Moğolistan'da her ne kadar Budizm yaygın olsa da, Moğol nüfusunun yüzde 30'luk bir kısmının Cengiz Han'ın inancı olan Şamanizm'e bağlı olduğu ifade ediliyor. Budistler arasında da Şaman geleneklerini görmek mümkün. Mesela ruhundan çekindikleri için Moğollar çocuklarına Cengiz, Kubilay gibi Moğol hanlarının isimlerini vermiyorlar.
Türk'ün ata yurdu, uçsuz bucaksız stepler diyarı, toprağında nice efsaneler, suyunda sayısız hikâyeler barındıran, efsunlu bir ülke Moğolistan. Buraya ilk gidişim 2015 yılında olmuştu. Orada bulunduğum zaman zarfında çalışmalarımın yoğunluk kazandığı başkent Ulan Batur'da kalmış, Ulan Batur'un sadece 60 km kadar uzağında yer alan Bilge Tonyukuk Anıtı'nı görebilmiştim. Kameraman arkadaşımla yoğun bir şekilde çekime devam ederken, bir yandan da havasındaki efsunu iliklerime kadar hissettiğim bu ülke, kendisini keşfettirmek ister gibiydi. Başkentten koparak daha da içerilere, Moğolistan steplerinin derinliklerine gitme fikri içimde ta o zamanlardan kalma bir istekti.
Moğolistan'ı yeniden ziyaret ettiğimde ilkinden farklı olarak, başkent Ulan Batur'dan Haşat'a, oradan Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarının yer aldığı Orhun Vadisi'ndeki Tsaydam'a, Moğolların eski başkenti olan Karakurum'a, oradan Hotont'a ve sonrasında da Arkhangai'ye kadar gittim. Bu uzun keşif yolculuğumun oldukça meşakkatli geçtiğini belirtmeliyim zira yolun önemli bir kısmı fazlasıyla topraklı ve bozuktu. Yolculuk esnasında Ulangom'a, Tarialan bölgesindeki Hotun Türklerine, Kazak nüfusun yoğunlukla yaşadığı Bayan Ölgiy'e ve oradan da neredeyse Çin sınırında yer alan Tsengel'e uğradım. Bundan sonra da seyahatimin en can alıcı kısmı olan Rusya sınırındaki Duha Türklerini görmek üzere kuzeye doğru çevirdim rotamı. Az uz değil toplamda 7000 kilometrelik muhteşem bir seyahati gerçekleştirdim Moğolistan bozkırlarında.
Moğolistan yüzölçümü bakımından Türkiye'nin iki katı büyüklüğünde bir ülke. Nüfusu ise sadece 3 milyon. 3 milyonluk ülke nüfusunun yarısı başkent Ulan Batur'da yaşıyor. Kömür kullanımına bağlı olarak geçici hava kirliliği, araba yoğunluğu ve yol yetersizliği dolayısıyla yaşanan trafik sorunu gibi hemen hemen dünyanın pek çok başkentinde yaşanabilecek problemler burada da kendisini gösterebiliyor. -50'lerde yaşanan kış şartları dolayısıyla toprağın donması, ülkede tarım yapılmasına pek müsaade etmiyor. Moğolistan topraklarının sadece ufak bir kısmı tarım için elverişli durumda. Kışın yaşanan korkunç soğuklar toprağın derinliklerine kadar işlediğinden don olayları çokça görülüyor ülkede. Bu da haliyle Rusya ve Çin arasında sıkışmış bir devlet olan Moğolistan'ı, tarım ürünleri gibi ihtiyaçlarını karşılama konularında bu iki ülkeye muhtaç hale getiriyor. Atalarımızın bu topraklardan neden göçtüğü sorusunun cevabı aslında bu coğrafyanın çetin şartlarından kaynaklı belki de. İktisat Tarihçisi Mehmet Genç de bu duruma işaretle; "Atalarımızın tarihte yaptıkları en önemli iş bu topraklardan göçmesidir" demiş. Böylesine bir coğrafyada büyük devlet ve ordu yapılanmaları kurmak büyük bir başarı olmalı. Hele Moğollar gibi dünyayı titreten bir devletin böyle bir coğrafyada nasıl olup da neşvünema bulduğunu bu coğrafyanın insanının fazlasıyla dayanıklı olmasıyla da açıklayabiliriz.
Moğollar zannedildiğinin aksine sıcakkanlı insanlar. Burada ayrıca belirtmek gerekir ki Moğolların Türk olduğu iddiaları zaman zaman yapılsa da elbette bunun gerçekliği söz konusu değil. Aynı coğrafyada yaşamış iki farklı millet Türkler ve Moğollar. Çocukluğumdan beri okuduklarımdan mıdır bilmem Moğolların hep sert mizaçlı olabileceklerini düşünmüş, orada temkinli olmam gerektiği konusunda kendimi ikna etmiştim. Oraya gidince durumun böyle olmadığını anladım.
70 yıllık Sovyet dönemi
1921-1990 yılları arasındaki Rus işgali döneminde Moğollar değerlerini ciddi manada kaybetmiş. Kadın-erkek ilişkilerinde görülen yozlaşma ve Moğolların alkole, özellikle de votkaya, olan aşırı düşkünlükleri bu dönemin etkilerinden. Ülkede üretilen sayılı şeylerden biri "Cengiz" markalı votka. Bunun dışında insanların burada kendi içkilerini yapmaları da bir âdet olarak yerleşmiş. İçkiye bağlı olarak aile problemleri ve erkeklerin istihdam edilememesi gibi sorunlar var. Seyahatim esnasında neredeyse her benzin istasyonunda çalışanların neden kadın olduğunu merak edip sorduğumda, erkeklerin içki problemi nedeniyle çalışamadıkları cevabını almış ve durumun vahametini orada kavramıştım.
Kültürlerinde de ciddi bir erozyon yaşanmış Moğolların. Asırlardır kullandıkları Moğol alfabesi bu dönemde Sovyetler tarafından Kiril alfabesine dönüştürülmüş. Kültürün en önemli unsurlarından biri olan dil de bu yolla yozlaştırılmış. Moğollar denilince akla hemen savaşçı, cahil bir millet geliyor ama bugün milli müzelerinde eski Moğolca ile yazılmış çok ciddi yazma eserler mevcut. Bilindiği gibi Marco Polo da Kubilay'ın sarayında bulunmuş, Kubilay'ın yaşadıklarını bizzat Kubilay'dan aldığı direktifle kaleme almış.
Moğolların çoğu bugün Budizm inancına bağlı. Resmi din olarak 16'ncı yüzyılda Moğol İmparatoru Altan Han tarafından kabul edilmiş Budizm. Bu inanış bugün her ne kadar yaygın olsa da, Moğol nüfusunun yüzde 30'luk bir kısmının Cengiz Han'ın da inancı olan Şamanizm'e bağlı olduğu ifade ediliyor. Budistler arasında da Şaman geleneklerini görmek mümkün. Mesela ruhundan çekindikleri için Moğollar çocuklarına Cengiz, Kubilay gibi Moğol hanlarının isimlerini vermiyorlar. Cengiz Han'a olan saygı ve sevgi ise inanılmaz canlı bu topraklarda. Cengiz Han'ın doğum yıldönümü milli bayram olarak kutlanıyor. Çin ile mücadele ettiği uzun yılların ardından inanç olarak Tibet Budizm'ine geçen Moğolların, Batı ile asırlardır süren mücadelelerin sonunda yönünü Batı'ya çeviren bizim milletimizle olan benzerliği, Nietzsche'nin şu güzel sözünü hatırlatıyor bana: "Sen uçuruma bakarsan, uçurum da sana bakar."
Uçsuz bucaksız stepler
Başkentin merkezinden çıktıktan hemen sonra kendinizi steplerde buluyorsunuz. Bir şerit halinde yüzlerce kilometre uzayan bu uçsuz bucaksız bozkırda insan kendini sanki sonsuza giden bir yoldaymış gibi hissediyor. Adeta bir bozkır çölü olarak adlandırılabilecek bu coğrafyada seyahat etmenin en tehlikeli tarafı da kaybolma riski. Ülkenin toplam nüfusunun 3 milyon olduğunu ve nüfusun yarısının da başkentte yaşadığını düşününce, seyahat esnasında karşılaşacağınız araba sayısının bir elin parmaklarını geçmeyeceğini tahmin etmek zor olmaz sanırım. Moğolistan Eski Başbakanı Norovyn Altankhuyag bundan birkaç yıl önce Moğolistan steplerinde kaybolduğunda dünya basınında kendisiyle çok dalga geçilmişti ama buraları görenler, böyle bir durumun ufak bir dikkatsizlik neticesinde herkesin başına gelebileceğini kabul edecektir. Hele ki -50 derece soğuğun yaşandığı kış aylarında yolunuzu kaybederseniz netice kesinlikle felaket olacaktır. Yolculuğunuz esnasında uçsuz steplerin bir yerinde dünyadan bağımsız bir şekilde Moğol geleneksel çadırı olan "ger"de hayatlarını devam ettirenler; yol sormak, soluklanmak için muhteşem birer fırsat olabiliyor.
Moğolistan'da sayıları 200 bini bulan bir Kazak nüfus da var. Kazaklar, Moğolistan'ın ikinci büyük topluluğu. Etin böylesine ucuz ve güzel olduğu yerde et yiyebilmek için Kazak bir mekân bulmak gerekiyor. Hem ucuz hem de çok lezzetli olan bu hayvanları ise Çin pazarı yutuyor. Et ihtiyacımızı bu pazardan karşılayamıyor olmamızın komik fakat gerçek bir sebebi var: Buradaki hayvanlar Avrupa standartlarına uymuyor.
Orhun Yazıtları
Orhun Anıtları denilince bugün Moğolistan sınırları içinde kalan Kül Tigin Anıtı, Bilge Kağan Anıtı ve bu iki anıttan 470 km uzaklıkta yer alan Bilge Tonyukuk Anıtı anlaşılıyor. Tonyukuk Anıtı'nın diğer iki anıttan uzakta olmasının bir sebebi var tabii. Bilge Kağan, Tonyukuk'un damadı olmasına rağmen araları açılmış. Bilge Kağan'ın Budizm'e geçme yönündeki meyli ile başlayan bu ayrılış süreci, Bilge Kağan'ın yerleşik hayata geçme isteğiyle iyice derinleşmiş. Tonyukuk, Bilge Kağan ile mücadele etmektense, boyuyla birlikte uzak bir yere göç etmeye karar vermiş. Tarihimizin bu önemli şaheserleri şükür ki bugün TİKA'nın muhafazası altında. Bu taşlarda ne yazıyor diye merak edenler için örnek olması bakımından sadece Bilge Kağan Anıtı'nın doğu yüzünde yazan kısmını paylaşmak istiyorum: "Babamızın, amcamızın kazandığı halkın adı sanı yok olmasın diye Türk halkı için gece uyumadım, gündüz oturmadım; kardeşim Kül Tigin ile iki "şad"a karşı ölesiye yitesiye çalıştım, çabaladım. Halkı besleyip doyurayım diye kuzeyde Oğuz halkına doğru, doğuda Kıtay, Tatabı halklarına doğru güneyde de Çin'e doğru 12 sefer ettim, savaştım. Ondan sonra Tanrı öyle buyurduğu için ve bahtım, talihim olduğu için, ölecek halkı diriltip doyurdum. Çıplak halkı giyimli kıldım, fakir halkı zengin kıldım, az halkı çok kıldım, güçlü devleti olandan, güçlü hakanı olandan daha iyi kıldım".
Çehov'un; "Vaktim olsaydı daha kısa yazardım" dediği gibi, özellikle başlı başına bir yazıya konu olması gereken Duha Türklerini ayrı bir yazı olarak kaleme alacak, burada değinme fırsatı bulamadığım konulara; özellikle TİKA'nın Moğolistan'da yaptığı güzel çalışmalara da orada değineceğim.