3 SORU 3 CEVAP

3 SORU 3 CEVAP
Giriş Tarihi: 20.03.2024 12:18 Son Güncelleme: 20.03.2024 12:45
SAYI:109

Bir ideali animasyonla yaymak

Merve Çirişoğlu
Animasyon yapımcısı ve sanatçısı

Üniversite yıllarınızda arkadaşlarınızla birlikte kendi el emeğinizle başlattığınız "Kitap Ayracı Projesi" ile İyilikhane'nin temellerini attınız. Nasıl bir ihtiyaç sonucu bu yola çıktınız?

Yolculuk hikâyemiz, istikâmetimiz, yol azığımız "ihtiyaç" tanımını ne şekilde yaptığımıza göre şekilleniyor. Biz bu tanımı önce kendimiz için yapmıştık. Yani yola çıkmaya kendimizin ihtiyacı vardı. Yanıbaşımızda vuku bulan savaşlarda dünyası başına yıkılan, afetlerle ve önlenebilir hastalıklarla mücadele eden masumlara hayatımızda yer açmaya ihtiyacımız vardı. Elinden gelen iyiliği yapmaya çabalamakla ancak anlamlı ve erdemli bir hayat yaşayabileceğine inananlar olarak bir şeyler yapmak zorundaydık. Tarihin her döneminde olduğu gibi, projemize başladığımız günlerde, yani 2011'de de kıtlık, açlık, hastalık ve göç meseleleri gündemimizdeydi. "Ne yapabilirim?" sorusunun cevabını samimi bir şekilde arayarak işe başladık ve Kitap Ayracı Projesi'ni başlattık. Hedefimiz el emeğimizle ürettiğimiz kitap ayraçlarını hayır aracı kılmak, hastalıkla ve yetimlikle imtihan olanların yükünü bir nebze olsun hafifletmekti. Büyük bir özenle çizimlerimizi hazırladık, web sayfamızı ve sosyal medya hesaplarımızı tasarladık. Arkadaşlarımızı tek tek arayıp projemizi anlattık. Onlar da kendi çevrelerine anlattılar. Projemiz gönülden gönüle yayıldı, 64 şehirde karşılık buldu, çok kısa sürede yurt içinde ve yurt dışında pek çok üniversitede binlerce öğrencinin desteğiyle büyüdü. Kitap ayraçlarıyla başladığımız çalışmalarımızı onlarca farklı ürünle genişlettik ve düzenli buluşmalar, programlar, kermesler, stantlar, seminerler organize ettik. Vaktini, yeteneğini, çevresini, bilgisini, imkânlarını
iyi bir şey için değerlendirmek isteyen herkese yer açmaya çalıştık. Yıllar süren faaliyetlerimizin ilk meyveleri yirmi bir katarakt ameliyatı ile Malavi'de ve Bangladeş'te iki yetimhane ve Patani'de bir okul inşası oldu. Kalıcı eserlerimizin açılış programlarına katıldık, oradaki çocuklarla tanıştık, oyunlar
oynadık, bir sürü hikâyeye şahit olduk. Nice insanla kucaklaştık, "İnşallah bir dahaki sefere cennette buluşuruz" diye dualar aldık. Bu güzel duaların ve iyi niyetin bereketinden olsa gerek, yolda tanıştığımız bir grup iyiliksever arkadaşımızla İyilikhane Çocuk Derneği'ni kurduk.

İyilikhane'de on bini aşkın gönüllümüz ve bağışçımızın desteğiyle çalışmalar yapıyoruz. Sosyal inceleme ekiplerimizle İstanbul'un arka sokaklarını kapı kapı dolaşıp çocukların maddi, eğitim ve psikososyal ihtiyaçlarını tespit ediyoruz. Düzenli ve dönemsel faaliyetlerle kira, fatura, sağlık, eğitim, gıda desteği, kışlık kıyafet ve acil yardım ulaştırıyoruz. Ayrıca piknikler ve buluşmalar organize ederek çocukların zihninde gönüllülerimizle hoş hatıralar bırakmaya gayret ediyoruz. Çocukların ihtiyaçlarını takip ederek okula devamlılıklarını sağlıyoruz. Bunlarla birlikte, çalışmalarımızda görev almak isteyen gönüllülerimiz için uzman akademisyenler ve tecrübeli saha çalışanlarıyla eğitim programları hazırlıyoruz. En nihayetinde çocukların yaşam koşullarını iyileştirmek ve onların gelecekte topluma faydalı bireyler olmalarına yardımcı olmak için çalışıyoruz.

The Box isimli kısa animasyon filminiz 45 uluslararası ödüle layık görüldü. Ve daha çocuklara yönelik birçok animasyon projeniz var. Animasyona ilginiz nasıl başladı? Animasyon sizin için nasıl bir araç?

Çocukken her fırsatta resim çizer, kendi kısa hikayelerimi yazardım. "Çizgi filmci" olmak hep hayalimdi ancak lise ve üniversite dönemimdeki şartlar ve imkânlar, bu ilgimi uzun bir süre sadece hobi düzeyinde bıraktı. Diğer taraftan, matematiğe ve eğitime olan sevgim beni Boğaziçi Üniversitesi matematik öğretmenliğine götürmüştü. Öğretmen olup öğrencilerimin güzel hikâyelerine eşlik etmek, güzel yolculuklara çıkmalarına yardımcı olmak istiyordum.

Üniversite yıllarında bu ideali sanat diliyle daha geniş bir alana yayabileceğime olan umudum içimde yeniden yeşermeye başladı. İnancımdan, okuduklarımdan, şahit olduklarımdan damıttıklarımı animasyon aracılığıyla tüm dünyaya anlatmak istedim. Boğaziçi'nden mezun olunca kendi gayretimle çeşitli eğitimler gördüm, animasyon yapmayı öğrendim ve yüksek lisans için University of the Arts London'dan kabul aldım. 2015'te Londra'da yönetmenlik, prodüksiyon ve görsel hikâye anlatıcılığı merkezli animasyon eğitimim devam ederken, mezuniyet projem olan The Box (Karton Kutu) kısa animasyon filmimi hazırlamaya başladım.

The Box, bir yetim çocuğun, kedisinin ve karton kutusunun hikâyesiydi. Film, 250'yi aşkın film festivalinin özel seçkisinde yer aldı ve sosyal platformlarda milyonlarca seyirciyle buluştu. Hikâyesinin sadeliği, sembollerin herkes tarafından anlaşılabilir olması, hassas bir meseleyi ajite etmeden global bir dille ele alması, geniş bir kitleye ulaşmasını kolaylaştırdı. Portekiz'de, Amerika'da, İtalya'da, İngiltere'de, Yunanistan'da üniversitelerde ve Cambridge Üniversitesi'nin eğitim platformu gibi birtakım mecralarda çocuklar için bir eğitim aracı olarak kullanıldı.

Maalesef ki The Box'un hikâyesi güncelliğini koruyor: Filmdeki çocuğun yaşadıklarını dünyanın farklı köşelerinde her gün yüz binlerce çocuk tecrübe ediyor. Şu an Youtube'da çok sayıda "The Box Gazze'yi anlatıyor" yorumları alıyorum. Sürekli malumat akışına maruz kaldığımız ve her şeye anında şahitlik ettiğimiz bir çağda yaşıyoruz. Kalpten çıkan ve kalbe dokunan çalışmaların çoğalmasına ihtiyacımız var -ki umuda, adalete ve merhamete dair eylemi çoğaltabilelim.

Geçtiğimiz günlerde savaştan etkilenen çocuk ve kadınların hikâyesini konu alan The Silent Route isimli animasyon filminizden haberdar olduk. Bu projeden bahsedebilir misiniz, nasıl bir mesaj taşıyor?

The Silent Route (Sessiz Yol), gerçek bir hayat hikayesinden ilhamla hazırladığım, 16 yaş üstü seyirciye hitap eden bir kısa animasyon filmi. Sinopsisimiz şöyle: "Kadınların kaçırıldığı savaş yıllarında, genç bir kadın, yeni doğmuş bebeği ve üç yaşlı akrabasıyla birlikte gizlice sınırı geçmek üzereydi. Ancak çamura saplanan öküz arabaları bir türlü yerinden kıpırdamıyordu. Düşmana yakalanmanın muhtemel sonucu, hatıralarına kazınmıştı da onları korkularından emin kılacak merhamet neydi ve nasıl bir şeye benziyordu? Acaba insan olmanın hangi yüzüyle karşılaşacaklardı?"

The Silent Route, bir yol hikâyesini anlatıyor; hem gerçek hem mecazi anlamda... Filmde kendi mizacı, meşrebi ve gücüyle farklı yollar tercih etmiş olan karakterlerin hayatlarının kesiştiği bir ânı izliyoruz. Filmin, insan olmanın farklı mertebelerine, "öteki olana da" merhamet etmeye ve şu hükme dair seyirciyi düşünmeye davet etmesini umuyorum: "Her kim bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur."

BİZE ULAŞIN