Ne kadar sıklıkla duyarsınız "oyun oynayalım mı" sorusunu? Ne kadar çok eşlik edersiniz bu teklife? Ebeveynlere mutlaka "birlikte oyun oynar mısınız" diye sorarım. Cevap büyük oranda "tabii ki" olur ama konuştukça işin aslı ortaya çıkmaya başlar. O nedenle bu soruyu biraz daha detaylandırarak düşünmekte fayda var;
Oyun oynarken çocuğunuza doğruyu, yanlışı ya da kavramları mı öğretmeye çalışırsınız yoksa süreci ona bırakıp, o ne istiyorsa düzeltmeden, eleştirmeden sadece oynar mısınız?
Mesela ;
"Ama yemek yaparken onlar konmaz ki, hadi gel yemeği hamurdan yapalım."
"Ama o bir at değil ki o bir eşek, 'ai' diye ses çıkarır."
"Ama araba oradan gitmez, gel koltuğun üstünde sürmeden oynayalım."
"Bu bebeğin karnı acıkmış, hadi ona yemek yapalım."
"Tamam, arabalarla oynayalım ama söyle bakalım bu ne renk?", yahut
"Aa olmaz, silah çok tehlikelidir onunla oynamayalım gel, boyama yapalım senle" diyerek mi oynarsınız?
Eğer bu şekilde müdahale ederek oyun oynamanın çocuğunuzla ilişkiniz açısından çok faydalı olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.
Oyun hayatın çok erken dönemlerinden itibaren başlar. Bebeğin her ihtiyacı anne tarafından büyük oranda karşılanınca, çocuk da kendini hem değerli hem de güçlü hisseder. Anne bebeğini, bebeği istediği zamanda besler, o istediği zaman kucağına alır ya da altını değiştirirse, yani önce temel ihtiyaçlarını giderirse, daha sonra oyun başlar. Bebek önce memeyi karnını doyurmak için kullanır daha sonra oyun oynamak için. Annesinin kucağında, annesinin kolları arasında güvende olduğunu hissetmek ister. İşte oyun, bu güven ilişkisinden sonra gelir. Annesiyle güvenli bir ilişki kurmuş olan çocuk, tek başına kaldığında da annesine ulaşabileceğini varsayarak oynamaya devam eder. Böylece gördüklerini de hayal etmeye başlar. Kurmayı öğrendiği ilk hayal, annesinin hayalidir. Büyüdükçe bu, yolda gördüğü ambulans, kocaman bir ağaç ya da okuduğu, izlediği bir kahraman olur.
Çocuk için oyun, gerçek dünyanın sembolize edildiği yani bir nevi canlandırıldığı alandır. Çocuk, gerçek hayatta baş etmeye çalıştığı ne varsa, bunu oyun alanına taşır. Aslında seçtiği oyuncakların, bu oyuncaklarla oynama biçiminin, onlara verdiği rollerin ve bu rolleri nasıl oynattığının mutlaka bir anlamı vardır. Yani sanılanın aksine çocuk için oyun 'öylesine' bir eylemden çok öte, son derece 'ciddi' bir iştir.
Çocuk için oyun, ciddi konsantrasyon isteyen, sanki gerçek dünyadan koparcasına kendini kaptırabildiği özel bir alanı temsil eder. Çocuk, kendini tamamen kapatıp, sadece içsel bir süreçle hareket etmez ama tamamen sadece dış dünyanın gerçekliğine göre de oynamaz. Oyun, içi ya da dışı değil, üçüncü bir alanı, geçiş alanını temsil eder.
Çocuk için oyun, oynarken yaratıcı olabildiği ve yaratıcılığının sınırlarında da son derece özgür olmak istediği bir alandır. Örneğin bir 'tencere kapağı', hayalinde canlandırdığı en hızlı arabanın direksiyonu, ters çevirip üstüne çıktığı sandalye ise onu azgın dalgalardan ya da köpekbalıklarından kurtaracak çok güçlü bir gemi olabilmelidir. "Bir çocuk ya da yetişkin ancak oynarken ve sadece oynarken yaratıcı olabilir ve bütün kişiliğini kullanabilir; birey de kendini ancak yaratıcı olduğunda keşfedebilecektir" der Winnicott.
Çocuk için oyun, alternatif bir iletişim alanıdır. Bu sayede etrafındaki yetişkinlerle ve/veya arkadaşlarıyla yakınlaşır, temas kurar, evrenseldir. Aynı dili konuşmayan çocuklar bile oyun oynayarak anlaşabilirler.
Yıllar önce katıldığım bir sempozyumda izlediğim sunumu hâlâ hatırlıyorum. Avrupa ülkelerinden birinden gelen uzman, bir Ortadoğu ülkesinden, savaş nedeniyle evini terk etmek zorunda kalan bir çocukla yaptığı çalışmayı paylaştı. 'Çiziktirme oyunu' adı verilen oyunu oynamışlardı. Oyunda önce uzman gözlerini kapatıp kâğıda öylesine bir şey çizmiş, sonra çocuktan da aynısını yapmasını istemişti. Sonra çizdikleri bu öylesine çizgileri sırayla 'bir şeylere' dönüştürmeye başlamışlardı. Yani çocuğun sayfanın ortasına çizdiği karalamaya uzman, bir çocuk kafası ekleyerek o karalamayı, çizdiği çocuğun saçlarına dönüştürmüştü. Ya da sayfaya gelişigüzel çizilmiş bir çizgi, bir masadaki yemek tabağına dönüşüvermişti. Çocuğun çizimlerindeki karanlık, öfkeli, korkmuş, endişeli çizimlerin yerini, nasıl daha belirgin tasarımlara bıraktığını paylaşmıştı bizimle. Büyüleyiciydi…
Oyunun çocuk için büyüleyici etkileri vardır. Ama yetişkinler çoğu zaman bir yerlere yetişme kaygısından olsa gerek, çocuklarına sürekli bir şeyler öğretme, onları hayata hazırlamak için ders verme gayretiyle bu büyüyü bozarlar. Bir süre sonra çocuk oyunu, anne babasını mutlu etmek için, onlara hizmet etmek için oynar.
Sağlıklı bir çocukluk, dolayısıyla sağlıklı bir ruhsal gelişim için oyun şarttır. Bunu sağlayabilmek içinse aşağıdaki maddeler önerilebilir;
Çocuklar oyun oynayabildiği oranda özgürdür ve özgür olabildiği kadar da kendini keşfederek yenileyebilecek bir yetişkine dönüşür.