Mesut Aytekin: Dijital platformlar sinemayı öldürüyor mu?

Dijital platformlar sinemayı öldürüyor mu?
Giriş Tarihi: 16.05.2019 13:54 Son Güncelleme: 17.05.2019 11:13
Korkacak bir şey yok. Dijital platformlar bir yok edici değil. Sadece çok hızlı ve büyük bir dönüşüm geçiriyoruz. Sinemanın kendine has özellikleri kaybolmayacak ama teknolojiye paralel değişimleri sürecek. Sinema salonları teknoloji ve konfor olarak daha üst seviyeye çıkacak.

Mobil cihazların nicelik ve nitelik olarak artışı tercih edilme oranlarını artırdı. İzleme keyfini mekândan bağımsız hâle getiren mobil cihazlar, ikinci ekran (Second Screen) olarak kullanılmaları neticesinde daha sık tercih edilen elektronik cihazlar olarak göze çarptı. Bu yüzden 2018 yılında ilk defa televizyon izleme oranlarımız düştü.

Evde, işte ve yolda izleme eylemine devam edilmesi özellikle internet medyasına olan ilgiyi artırdığı gibi içeriklerin görsel yönünün de ağırlıkta olmasına yol açtı. Dolayısıyla farklı bir izleme kültürü oluştu. Seyirci kendi izleme mekânını kendi tercih eder hâle geldi. Kimi zaman konforundan ödün verse de kaliteli ve alternatifli içerik ile baş başa kalmak hoşuna gitti. Dijital platformların çok tercih edilmesindeki sebeplerden biri, izleyicinin bu dönüşümüdür.

Klasik televizyon ve sinema izleyicisi yavaş yavaş kaybolurken yeni medya ile daha sıkı bir ilişki içerisinde olan her şeyden haberdar ve görsel zevki yüksek küçük ekranlara tahammül edebilen, evde izleme yapmaktan hoşlanan bir seyirci kitlesi doğdu. Başka bir ifade ile mevcut seyirci kitlesi dönüşüme uğradı.

Yeni izleme kültürünü oluşturan dijital platformlar, özellikle internet üzerinden film, dizi, belgesel gibi çok farklı türde geleneksel medya içeriklerini ve platformlara özel üretilen özgün içerikleri aynı anda sunan ortamlar. Büyük çoğunlukla reklamsız, seri izleme olanağı tanıyan bu platformlar seyirci isteğine göre şekillenmekte. Başka bir ifade ile seyirci, istediği zaman bu platformlara girerek istediği içeriği izleyebiliyor. Var olan medyaya göre şekillenmek yerine seyirci kendine göre medyasını şekillendiriyor yani. Bu platformlarda çok çeşitli ve alternatifli içeriklerin olması yani seçeneklerin fazlalığı, eski yeni birçok içeriğe ulaşabilme, kaldığınız yerden devam edebilme özellikleri kullanıcılar için önemli kolaylıklar.

Uygun fiyata kaliteli görüntü ve içerik sağlanıyor. Son yıllarda bilgi ve estetik zevki yüksek bir izleyici topluluğunun oluşması ister istemez yoğun rekabetin yaşandığı medya sektöründe içeriğin daha çekici kılınması gerekliliğini doğurdu. Estetik zevki yüksek izleyicileri ekrana çekebilmek, kanala yöneltebilmek için daha sanatsal ürünler ortaya konmaya başlandı. Gerek öykü gerek dekor gerek kostüm gerek sahne düzenlenmesine daha dikkat edilir oldu. Zira amaç doyurucu ve öykünün kendi evrenindeki gerçekliğine inandırıcı sinemasal sahneler inşa etmek. Artık hedef kitle kısmında her şeyi didik didik eden, araştıran, çok fazla türde içerik izlemiş, kolay beğenmeyen, eleştiren bir seyirci kitlesi var.

Netflix'in ettikleri

Digitürk, Hulu, HBO, TV+, Apple TV, Netflix, Amazon Prime, Blu TV, Puhu TV gibi yerli ve yabancı pek çok dijital platform mevcut. Dijital platformları öne çıkaran gündemimize taşıyan ise Netflix oldu. Netflix zengin içeriği, güçlü alt yapısı ve ses getiren özgün yapımları ile adından çok söz ettirdi.

Netflix, 1997 yılında, Reed Hastings ve Marc Randolph tarafından DVD satış ve kiralama şirketi olarak kuruldu. Şirket 2007 yılında internet üzerinden yayın özelliğini aktive ederek dijital platform olma yolunda ilk adımlarını attı. 2010 yılında IOS ve sonrasında Android uygulamaları ile mobil dünyaya açıldı. 2011 yılında müstakil internet yayınına devam ederken DVD kiralama işlevini başka bir şirket üzerinden yürütmeye başladı.

Zengin içerikleri ile sektörde ilerleyen Netflix, asıl çıkışını orijinal içerikleri ile yaptı. House of Cards, Narcos, La Casa de Papel gibi beğenilen diziler, izleyici sayısını artırdı. Bu noktada şirketin teknoloji ile uyumlu bir politika izlemesi ve yeniliklere açık olması da etkili oldu. Çevrimdışı izleme, interaktif izleme seçenekleri sektörde ilklere imza atarak öncü bir kimlikle yoluna devam etmesini sağladı. Dünyaya hızla dağılan şirket, film, dizi, belgesel ve çocuk içerikleri ile ürün gamını genişletirken farklı ülkelerden topladığı öyküleri kendi üretim anlayışı içerisinde üretti. Özgün ve farklı içerikler, kitlelerin ilgisini çekti. Son paylaştığı verilere göre 190'dan fazla ülkede 139 milyon üyeye ulaştı.

Maddi olarak sıkıntıda olduğu ifade edilen Netflix'i bekleyen bir başka tehlike ise Apple TV ve Disney+ gibi yeni yayına başlayan güçlü dijital platformlar. Bizi asıl ilgilendiren nokta ise Netflix'in sinemaya yaklaşımı. Kendi filmlerini de üreten Netflix, ilk olarak Cannes Film Festivali'ne 2 film (Okja ve Meyerowitz Stories) ile katılarak dikkatleri üzerine çekti. Her iki filmin sinemalarda gösterime girmeden ana yarışmaya katılması festival jüri başkanı Almodovar'ın tepkisine yol açtı. "Yeni jenerasyonun farkına varamadığı bir şey için yaşadığım müddetçe mücadele edeceğim, o da büyük ekranın seyirci üzerindeki hipnotize edici etkisi" sözleri ile bu tür girişimlerin sinemaya zarar vereceğini ifade etti Almodovar. Will Smith ise yeni yapım olanaklarının seyirciye özgür seçenekler sunduğunu ifade ederek Netflix'i savundu. Filmleri ıslıklanan ve tutumu eleştirilen Netflix, filmleri sayılı salonda vizyona sokarak ortamı yumuşatırken Oscar ödüllerine aday olan filmi Roma ile de yine aynı soruyu gündeme getirdi: Djital platformlar sinemaya zarar veriyor mu, sinemayı öldürecek mi?

Meksikalı Yönetmen Alfonso Cuaròn imzalı Roma, dijital platformda yayınlandıktan sonra Venedik Film Festival'indeki Altın Aslan ödülü ile dikkatleri üzerine çekti. Sınırlı sayıda salonda vizyona da giren film teknik anlamda kusursuzluğu ile çok övüldü, ödüllere layık görüldü. 10 dalda Oscar'a aday gösterilen Roma, 91'inci Oscar Ödüllerinde 3 Oscar'ı (En İyi Yönetmen, Yabancı Dilde En İyi Film ve En İyi Sinematografi) almaya hak kazandı. Netflix'in sinema deneyimine zarar veriyor eleştirilerine karşın filmin ünlü yönetmeni Cuarón, tam aksini söylüyordu. Ona göre Netflix gibi mecralar, sinemayı çeşitlendirmek için bir fırsat ve farklı filmlerin gösterilebileceği ortamlardı ve bu yüzden birçok yönetmen bu platformlara filmlerini taşıyordu.

Mısır tartışmaları arasında 2019'a kötü bir giriş yapan Türk sineması içinde eleştirilen bir noktaya geldi Netflix. Zira Yılmaz Erdoğan'ın Organize İşler: Sazan Sarmalı filmi vizyona girdiği 3'üncü haftasında Netflix'te gösterilmeye başlandı. CGV Mars Sinema Group'un promosyonlu bilet satışlarındaki politikasını eleştiren Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar ve Mahsun Kırmızıgül yeni filmlerinin vizyon tarihlerini ertelemişlerdi. Karşılıklı atışmaların neticesinde taslak hâlindeki Sinema Kanunu'nda bazı değişiklikler yapılarak sektöre istikrar getirilmeye çalışıldı. Bu bağlamda büyük sinemacıların gönlü olmuşken Organize İşler: Sazan Sarmalı'nın dijital platformda gösterilmesi bir kısım sinemacı, eleştirmen ve sanatseveri rahatsız etti. Yine sinemanın büyük zarar göreceği, bu platformların sinemalara zarar verdiği, bu tür yaklaşımların bir ihanet olduğuna kadar varan sert eleştiriler yapıldı. Bunun üzerine filmin yapımcı şirketi BKM, sadece Organize İşler: Sazan Sarmalı'nın Netflix'te gösterileceğini ve diğer filmlerin sinemalarda vizyona gireceğini dile getirdi.

Netflix diğer taraftan ilk Türk yapımı Hakan: Muhafız (Protector) dizisi ile Türk izleyicisinin kalbini kazandı. Dünyanın dört bir yanında gösterilen dizi muhteşem İstanbul görüntüleri ile turizm elçisi gibi çalışıyor. 3 ve 4'üncü sezonu onaylanan dizi yeni Türk dizilerine de Netflix'in kapılarını açtı. Bu kapıdan ilk giren ise Beren Saat ve Mehmet Günsür'ün başrollerini oynadığı Atiye (The Gift) oldu. Çekimlere başlanan dizi İstanbul'dan Göbeklitepe'ye uzanan gizemli yolculuğu işliyor.

Genç ve güzel ressam Atiye'nin sürükleyici ve mistik hikâyesi, tarih, mitoloji ve doğayı buluşturacak. Dünyanın randevusu bu sefer sadece İstanbul'un tarihi güzellikleri ile değil Göbeklitepe ve Nemrut olmak üzere, zengin Anadolu topraklarının doğal güzellikleri, tarihi ve kültürel değerleri ile olacak.

Ne olacak bu sinemanın hâli?

Sinema insanın çok farklı ihtiyaçlarını karşılayan bir olgu... Her şeyden önce insanın yalnızlıktan kurtulmasını sağlayarak toplumsal bir varlık olduğunu hatırlatıyor. Sinema herhangi bir tehlike altında olmadan belli bir yaşam standardına sahip "seçmece" insanlar için de eğlenme imkânı sağlıyor. Güvenli ortamda insan pek çok duygusal gereksinimini kimseyi rahatsız etmeden oldukça etkili bir şekilde gideriyor. Dramatik yapısı güçlü filmler, insanları kâh ağlatıyor kâh güldürüyor kâh korkutuyor. Bu duygusal boşalım insanın kendini daha rahat hissetmesini sağlıyor. Bu sayede oldukça stresli geçen bir gün mutlu bir şekilde devam edebiliyor ya da huzursuz bir hafta daha kolay bir şekilde hazmedilerek yaşama devam edilebiliyor. Bunun yanında aile arkadaş veya ait olunan herhangi bir grup ile birlikte icra edilebilen sinema etkinliği, sosyalleşmeyi de sağlayarak kişilerarası iletişimin, aile içi iletişimin kuvvetlenmesine yardımcı oluyor. Ortak beğeni çerçevesinde ortak noktaların artmasını sağlayarak insanlar arasındaki ilişkilerin kuvvetlenmesine de katkı sağlıyor.

Sinema aynı zamanda belli oranda bilgi birikimine sahip olunmasına da hizmet ediyor. Bilinmeyen yerler, olaylar, kişiler hakkında bilgi verebiliyor; tarihî olayları bir öykü içerisinde vererek insanların bilgi birikimine katkıda bulunuyor; pek çok konuda insanların doğru bilgiye ulaşarak bilinçlenmesine yardımcı olabiliyor.

Bu özelliklere bakıldığında sinemanın işlevselliğini henüz yitirmediğini söylemek mümkün... Medya giderek küçük ekranlar ile kişiselleşmeye gitse de hâlâ sosyal bir varlığız yani tek başımıza maddi ve manevi ihtiyaçlarımızı karşılayamıyoruz. Ne android'ler ne cyborg'lar hayatımıza tam anlamıyla müdahil oldu. Robotlar şu an için emrimizde, verilen işi yapıyorlar ancak yapay zekânın her alanda süren hızlı gelişimi düşünüldüğünde distopik bir dünya rahatlıkla öngörülebilir. Ölümün kolay, yaşamın hastalıklı, dünyanın adaletsiz olduğu bir sürece girip kıyamete geri sayım yapacağımız çok aşikâr.

Aslında korkacak bir şey yok. Dijital platformlar bir yok edici değil. Sadece çok hızlı ve büyük bir dönüşüm geçiriyoruz. Sinemanın kendine has özellikleri kaybolmayacak ama teknolojiye paralel değişimleri sürecek. Sinema salonları teknoloji ve konfor olarak daha üst seviyeye çıkacak. Bunun yanında kalabalık sinema salonların yerini kiralanabilen daha küçük, özel salonlar alacak. İçeriklerin daha kaliteli ve üç boyutlu, artırılmış gerçeklik boyutu ile zenginleştirilebileceğini söylemek mümkün. Aynı öykünün farklı versiyonları ile seyirci alternatif öykü anlatımları ile baş başa bırakılacak. Bu sınırlı tercihe dayalı seçimler, öykünün içine katılan seyirciyi öykünün bir parçası haline getirme aldatmacası içerisinde bireyleri kendi öykülerini de oluşturmaya itecek. Bireysel içeriklerin yarıştığı platformların sayısı artacak. Öne çıkan belli kurum, şirket ve yapılar olacağı gibi yetenekli bireyler de bu pastadan pay alabilecektir.

BİZE ULAŞIN