Kendinden ümidi kesen insanlara ayet ve hadislerden pencere açıyorum
Dilara Tekin /Dijital içerik üreticisi
Instagram, Youtube ve Podcast alanında ürettiğiniz içerikler son günlerde ilgi görüyor. Sosyal medya, beğenilme arzusu, ibadetler, Gazze meselesi gibi hayatın içinden konulara yöneliyorsunuz. Güncel problemlerden örneklerle içerik üretmeye nasıl başladınız?
Uzun yıllardır sosyal medya hesaplarım vardı ancak herkese açık kullanırsam oluşacak gürültüden rahatsız olacağımı bildiğim için gizli kullandım. Podcast kanalını açmam dahi bir arkadaşımın ısrarıyla oldu. İnsanların, penceremin önüne bu kadar şevkle geleceklerini düşünmemiştim. Bilir misiniz, eski mahallelerde yaz gecelerinde sokaklara hasırlar atılırdı. Ellerimizde çekirdekler, tepemizde yıldızlar. Bütün sesler birbirine karışırdı. Böyle bir mahallede büyüdüm. Hayatın içinden geldiğim için hayatı konuşmak daha anlamlı geldi. Özellikle uykusuz geceler ve "sabah olacak mı?" dediğim anlar bende bir arzu oluşturdu. Sabahın olacağına dair inancını kaybeden, eli havada asılı kalan insanlara "Merak etme gerçekten sabah olacak" demek… Bu bir kurtarıcı olma arzusu değildi. Aksine, sıklıkla tazelemem gereken ümit, bazen her yanımı kaplayan usanç, yutkunmama engel olan o koca yumruklar ve daha nicesiyle "aynı takımdayız" demek istedim galiba.
İslam'ı öğrenerek yaşamaya karar vermem, örtündükten sonra oldu. Üniversite 1. sınıfın sonu, 18 yaşındaydım. O vakte dek İslam, yüksek sesle söyleyemesem de daima "sıkıcı" olduğuna inandığım bir inanç sistemiydi ve ben eğlenmeyi bu kadar severken nasıl olur da kaideleri uygulayabilirdim? Fakat hayat bu ya, bana da sürpriz olan bir kararla tesettüre girmeye karar verdim. Başlarda çok zor olsa da Kur'an ile tanışınca anlamıyla, tefsir ve hadislerle yakınlaşınca aldığım lezzete hayret ettim. Okumalarımı derinleştirdim ve susuzluktan ölmüş birinin suya kavuşması gibi ilme yöneldim. Rabbimizin istekleri, Rasulullah'ın (sav) ahlakı, hiç zihnimdeki gibi değildi. Düşündüğüm gibi boğulmuyordum. Aksine yaşam bana başka bir pencere açmıştı ve buradan gördüklerim çok güzeldi. İşte böylece karar verdim: Bu dinin yaşanabilir olduğuna, lezzetli olduğuna,
aslında Müslüman kimliğimizi açıkça ortaya koymanın eziyet olmadığına dair çalışmaya niyet ettim. Bunun en güzel şekli yaşayarak mümkündü. Eğer İslâm beni gerçekten güzelleştirirse, o zaman kaynak merak edilecekti.
Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezunum. Baktım ki her şey kelimelerden ibaret. Mesleğimi ve Allah'ın ihsan ettiği meziyetleri yaşadığım din ile birleştirdim. Kendimden biliyorum, vaaz insanı kısa bir süre sonra sıkar. O yüzden içeriklerimi bilinçli olarak günlük hayatın "sıradan" anlarından derliyorum. Şükretmek çok mühimdir, diye uzun uzun anlatmıyorum da, şükrettiğim kısa bir ânı kaydedip "şükretmek ne güzel şey" diyorum. Karşılarına geçip parmak sallayarak azarlamak yerine; neler yapabileceğimizi yaşayarak göstermeye çalışıyorum.
"Pencere Önü Sohbetleri" isimli podcast kanalınızda özellikle kayıtlarınızda takipçilerinizin yönelttiği sorunlar hakkında konuşuyorsunuz. İnsanlar KPSS sonuçları, tesettürden çıkma isteği gibi özel konular hakkında sizinle konuşmak istiyorlar. İnsanlarla aranızda nasıl bu bağı oluşturdunuz?
Ben çocukluğumdan beri kendimle çok konuşurum. Bunlar zaman zaman yazıya dökülür zaman zaman da doğrudan Allah ile yüksek sesle konuşma şeklinde tezahür eder. Anlatırım. Dinlerim. Duymaya çalışırım. Podcast kanalı, dediğim gibi bir arkadaşımın ısrarıyla oluştu. Sıradan konuşmalarımızdan birinde "Keşke seninle konuştuğumuzda anlattıkların kaydedilse ve sonradan dinleyebilsem." dedi. Şaşırdım ve gerçekten söylediklerimin o kadar ehemmiyeti var mı, diye düşündüm. Ancak mübalağa ediyor oluşu daha muhtemeldi. Nihayetinde o kazandı ve onun belirlediği bir konuda sohbet ederken ilk kaydımızı yaptık. Böylece sizleri penceremin önüne davet etmiş oldum.
Çok üzülünce, kızınca, mutlanınca penceremin önüne geldim ve anlattım. Baktım ki misafirler her gün artıyor. Hem şaşırdım hem umutlandım. Sanki o büyüdüğüm mahalleye geri gitmiştim ama şimdi büyük abla bendim. Önümden geçen insanlar kafalarını kaldırıyor ve bana selam veriyordu. Ben de onlara hâl hatır soruyor, bir sıkıntıları varsa ablalık-kardeşlik ediyordum. Bu his, gelen maillerin artmasıyla yoğunlaştı.
Bir üst akıl değilim, her şeyi halleden bir bilge değilim. Sadece pencere önüne gelenler gibi bazen yorgun, kırgın; sıkça yenilmiş, yanılmış ama sevinmek için bir yol bulmaya çabalamış birinin gördüklerini, duyduklarını fark ettiklerini anlatması. Hepsi bu. İşte bu olağanlık sanıyorum çok yakın hissettirdi. 13-55 yaş arası çok geniş bir yaş aralığından çok farklı konularda mailler almaya başladım. Her yaşın başka bir kuyusu var, gördüm. Eskiden olsa hemen bir formül bulmak isterdim. Fakat öğrendim ki çözüm, her zaman çözüm bulmak değil. Bazen sadece dinlemek, birlikte ümit etmek, "buradayım" demek bile su serpermiş gönüllere. Onların sorunları, benim halledip yüksek bir yerden seyrettiğim şeyler değil. Aynı zorlukları
yaşıyoruz ve "Her şeyi hallettim, bu parlak hayatın formülleri için liste veriyorum, çıkarın kâğıtları yazmaya başlayın!" demiyorum. Ben de zorlanıyorum ama bir de şu pencereden bakabilir miyiz acaba, diyorum. Gelip bakıyorlar, "nefes aldık" diyorlar. Pırlantalarım olsa böyle sevinir miydim, bilmiyorum.
Sosyal medyada sıklıkla tartışılan tesettürü bırakan ya da bırakmak isteyen hanımefendiler hakkında podcastleriniz var. Bir podcastinizde
de size gelen mesajlarda "Tesettürle kendimi güzel hissetmiyorum" düşüncesinin hakim olduğundan söz ediyorsunuz. Nasıl geri
dönüşler alıyorsunuz?
Bu konu özellikle konuşmayı düşündüğüm bir konu değildi fakat bu yıl tesettürü bırakmak veya tesettür ile zorlanmak üzerine gelen mailler ciddi bir artış gösterdi. Konuşmam gerektiğini düşündüm. Bugün "iyi hissetmek" adında bir put edindik. Acaba hayattaki görevlerimizi yaparken hep iyi hissediyor muyuz da iş dinimizin emirlerine gelince "sürekli" iyi hissetmeyi bekliyoruz? Örtüyü romantize etmek gerçekçi değil. Her ibadet gibi elbette zorluğu ve imtihanı var. Tesettürü bırakmak, namazı bırakmak, daha ölçülü bir yaşamı bırakmak; değişmek ve dönüşmek aslında bir sonuç. Bunun evveli var. Daha evvel uzak olduğumuz dikkat ettiğimiz hususlara karşı duyarsızlaşmamız birden olmuyor. Önce burayı anlatmaya çalıştım. Neden ve nasıl dönüşmek istiyoruz? Neyin eksikliğini hissediyoruz? Bu sorgulamalar nasıl başlıyor içimizde. Sebeplere yöneldim. Düşündüğümden
çok daha fazla karşılık buldu. Elhamdülillah tesettürü bırakmaktan vazgeçen ve tesettüre girmeye karar veren hanımefendiler oldu.
Yaşama hangi pencereden baktığımız çok mühim. Kimin penceresinden bakıyoruz? Buluşmalarda bunlardan bahsediyorum. Kalabalık ve keyifli geçiyor. Gördüm ki insanların aradığı en temel şey yargılanmamak. Soruları ve kaygıları büyüyor, kuyudan nasıl çıkacağını bilmiyor. O zaman daha beter batayım, diyor. "Kıyı düşündüğün kadar uzak değil, gel bir deneyelim." diyorum. Dinin hükümleri yumuşatılmaz, kurallar nettir. Konuşmalarımda hükmü değiştirmiyorum. Sadece günaha dalan, kendisinden ümidi kesen insanlara ayetlerden ve hadislerden bir pencere açmaya çalışıyorum. Kur'an ile buluştuğumda, ondan kaçtığım yıllar için çok utanmıştım. Eğer bilseydim, bu benim hayat kitabım ve bütün cevaplar burada, onunla daha evvel dost olmak isterdim. İstiyorum ki her insan Kur'an ile buluşsun, Resûlullah (sav) ile tanışsın. Bu demek değil ki ben harika biriyim. Değilim. Gizli ve açık günahlarım var. Çabalıyorum. Emily Dickinson'ın şu sözüyle bitireyim: "Bir kalbin kırılmasını önleyebilirsem ya da küçük bir kuşu yuvasına koyabilirsem… Bir yaşamdan acıyı alabilirsem ya da bir acıyı hafifletebilirsem boşuna yaşamamış olacağım."