paranoya yaratılıyor. Terör, göç, azınlıklar, asimilasyon tartışmaları üzerinden İslam ve Müslümanlar bir öteki haline getiriliyor ve Batı'nın temel sorunlarını ötelemek için söylemsel bir araç olarak kullanılıyor. Son yıllarda Avrupa'da yükselişe geçen yabancı düşmanı, İslam düşmanı ve ırkçı siyasi hareketler yeni çatışma alanları üretmeye ve bunun üzerinden siyasi kazanç elde etmeye çalışıyor.

Bazı Avrupa ülkeleriyle son dönemde yaşadığımız süreci bu çerçevede ele almak mümkün. Türkiye karşıtı gruplara ve terör örgütlerine kapılarını açan Avrupa ülkeleri, bu unsurlar üzerinden Türkiye'yi tedip etmeye çalışıyor. Türkiye'de demokrasiden endişe duyduğunu söyleyen Avrupalı yetkililerin açıkça terör propagandası yapan gruplara göz yummasını izah edemiyorlar ama biz bununla neyi amaçladıklarını biliyoruz.

Son olarak şunu söylemek isterim: Ben ile öteki arasında hikmet, irfan ve ahlaka dayalı bir ilişki kurmam mümkündür. Ama bunun için beni de ötekini de var eden bir 'ötesi' olduğunu idrak etmemiz gerekiyor. Ötesi ile bağ kurmadan öteki ile sağlıklı bir ilişki kurmak mümkün değildir.

BİZE ULAŞIN