Lacivert Yazı İşleri: Teknoloji Artık Nesne Değil Özne

Teknoloji Artık Nesne Değil Özne
Giriş Tarihi: 15.3.2019 15:04 Son Güncelleme: 15.3.2019 15:25
Sosyal medya bir yandan olumlu toplumsal değişimi ve demokratikleşmeyi sağlarken devlet dışı aktörlerin elinde demokrasiyi ortadan kaldırıcı ya da terörizmi, aşırıcılığı destekleyici araçlar olarak da kullanılabiliyor.

Her yeni gelişme ve araçla birlikte hayat da biraz değişiyor. Dijital teknolojiler, bilişim, internet, yapay zekâ ve algoritmaların hükmetmeye başladığı günümüzde bu kaçınılmaz değişimin çok daha hızlı seyrettiği açık. Dijital çağın değişim-dönüşüm furyasından siyaset, devletlerarası ilişkiler, dünya dengeleri, siyasi ve toplumsal hareketler, istihbarat ve devlet yönetimleri de muaf değil. Bu etkisiyle sadece nesne olmakla kalmayıp bazen özne de olabilen teknoloji ve getirdiği iletişim araçlarının siyasal alanlara neler getirdiği ise tartışmalı. Teknoloji, iletişim, medya, siyaset konularında çalışmalar yapan Dr. Turgay Yerlikaya'ya göre teknolojinin nasıl kullanıldığı ve hangi amaçla araçsallaştırıldığı meselesi iki kutup arasında salınıyor: Özgürleşme ve kontrol. Yerlikaya yeni teknolojilerin getirdiği imkânların dünya ve Türkiye ölçeğinde siyasal ve toplumsal hayatı nasıl etkilediğini bu ay Lacivert'in sorularıyla yorumladı.

Yakın dönemde internet ve sosyal medyanın yaygınlaşmasının demokrasi, ifade özgürlüğü ve insanlar arasında ayrılıkları hatta baskıcı rejimleri ortadan kaldıracağı düşünülüyordu ama tersi yönde gelişmeler baskın çıktı. Sizce dijital teknolojiler, akıllı algoritmalar vs. dünya siyaseti açısından neler vaat ediyor?

Her yeni teknik aracın toplumsal değişime ciddi etkilerde bulunduğunu görmek mümkün... Telgrafın, radyonun icadıyla, televizyonun günlük hayata girişiyle toplumsal alanda bir dizi değişiklik meydana geldi ama bu meseleye nereden baktığımızla da ilgili bir şey. Örneğin, teknolojinin toplumsal hayatta bir belirleniş yarattığını iddia eden teknolojik deterministler bunu negatif ve pozitif olarak iki kategoride değerlendiriyorlar. Negatif olarak bakanlar, bunun birtakım olumsuz sonuçlar doğurduğunu söylüyor. Bu konuda Marshall McLuhan'ın görüşleri bizim için önemli. Aslında onun teknoloji hakkındaki görüşlerini biraz dinî arka planı gerekçelendiriyor. Mesela matbaa ile İncil'in yerel dillere çevrilmesi bir tür bireyselleşmeyi arttırdı. Bu olumlu anlamda bakanların görüşü olarak ortaya çıktı fakat McLuhan buna karşı çıkıyor: "Kilisenin otoritesini sarstığı ve cemaat duygusunu ortadan kaldırdığı için bu olumsuz bir gelişmedir" diyor.

Matbaadan telgrafa ve internete kadar bu teknik araçların her biri aslında siyaseti doğrudan etkiledi. Kendi dünyamızdan örnek verecek olursak; icadından hemen sonra telgraf Osmanlı'ya da giriyor ve II. Meşrutiyet'in ilanında İttihatçıların başarıya ulaşmalarında kullandıkları stratejik bir araç oluyor. 1960 ya da 1980 darbecilerinin radyoyu ele geçirip aktif olarak kullanarak kamuoyunu yönlendirdikleri gibi o dönemin darbecileri de telgrafı ele geçiriyor ve merkezin yerele ulaşmasını engelliyorlar. Radyonun da soğuk savaş döneminde çok ciddi bir propaganda aracı olarak kullanıldığı biliyoruz. Örneğin, Kemalist modernleşme projesinde radyonun çok ciddi bir etkisi var. Radyo burada merkezin yerele ulaşmasında ve dönüştürmesinde çok ciddi etkisi olan bir araç olarak karşımıza çıkıyor.

Bizim kapıldığımız, "sanki bunlar sosyal medyayla yeni oluyor" algısı yalan bir şey. Eskiden de bunlar dönemin teknolojisiyle yapılan şeylermiş zaten.

Sadece hızlarının değişmesi kaydıyla her yeni teknik form siyasi ve toplumsal değişmeyi bir şekilde ateşliyor, etkiliyor, değiştiriyor, dönüştürüyor. Günümüzde bu durum olağanüstü bir devinimle ve akışkanlıkla kendisini daha yoğun biçimde hissettiriyor.

Peki, dijital teknolojilerin, akıllı sistemlerin, internetin, yapay zekânın, algoritmaların dünya siyasetine yansımaları nasıl oldu?

Bu saydığımız örneklerin diğerlerinden farkı toplumsal değişmeleri daha hızlı ateşlemesi ve daha hızlı bir değişime yol açması. Mesela sosyal medya, yeni medya ve toplumsal hareketlerin siyasetle bağlantısının ilk prototipi Zapatista hareketi. Sonra Turuncu Devrimler… Orada özellikle toplumsal mobilizasyonun ortaya çıkmasında ve Amerikan yanlısı devrimin ortaya çıkmasında cep telefonları etkili oldu. Ama 2010'daki "Arap Baharı" -literatürde şu an "Arap Devrimleri" olarak geçiyor- önemli oranda sosyal ağlar üzerinden etkili oldu. Wall Street eylemleri, Gezi Parkı, Tahrir gibi örnekler de sosyal medyada toplumsallaştırıldılar fakat burada dikkat edilmesi gereken husus teknolojinin mutlak biçimde belirleyici olmadığı, aksine sosyolojik ve siyasi birçok parametrenin etkisiyle kritik olayların ortaya çıktığı gerçeğidir.

Hatta 15 Temmuz'da darbecilerin kendi aralarındaki iletişimlerinde de etkili oldu.

Kesinlikle. Sosyal medya bir yandan olumlu toplumsal değişimi ve demokratikleşmeyi sağlarken aynı araçlar farklı devletlerin, farklı organların, devlet dışı aktörlerin elinde demokrasiyi ortadan kaldırıcı ya da terörizmi, aşırıcılığı destekleyici araçlar olarak da kullanılabiliyor.

Wikileaks, Edward Snowden, Cambridge Analytica, ABD başkanlık seçimlerine siber müdahale gibi son yıllarda artan skandallar dijital ve akıllı teknolojilerin bundan sonra siyaset oyunlarının da vazgeçilmez araçları olduğuna mı işaret ediyor?

Bu dijital çağda yaptığınız herhangi bir eylem sosyal medya araçları vasıtasıyla hiçbir şekilde gizli kalmıyor. Mesela Black Mirror dizisinin ilk bölümü olan The National Anthem bu durumu oldukça etkili biçimde görselleştirmektedir. Siz ne kadar gizlerseniz gizleyin o bir şekilde ifşa oluyor. Dolayısıyla o skandalın formu da değişiyor. Siyasi manipülasyon ve skandallara geldiğimizde aslında sosyal medyanın bir manipülasyon aracı olarak kullanılmasının en somut göstergesi 2018'de patlak veren Cambridge Analytica skandalıdır. Buna kısaca değinecek olursak; Cambridge Analytica skandalı bir veri toplama şirketinin kişiler üzerinden bir kategorizasyon yapması, beğenilerini ve beğenmediklerini sınıflandırarak onların bir profilini çıkartması, sonra da seçim dönemlerinde onlara yönelik manipülasyon amaçlı paylaşımda bulunması anlamına gelir. İddialara göre Rusya, başkanlık seçimlerine Cambridge Analytica üzerinden müdahale etti ve Donald Trump'ı destekleyerek bu manipülasyonu kendi lehine kullanmak istedi.

Aslında dünya siyasetinde manipülasyon örneklerinin ABD ile sınırlı olmadığı, başta Brexit referandumu olmak üzere Türkiye'deki seçimler, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde de bu manipülasyon tekniklerinin kullanıldığını gördük. Mesela, Fransa'daki başkanlık seçimlerinde de aşırı sağcı Marine Le Pen lehine kamuoyu sonuçları pozitif gösterilerek bir sosyal medya manipülasyonu yapıldı. Türkiye'de ise 24 Haziran seçimleri ve referandum öncesinde Suriyeli mültecileri ve özellikle offshore hesapların varlığını gündeme getiren iddialar üzerinden çok ciddi sosyal medya manipülasyonları yapılmaya çalışıldı.

Arap Baharı, Gezi Parkı, Wall Street, Sarı Yelekliler olaylarında yoğun kullanılan sosyal medyanın artık bir silah ya da manipülasyon aracı hâline getirildiğini söyleyebilir miyiz?

Journal of Democracy'de Ronald Deibert imzalı bir makalede şu tespit ortaya konuluyor: "2010 Aralık ayında Tunus'ta başlayan toplumsal hareketlenme sosyal medya aracılığıyla bir yayılım gösterdi ve aslında oradaki otokratik rejimler sosyal medyanın yarattığı toplumsal hareketlenmeyle birlikte devrildi fakat 2014 yılına gelindiğinde karşı devrimler başladı." Mısır örneğini veriyor; "Sisi başta geleneksel medya olmak üzere sosyal ağları da kullanarak Mısır halkı üzerinde toplumsal denetimi daha fazla arttırmaya başladı. Web erişimlerini engelledi, kelime grupları üzerinden içerik sınırlandırmasına gitti, bazı blogger ve youtuber'ları hapse attı. Toplumu kendi istediği yörüngede değiştirmek için sosyal medyayı bir araç olarak kullandı." Zygmunt Bauman ve David Lyon'un "akışkan gözetim" dedikleri mekanizma ve gözetim toplumu çalışmalarında en fazla değindiği meselelerden biri şu: Sosyal medya istenildiği takdirde gözetleme mekanizmalarının en büyük aracı olarak kullanılabiliyor.

Eskiden bunları distopik metin, film olarak görüyorduk şimdiyse bu distopyanın tamamen içindeyiz. Bu durumda dijital teknolojiler ve sosyal medya küresel siyasi dengeleri nasıl etkiliyor? Bu kadar güçlü bir şeyse internetin gerçek sahibi kim?

Burada başı ABD, Rusya, Çin, BAE çekiyor. Bu ülkeler dünya siyasetinde kendi konumlarını güçlendirmek amacıyla ofansif bir sosyal medya manipülasyonu uyguluyorlar. Geriye dönük olarak hatırlayalım; Rusya, Estonya ile olan mücadelesi içerisinde Estonya'nın bilgi sistemine müdahale etti ve çok ciddi tahribatlara yol açtı. Geçtiğimiz günlerde BAE'nin Türkiye'nin de içerisinde olduğu bazı ülkelerde bakanları dinlediği, yazılımlar aracılığıyla verilerini çaldığı gündeme geldi. Bu ve bunun gibi birçok örnek var. Snowden'ın sızdırma meselesi, Wikileaks meselesi dünya siyasetinde birçok şeyi etkiliyor aslında.

Avrupa'da aşırı sağ gruplar İslamofobinin yayılması ve İslam düşmanlığının toplumda yer edinmesi adına bunları çok ciddi oranda kullanıyorlar. Rusya'nın bu konuda aşırı sağ parti ve grupları desteklediğine yönelik ciddi iddialar var. Mesela, ABD'de İslam karşıtı bir eylem yapılacak ama aslında böyle bir eylem yok. Sosyal medyada şurada toplanılacak diye bu yayılıyor. Binlerce insan bir "fake" (uyduruk) haberin peşinden gidip toplanabiliyor. "fake news" in (sahte haberler) 2017'de yılın kelimesi seçilmesi de durumun vahametini gösteriyor. Burada dikotomik (ikilemsel) olarak bakmak lazım. İki şey var; özgürleşme ya da kontrol. Teknolojinin nasıl kullanıldığı ve hangi amaçla araçsallaştırıldığı meselesi bu ikisi arasında salınıyor. Özgürleşme versus kontrol… 2010'daki gösterilerde olduğu gibi özgürleşme amacıyla kullanabilirsiniz yahut Çin ve Rusya'nın yaptığı gibi kendi otoritenizi güçlendirmek amacıyla insanları denetleyebilir ya da diğer ülkelere yönelik saldırılarda bulunabilirsiniz.. Mesela bu ağ Çin'de o kadar büyük ki YouTube'un, Google'ın, Twitter'ın, Instagram'ın, hepsinin muadili var. Bunlar orada etkin değiller çünkü Çin kendi alt yapısını oluşturarak bu sistemleri engelliyor. Bunu Türkiye yapabiliyor mu? Yapamıyor çünkü demokratik sınırlar içerisinde ve bu kadar ciddi bir teknoloji alt yapısına sahip değil.

Artık Twitter'da hesaplaşan devlet başkanları, parti başkanları var. Siyasal iletişimin rengi de değişmiş gibi. Yeni teknolojilerin siyasi iletişime nasıl bir etkisi oluyor sizce?

Teknolojinin mutlak suretle olmasa da toplumsal değişmeye çok ciddi anlamda katkı sağladığını düşünüyorum. Örneğin Başkan Erdoğan yaptığı bazı konuşmalarda teknolojiye ve yeni medya imkânlarına mesafeli dursa da bir gereklilik olarak kendi iletişiminde ve propaganda aracı olarak sosyal medyayı kullanıyor çünkü bu aynı zamanda bir imkân barındırıyor içerisinde. Yine Devlet Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu gibi bütün siyasi aktörler bu mecrada var kalabilmek adına çalışıyorlar çünkü burada varsanız önemli bir genç seçmen kitlesine hitap ediyorsunuzdur. Burada varsanız aslında varsınız. Bir zorunluluk olarak dayatıyor kendini. Ama akışkan bir zemin olduğu için siyaseti Twitter'dan yönetmek çok mümkün mü; tartışmalı. Trump bunu yapıyor, Venezüella Devlet Başkanı'na sesleniyor, Mısır'a, Türkiye'ye sesleniyor. ABD'nin başkanı olduğu için bunu yapabiliyor ama bu kişinin kendi usulü ile ilgili bir şey.

Türkiye de devlet seviyesinde bu iletişim araçlarını kullanmalı mı? Sanırım bu kaçınılmaz gibi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Fahrettin Altun'un şubat ayında Kriter dergisine verdiği demeçte ana mesaj şöyle: "Türkiye olarak stratejik iletişimin tüm imkânlarını kullanacağız." Bunun sebebi şüphesiz bir ülke kendini dışarıya taşımak, etki alanını artırmak, merkez ya da çevre ülkeler içinde bir etkinlik sağlamak. Bu isteniyorsa şayet, söz konusu imkânları sonuna kadar kullanmak zorundasınız. Tabii bunu kullandı diye güçlü mü oluyor? Hayır. Bu alanda öncü isimler siyasi anlamda da öncü ülkeler olarak karşımıza çıkıyor.

Hem dijital hem diğer teknolojiler alanında Türkiye'nin yerli hamle atağına ne diyorsunuz?

Geçtiğimiz dönemlerde ABD yahut İsrail'den bir insansız hava aracı satın aldığınızda sadece belirli teknolojileri kullanabileceğinize dair bir protokol imzalıyordunuz. Artık öyle bir sınırlama yok. Bahsettiğimiz yerlilik oranının artması sayesinde teröre karşı sağlam bir duruş gösterilebildi. Yerli ve millî teknolojiye ayrılan bütçe ile ilgili bu bahsettiklerim. Öte yandan siber teknolojilere yapılan yatırımlar konusunda ne kadar güçlü olursanız kırılganlığınız da o oranda azalır.

Siber güvenlik konusunda neredeyiz dersiniz?

Dünya örneklerine baktığımızda ABD, Rusya ve Çin siber güvenlik konusunda hem defansif hem ofansif tavırlar almakta. Rusya ve Çin hem kendi iç güvenliklerini koruyacak hem de istedikleri ülkelerde manipülasyon yapabilecek araçları kullanıyorlar. Başarılı oldukları da oluyor. Türkiye ise daha çok defansif tavır almak üzerine yoğunlaşıyor. Mesela Türkiye savunma sanayi kapsamında siber güvenliğe verilen önem artıyor. Bu sayede yerli ve millî siber güvenlik konusu öne çıkmaya devam ediyor. Bir örnek vereyim. ABD ve İran arasındaki gerginlikte İran kendi hava sahasına giren bir uçağın yazılımına girerek yere indirdi. Bu İran'ın kendi geliştirdiği bir teknolojiydi. İsrail uçakları ise Suriye'ye girdiğinde yazılımları öyle güçlüydü ki radara bile takılmıyordu.

Dijital dönüşümde medyanın durumu ne olur dersiniz?

Teknolojiyle birlikte birçok alışkanlığımız değişti. Her yeni teknik araç sadece teknik alana etkide bulunmuyor; Heidegger'in dediği gibi bizim hayattaki ilişkilerimize, sosyal hayatı deneyimleme tarzımıza da etkide bulunuyor. Dijitalin Türkiye'ye ve dünyaya etkisine baktığımız zaman mutlak bir değişim söz konusu değil. Bütün basılı ürünler dijitale dönecek değil. İnsanlar dijital hayatta daha çok zaman geçiriyor ve ekonomik sebeplerden ana akım medya birtakım düzenlemelere gidiyor. Dünyada da Türkiye'de de medya bu şekilde dönüşmekte. Türkiye'de kitap alanına baktığımızda matbu kitabın hâlâ öne çıktığı görülüyor ancak medyaya baktığımızda internet haberciliği öne çıkıyor. Geleneksel medya 40-50 yaşlarına hitap etmeye başladı. Bu sebeple sektörü de dönüştürdü. Ben daha çok teknolojik determinizme karşı çıkıyorum. Ana akım medya youtuberlar ile söyleşiler yaptıkça yeni medyaya daha da mahkûm oluyor. Youtuberlar genç nesli etkiliyor ve etkilemeye devam edecek. Bu mesele çok önemli özellikle gençler üzerine etkisi çok fazla. Artık ne olmak istiyorsunuz sorusuna youtuber olmak istiyorum cevabı veren gençlerin sayısı artıyor.

TURGAY YERLİKAYA KİMDİR?

Lisans eğitimini Kocaeli Üniversitesi'nde tamamlayan Turgay Yerlikaya yüksek lisansını ise Marmara Üniversitesi'nde Türk Medyasında Self-Oryantalizm çalışmasıyla yaptı. Doktorasını Toplumsal Hareketler ve Sosyal Medya İlişkisi: Gezi Parkı ve Tahrir Meydanı Örnekleri başlıklı tez çalışmasıyla 2018'de tamamladı ve doktor unvanı almaya hak kazandı. Yerlikaya, Toplumsal Hareketler, Sosyal Medya, Oryantalizm, İslamofobi ve Basın Özgürlüğü alanlarında çalışmalar sürdürüyor ve SETA Toplum ve Medya Araştırmaları bölümünde araştırmacı olarak görev yapıyor. Bu alanlarda akademik çalışmalar, makaleleriyle katıldığı kitaplar dışında Fahrettin Altun ve İsmail Çağlar ile birlikte SETA yayınlarından 2016'da çıkan Türkiye'de Basın Özgürlüğü: Mitler ve Gerçekler adlı bir kitaba imza attı.

BİZE ULAŞIN