Okulda, medyada, sinemada her anlamda baştan ele alınması gereken bir erkeklik tartışmasına ihtiyacımız var, bu verili standartların zaman zaman erkekleri de mağdur ettiğini unutmadan…
Her toplumda 'erkek nasıldır?' sorusunun birkaç cevabı var ama 'bir erkek nasıl olmalıdır?' sorusunun kayda değer bir cevabı yok. Aslında yok demeyelim, öze dönük bir cevabı yok, tüm dünyada tıpkı kadınlığın algılanması gibi erkeklik için de gittikçe artan bir standartlaşma var.
Bir erkek; iyi tahsilli, yüksek gelir getiren bir işte çalışan, iyi bir araba sahibi, birkaç hobi ve yetenekle donanımlı, ama yetmez, kaslı ve atletik yapılı, bekârken rezidansta oturan, aşk meşk işlerinin süper inceliklerinden anlayan, ama evli iken mevki makam sahibi olmanın yanında sadık ve iyi aile babası, şirin zaafları olan ama zayıf olmayan, futboldan, siyasetten, seyahatten tabii ki anlayan, eşinden en az beş santim uzun, illa ki yaşça büyük ve elbette daha iyi tahsil görmüş olan… Liste uzayıp gider… Listeyi tamamlayabildiğiniz ölçüde erkeklik beklentilerini karşılamış olursunuz…
Biz kadınlar, bu normların modern dünyada bizler için acımasızca (çok) olduğunu düşünürüz… Kıyafetimize uygun çanta ve saat bulamayıp bir türlü evden çıkamadığımızda, her yere kot ve tişörtle giden erkeklerin işinin çok kolay olduğunu tekrarlarız. Bizim için üretilen hareket alanları için bu böyledir. Ama yukarıdaki listenin uzayıp gittikçe dokunacaklarını düşünürsek bambaşka alanlarda da erkekliğin içini doldurmanın o kadar da kolay olmadığını görürüz.
Kadın, erkek veya çocuk hayatlarımızı disipline eden standartların kuşatması altındayız. Hayatımızı sınırlayan, tercihlerimizi belirleyen bir kuşatma… Sadece tek bir farkla, kadınlar için bu kuşatma daha görünür bir halde. Kadınlar, hem kendileri ile ilgili meseleleri daha çok konuştular, itiraz ettiler, talep ettiler, hem de zaten toplum, kadın üzerinden tartışma yürütmeye, kadınlık rollerini sorgulamaya, görevlerini hatırlatmaya pek eğilimli olduğu için tekrar tekrar bu konular gündeme geldi. Çocuk bakımı, ailenin devamı, değişen kadınlık rolleri didik didik edildi. Hatta siyasette bile yer almak isteyen kadınlar önce partilerin kadın kollarından başlayarak ancak cinsiyet üzerinden bir ifade imkânı bulabildiler, zira geri kalan her şey zaten erkekti…
Peki, hiç tartışılmayan, ailedeki, hayattaki pozisyonu ile incelenmeye gerek görülmeyen erkeklik, ezelden beri değişmez bir öze mi sahip? Tarihsel perspektif içinde hep iktidar ilişkileri ile hareket ederek her kültür ve ortamda kendi hegemonyasını kurarak, güç ve zenginliği elinde tutarak tahakküm yaratıyor ve bu tahakkümü tekrar üretiyor diyebilir miyiz?
Bu genellemeci erkeklik tanımları erkeği suçlayan, canavarlaştıran, bütün belaların müsebbibi gibi gören bir literatürle, makro güç ve iktidar ilişkileri ile sorunları açıklamaya çalışan bir düşünce sistemi ile ve erkeklikle ilintili sorunları bir yetiştirme problemi olarak yine annenin sorunu gibi gören -genellikle- gelenekle çeşitleniyor.
#Sayfa#
Bu evrenselmiş gibi gösterilen genellemeler bütün babalar, evlatlar, eşler için nasıl geçerli olabilir? Bütün erkeklerin hepsinin erkeklik ile kurduğu ilişki hodbin bir tahakküm, iktidar sevdası, güç, para gibi hisler üzerinden olabilir mi? Bütün erkeklerin eril iktidar güdüsü ile hareket ettiğini düşünmek biraz haksızlık değil mi? Daha da önemlisi, bütün erkekler, değişmez bir öze sahip olabilirler mi?
Ne yukarıda sıraladığım kapitalist tüketim kodlarına göre çerçevesi çizilmiş erkeklik tanımı ne de geleneksel olarak hakim erkek/tabii kadın hiyerarşisi fıtri bir açıklama veremiyor. Tıpkı kadınlara yüklenen sayısız roller gibi erkeğin sırtına sayısız yük bindiriyor ama toplumsal açıdan tartışmaya da bir türlü açılamıyor. Aslında asıl iktidar alanını 'ideal erkek tanımlamaları' doğuruyor ve daha kötüsü erkeklik rollerinin kırmızı çizgileri yüzünden öncelikle erkekler tarafından tartışılmak istenmiyor.
Başta söylediğim gibi, popüler kültürün, dinin, toplumun bu soruya çeşitli cevapları var. Bu cevaplar genellikle fıtri değil ve meselenin özüne hitap etmiyor. Mesela hem mevki makam sahibi olup hem de çok iyi aile babası olmak teşvik ediliyor. Ama bunun nasıl yapılacağı söylenmiyor. Erkeğin kendi iktidar alanını oluşturup kendisinden beklenen rolleri kendiliğinden yerine getirmesi bekleniyor. Üstelik bu düşünce bir tek modern hayatta değil, dinin algılanıp yaşanmasında da ortaya çıkıyor.
Dini söylem üzerinden kadınlara annelik, eş olmanın vazifeleri, boş vakitlerini nasıl geçirecekleri, ailenin huzuru ve devamlılığı için yapılması gerekenler, çocuklarına karşı sorumlulukları, kocalarının üzerlerindeki hakları çokça hatırlatılıyor. Ama erkek ve aile kelimeleri neredeyse hiç yan yana gelmiyor. Ailenin her tür yükünü eşine ihale eden, üstüne çocuk bakımını da anneye ipotekleyen ama kendi hayatından hiçbir şey değişmeyen, evlenme, eş olma, baba olma sonrasında hayatından hiçbir şey eksilmeyen veya artmayan erkekler hiç konuşulmuyor. Para kazanmakla bütün sorumluluğun yerine getirildiği düşünülüyor. Mesele bireyden bağımsız; bu kadar çok çalışmanın veya iş yerlerinde çalışma koşullarının erkeklerin çoluk çocukları ile ilgilenmelerine müsait olup olmadığı hiç gündeme gelmiyor.
Başa dönersek, 'Bir erkek nasıl olmalıdır?' sorusu cevaplanmak zorunda değil, lakin galiba bu soruya hâlihazırda verilmiş binlerce cevap bir miktar tartışılmayı hak ediyor. Okulda, medyada, sinemada her anlamda baştan ele alınması gereken bir erkeklik tartışmasına ihtiyacımız var, bu verili standartların zaman zaman erkekleri de mağdur ettiğini unutmadan…