Zor günlerde yol açan, fedakârlık gösteren ve ilham veren kahramanlar sadece geçmişte mi kaldı? Yoksa kimilerinin iddia ettiği gibi birer kurgudan mı ibaretler? Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu'na göre kesinlikle değil. Modern bilim ve modern söylemleri kullananların efsanelerimizi, kahramanlarımızı, destanlarımızı tartışmaya açıp uydurma gibi gösterdiklerini söyleyen Sofuoğlu, kahramanlık olgusunun arabesk bir duygu gibi gösterilerek aşağılandığı görüşünde. "Bilimsellik kisvesi altında değerlerimizi tartışmaya açanları biz nedense tartışmaya açamıyoruz" diyen Prof. Dr. Sofuoğlu ile kahraman, kahramanlık ve günümüzdeki yansımaları üzerine konuştuk.
İnsanların, toplumların kahramana ihtiyacı olduğu savunuluyor. Sizce bu ihtiyaç gerçekçi mi? Kahramanlık toplumsal olarak ne gibi etkilere sahip?
Ben kahramanı lider olarak da tanımlıyorum ve bu kavram üzerinden yorumlamak isterim. Kahramanlar ve liderler aslında kullanılmayan kaynakları harekete geçirir. Şöyle düşünün: Aşırı yorgun bir şekilde eve gidiyoruz, bitkiniz, hiçbir şey yapacak hâlde değiliz. O sırada biri geliyor ve "Yangın var!" diye bağırıyor. Tepkimizin ne olacağını düşünün! Yataktan fırlamaz mıydık? Hani enerjimiz yoktu? Yoksa enerjimizin bittiği konusunda kendimizi mi kandırıyoruz? Hayır, burada söz konusu olan beyin ve kalp… Beyin komut verir, kalp fark eder ve fırlarsınız. Kahramanlar ve liderler de böyledir. Toplumda bir enerji, kuvvet vardır ve toplumun o enerjiyi harekete geçirmesi gerekir. Kişi, kendisi hedef hâline gelmemek için kim var kim yok diye sağına soluna bir bakar. İşte lider ve kahraman burada devreye girer. Kişiler yalnız kalmak için lidere/kahramana bakar. Liderin yolunda kararlı gittiğinden emin olursa o zaman toplum da harekete geçer. Örnekteki yorgun, bitkin, atıl kalmış kişinin potansiyel enerjisini harekete geçirmeyi bilen kişidir lider yani kahraman. Lider/ kahramandır toplumdaki potansiyel enerjiyi kinetik enerjiye çeviren.
Peki, kahramanla özdeşleştirdiğiniz liderin temel özellikleri nedir?
Tabii ki liderler cesaretleriyle kahramanlık sergilerler. Liderin ilk özelliği burada ortaya çıkar: Cesaret… Lider cesur olmalı. Diğer temel özellikleri ise adalet ve çalışkanlık… Anadolu'da bir söz vardır; "Acemi çoban sürüye kurt getirir" derler. Lider harekete geçeceği zamanı bilmelidir. Lider olarak siz, harekete geçirdiğiniz enerjinin vakti değilse etki edemezsiniz. Mesela, toparlanma sürecindeyken başka bir ülkeye savaş açarsanız Enver Paşa gibi ülkeyi bitirirsiniz. Kendi gücünüz başka bir savaşa yetecek kadar değilse yok olursunuz. Kuru cesaret, cesaret değildir. Güce oranla gösterilen cesaret ancak cesaret olur.
Burada önemli bir nokta daha var: Adaletli olmak. Eğer adaletli olmazsanız kitle etrafınızda toplanmaz. Mesela ben bir öğretim görevlisiyim, gözetmen olarak girdiğim bir sınavda bir öğrencinin kopya çekmesine müsaade edip diğerine etmezsem otoriteyi sağlayamam. Adalet otoritenin bir numaralı şartıdır.
Lider sadece kitleyi yöneten, yönlendiren biri midir? Bunun için önce kendisini yönetebilmesi gerekmez mi?
Lider, bahsettiğimiz yeteneğe sahip olandır ama bu yeteneğin bir kaynağı vardır. Peygamber Efendimiz cihattan döndüğünde bir hadisinde "Küçük cihattan büyük cihada geldik" diyor. Sahabe çok çetin geçen bir savaş olduğunu belirtiyor ama Peygamber Efendimiz nefisle savaşın daha önemli olduğuna dikkat çekiyor. Başka bir hadiste de "Asıl pehlivan kimdir?" diye soruyor. Asıl pehlivanın nefsini yenen olduğuna dikkat çekiyor Efendimiz. Liderlik yani kahramanlık buradan başlıyor. Nefsine hâkim olamıyorsan, adaletli davranamıyorsan kitleyi de yönetemezsin. Bir süre sonra kritik bir durumda taraflı davranacaksın ve dışladığın kitleyi karşına alacaksın. Marifet seni adaletsizliğe sürükleyecek her şeyin karşısında olmaktır. Lider olmak için de nefsine hâkim olmak birinci şarttır. Adaletsiz davranan lider de kaybeder. Lideri tartışmaya açan da adaletsiz tutumudur.
Gerçek kahraman nefsine galebe çalandır diyebilir miyiz?
Aynen öyle. İşte bu olduğunda liderler kitleyi kendisine âşık eder.
Kahramanların kurgu, efsanelerin hayal hatta tarihi birçok olayın uydurma olduğunu ileri süren görüşler de mevcut. Sizce haklılık payları yok mu?
Bu konular elbette tartışmaya açılabilir ama biz bunları tartışmaya açan kimseleri tartışmaya açmıyoruz nedense. Kahramanlık hikâyelerini, liderleri mit ya da kurgu diye tartışmaya açanlar taraflı yaklaşıyor. Bir örnek ile açıklayayım: Kutsal metinleri özellikle Kuran'ı Kerim'i tartışmaya açanlar iki mesele üzerine açıyor tartışmaya. Birinci olarak beş duyu organımıza hitap etmediğini, ikinci olarak da deney yapma imkânı olmadığını söyleyerek kutsal metni tartışmaya açıyorlar. Oysa burada taraflı bir yaklaşım söz konusu… Nasıl? Kur'an 622 yılında geldi. Kutsal metni tartışmaya açanlar ondan bin sene önce yazılmış bir metin olan Heredot Tarihi'ni tartışmaya açmıyor.
Burada bize dikte edilmiş bir vehim söz konusu: "Bilim, kesinlikle doğrudur, sağlam verilerle hareket eder." Bu bir vehimdir. Mesela bir örnek vereyim; Ulubatlı Hasan yoktur diyorlar. Peki, o yoksa Atinalı Vasili mi var? Niye böyle söylüyorum? Neticede İstanbul surlarına bir Osmanlı bayrağı dikilmiş. Atinalı Vasili'nin dikmeyeceği kesin. Ulubatlı Hasan olmasın da Kırşehirli Mehmet olsun ama o bayrak dikilmiş.
Modern bilim sizi bir şeye ikna etmek istiyor ama edemiyor. Onların bilimsel verilerine inanmayınca da sizin kıssalarınızı tartışmaya açıyorlar. "Şu yok, bu yok, o saçma" dediklerini sıralasak neredeyse "Osmanlı yok" diyecekler. "Osmangazi, Şeyh Edebali'nin huzurunda ayağa dikilmezmiş", "Rüyayı görmemiş, böyle bir şey yokmuş", yine "Yavuz Sultan Selim, Sina'dan geçerken üzerinde bulut onu gölgelememiş", "Peygamber Efendimiz önünde yürümemiş", "Fatih Sultan Mehmet gemileri karadan yürütmemiş"… Onlara bakarsanız hepsi efsaneymiş. Kitleleri önce tereddüde düşürecek şeylerden başlıyorlar. Sonrasında sağlam noktalara da vurulmaya başlanıyor. Fatih'in gemileri bugünkü kadar büyük değildi ama bunu çürütmek isteyenler o gemileri bugünkü dev tankerler gibi göstererek yapıyor bu işi.
"Bilim" ve "bilimsel" etiketli söylemlerin günümüzde bir avantajı var neticede?
Bakın modern bilimin bir "galibiyeti" var ya bugün, her şeye de böyle bir ön kabulle inanır olduk. Kahramanları tartışmaya açan modern bilim çok konuda ispat noktalarında çaresiz. Bir şeye yok diyerek onu yok edemezsiniz. Mitleri ortadan kaldırmak isteyen de iddiasıyla kalıyor.
Modern bilim mitleri yok sayar. Görmeseniz de size ulaşmıştır. Mitler güven unsuru üzerinden bize ulaşır. Kitle aynı şekilde lider hakkındaki bilgileri de böyle öğrenir. Modern bilim kahramanın/liderin bu özelliklerini hedef alır ve onları söndürmeye çalışır. Doğrudan "O kahraman değil" demez, önce dayanaklarını oluşturur. Bu sebeple kitlenin liderin/ kahramanın bilgeliğini, cesaretini ve adaletini görmesi gerekir.
Tarihimiz kahramanlıklar ve kahramanlarla dolu. Bunların hepsi geçmişte mi kaldı? Bir tarihçi olarak siz ne dersiniz?
Orta geçmişte kahramanlıklar var ama yakın geçmişte neden göremiyoruz bunları? Çünkü modern bilim kahramanlık olgusunu aşağıladı. Arabesk bir duygu gibi bize sunmaya çalıştı. İçimizden kahramanlık geliyor olsa da buna cesaret edemez olduk. Karşısına çıkan kitleyi uyuşturmayı başardı.
Bugün kahramanlar bizim için ne ifade eder?
Karamanlar bizim için fiili örneklerdir. Her ne kadar kahramanlık hikâyelerini aşağılamaya, tahrip etmeye ve bu toplumun cesaret hafızasını silmeye çalışsalar da 15 Temmuz gibi, Zeytindalı gibi, Fırat Kalkanı Harekâtı gibi yaşadığımız örneklerde biz kahramanlıkları sürekli yenileriz. "Türkler" ifadesi bile bizim toplumumuzda arabesk algılanıyor. Arabesk algılayanlar kim? Batı'dan beslenenler.
Günümüzde kahramanlık hikâyeleri başka türlü de olsa yazılmıyor mu sizce? Bu hipnozun etkisinden kurtulanlar yok mu?
Bizim bilimsel çalışmalarımızın önüne yine bilim kisveli korkunç engeller konuldu. "Batı en doğrusunu yapar" düşüncesinin kafalarımıza kakılması karşısında kitle hep olumsuz bir düşünceyle çalışamaz hâle getirildi. Tabii uluslararası entrikaları da göz ardı etmemeliyiz. Bu konuda aklıma Nuri Demirağ geliyor. Uluslararası entrikalara rağmen muazzam işler yaptı. Vecihi Hürkuş da bir başka örnek. Övünmemiz gereken böyle bir adamı yerli filmlerde gülünç bir tipleme olarak bile sundular bize. Bu isimler kitlenin zafere ulaşması için gerekli adımları atan, kahramanlığı farklı bir yolla gösteren insanlardır.
Günümüzde de benzer kahramanlık örnekleri var. SİHA (Silahlı İnsansız Hava Aracı) bir kahramanlık örneğidir mesela. Selçuk Bayraktar ve babası hedeflemişler bunu. Bir sürü engellerle karşılaşmışlar. Başarı nazlıdır. Kitle seni bir sürü engel ile sınar. Tunceli Valisi ile sohbet ediyorduk, bana "Teröristin kafasını çıkartması yeterli" demişti. Biz terörle mücadelede binlerce şehit verdik ama çok şükür bugünlerde neredeyse yok. Çünkü güncel bir kahramanlık örneği olan SİHA'lar her şeye yardımcı oluyor.
15 Temmuz da bir kahramanlık örneğidir. Cumhurbaşkanımıza Yunanistan'a gitmesi teklif edildi ama o gitmedi. O gün liderin önemini bir kez daha gördük. Lider kitleye "Sokağa çıkın" dediğinde çıktı kitle. Bu anlık bir meseledir. Bir sürü yalan atılmasına rağmen medya çok iyi kullanıldı. Cumhurbaşkanımız kendi çıktı "Ben de geliyorum" dedi ve insanlar meydanlara doldu. Eğer lider çıkmasaydı halk da çıkmazdı. Halkın enerjisini kullanmak için lider/kahraman bir mesajdır kitleye.
Geçmişimizde yaşanan kahramanlık, liderlik örnekleri bazılarının iddia ettiği gibi toplumsal ya da politik kurgulardan ibaret olamaz mı?
Kesinlikle bunlar düşmanınızın size söylediği sözler, dayatmalardır… Kendileri yeri geliyor sinema kahramanları yaratıyor ve kitleler bunlara kanıyor ama bizim nesilden nesile anlatılarak yaşatılan kahramanlıklarımıza, kahramanlarımıza inanmamamızı söylüyorlar. Sözde "modern bilim" lafları eden bazıları her şeyi kanıtlamışlar gibi yaşanılan ve bize naklolunan böyle olayları hurafe kabul etmemizi istiyor.
Bizim ve Batı'nın kahramanlığa bakış açısında fark var sanırım?
Teknolojisini gördükçe biz Batı'ya teslim olduk. Biz efsanevi bir şeyden bahsedecek olsak bu cehaletimizmiş gibi bir hisse kapılır olduk. Onlar söylediği zaman ise ölçülmüş, sorgulanmış ve sağlaması alınmış bir düşünce gibi algılıyoruz. Doğulu bilim adamları Batı'yı sorguladığında ise bu cehaletmiş gibi bastırılmaya çalışılıyor. Bizim önümüzdeki en büyük çukur "özeleştiri", bir diğeri ise "komplo teorisi" yakıştırmaları. Özeleştiri yapacağız diye gözümüzle gördüğümüz şeyleri bile tartışmalı olarak görüyoruz.
Batı'da bir anket yapılıyor ve "Vatan için ölür müsünüz?" diye soruluyor. Evet diyenler yüzde 7-8 gibi bir oranda çıkıyor. Bu kahramanlıkların küçümsenmesi anlamına geliyor. İnsanlar Batı'da bireysellik/bireycilik ile toplumdan koparılıyor. Manevi pek çok değer gibi kahramanlık da böylece küçümseniyor. Anne ve babasının bile yardımına gitmeyen tipler oluşturuluyor Batı'da. Kendi kahramanlıklarımızı ve değerlerimizi örnek almayı küçümseyerek bizi de aynı hâle getirmek istiyorlar.
Din perspektifinden bakarsak kahramanlık kapsamında cihadı nasıl yorumlamamız gerekir? Cihat dediğimiz şeyin gerçek kapsamı inancımızda nedir?
Modern bilim buna cevap veremez. Batı'nın en çok öne çıkardığı ve Batı'yı şu an bitiren bireycilik de buna cevap veremez. Başka türlü tanımlamakta güçlük çekiyorum, küresel şeytani akılda size sunulan şey hümanizm, individüalizm. Bunlar düzgün şeyler gibi görünüyor ama ikisi de yalnızlığa götürüyor. Hümanizmde de individüalizmde de yanındaki için mücadele ve fedakârlık yok. Bedir Savaşı esnasında yaralılar arasında gezerken "Su" diye bir ses çıkıyor. Sahabe, yaralıya su götürüyor. Tam suyu içecekken başka bir yerden tekrar "Su" diye bir ses geliyor. Yaralı sahabe ölecekken o suyu içmiyor, diğer yaralıya verilmesini istiyor. Diğerine verilecekken o da daha acil diye bir başka yaralıya verilsin istiyor. Diğerini düşündüğü için bir yudum suyu üç sahabe de içmiyor, üçü de şehit oluyor. Bunu modern bilim açıklayamaz.
İslam savaş kapsamındaki cihadı sınırlar. "Aman diyene kılıç çekme" der. "Kadınlara yaşlılara, hurma ağaçlarına, evindekine dokunma" der. Bu tür sınırları verdikten sonra Allah diyor ki "Yanındaki için şehit ol!" Modern bilim işte bunu açıklayamaz. Fakat bunun şehit olana dönen bir sonucu var. Şöyle düşünün: Şehit olan kişi savaşa gitmeseydi, ülkesi işgal edilmiş olsaydı gözünün önünde namusunun payimal olduğunu görecekti. Allah diyor ki "Bir kısmınız hayatını kaybedebilir ama arkadakilerinin huzuru, mutluluğu, selameti için." Bizim dinimize göre şehit olanlar da mutlular, neden? Açıkça Allah, Bakara suresi 154'üncü ayette diyor ki; "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz."
İslam kültürü içinde Hz. Ali, Hz. Hamza gibi; sonraki dönemde Selahattin Eyyubi gibi cesaret ve kahramanlık sembolü olmuş isimler de söz konusu?
Örnektir bunlar. Bu tür kişilikler olmazsa kitleye nasıl örnekler sunacağız? Kuran-ı Kerim'de de kıssalar örnek olsun diye kullanılır. Örnekler tavsiye edileni uygulanabilir kılar. "Bak onlar yaptı, sen de yaparsın." Tavsiye edileni yapılabilir kılar. Sadece savaş meydanlarında cihatta bu tür örnekler verilmez. Ebu Zer el-Gıfârî hazretlerinin zühtü bir kahramanlık örneği gösterilir. Musab bin Umeyr'in öğretmenliği yine bir kahramanlıktır. Kahramanlıklar, fedakârlık örnekleridir aslında. Musab bin Umeyr Mekke'nin en zenginlerindendir ve anlatılanlara göre en yakışıklı gençlerindendir. Şehit olduğunda üzerini örtecek elbise bulunamadı. Başını örtseler ayağı, ayağını örtseler başı açık kaldı. Bu, savaş meyanlarında olan bir kahramanlık değildi. Ebu Zer el-Gıfârî hazretleri bir ağaca tırmanmış, ağaca tırmandığında paçasının arasından ayağının çok zayıf olduğu görülmüş. Sahabe tebessüm etmiş; "Siz onun zayıf olduğuna bakmayın, mizanda en ağır basacaklardan birisi olacak" demiş Peygamber Efendimiz. Bu da bir kahramanlıktır.
Hz. Hamza'nın ileri yaşına rağmen gösterdiği kahramanlığı mesela… Hz. Ali'nin daha çocuk denecek yaşta cengâverliği ile meşhur Merhab'la savaştan önce mübareze edişi ve yenişi var.
Peygamber Efendimizin kendisi de bu anlamda net bir kahraman örneği değil mi? Çünkü onun şecaati ve necdet sıfatı meşhur. Hz. Ali "Savaşın en kızıştığı anda onun arkasına sığınırdık ve güç alırdık" diyor.
Huneyn geçidinden ordu geçerken müşrik ordusu pusuya yatmış. Birden ortaya çıkınca İslam ordusu dağılıyor. Peygamber Efendimiz şehit olma pahasına oradan ayrılmıyor. Peygamber Efendimiz yeri geldi kahramanlıklardan, yeri geldi fedakârlıklardan, merhametten bahsetti. Kahramanlık gerektiği anda kendisi de kaçmadı. Kahramanlık öyle tesadüfi hadise olmuyor. Yaşantın da ona göre olacak. Peygamber Efendimizin, Huneyn Gazvesi'nde geri adım atmayıp duruşu kitlenin cesaretini toplamasını sağladı.
Peki bugün bizde bu anlayış var mı hâlâ?
2003'te Türk askerinin başına çuval geçiren ABD'li general David Petraeus yaklaşık bir sene önce şunları söyledi: "Türk askeriyle savaşıyorsanız bir daha düşüneceksiniz çünkü onlar geri dönmeyi düşünmez." Kahramanlık olmazsa bunu dedirtemezsin. Kahramanlık, seninle savaşa girmek isteyenlerin cesaretini de kırar. Bunu bize kahramanlıklar sağlar çünkü düşmanın şunu görür ve iki kere düşünür: "Bunlar ölüme yürüyüp giderler."
Geri dönmeyi düşünmeyen kazanır. Kahramanlık kazandırır. Bilimsel hesaplamalarla gidenlerse savaş meydanında silahları bırakıp kaçarlar. Senin gösterdiğin kahramanlık senin şehit olmana sebep olsa bile senin arkandaki topluma aynı saldırıyı yapamazlar çünkü senin gibilerin çok olacağını bilirler. Ömer Halisdemir hayatını kaybetti, şehit oldu ama başka Ömer Halisdemir'lerin de çıkacağını görenler kolay kolay bir daha darbe yapmaya yeltenemez.
Anadolu'nun İslamlaşma sürecinde önemli rolleri olan Anadolu erenleri, Alperenler var. Din, milliyet, fetih ve kahramanlık ruhunun iç içe geçtiğini görüyoruz bunlarda.
Evliyalar, dervişler, alperenler gittikleri yerlerde Osmanlı Derbent Teşkilatı çerçevesinde hareket ettiler. Gittikleri yerlerde gösterdikleri fedakârlık örnekleri kitleyi kendilerine âşık etmiştir. Derbent teşkilatını bilmiyorsak Osmanlı'daki tasavvufu kolay anlayamayız. Tarikat tasavvufu kaldırıldığında Osmanlı Derbent Teşkilatı gider, sistemi gider. Nedir Derbent Teşkilatı? O dönemde yolculuğun, ticaretin deveyle, atla yapıldığını düşünün. At yorulacak, bir yerde duracak ve ıssız bir bölgeden geçerken haydut saldırısına uğrama ihtimali var. İşte Osmanlı Derbent teşkilatları buraya kuruluyor. Tekkeler, dergâhlar ıssız, tehlikeli yerlere kuruluyor, güven, sükunet getiriyor. Etraflarında halka oluşuyor. İnsanlar buraya gelmeye başlıyor. Zaten Osmanlı da alperenlere tekkeleri böyle yerlere kurmalarını bundan dolayı söylüyor. İnsanlar bakıyor, bu dervişlerin çiftini, ailesini terk edip geldiğini görüyor. Bu fedakârlıklar insanların hoşuna gidiyor. Özveri olmadan bir başarı gelmiyor. Bunlar da bu açıdan kahramanlık örnekleridir.
Prof. DR. Ebubekir Sofuoğlu kimdir?
Tarihçi, sosyal siyaset ve sosyoloji araştırmacısı Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu 1968 Adapazarı doğumlu. 1992'de Marmara Üniversitesi Tarih bölümünü bitirdi. Doktorasını Sakarya Üniversitesi'nde tamamlayan Sofuoğlu 2008'de doçent oldu, 2013'te profesörlüğe yükseldi. 2009'dan beri Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'nde görev almakta olan Sofuoğlu Türkçenin yanı sıra İngilizce, Arapça, Boşnakça, Hırvatça, Sırpça ve Rusça biliyor. Osmanlı Devleti'nde Islahatların Yeri ve I. Meşrutiyet, Belgelerle Kosova'da Osmanlı Asırları, Kosova'nın Çanakkale Kahramanları, 1851-1912 Arası Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Kosova'da Osmanlı İdaresi gibi akademik çalışmalara imza attı.