BATI EMPERYALİZMİNİN YENİ İDEOLOJİSİ “YENİ SOL”
Eski Sol dış politikası, 1956'da Sovyetlerin Macaristan'ı işgal etmesinden sonra, oradaki ayaklanmaya tepki olarak çökmeye başladı. Sovyetlerin bir devrimi ezmesini görmek Batılı komünistleri ve Batılı solu zor durumda bıraktı. Moskova'daki parti çizgisi giderek daha şeffaf bir şekilde Rus emperyalizminin meşruiyeti haline geldikçe Batı'daki solun rotası bozuldu.
Avrupa'da başlayıp dünyaya yayılan Yeni Sol 1960'larda işte bu koşullardan ortaya çıktı. Yeni Sol, Sovyetler Birliği'nde fiilen var olan sosyalizmin gerçeklerinden memnun değildi. Onları tatmin etmeyen şey demokrasinin ya da kişisel özgürlüğün yokluğu değildi. Daha ziyade, Batı'dakine benzer
"rasyonalist" kurumlara ve baskıcı ahlaka sahip bir toplum yaratan Rus devriminin kendisiydi.
Yeni Sol'un dikkatini bu tarihten sonra daha genç devrimci hareketlere çevirmesi şaşırtıcı değildi. Partizanlar, Rusya'daki devrimde bir şeylerin ters gittiğini ve geleceğin devrimcilerinin bu hatalardan ders çıkarabileceğini düşünüyorlardı. Bu nedenle özellikle dünyanın daha fakir bölgelerindeki çatışmalarla ilgileniyorlardı ve muhtemelen dış politika meselelerine Eski Sol'un şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla odaklanmışlardı.
Yeni Sol, bundan sonra kendisinigüçlü bir şekilde dünyanın yoksul kesimindeki hareketlerle özdeşleştiriyordu. 1960'lardaki öğrenci ve savaş karşıtı
protestoları, Latin Amerika'da, Doğu Asya'da ve hatta Çin'de devrimi yayan aynı küresel hareketin parçası olarak gördü. Bu Batılı Yeni Solcuların birçoğu, 1960'larda Çin'de olup bitenlerin, Stalin'in 1930'larda iktidara gelmesinden temelde farklı olduğu inancıyla kendilerini Maoist olarak tanımlamaya başladı.
Batılı jeopolitik kuşatma zincirinin zinde halkası
Bu yeni eğilimin en önemli nedenlerinden biri de ABD'nin küresel Asya jeo-politikasıydı. ABD Sovyet Rusya'ya karşı Çin açılımı yaparak tüm ilerici sol ve diğer muhalif hareketleri Rusya Komünizmi karşıtı cephede toplamayı başarmıştı. Yeni sol, solculuk yaptığını zannederken aslında ABD'nin Asya'da Sovyet Rusya'ya karşı geliştirdiği yeni jeopolitik kuşatma zincirinin yeni halkası olmuş ve farkında olmadan Amerikan emperyalizminin en etkili kurşun askeri haline gelmişti.
Eski Sol'un anti-emperyalizmi güçlendi. Ancak bir farkla: Artık ezilenler işçi sınıfı değil, Batılı olmayan ırklar veya kültürlerdi. Bu değişim neden meydana geldi? Birkaç sebep var. Muhtemelen en önemlisi, Batı ülkelerindeki yeni devrimcilerin çoğunlukla, bohem tutumları onları işçi sınıfının gerçek üyeleriyle anlaşmazlığa düşüren orta sınıf, üniversite eğitimi almış gençler olmasıydı. Eski Sol devrimciler polisin elinde Yeni Sol'un çekebileceğinden daha kötü acılar çekmiş olsalar da, polisten hiçbir zaman nefret etmediler. Aslında polis gücünün kontrolünü ele geçirmeyi arzuluyorlardı. Genç kuşak polis gücünü ortadan kaldırılması gereken baskıcı bir araç olarak görüyordu.
Yeni Sol, özgürlükçü tutumlara varan tutumlar geliştirdikçe, işçi sınıfı kurumlarına, özellikle de kiliselere ve sendikalara karşı yöneldi. Ancak savunacak ezilen bir halk olmadan sol amaçsız kalırdı. Böylece, 1960'lar sırasında ve sonrasında Yeni Sol, odağını dışarıya doğru, partizanlarının kişisel temaslarının çok az olduğu, ancak onların gözünde neredeyse mistik bir statü kazanan üçüncü dünyanın çekici ve gizemli yoksullarına çevirdi. Marcuse yolu gösterdi. "Gerçek şu ki tekelci emperyalizm ırkçı tezi doğruluyor: beyaz olmayan nüfusu giderek daha fazla bombaların, zehirlerin ve
paranın acımasız gücüne maruz bırakıyor; Böylece metropollerdeki sömürülen beyaz nüfus bile küresel suçun ortağı ve yararlanıcısı haline geliyor."
Vaziyeti kurtarmaya dönük yeni analiz biçimleri
Yeni Sol'un ülke içindeki tutkuları neredeyse tamamen kültüreldi. Çeşitli "kurtuluş" biçimleri aradı ancak yeni bir toplum için hiçbir zaman önceki komünistlerin sağladığı kadar ayrıntılı bir program sunmadı. Yeni Sol'un birçoğu yeni bir toplumun ana hatlarını bulmak için yurtdışına ya da daha ilkel yaşam biçimlerine baktı. 1970'lerde ve 1980'lerde, yeni ortaya çıkan yeşil hareket, hiyerarşik olmayan otoriteye dair belirsiz kavramları toplumun
ne olmaması gerektiğine dair bir vizyonla tamamlayacaktı. Ancak bu hareket bile hiçbir zaman eski komünist programın yerini alacak tutarlı bir program ortaya koymadı. Bunun yerine bir sayıdan diğerine atladı ve pankartlardaki sloganlar değiştikçe protestolar her yıl devam etti.
Küresel çevredeki devrimci gelişmelere duyulan coşku sonsuza kadar süremezdi. Sorun bu hareketlerin kaybetmesi değildi, sorun çoğunun kazanmasıydı. Vietnam'da komünistler savaşı kazandı. Çin'de Mao, Kültür Devrimi'nde galip geldi. Castro, Küba'da rejimine yönelik Amerikan saldırılarını savuşturdu ve gücünü pekiştirdi. Ancak bu komünist zaferlerle yeni bir kurtuluş dönemi açılmadı. Yeni rejimler baskıcı olmaya devam etti, ekonomileri hiçbir zaman gelişmedi ve toplumları yoksul kaldı.
Sandinistalar 1979'da Somoza'yı devirip yerine devrimci bir hükümet kurduğunda, Castro yirmi yıldır iktidardaydı ve Küba henüz bir cennet haline
gelmemişti. Yine de Yeni Sol, bir sonraki üçüncü dünya devriminin yolu açacağı umudunu taşıyordu. Pek çok yoksul ülkenin devrimci retorikten bıktığı 1990'larda bile Yeni Sol, Meksika'daki Zapatista hareketine liderlik eden Meksikalı felsefe profesöründen devrimciliğe dönüşen Subcomandante Marcos'a hayran kaldı. Hugo Chavez'in Venezuela'da ortaya çıkışı onları heyecanlandırdı. Ve Yeni Sol'da yeni bir analiz biçimi ortaya çıktı. Bu da Batı'nın gerileyişine ve Soğuk Savaş sonrası Amerika liderliğindeki küresel düzenin parçalanmasına odaklanmaktı.
Avrupa ve benmerkezci bir yaşam tarzı projesi
Amerika liderliğindeki düzenin üstünlüğüne meydan okuyan yeni ortaya çıkan düzen, Yeni Sol'u zor durumda bırakıyor. Elbette doğru tahminlerde bulunduklarını iddia edebilirler. Amerika önderliğindeki düzenin zayıflıklarına ilişkin analizleri, örneğin Irak ve Afganistan işgallerini planlayan ABD'nin
dış politika kurumlarını yöneten neo-muhafazakâr müdahalecilerin analizlerinden çok daha doğru çıktı. Peki, Yeni Sol, ortaya çıkışını öngördüğü Batı dışı çok kutuplu dünya düzenini onaylıyor mu?
Yeni Sol, unutmayalım ki çoğunlukla Avrupa merkezci ve benmerkezci bir yaşam tarzı projesidir. Sosyalizmin büyük bir kısmı onlar için yüzeyseldir ve daha çok 68 yazında ortaya çıkan yaşam tarzı sorunlarına bağımlıdırlar. Bu yaşam tarzı sorunları artık Batılı güç yapılarının derinliklerine yerleşmiş durumda. "Gökkuşağı bayrağı"nın sancaktarlığını yapan Batılı kapitalist ülkelerin dış politikası bile artık Yeni Sol'un dilini konuşuyor: Demokrasi,
özgürlük, insan hakları, iklim değişikliği, küresel ısınma ve cinsiyetçilik…
Sonuç; Yeni Sol'un kavrayamadığı tuhaf bir çelişki var ortada. Gelişmekte olan dünyanın yükselişini ve Batılı kapitalist ülkelerin düşüşünü kutluyorlar.
Oysa Batılı kapitalist ülkeler Yeni Sol'un siyasi programının büyük bir kısmının hayata geçirildiği ülkelerdir. Yeni Sol'un kafa karışıklığı ve kendi kendisiyle çelişmesi, Ukrayna'nın işgaline ve İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırımına verdiği tepkiye de yansıyor. Yeni Sol'dan bazıları Ukrayna'nın "kendi kaderini tayin etme" hakkına sahip olduğundan söz ederken sıra Filistin'e gelince İsrail'in vahşet ve işgalini mazur görebiliyorlar. Gerçi bazıları Ukrayna'yı CIA'nın kukla de ileti olarak tasvir edip Filistin'in devlet olma hakkını savunsa da Batı'daki Yeni Sol'un eninde sonunda varacağı menzil, Batılı sömürü sistemini ve bundan beslenen Batılı emperyal yaşam tarzını savunmak oluyor.
Batılı emperyalist sömürü düzenine kamuflaj
Nitekim Yeni Sol'un en etkili genç filozoflarından gösterilen Japon Kohei Saito, emperyalist Küresel Kuzey'in bir neferi gibi hareket ediyor. Küresel
Güney'deki insanlarla kaynakların yağmalanmasına dayalı emperyali yaşam tarzının militan bir savunucusu olan 36 yaşındaki Saito, yeşil emperyalizme dair narkotik kavramların pençesindeki Z kuşağının en gözde düşünürü. Batı'nın yeni Fukuyama'sı Saito, iktisadi ve sosyo-ekolojik dünyanın revaçtaki bütün kavramlarını peş peşe sıralıyor. "Dünyayı kurtarma"ya yelteniyor. Oysa bu janjanlı kavramlarla aslında yağma ve talana dayalı Batılı emperyalist sömürü düzeninin vahşiliğini kamufle etmeye çalışıyor.
Batı dışı toplumlara "Özgürlük fakirlikte ve minimal yaşamakta. Elektrik tüketmeyin, Modern hayatın nimetlerinin peşine düşmeyin. Doğayla iç içe bir
hayat sürün. Göl kenarında uzanın. Acıktığınızda ağaçtan meyve koparıp doyun. Sonra uyuyun. Kalan zannınızı da spor ve resim yaparak ya da kitap
okuyarak geçirin" önerilerinde bulunuyor. Bütün bu Avrupamerkezci ütopik vaatlerini haklılaştırmak için de Marx'ın hayaletiyle piyasa yapıyor. Çünkü
varlıklı Batılı milenyum ve Z kuşağının kaygılarını yansıtan Saito, "küçülme komünizmi" altında herkesi spor yapmaya, gitar çalmaya, yürüyüşe çıkmaya, bahçe işleri yapmaya ve doğayla yeniden temasa geçmeye çağırıyor.
Ancak gezegenimizdeki çoğu insan özellikle de yoksul ülkelerdeki halklar için iklimdeğişikliği masalına dayalı bu çevreci ve yeşil yaşam vaadi, her açıdan pençesinde kıvrandıkları açlık ve yoksulluğun derinleşerek sürmesi demektir. Zira Asya ve Afrika'da hâlâ milyarlarca insan sanayileşmenin en basit konforundan bile mahrum. Yani 24 saat elektrik, modern konutlar, ısıtma ve soğutma teknolojileri, ulaşım, sağlık ve eğitim hizmetleri bekliyor.
Bu da ancak enerji tüketiminin artmasıyla olabilir.
Yeşil enerji tuzağı
Fakat Saito gibi Batılı Marxist çevreciler, fakir ülkelere rüzgâr ve güneş enerjisiyle yetinmelerini söylüyor. Modernizm öncesi ilkel bir hayatı dayatıyor. Hâlbuki yaşam standartlarını yükseltmek isteyen dünyanın fakir ülkeleri ve halklarının nükleer enerjiye ve fosil yakıtlara güvenmekten başka seçeneği yok.
Çünkü Batı'nın yeşil enerji tuzağına düşen ülkelerin kalkınması ve gelişmesi hayal olacaktır. Küresel Güney'in Batı'nın pençesinden kurtulmasının tek yolu yeşil emperyalizmin masallarına inanmamasıdır. Batı tarafından iklim değişikliği ve yeşil enerji adı altında dayatılan yapısal az gelişmişliği reddetmek gerekiyor. Batı'nın sosyoekonomik modeli olan kapitalizmin çöküşünün bedelini dünyanın geri bıraktırılmış halkları ödemek zorunda değil.
Çin açılımıyla Sovyet Rusya'nın kuşatıldığı dönemde ABD'nin geliştirdiği stratejilere göre mevzilenen Yeni Sol şimdi de ekolojik radikalizm ve cinsiyetçilik gibi ajandalar üzerinden yeniden hizaya sokuluyor.
Emperyal Batı'nın çıkarlarının ve hedeflerinin en etkili ideolojik aygıtı, kurşun askeri ve aparatı şeklinde hareket eden Yeni Sol'un temel görevi ise şu: Amerikan hegemonyasına meydan okuyarak çok kutuplu yeni bir dünya inşa eden Rusya, Çin ve Türkiye gibi aktörlerin Batı'nın sözde demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi içi boşalmış kavramları yanında yeşil emperyalizm gibi yeni tedavüle sokulan ajandalar üzerinden kuşatılmasına kültürel
ve ideolojik açıdan hizmet etmektir.