Fotoğraflar: Saffet Azak
Pekin'den başlayıp Uygur özerk Bölgesi'ne Kazakistan sınırına kadar süren iki haftalık Çin yolculuğumuzda gördük ki, bu koca ülke; Dünyadan ayrı bir dünya, kendi yörüngesi olan bir gezegen!
Yol hikâyemizi anlatmaya sondan başlayalım, sonra filmi yine başa sararız… Çin'in Uygur Özerk Bölgesi'nde, Sincan İslam İlahiyat Fakültesi'ndeyiz… Kalabalık gazeteci ekibiyle, programımızın yoğunluğu sebebiyle, fakültenin dekanı Abdülrekip Tumniaz'la kısa da olsa sohbet ettikten sonra vedalaşıyoruz. Sohbetimiz son sınıf öğrencilerinin sınıfında oluyor. Kapıyı kapatıp, dışarı adım attığımızda Peygamber Efendimizin Veda Hutbesi'nden sözlerle uğurluyorlar bizi, hep bir ağızdan okuyarak. Çin'in en Batı'sındayız… Bir ülkeden çok, kendine has bir yörüngesi olan koca bir gezegeni andıran tüm Çin'de yankılanıyor bu mübarek sözler: "Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır." Tesadüflere inanmayan bir coğrafyanın çocukları olarak, "Evyallah" diyoruz… Usul usul…
Yolculuğun en başına dönecek olursak ufak bir rötarla, İstanbul'dan 11 saatlik bir uçuşla Pekin'e adım atıyoruz. Yalnız değiliz elbette. Çin'in beş yıldır üzerine eğildiği İpek Yolu-Kuşak ve Yol projesi kapsamında davetliyiz... Ekibimizde bir Afgan, bir Mısırlı gazeteci, bir de Filistinli hâkim var... Türkiye medya ayağını ise biz temsil ediyoruz... İpek Yolu ülkeleri arasındaki ekonomik, ticari ve kültürel ilişkileri güçlendirmek için geliştirilen proje kapsamında, İpek Yolu güzergâhında geçecek seyahatimiz... Yani Kazakistan sınırına kadar yolumuz var Çin'de. İki günde bir başka yerlere, başka şehirlere uçacağız.
Çin zihniyetinin özeti
Pekin'de otele yerleşir yerleşmez, şehrin sokaklarına doğru yollanacağız. Kapı önünde, bir temizlik işçisine dikkat kesiliyoruz. Asla etrafına bakmadan, işine odaklanmış, sanırsınız derin bir meditasyonda! İngilizce bilen otel görevlisinin yardımıyla konuşuyoruz kendisiyle. Sohbete girizgâh kabilinden "Nasılsınız?" diyorum, ismini soruyorum. İsmini söylemiyor ve yüzüme bakmaktan imtina edip, işinden gözünü ve elini bir saniye bile ayırmadan "Temizlik yapıyorum" diyor. "Peki, Çin'de hayat nasıl geçiyor sizin için?" diye ısrar ediyorum. Cevap yine aynı: "Temizlik yapıyorum." Muhabbetimiz tıkandı diye düşünüp, biraz daha zorluyorum. "İşiniz, mesleğiniz, hayat sizin için ne ifade ediyor?" Cevap küçük bir farkla yine aynı: "Ben şu an temizlik yapıyorum?" Akabinde ışık hızıyla yanımızdan uzaklaşıyor. Otel görevlisine, "Acaba bizden hoşlanmadı mı?" diye soruyorum "Yok" diyor, "Yanlış anlamayın. Aslında size Çin'in yaşam felsefesini, bir Çinlinin hayata bakışını özetliyor". "Nasıl yani?" diye ısrar ediyorum... "Çin'de herkes bulunduğu ana odaklanır. Ne yapıyorlarsa odur o anda... İşe odaklanmak, vakti doğru kullanmak bu memleketin şiarıdır."
Anlıyoruz ki, Çin'de de, Batı'da olduğu gibi vakit nakitmiş. Hayatın ritmi bir an bozulsa düzenleri yıkılacak, bütün sistem bozulacak gibi hissediyorlar. Tanpınar'ın, "Şark oturup beklemenin yeridir. Biraz sabrederseniz, beklediğiniz ayağınıza gelir" sözü geçiyor aklımdan. Bizim toprakların, yüzyıllardır "sabreden dervişleri" geçiyor aklımdan…
Çin'in "Topkapı Sarayı"
Pekin'de ilk gördüğümüz yer, Türkiye'yi de çok iyi bilen rehberimizin tabiriyle Çin'in "Topkapı Sarayı". Bu sadece rehberimizin ülke kültüründe uzun dönemler kutsal sayılan imparatorluk merkezi Yasak Şehir için yaptığı yakıştırma. Pekin'de 720 bin metrekarelik bir alanı kaplayan yaklaşık altı asırlık Yasak Şehir, günümüze ulaşan en geniş ahşap yapılar arasında. İmparatorluk döneminden kalan en görkemli yapılardan biri kabul edilen epeyce büyük bir saray aslında burası... Ülkedeki saraylar arasında en bilineni ve dünyaca üne kavuşmuş nadide eserlerden biri olarak kabul ediliyor. Çin tarihi ve kültürüne ait bir milyonu aşkın esere ev sahipliği yapıyor. Yapımına 1406 yılında başlanan saray yüz binlerce işçi tarafından 14 yılda tamamlanmış. 720 bin metrekarelik bir alanı kaplayan devasa saray, 1925'ten bu yana müze.
Sarayın yasak olarak tanımlanması, dönemin hükümdarlarını korumak için alınan üst düzey güvenlik önlemlerinden kaynaklanıyor. Güvenlik önlemleri, dünyanın en büyük altı sarayından biri olan Yasak Şehir'in etrafındaki su kanallarıyla başlıyor. Yasak Şehir'in giriş ve çıkış kapıları dışında kara ile bağlantısı bu şekilde kesilmiş durumda. Yasak Şehir'de hâkim figürlerin başında Çin'in simgelerinden olan güç ve statü simgesi efsanevi ejderha geliyor. Burada Çin tarihi ve kültürüne ait bir milyonu aşkın tarihî eser bulunuyor. Bu eserler, Çin'deki tüm tarihî eserlerin altıda birini oluşturuyor. Yasak Şehir'e yılda 20 milyondan fazla ziyaretçi geldiğini öğreniyoruz.
Kalabalıkta tenhalık
Kalabalık nüfusuna rağmen Çin'in müthiş bir şehir düzeni var. Pekin bu düzenin en güzel örneklerinden… Geniş caddeler, en az dört şeritli yollar... Gözünüze, ilginçtir; kalabalık bir şehirden öte tenha bir ortam çarpıyor. Doğru yapılanma, meşhur Çin disipliniyle birleşince ortaya bu sakinlik ve düzen çıkıyor. Muazzam kalabalığın insanların disiplin ve düzen alışkanlığı sayesinde nasıl olup da kaosa sürüklenmediğini görmek şaşırtıcı bir deneyim. Fakat aynı şeyleri trafik için söylemek mümkün değil. Günün her saatinde trafik yoğunluğu karşınıza çıkabiliyor.
İkinci durağımız Xi'an şehri bizi meşhur Tang Operası'yla karşılıyor. Müthiş bir dans, tiyatro ve ışık gösterisi... Geleneksel Çin Operası, eski Yunan Tiyatrosu ve eski Hindistan'daki Sanskrit Operası ile birlikte dünyanın üç eski tiyatro türü olarak kabul ediliyor. Geleneksel Çin Operası bugün hâlâ eskinin sanat geleneklerini aktarıyor. Geleneksel Çin Operası için el ve parmak hareketleri, göz ifadesi, vücut hareketleri, saçlar ve yürüyüş tarzı çok önemli. Sevinç, kızgınlık, endişe, özlem, acı, korku ve şok gibi duygular da kalıplaşmış biçimlerde ifade ediliyor.