"Uzun zaman önceydi. Singapur henüz ne finansın ne de endüstrinin merkeziydi. Yalnızca Malay ülkesine bağlı küçük bir balıkçı kasabasıydı.
Bir gün ava çıkmak isteyen Malay prensi yardımcılarını da alarak yola koyuldu. Bir süre ormanlarda, tepelerde yürüdü, Singapur'a vardı. Birkaç gün sonra bin bir türlü hayvan avlamıştı. Sarayına dönmeden önce son bir kez daha avlanmak istedi. Yardımcısıyla girdiği ormanda ilginç bir hayvana rastladı. Ne olduğunu anlayamadı. Okunu doğrulttu ve fırlattı fakat hayvanı vuramadı. Prens ilk kez bir avı elinden kaçırmıştı. Yardımcısına sordu: "Nedir bu?" İhtiyar adam hem korku hem de şaşkınlıkla "Arslan" dedi ve ekledi: "Mermaid (deniz kızı).
Çok geçmeden şehirde ölümsüz bir hayvanın olduğu efsanesi kulaktan kulağa yayıldı. Bilginler, demirciler, balıkçılar, dilenciler, ihtiyar kadınlar, kötürümler, kumarbazlar, alkolikler ve Singapur'un bilumum vasıfsızları karar verdi: Tanrı şehri korumak için arslan başlı, balık gövdeli Merlion'u göndermişti.
O günden sonra ahali her zor gününde ormanlara baktı, Merlion'dan gelecek yardımı bekledi."
Gökdelenlerin, dev bahçelerin, ilginç yasakların, kuralların ve zenginliğin ülkesi Singapur…
Singapur, Sanskritçede "arslan şehri" anlamına geliyor. Ülkenin simgesi de arslan başlı, balık gövdeli Merlion. Malay yarımadasının güneyinde yer alan Singapur dünyanın nadir şehir devletlerinden biri. 710 kilometrekare yüz ölçümüyle İstanbul'un sekizde biri kadar büyüklüğe sahip. 5 milyon nüfusu barındıran ülkenin büyük kısmı Budist. Ülke, bir balıkçı şehriyken İngilizlerin sömürüsüyle önce endüstrinin sonra finansın önemli merkezlerinden biri haline gelmiş.
Malezya'dan otobüsle girdiğim Singapur'da ilk fark ettiğim şey; uzun yıllar sömürgesi altında kaldıkları İngilizlerin etkisi oluyor. Sokakları, binaları ve insanlarıyla Güney Asya ülkelerinin aksine bir Batı ülkesini andırıyor. Diğer ülkelerin caddelerini dolduran tapınaklarla çekik gözlü ve yerel kıyafetli insanları burada göremiyorum. Baktığım her yerde gözüme lüks çarpıyor. Lüks otomobiller, mağazalar, binalar, moda afişlerinden fırlamış insanlar… Sokaklarında yürürken yeşil gökdelenler dikkatimi çekiyor. Onlarca kat yüksekliğe kurulan bahçeler, yapay parklar, dikilen ağaçlar…
Singapur, İngilizcede "Fine City" ismiyle anılıyor. Fine, İngilizcede hem güzel hem de ceza anlamına geliyor. Birçok güzelliğine şahitlik edebileceğiniz ülkenin kurallarına uymazsanız "fine" kelimesinin diğer anlamını uygulamalı olarak öğrenebilirsiniz.
İlginç yasaklar ve inanışlar
"Parmakla ayı işaret etme, edersen kulakların düşer" diye uyarıyor Singapurlu anneler çocuklarını. Bu, Singapurluların hayatındaki birçok garip inanıştan yalnızca biri. Dinlerinin mistisizminden gelen birçok efsaneleri ve farklı inanışları var. Bunların çoğu günümüzde kaybolmuş olsa da yerlerini modernizmin daha ilginç yasaları almış.
Bu ülkede yolun karşısına geçmek için doğru yerleri kullanmak zorundasınız. Rastgele bir boşluktan koşup karşıya geçmek isterseniz birkaç yüz doları gözden çıkarmanız gerekir. Yine belirli yerler dışında sigara içmek, toplu taşımada bir şeyler yemek, taksi durdurmak, yabancıların ev satın alması, park yeri bildirilemiyorsa araç satın almak ve kirli araçla trafiğe çıkmak yasak.
Ülkenin en meşhur yasağıysa; "sakız." Ülkede sakız çiğnemek ve satmak yasak. Yalnızca reçeteyle alabilirsiniz. Nedenini uzun süre araştırsam da tatmin edici bir cevap bulamadım fakat metro kapılarının kapanmasını engellemesi, çevre kirliliği oluşturması, teknolojik araçlara zarar vermesi vs. gibi iddialar var. Bunların dışında başka yasaklar da mevcut: Asansöre işemek, yere tükürmek, tuvaleti kirli bırakmak…
İnsanlar yüzlerce dolar ödemek yerine bu kurallara harfiyen uymayı tercih ediyor ve dahası bu ülkede kamçı cezası hâlâ geçerli. En ağır ceza ise uyuşturucu satıcılarına veriliyor. Ülkeye uyuşturucu sokmanın cezası idama kadar varabiliyor. Bu kurallar sistemini denetlemek için ise her yerde güvenlik kameraları bulunuyor. Bütün bunlar bana Michel Foucault'nun "gözetim toplumu" tezini hatırlatıyor. Her şeyin kayıt altına alındığı, kuralların ve yasakların geçerli olduğu bir dünya...
Bu yasakların getirdiği güzellikler de var elbette: Tertemiz bir alan, düzenli yollar, birbirinin hakkına riayet eden insanlar…
Singapur'da Müslümanlar ve Türkler
Müslüman nüfus orasının yüzde 15 olduğu ülkede Mamaklar (Hindistan kökenli Müslüman), Araplar ve Malaylar bir arada yaşıyor. Bir mahallenin merkezine kurdukları Sultan Camii'nin etrafına yerleşen Müslümanlar hayatlarını burada idame ettiriyor. Bölgede iki Türk restoranı da bulunuyor. Türkiye'deki lezzetin aynısını bulamasanız da yurt dışında Türk restoranları hayati öneme sahip olabiliyor. Özellikle Asya gibi farklı baharat türlerinin kullanıldığı yerlerde... Singapur, Türk vatandaşlarından vize istemediği için çok sayıda Türk tarafından ziyaret ediliyor. Bölgede yaşayan, iş ya da eğitim için giden Türkler de var. Ülke küçük olduğu için çok sayıda Türk'e rastlamanız olası.
Öldüren sıcaklık farklılıkları
Gerek Malezya'da gerek Singapur'da en çok dikkatimi çeken şeylerden biri sıcaklık farkları oluyor. 365 gün sıcak ve nemli olan bölgede bütün kapalı alanlar 16 derece hava sıcaklığına sabitleniyor. Yani güneşle birlikte 60 dereceyi bulan bir sıcaklıktan 16 derece hava sıcaklığına giriyorsunuz. Kısacası insanlar her defasında 30-40 derecelik sıcaklık farkı yaşıyor ve bu durumu yadırgamıyor. Dağlar taşlar bile gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkından çöl kumlarına dönüşürken bu insanlara bir şey olmaması beni bir hayli şaşırtıyor.
Yasak meyve
Singapur'un meşhur bir meyvesi var: Durian. Bu meyve o kadar çok seviliyor ki ona benzeyen bir tiyatro binası bile yapılmış fakat durian, kötü kokusu nedeniyle toplu taşıma araçlarına alınmıyor. Hatta AVM girişlerinde bile çantanızda durian var mı diye kontrol ediliyor ve meyveye bildiğiniz bomba muamelesi yapılıyor.
Finansın merkezi
Bir şirket mantığıyla yönetilen Singapur dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Ülkede, uluslararası şirketlerin dev binaları bulunuyor. Bu binalar o kadar yüksek ki bir sonraki caddedeki yapıları görmeniz mümkün değil. Sokaklarda yürürken yalnızca gökyüzünü görebiliyorsunuz. Ayrıca dünyanın en yüksek havuzu da buradaki bir otelde bulunuyor. Üzerine gemi benzeri dev bir çeliğin yerleştirildiği otel, aynı zamanda bir mimari harikası. Ülke mimari açıdan Çin, Hint ve Arapların yaşadığı renkli mahallelere de sahip.
Eğitimde dünya birinciliği
Singapur'un ön plana çıkan özelliklerinden biri de eğitimdeki başarısı. Uluslararası eğitim değerlendirme testi olan PISA testlerinde yıllardır ilk üç arasında yer alan ülke, geçtiğimiz sene birinci sıraya yükseldi. Ülkenin birçok noktasında bulunan kütüphaneler ve bunların doluluk oranları, bu başarının tesadüf olmadığını gösteriyor.
Singapur, çok sayıdaki dev bahçesi nedeniyle Garden City, yani "Bahçe Şehri" olarak da biliniyor. Tabii bu bahçeleri görebilmek için hatırı sayılır meblağları gözden çıkarmanız gerekir. Ülkenin en olumsuz taraflarından biri de, her şeyin ücretli ve dahası çok pahalı olması. Çoğu mekânda wi-fi hizmeti için ek ücret alınıyor, yine ufak bir şişe su için 12 TL ödemeniz gerekiyor...
Gün boyu şehri gezdikten sonra kafamda bir Singapur şeması oluşmaya başlıyor. Zenginlikle yapay bir dünya kurulmuş burada. Thomas More'un Ütopya'sı, George Orwell'ın 1984'ü gibi her şey yapay, her şey kontrol altında. Şehirlerin ruhu olduğuna inanırım ama Singapur'un bir ruhu yok. Zenginlik bu şehre bir ruh satın almaya yetmemiş. Zenginliği ve düzeni cezbetse de Hindistan, Bangladeş gibi yerleri tercih ederim. Kirli sokaklarını, geleneklerini, eski evlerini, ilginç kokan yemeklerini ve insanlarını… Lüksün aksine yaşanmışlığı isterim, Doğu'nun kendine has o ruhunu, yaşanmışlık kokusunu...