Modern hayat sürekli yeni bağnazlıklar üretiyor. İlerlemenin ve bilimin olduğu yeri güvenli liman gösterip; sanatın, teknolojinin ve felsefenin olduğu
yerde "bağnazlık" olmazmış gibi bir hava yayıyor. Oysa modernliğin bizzat kendisi insanları yeni bağnazlıklara ikna ediyor. Senin gibi düşünmeyen, yaşamayan, hissetmeyen herkesi bağnaz sanman, kendi cahilliğini örtmenin en kolay yolu çünkü. Ve müthiş bir kafa konforu. Yüksek Batılı değerleri say desen ezberlenmiş birkaç cümleden öteye geçemeyeceklerdir. Nietzsche, Hölderlin, Heidegger, Proust, Sartre gibi adamları değil de Alain de Botton gibi üçüncü sınıf yazarları okurlar ve genelde İtalyan Yeni Gerçekçi sinema akımına tav olurlar. Londra, Paris, Berlin üçgeninde seküler, New York'ta beatnik, Roma'da şaşkın ve âşık, Venedik'te romantik olurlar. Genelde kaderleri İzmir'e dönüp gevreğe talim etmektir.
Reklamcı, orta sınıf yönetici falan olurlar. Akşamları Nevizade, Asmalı, Kadıköy, Bostancı… Fanatikleri de Beşiktaşlı. Muhakkak her millî bayramda duyar kasarlar. Oruç, gereksiz aç kalmak; Kurban, hayvan katliamıdır onlar için. Yaz ortasında çıkacakları dünya gezisinin ellerinden alınmaması üzerine kurulu bir dünya tasavvuru içinde yaşarlar. Evlerinin bir köşesinde muhakkak küçük bir bar bulunur. Şarabın yanında hangi peynirin tüketileceği konusunda uzmandırlar. Babaları kesinkes eski bir sol parti üyesi ya da sempatizanıdır. Geri kalmışlığımızın asıl nedeni İslam'dır onlara göre. Fakat bunu hiçbir zaman net olarak dillendiremezler. Memleketin asıl inanç anlayışının yerine ikame bir din uyduranları göklere çıkartırlar. Gelenekten nefret ederler. Hz. Mevlâna, onlar için kişisel gelişim uzmanından öteye geçmez. Sema eden dervişleri izlerken gizli bir vecd halini yaşadıklarını söyleyerek Mevleviliğe methiyeler düzerler ama sema eden dervişlerin diğer 24 saatlerindeki hayat tarzlarını bilmek istemezler. İstanbul'un tarihî yarımadasının sağ iktidarlar tarafından beton zulmüyle kuşatıldığını sürekli söylerler ama Maslak'ta, Levent'te çirkin gökdelenlerle kuşatılmış hayatlarını bahse açamazlar. Sosyal medyada hiçbir zaman fikri sahada yan yana gelemeyecek insanları bir araya getirmeyi müthiş bir ilericilik olarak lanse ederler. Kemal Tahir'i, Hikmet Kıvılcımlı'yı, İdris Küçükömer'i, Mehmet Ali Aybar'ı bilmeden solcu; Nutuk'u sadeleşmemiş halinden okumadan Kemalist olduklarını iddia ederler. Bu tipolojiyi bir yerlerden tanıdığınızı düşünüyorsanız, gelin dosyamızı beraber okuyalım.