Ötekisizlik üzerine-1
"Bir derdim var bin dermana değişmem"
Tarihin insanlık adına en utanç verici döneminden geçiyoruz sevgili dostlar. Cenab-ı Âdem'den bu yana Kabil-Habil hadisesi ile başlayan cinayet olgusu; bugün İsrail'in uyguladığı Filistin soykırımıyla zirveye ulaşmış bulunuyor. Aklı başında bütün insanları bu çağdan "etiyle, kemiğiyle tiksindiren" bu soykırım şehvetinin nereden doğduğunu düşündüğümde verilecek tek cevabın "Ötekileştirmek", bu sorunun tek çaresinin, daha kuşatıcı bir ifadeyle insanlığın yegâne kurtuluşunun "Ötekisizlik" olduğunu görüyorum.
Öteki, varlığı olmayan bir yanılsama; ötekileştirmek ise bir şizofreni halidir.
Diyebilirsiniz ki; "Bu soykırımın temelinde yatan düşünceyi İsrail Başbakanı Netanyahu çok açık ifade etti, Filistinlilerin insan değil, insansı hayvanlar olduğunu söyledi. Bu da onların inancından kaynaklanıyor, çünkü onlar kendileri dışındaki herkesin hayvani ruhtan, sadece kendilerinin ilahi ruhtan yaratıldığına inanıyorlar."
Farkı fark etmek lazım
Evet, Netanyahu öyle söylüyor, bu doğru, referans olarak da Tevrat'ı gösteriyor. Fakat onların din dediği şey kat'i surette Allah'ın Musa Aleyhisselam'a vahyettiği din değildir. Şimdiki Yahudilerin din olarak algıladıkları malumatların kısm-ı küllisi tahrif edilmiş şeylerdir. Çünkü ellerindeki Tevrat; Hazret-i Musa'ya indirilenin sözlü olarak kulaktan kulağa değiştirilerek aktarılanların yüzlerce yıl sonra, hatta Hazret-i İsa'nın doğumundan yaklaşık dört asır sonra sahibi belirsiz kalemlerce yazılmış bir derleme kitaplar manzumesinden ibarettir.
Allah'ın vahyettiği dinde, yani kaynağı vahyedildiği andan itibaren yazı ile kayda geçirilmiş ve 1500 yıldır tek kelimesi bile değiştirilmemiş Kur'an ve İslam'da, mahlûkun türler itibariyle ayrışması vardır, öz itibariyle bir ayrışma yoktur.
Bugünkü Yahudilik ile İslam arasındaki temel fark budur.
İslam mahlûkatı öz itibariyle ayrıştırmaz, aksine birleştirir. Bir insan, insaniyetini icab ettirecek düşünce, inanç ve eylem biçimlerini beş duyunun ötesine geçerek yaşamaz ise hayvani düzeyde, yani kabukta kalır. Çünkü insanı insan yapan beş duyunun haricindeki donanımlardır. Onun için ben meseleyi Ruh-u Hayvani, Ruh-u Nebati, Ruh-u Cemadat diye tarif etmeye meyyal kişi olarak hayvanlar, bitkiler ve cansız zannedilen cemadatın özde insan ile bir olduğuna, bütün yaratılmışların Allah'tan
ve Allah'ta olduğuna iman ediyorum.
Benim inancıma göre; mükevvenattaki yani yaratılmışlar arasındaki fark ontolojik değil, kategoriktir. Mahlûkatın tamamı kendi kategorilerinde "Zat'en" yani öz itibariyle kâmildir. Mesela cemadata kendini o kadar hissedebilme yetisi verilmiştir, çünkü onun muhteşem Varlık sistemi içindeki görevciği onunla sınırlıdır. Nebatat ve hayvanat da aynı şekilde sınırlandırılmış yetilere sahiptir. O yetiler Varlık'ın açığa çıkışındaki Esma ve Sıfat tecellilerinin işlevselliğidir. Onların Varlık Sistemi'ndeki rolleri Cenab-ı Hakk'ın onlar için murad ettiği Esma ve Sıfatlar ile sınırlıdır. Ve nihayet Eşref-i Mahlûkat sıfatıyla kendisine bütün Esma ve Sıfatlar'ın yüklendiği insan, kendi kategorisinde Allah'ın Halifesi olarak potansiyelinin tamamını "kader bağlantısıyla" kullanmak ayrıcalığına sahiptir. Bu ayrıcalık da ontolojik değil, kategoriktir.
Her şey yerli yerince
Ancak insan dahi belli bir yerde, belli sürede, belli bir şey için yaratılmıştır, her şey için yaratılmamıştır.
Mesela sen benden daha güzel yazı yazıyorsun, ben senden daha güzel şarkı söylüyorum. Bu bizim birbirimize üstünlüğümüzü belgelemez, sadece senin yazı için, benim şarkı için yaratıldığımı ifade eder.
O yüzden yerli yerincedir her şey. Herkes kendi yerinde doğrudur, kâmildir ve gereklidir. Dolayısıyla öteki diye bir şey yoktur!
Kaldı ki; Allah'ın hiçbir dönemde insanları bu şekilde aciz ve adi gösteren hiçbir vahyi olmamıştır. Hamdolsun, bildiğimiz ve tanıdığımız kadarıyla Allah'ın Subhan olarak sonsuz kemâlatıyla mahlûkunu böyle aşağılaması mümkün değildir.
Netice olarak Yahudilerin inanç biçiminde başlayan deformasyon elbette onların eylemine de tesir ediyor, hatta eylemi de yaratıyor.
Eyleme dönüşmüş cehalet
İsrail'in birtakım hâkim güçlerin "Sen işine bak biz arkandayız" kabilinden desteğiyle 75 yıldır günbegün artan, arsızlaşan, azgınlaşan, şehvete dönüşen soykırım vahşeti; eyleme dönüşmüş cehaletin en aşağılık örneğidir.
Bu arada Gazze'de soydaşları, dindaşları perişan edilirken hiçbir inanca sığmayacak, hiçbir insanca tavırla bağdaşmayacak bir korkaklık içerisinde gözleri kör, kulakları sağır yaşayan, daha doğrusu yaşadığını zanneden, nasiyelerinden tutulup süründürülen soysuzlara da ne demek lazım bilmiyorum.
Merhum şairimiz Cahit Zarifoğlu etiyle, kemiğiyle boşuna tiksinmemiş bu çağdan. İstendiği kadar allansın pullansın, yok "bilgi çağı", yok "yapay zekâ", yok "uzay teknolojisi", "dijital ortam" diye konuşulsun, bu zamanda bu kadar çok esfel-i safilin mahlûkun eyleme dönüşmüş cehaletiyle bunları yaşatıyor olması gerçekten insan olanı etiyle kemiğiyle tiksindirecek bir vakıadır.
Ve işte bu yaşananlar; ötekileştirmenin tepe noktasıdır.
Ötekisiz bakışa davet
Bizim derdimiz; Vahdaniyetin yani varlıkların izafi tekilliklerinin, aslında Vahidiyet'in asli tekilliklerinden gayrı bir şey olmadığını idrak etme, kesrette vahdeti görme temayülünü benimseyerek insanları olabildiğince "Ötekisiz Bakışa" davet etmek olmalı.
En başta söylediğimi tekrar arzediyorum;
Öteki diye bir şey yoktur, Ötekileştirmek bir şizofrenidir. Bu hastalığın tek ilacı ise Ötekisiz Bakış'tır.
Bizim derdimiz ötekileştirmeye karşı durmak, önüne geçmek, öteki diye bir şey olmadığını haykırmak olmalı.
Çünkü öteki olmayınca, sürtüşme olmaz, ötekilik ortadan kalkınca gurur olmaz, kibir olmaz, kin olmaz, haset olmaz ve savaş olmaz.
Kur'an; "Ve iz kateltüm nefsen" diyerek haber veriyor;
Ki onlar bir cana kıymışlardı, Allah katil bulunsun diye bir sığır etiyle ölüyü diriltti ve onları "Bir canı öldüren bütün canlıları öldürmüş gibidir" diyerek uyardı. Fakat onlar bu emri kendi egolarının aynasında tersinden okudular, kelimeleri değiştirdiler, kutsal kabul ettikleri Mişna'da "Bir Yahudi öldüren, bütün Yahudi ırkını öldürmüş gibidir" safsatasına çevirdiler ve böylece bütün insanları ötekileştirdiler.
İşte bu yüzden; 75 yıldır yüzbinlerce Filistinli öldürülmesine rağmen, kuvözde bebeklerin bile yakılarak, aç bırakılarak, kurşunlanarak katledilmesine rağmen İsrail'in yaptığına "Soykırım" demiyorlar, diyemiyorlar. Çünkü onlar için soykırım sadece Yahudilerin öldürülmesidir. Onlar için, sadece bir Yahudi öldürülmüş olsa bile bu soykırımdır, fakat Gazze'de iki ay içinde 50 binden fazla insanın katledilmiş olması soykırım değildir.
Onların eğrilttiğini Kur'an yerli yerine koyarak, bize ötekisiz bakmayı emrediyor; "Bir canı öldüren bütün canlıları öldürmüş gibidir" diyerek hayvanatı, nebatatı, hatta cemadatı insandan ayrı tutmuyor.
Ötekisiz dünya mümkün mü?
Allah indinde mümkündür ama Allah'ın var ettiği program içerisinde mümkün değildir. Çünkü öteki ve ötekisizlik bir imtihan sorusu olarak insanın önüne çıkıyor ve insanların bu soruya doğru cevap vermek gibi bir sınanmaları var. Bu da varlığı, varlığın sahibini tanımak, varlığı nasıl okumamız gerektiğini idrak etmek. Yani "İkra" (Oku) emri Efendimize bunu teşhis edip insanları tedavi etmesi için verildi. "Oku!" dendi; "Sistemi oku, varlığı oku, varoluşu oku, neden ve niçinlerini oku!
Bütün bunları okuyacak en
etkin donanıma sen sahipsin!" dendi.
Efendimiz yaradılışı itibariyle bunlara cevap verebilecek, bütün Esma ve Sıfatlarla donanmış en yetkin kapasiteye sahipti. Aynı zamanda Emin idi, çünkü ahlak sahibiydi ve cari olan yaşam ve ilişki biçimlerinden fevkalade rahatsızdı, karşılığını arıyordu, ötekileştirilmiş olan yaşam koşullarını ve ortamını bırakıp Vahdet'e hicret etmeye memurdu ve işte bunun için okuması lazımdı. Sistemi okuması lazımdı ve neticesinde de gereğini yerine getirmesi lazımdı.
Oku dendi ve okudu, okuduğunu yazdırdı ve ona da Kur'an-ı Kerim diyoruz.
Bir kızılelmadır ötekisizlik, varmasına varamazsın ama netice olarak onun yolunda gitmekten başka çare yoktur. İnsanların huzuru, mutluluğu, gerçekten ilerlemesi buna bağlıdır. Yani birtakım buluşları ötekileştirilen kavimleri yok etmek için kullanmanın ilericilik olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
Paylaşarak yaşamak
Çalıştığın, bulduğun, belleğinin kendi içinden çıkarıp ortaya koymuş olduğu bazı icatların, yine insanın kendini fehmetmesi, fark etmesi, fethetmesi yani kendini bilmesi için kullanması gereken argümanlar olduğu bilinciyle yaşamaktır ötekisizlik.
Paylaşarak yaşamaktır, çünkü ötekisizlik bilinçli bir paylaşımdır.
Ötekisizliği gören insan, Cenab-ı Hakk'ın hikmeti ve sistemi itibari ile her varlığın bir kader üzerine yaratıldığını bildiğinden dolayı ve her şeyin aynı noktanın açılımı olduğunu bildiğinden dolayı onun ötekisi yoktur. Varlığın açılım noktasını tespit eden ve ondan sonraki safhalarını takip eden bir kimse ötekinin olmadığını seyreder. Ama bunun için bütün hareketin bir üst şuur tarafından düğmeye basıldığını ve bütün içeriğin O'nun muhtevası olduğunun bilinci ile O'na saygı, O'na biat, O'na itimat ve nihayet O'nun sistemine entegre bir vaziyette hadiseyi okumaktır ötekisizlik.
Bunlar olmadan ötekisizlik olmaz, çünkü palyatif bir ötekisizlik olmaz, demokrasi ise nakıs kalır, kafi gelmez.
İnsanın mutlaka ontolojik bir ötekisizlik farkındalığı içerisinde, sadece spekülatif şekilde değil, ilmi bir şekilde varlığın tekil-tümelliği üzerinden yürütülecek bir atılımla ve her şeyi en az 99 açıdan değerlendirebilecek donanımla elde edilir ötekisizlik! Ve ancak o zaman olabildiğince sosyalleştirilmesine gayret edilir.
Derdimiz budur dostlar! Allah derdimizi artırsın!