Göçmen kral: Eric Cantona!
İngilizler için 1966 yılı çok önemlidir. Hayır, Abidin Dino'nun belgeselini çekip BAFTA'da En İyi Belgesel ödülünü kazandıkları, 1966 Dünya Kupası'nı şampiyon olarak tamamladıkları için değil; Fransa'nın Marsilya kentinde bir çocuk doğduğu için. Adı Eric Daniel Pierre Cantona olan bir çocuk...
Birkaç aylık Leeds United takımıyla yaşadığı maceranın ardından 1992 yılında transfer olduğu Manchester United formasıyla İngilizlere unutulmaz anlar yaşattı Cantona. Bu unutulmaz anlara beş defa lig şampiyonluğu, yedi defa da kupa şampiyonluğu ekleyen Cantona, 1994 yılında da İngiltere'de yılın futbolcusu seçilmişti. Özetle, İngiltere'de futbol tarihi üzerine bir yazı yazılacaksa Cantona'ya uzunca bir sayfa yer ayrılması gerekiyor. 1993'te Galatasaray maçı için geldiği İstanbul'da, fanatik Galatasaray taraftarlarına biraz kibir biraz da hayranlık dolu gözlerle bakan Cantona'nın dikbaşlı, isyankâr ve kural tanımaz yapısının arkasında ise derin bir savaş hikâyesi yatıyor aslında...
Cantona, hikâyesini "The Players' Tribune" adlı internet sitesine kendi elleriyle yazmıştı. Hikâye 1939 yılında başlıyor. İspanya İç Savaşı yılları... Anne tarafından dedesi Pere Raurich, Barselona'da yaşıyor ve General ral Franco'ya karşı isyan eden gruplardan birine mensup. Hatta isyancıların lideri denebilecek bir görevde. Savaş bittikten sonra General Franco tarafından arananlar listesinde adı en tepede bulunuyor. Pere Raurich, kendisini tutuklamak üzere gelen General Franco'nun askerlerinden kaçmak için plan yapıyor ve sadece birkaç saat içerisinde Barselona'yı terk etme kararı alıyor. Ancak genç Pere ülkeden tek başına ayrılmayı düşünmüyor...
Pireneler'i yürüyerek geçip Fransa'ya ulaşmak üzere yola çıkan Pere Raurich, öncesinde bir evin bahçesine uğruyor. Orada onu, 18 yaşında genç bir kız bekliyor. Gelecekte Cantona'nın büyükannesi olacak o genç kız, sevgilisi Pere Raurich'in; "Benimle gelir misin" teklifine, mutlu hayatını, ailesini, arkadaşlarını geride bırakıp her şeyi göze alarak hiç düşünmeden "Evet" diyor. Ve beraber, tarihi değiştirecek bir yolculuğa başlıyorlar.
Yeni bir yolculuk
Genç adam ve sevgilisi, Fransa'daki Argeles-sur-Mer'deki mülteci kampına sığınıyorlar. 100 binden fazla İspanyol mülteciyle beraber burada yaşamaya başlıyorlar. Zorlu geçen ilk birkaç yılın ardından Saint-Etienne Cantales'deki baraj inşaatında iş buluyorlar. Baraj inşaatında kendileri gibi İspanyol mülteciler çalışıyor. Yavaş yavaş bir aile olmaya başlayan ikilinin bu sırada bir de kızları oluyor; yıllar sonra Cantona'nın annesi olacak Eleonore Raurich…
Mülteci kampında yaşayan bir dede ve büyükannenin torunu, mülteci kampında doğan bir annenin oğlu olan Cantona, futbolu bıraktığı yıllarda tatil yapmak için gittiği New York'ta bir resim sergisine rastlıyor. Serginin konusu ilgisini çekiyor: 2007 yılında Meksika'da fotoğrafçı Robert Capa'ya ait bir bavul bulunur. Bavulun içinde 60 yıldır kayıp olan, İspanya İç Savaşı sırasında çektiği 4500 fotoğrafın negatifleri vardır. İşte o sergide de bu fotoğrafların bazıları yer alıyor. Cantona sergiyi gezerken bir fotoğraf dikkatini çekiyor. Fotoğrafa uzun uzun bakıyor, bakıyor, bakıyor ve şöyle diyor: "Bu adam benim dedem..."
Aynı sergi daha sonra Fransa'ya gelince annesini de koluna takıyor Cantona ve bir kez daha gidiyor. Annesine aynı fotoğrafı gösteriyor ve soruyor; "Bu adam dedem mi?" Babasının gençliğini gören Eleonore'un gözleri doluyor. "Evet o... Kaçmaya başladıkları an olmalı..."
Genlerinin yarısında, İspanya İç Savaşı sonrası Fransa'ya gelen ve mülteci kampında büyüyen anne tarafının DNA'ları bulunan Cantona'nın genlerinin kalan yarısında ise 1911'de fakirlik nedeniyle Sardunya'dan Fransa'ya göç etmek zorunda kalan baba tarafı var... Yani neresinden bakarsanız bakın bir yol hikâyesi Cantona'nınki. Belki de hâlâ sürmekte olan bir hikâye...
Bu huysuz, sevimsiz, idol, kahraman adam; futbolla alakalı alakasız herkesi bir şekilde etkilemeyi başarıyor. Yakalarını kaldırdığı formasıyla attığı gol sonrası tribünlere doğru kibir dolu bakışlar savuran Cantona'nın, Crystal Palace maçında rakip takım taraftarına attığı uçan tekmenin sebebi de hikâyesinde yatıyor aslında: O taraftar, Cantona'nın ailesine ırkçı küfürler etmişti.
Yazıyı, belki de başka bir yazının konusu olabilecek kadar derin bir Cantona vecizesi ile bitirelim: "Futbol hayata anlam katar, evet ama hayat da futbola anlam kazandırır..."