Modern hayat bizi sürekli ikilemlerde bırakmakta usta. Bir taraftan sabah akşam TV'lerde, dergilerde vesair mecralarda sağlıklı hayattan, diyetten, dengeli beslenmeden bahseden yayınlar dinliyor ve okuyoruz. Öte yandan nereye gitsek, hangi markete uğrasak aynı sorunlu gıdalarla karşılaşıyoruz. Pandemiden bu yana öyle bir hale geldik ki herhangi bir paketli gıdayı içeriğini okumadan alamıyoruz. Çoğu zaman neyi okuduğumuzu da bilemiyoruz. Hayatımıza bir anda koruyucu maddeler, katkılar, gdo'lar girdi. En güvendiğimiz manavdan bile aldığımız ürünün mumla parlatıldığını öğreniyoruz. Velhasıl hayatımızı bu kadar yakından ilgilendiren "gıda" meselesinde zihinlerimiz oldukça karışık.
Bütün bu karmaşa içinde kendince çözümler bulanlarımız da var. Beş on metrekare toprağa domates, biber, yeşillik ekmek istiyoruz. Onlar yeşerdikçe bizim de dertlerimiz, sıkıntılarımız yeşerecek; dalından koparılınca da bitecek sanıyoruz ama bitmiyor. Bir tarım toplumu olmamıza rağmen, hızlı sanayileşme ve kentleşme nedeniyle dedelerimizin nasıl tarım yaptığına dair bilgilere sağlıklı ulaşımımız kesilmiş. On metrekare toprak bulanlar bir yerden sonra sıkılıyor, bıkıyor. Çünkü toprağa gidiyor, kırsala ulaşıyor ama şehirli dertlerini de o toprağa ve kırsala taşıyor. "Şehrin insanı, şehrin insanı şehrin/pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin…"
Yediklerimiz içtiklerimiz bir yere kadar bize hayat sağlarken bir yaştan sonra artık bizleri azar azar zehirlemeye başlıyor. Oysa bu doğanın dengesinde var. Hücrelerimizin yaşamak için ihtiyaç duyduğu besinler zamanla hücreleri parçalıyor. Bir de işin manevi yanı var elbette. İnsan yediklerinden ibarettir düsturunca, yenilen haram lokmanın insanın ruhunda yarattığı tahribat var. Neyi, nasıl yiyeceğiz? Gıda konusunda kime güveneceğiz? Gelecekte beslenme nasıl olacak? Tavsiyeler, öngörüler, öneriler neler… Dosyamızda biraz da bu karmaşayı mümkün olduğunca giderelim istedik. Gelin bu toplu resme birlikte bakalım. Afiyet olsun efendim…