Bundan dört yıl önce eşim ve iki kızımla birlikte kiraladığımız arabayla Karadağ'dan Arnavutluk'a geçmek üzereydik. Büyük kızım lavaboya gitmek istediğini söyleyince en yakın benzin istasyonunda durduk. Kızımın lavabodan çıkmasını beklerken arkamdan tanıdık bir ses geldi. Türkiye'nin ünlü oyuncularından biri sesleniyordu. Gayri ihtiyari geri döndüğümde sesin televizyondan geldiğini fark ettim. Televizyonda bir Türk dizisi oynuyordu. Sonra kızım çıktı ve bu hoş sürprizi arkadaşlarıma anlatmak üzere Arnavutluk sınırına doğru direksiyon sallamaya başladım.
Dört yıl önce yaşadığım bu örneği eminim pek çok kişi farklı anekdotlarla zenginleştirebilir. Çocukluğumuz Türkiye'ye gelen turistlerin rakı-şiş kebap övgüleri üzerine dönen muhabbetleri dinlemekle geçmişti. Çocuklarımız ise bizden daha farklı bir Türkiye'de doğdular. Türkiye farklı alanlardaki gelişmişliğini dünya ile entegrasyona da yansıtıyor. Türk dizileri işin daha çok magazin kısmına tekabül etse de önemli bir gösterge aslında. Bir dönem aynı medya grubunda çalıştığımız ATV Pazarlama Müdürü Ziyad Varol, yakın bir zamanda yaptığımız konuşmada kendilerinin pazarladığı bir Türk dizisinin Şili'de reytinglerde birinci olduğunu söyledi. Esas haberse, ikinci olan dizinin de yine bir Türk dizisi olmasıydı. Haziran 2014 verilerine göre Türk dizileri 75 ülkede gösteriliyor.
Türkiye, yumuşak gücü kullanmaya başlayalı fazla zaman olmasa da nasıl kullanacağını çok iyi sezdi. Kısa zaman içinde kurumsallaşan yumuşak güç enstrümanlarıyla eğitimden insani yardıma, kalkınma projelerinden barış inşasına kadar birçok alanda önemli başarılar kazandı. Yurt dışında Türkçe öğretmeyi amaçlayan Yunus Emre Enstitüsü, yurt dışından gelen öğrencilere eğitim imkânı sağlayan Türkiye bursları, kalkınma projeleriyle TİKA bunların başında geliyor. Yunus Emre Enstitüsü'nün dünyanın farklı şehirlerinde 30'un üzerindeki kültür merkezlerinde Türkçe eğitimi almaya gelenlerden bazıları Türk dizilerini Türkçe olarak anlamak için eğitim alıyor. Bu gerçek bize yumuşak gücün etki alanının ne denli geniş olduğunu gösteriyor. Türk dizileri izledikten sonra İstanbul'a gelerek tatil yapmak isteyenlerin sayısının da giderek arttığı ifade ediliyor.
Türkiye'nin dünyanın birçok ülkesini kapsayan bu devasa çalışması için en önemli ihtiyaçlardan birisi de yetişmiş insan gücü. Ancak farklı diller bilen ve birçoğu özel sektör tecrübesine sahip profesyonellerden oluşan yeni nesil bürokratlar bu açığı hızla kapatmaya yardımcı oluyorlar. 2011-2014 yılları arasında Mogadişu büyükelçiliği yapan Dr. Kani Torun bunlardan biri. Daha önce Yeryüzü Doktorları'nı kurarak uluslararası sivil toplum tecrübesi kazanan Dr. Kani Torun, bu birikimini Somali gibi bir kriz bölgesinde Türkiye'nin hizmetine sundu. Kendisiyle Londra'da Daily Sabah Centre for Policy Studies'in Somali konusundaki toplantısında bir araya gelme imkânı bulduğumda Türkiye'nin yumuşak gücünün sahadaki değişik bir yönünü de tanıma imkânı buldum. Saha tecrübesiyle pekişen yumuşak güç, giderek daha etkili bir enstrümana dönüşüyor. Londra'da kendisini dinlemeye gelen kalabalık bir topluluk da ısrarcı sorularıyla bu değerli tecrübeden azami derecede istifade ettiler.
Yumuşak güç sadece sahadaki aktivitelerle sınırlı değil. İnternet teknolojilerini hızlı kullanan genç nesil diplomatlar dünyanın dijital nabız atışlarını da takip edebiliyor. Sosyal medyayı bir gazeteci uzmanlığı ve titizliği ile kullanabilen kamu görevlileri dijital diplomasi anlamında da göz dolduruyorlar. Sahadaki tecrübelerini ve tanıklıklarını sosyal medyadan paylaşıyorlar ve bulundukları yerlerdeki ve Türkiye'deki takipçileriyle etkileşime geçiyorlar. Kurucusu olduğum dijital diplomasi platformu Yeni Diplomasi'nin ilk günlerinden bugüne dikkatle takip ettiğim süreçte Türkiye'nin dijital diplomasiyi başarılı bir yumuşak güç aracı olarak kullandığına yakından şahit oldum. Ancak yine de genel bir dijital iletişim stratejisi eksikliğinden söz edebiliriz. Kurumların ajandalarındaki yoğunluk, stratejik hareketleri ikinci plana atıyor ve bu da beraberinde verimsizliği getiriyor. Dijital alanda görünen manzara bu.
Türkiye'nin yumuşak gücünün değişen ve gelişen diğer bir aktörü ise yurt dışında faaliyet gösteren kamu bankaları. Ziraat Bankası ağırlıklı olarak Balkanlarda uygun şartlarla verdiği kredilerle başı çekiyor. Bu, Türkiye'nin hayli zaman önce Filistin'de hayata geçirmeye çalıştığı bir stratejiydi. Demografik değişimin önüne geçmek üzere Hayfa'da Ziraat Bankası şubesi açmıştı. Ancak öngörülü bu çalışmanın farklı nedenlerden dolayı akamete uğradığını biliyoruz. Şimdi ise finans kurumlarının etkinliğinin daha fazla olduğunu görebiliyoruz.
Türkiye'nin yumuşak gücünü artıran diğer bir unsur ise sivil toplumun kamunun bir adım önünde yer alması. Doğrudan halka temas eden yardımlarda sivil toplumun mobilizasyon yeteneği daha güçlü ve bu da yumuşak gücün etkisini artıran bir unsur. Ülke çapında yapılan yardım toplama çalışmalarıyla geniş kitlelerin kendini Türkiye'nin yumuşak gücünün gönüllü bir parçası olarak hissetmesi, sürdürülebilirlik konusunda umut veriyor. İnsani yardımların tabana yayılması ve bu konuda geniş kitlelerde bilinç oluşması elbette uzun yıllar süren kararlı çalışmaların sonucu ve şeffaf sivil toplum kuruluşlarının bu çalışmaları bağışçılarıyla aralarındaki bağı artırıyor. Daha önce sadece dinî bayramlarda yardım götürülen yerlerde eğitim ve sağlık projelerine öncülük ediliyor. Bunun yanı sıra sorunlu bölgelerde insani diplomasi çalışmaları sürdürülüyor. Son olarak Afganistan'da rehin tutulan iki Çek Cumhuriyeti vatandaşının ailelerine kavuşturulması, aracılık yapan İHH İnsani Yardım Vakfı için olduğu kadar Türkiye'nin bir ülke olarak da yumuşak güç hanesine yazılan artı puan oluyor.
Küresel İnsani Yardım 2014 raporuna göre Türkiye, Gayrisafi Milli Hasıla bazında en çok uluslararası insani yardım yapan ülke. Rapora göre, 2013'te en fazla uluslararası yardımda bulunan ülkeler sıralamasında Türkiye, ABD ve İngiltere'nin ardından 3'üncü oldu. 2013'te 1,6 milyar dolarlık insani yardımda bulunan Türkiye, iki yıl üst üste 3'üncülük elde etmiş oldu. 2013 yılında Resmi Kalkınma Yardımlarını da yüzde 29,7 oranında artıran Türkiye'nin yardım tutarı 3,3 milyar doları aştı.
Türkiye yumuşak güç alanında elde ettiği insan sermayesini ve bilgi birikimini doğru şekilde değerlendirdiği takdirde bunun kendisine ve iş birliği yaptığı ülkelere katma değer olarak dönmemesi için hiçbir neden yok.
Türk dizileriyle Türkiye'nin yumuşak güç enstrümanları arasında çok yakın bir bağ var. Türkiye, kendi hikâyesini anlatmak ve yeni dostlar kazanmak için dünyanın diğer ülkelerinden daha hevesli ve daha fazla gayret gösteriyor. Elde ettiği başarıların hikâyelerini anlatmak ve böylece barış vizyonunda yeni bir perspektif çizmek istiyor. Bunu yapmak elbette televizyon dizilerindeki gibi kolay değil ama anlatılmaya değer bir hikâye oldukça denemeye değer.