H. Şule Albayrak: Türkiye’de piyasalaşan din ve maneviyat arayışları

Türkiye’de piyasalaşan din ve maneviyat arayışları
Giriş Tarihi: 17.11.2020 15:10 Son Güncelleme: 17.11.2020 15:10
Tarihte piyasa ilk kez tanrılaştırıldı, kapitalist piyasa yüce ve kudretli tek Tanrı hâline geldi. “Piyasa Tanrısı” temsilcileri, ritüelleri, ödül ve ceza sistemiyle günümüzün hâkim inancını temsil etmekte.

Son yıllarda ülkemizde dinî hayattaki artan çeşitlilik dikkat çekiyor. Bir yanda sosyal medya ve internet mecralarının sunduğu imkânların etkisiyle tüm mezhep, meşrep ayrımlarıyla İslami formların daha görünür ve daha talepkâr hâle geldiğine tanık oluyoruz. Diğer yanda, alışık olmadığımız ya da toplumsal bellekte sakıncalı olduğu bilgisinin yer aldığı kimi dinsel oluşumların artmakta olduğunu gözlemliyoruz.

Dahası dinî tecrübemizde herhangi bir yeri olmayan Batı menşeli (Yahova Şahitleri, Moon tarikatı, Mormonluk gibi) veya Batı dolayımıyla gelen Doğu kaynaklı (Hare Krishna, Budizm gibi) yeni dinî akımların ülkemizdeki faaliyetlerinin ayırdına varıyoruz. Ayrıca Batı'da revaçta olan bireyci Yeni Çağ (New Age) akımlarının, özellikle büyük şehirlerdeki eğitimli orta sınıf toplum kesimleri ve daha çok kadınlar arasında revaç bulduğunu ve artan şekilde popüler kültüre nüfuz ettiğini görüyoruz.

Dinî hayattaki bu çeşitliliği anlamak, şüphesiz içinden geçtiğimiz hızlı sosyo-politik, kültürel ve ekonomik süreçlerle birlikte küreselleşmenin etkilerini göz önünde bulundurmayı gerekli kılıyor. Devletin uzun yıllara damga vuran otoriter laiklik yorumundaki yumuşama ile dinî hayatın özgürleştiği bir toplumda kamusal alana dâhil oluş, dini çeşitliliğin belirgin hâle gelmesine ve yeni dinsel yorumların oluşmasına imkân sağladı. Ancak konu bundan ibaret değil.

Liberalleşme ve küreselleşme süreçlerinin etkilerinin toplumda hissedilir hâle gelişi artan orta sınıflaşma ve bireyselleşmenin de dinî alana yansımaları oldu. Misyoner dinî akımlar ve Yeni Çağ inanışları ülkemize sivil toplum, popüler kültür ürünleri, entelektüel oluşum veya kişisel gelişim gibi farklı vesilelerle özellikle büyük şehirlerde nüfuz etme imkânı buldu. Bu sürece son yıllarda artan kitle iletişimi ve özellikle sosyal medya alanlarının dâhil oluşuyla birlikte dinsel çeşitliliğin artışı, farklı inanç formlarının oluşması ve kitlelere ulaşması süreci büyük bir ivme kazandı.

Sosyal medyada misyonerlik etkisi

Çeşitlilikteki bu gözle görülür artış ve yeni dinî oluşumlara yöneliş literatürde farklı biçimlerde açıklanmaya çalışılıyor. Örneğin maddi ya da duygusal muhtelif mahrumiyet hâlleri yaşamak, yeni dinî hareketlere yönelmede bir faktör olarak değerlendiriliyor. Yine bu tür hareketlerin taraftar toplamasında ilişki ağlarının önemli olduğu belirtiliyor.

Günümüzdeki sosyal medya alanının etkileşim imkânları bu bağlamda tüm yerküreyi kapsayacak şekilde çok önemli bir misyonerlik imkânı oluşturuyor. Nitekim saha bilgisinin ortaya koyduğuna göre din değiştirmede veya DEAŞ gibi radikal akımlara yönelmede sosyal medya etkisi güçlü şekilde hissediliyor. Yeni dinî akımlara yönelişte siyasi ya da sosyal krizlerin de etkili olduğu anlaşılıyor; belirsizlik atmosferinden bunalan anlam arayışı içindeki bireylerin tutunacağı net cevapların sunulmasıyla bu tür akımların taraftar kazandığı biliniyor. Konuyla ilgili literatür, günümüzde insanların neden yeni dinsellikler ya da maneviyat arayışları peşinde olduğunu açıklamaya çalıştığı gibi neden bazılarının bu ihtiyacı yerleşik ve kurumsal dinle değil de yeni dinsel formlarla karşılamaya yöneldiğini de anlamaya çalışıyor. Şüphesiz bu sorulara verilecek cevaplar çok sayıda saha bilgisini sağlayacak araştırmalara ihtiyaç duyuyor.

Bizim burada ele almak istediğimiz husus ise kapitalist piyasa ilişkilerinin her geçen gün hayatlarımızı daha çok etkisi altına aldığı gözleminden hareketle, sayısı ve görünürlüğü artış gösteren yeni dinî hareketlerin ve alternatif maneviyat arayışlarının da bu çerçevede anlaşılabileceği üzerine olacak. Piyasa anlayışının sadece ekonomiyi değil tüm hayatımızı etkisi altına aldığı bir vasatta, dinî alanın da bundan payını almasını bekleyebiliriz.

Her ne kadar ülkemizde dindarlık yüksek düzeyde seyretse de farklı dindarlık biçimleri ve dinselliklerle birlikte dinin tevarüs edilen ve doğumdan ölüme takip edilen, standartları yerleşmiş bir yol olmaktan çıkmaya ve bireysel tercihe konu olan bir duruma doğru yöneldiğini gözlemleyebiliyoruz.

Piyasa dininden din piyasasına

Artık insanlar arz talep ilişkilerinin konu edildiği piyasada yalnız gündelik hayatlarını idame edecek metalarla muhatap değil; aynı zamanda piyasa artan şekilde düşüncelerin, arzuların, duyguların, yaşam tarzlarının, inançların kısaca insanın anlam dünyasına dair unsurların da tüketici beğenisine sunulduğu ve kıyasıya rekabetin gözlendiği bir ortama dönüşmüş durumda.

Piyasa ekonomisinin dinî bir şevkle savunulduğunu söyleyen Karl Polanyi, ünlü eseri Büyük Dönüşüm'de 19'uncu yüzyılda liberal ekonominin militan bir inanç durumuna geldiğine işaret etmişti. Polanyi'nin liberal ekonominin dinsellik iddiasına yaptığı bu atıf Harvard teologlarından Harvey Cox tarafından bir adım öteye taşındı ve Cox, "Piyasa Tanrısı" adını verdiği pazarın tanrılaşması sorununu konu edindi.

Cox, teolojik sistemlerin tepe noktasında Tanrı inancının yer alması gibi ekonominin tepe noktasındaki kutsalın da piyasa olduğuna işaret ediyordu; insanlığın her döneminde pazarın diğer kurumlar arasında bir kurum olarak yer aldığını fakat her zaman pazar dışında değer ve anlam merkezlerinin bulunduğuna işaret etti.

Ancak tarihte piyasa ilk kez tanrılaştırıldı, kapitalist piyasa yüce ve kudretli tek Tanrı hâline geldi. Artık piyasanın üstlendiği rol, dinlerin Tanrı'ya atfettikleri rolden farksız… Böylece diğerkâmlığı, yetinmeyi, paylaşımı vaz eden geleneksel dinler yerine arzuları, rekabeti ve asla yetinmemeyi vaz eden "Piyasa Tanrısı" temsilcileri, ritüelleri, ödül ve ceza sistemiyle günümüzün hâkim inancını temsil etmekte.

Yeni mutlak gerçek olan "Piyasa" her şeyi metalaştırmış, yalnız tabiat değil insan bedeni de kutsallığından arınıp alınıp satılabilen bir mala dönüşmüş durumda. Artık insanın kanı, organları hatta genleri bile piyasaya sürülüyor ve insanlığın faydasına olma retoriği ile destekleniyor. Her şeyin metalaştığı böylesi bir dünyada hayatın sadece maddi yönü tatmin edilmekle bırakılmıyor, insanın manevi tarafını doyurucu olma iddiasındaki türlü dinsellikler, maneviyat ürünleri de piyasaya sürülerek tüketime sunuluyor.

Dinî pazar

Bu çerçevede her ne kadar kapitalizm karşıtı veya doğa dostu yeni dinsellikler ve maneviyat arayışlarının varlığını inkâr etmesek de bu anlatıların da bireyci ve tüketimci anlayışları sürdürmek suretiyle piyasaya sunulan ürünler içindeki yerini aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim doğa dostu kimi oluşumlar veya veganlık gibi ilk bakışta maneviyat bağlantısı dikkatimizi çekmeyen yeni anlam arayışlarının kapitalist üretim-tüketim düzenine ilişkin eleştirileri oluşan vegan piyasası ile birlikte değerlendirildiğinde tutarsızlık gösteriyor.

Yine Yeni Çağ hareketlerinin ortak noktası olan bireycilik kapitalizmle uyum içinde sürüyor. Ayrıca yeni dinî hareketler ve Yeni Çağ oluşumlarının hemen tümü takipçilerinden sunulacak manevi hizmet karşılığında maddi kazanç beklentisi içinde.

Kapitalist piyasa anlayışı sadece yeni dinsellik ve Yeni Çağ maneviyat biçimlerinin alanı değildir, aynı zamanda geleneksel kurumsal dinler de piyasanın işleyişinden etkilenir, inananlarını kaybetmemek ve yeni inananlara ulaşmak için piyasada yer alacak stratejiler geliştirmek zorunda kalır.

Dini bu tür bir ekonomik yoruma tabi tutmak rahatsız edici görünebilir. Ayrıca bunun Batımerkezci bir yorum olduğu da söylenebilir. Nitekim "dinî pazar" teorisi literatürde tartışılmış; dinî tekelin ve dinî alanı denetleyen herhangi bir kurumsal yapının olmadığı Amerikan toplumunu açıklama gücüne sahip olsa da başka ülkeler için çok uygun olmayabileceği söylenmiştir. Yine de bu yaklaşımın başka ülkelerin dinî çeşitliliğini açıklamak için dikkate alındığı da bir gerçektir.

Türkiye'deki dinî alana dair artan çeşitlilik söz konusu olduğunda kayda değer bir açıklama olanağı sunduğuna dair kanaatimiz aradaki farkları görmeye engel değil. Nitekim ülkemizdeki dinî çeşitliliğin güncel içeriği Batı'dakinden farklılık göstermekte… Örneğin ABD'de "dinî piyasa" Hıristiyan gruplar, diğer dinî oluşumlar, yeni dinî hareketler ve dinî olmayan maneviyat oluşumları arasındaki rekabete yer verir.

Türkiye'deki büyük rekabet

Ülkemizde ise büyük rekabet, geleneksel veya modernist İslami formlar arasında vuku buluyor ve her geçen gün bu oluşumlara yenileri ekleniyor. Bunların bir kısmı inanç, ibadet, cemaat, dünyaya karşı alınan tavır, karizmatik liderlik ve kurtarıcı Mesih beklentisi çerçevesinde değerlendirildiğinde yeni dinî hareket ya da kült nitelikleri gösterebiliyor ve zamanla toplumu tehdit eden bir noktaya evrilebiliyor.

Örneğin Adnan Oktar grubu geleneksel İslami damardan ayrışmış bir kült harekettir. Yine karizma etrafındaki birliktelik, dünyayı biz ve ötekiler şeklinde ayırma, seçilmişlik duygusu, mesiyanik beklentiler ve ahir zaman öğretileri gibi konulardaki yaklaşımlarıyla Gülen örgütü de aynı tanım içinde değerlendirilebilir. Bölgesel kaos ve radikalleşmenin etkisiyle ortaya çıkan DEAŞ'ın da bir kült hareket olduğu söylenebilir.

Tüm bu oluşumların topluma ve devlete yönelik açık tehdit oluşturmaları gerekli önlemlerin alınması sonucunu doğurdu. Devletin gösterdiği bu tür reaksiyonların benzeri dindarlığın yüksek olduğu Amerikan toplumunda da gözlendi. Örneğin David Koresh liderliğindeki Kral David Tarikatı'na FBI'ın sert operasyonuyla son verildi, FETÖ benzeri yöntemlerle Amerikan kurumlarına sızan ve devletin verilerini çalan Scientology tarikatı ise 1970'lerde Operation Snow White harekâtıyla karşı karşıya kaldı. Operasyon sonucunda kilise yöneticileri devlete sızmak, gizli bilgi ve belgeleri kaçırmaktan hüküm giydiler.

Hemen her gün kendini Mehdi ya da Mesih zanneden birileri insanlara kurtuluş vaadiyle ortaya çıkıyor. Ya da kendi dinî anlatısını tüm diğer dinî yorumlardan üstün tutan kimseler, kullandıkları saldırgan retorikle taraftar kitlelerini genişletmeye çalışıyor. Yeni dinler ve inanç guruları evrenin sırlarını takipçileriyle paylaşma vaadinde bulunuyor. Ayrıca sınırları belirsiz, belli bir dinî kalıba dökülmeyi reddeden bireyci manevi doyumu hedefleyen Yeni Çağ inanışları da bazılarını cezbediyor.

İnanç piyasasında farklılaşma

Tüm bu gelişmeler, günümüzde dinselliğin toplum üzerindeki etkisinin farklılaşarak sürdürdüğünü gösteriyor. Ancak piyasa ilişkilerine dâhil oluş ve hem geleneksel hem de kurumsal yapıdan uzaklaşma eğilimleri dinin bireysel tercihlerin konusu hâline gelmeye yöneldiğini göstermesi bakımından sekülerleşmeyle yakından ilgili.

Yeni Çağ akımlarının bireyi temel alan, kendini geliştirme vurgusu içeren, geleneksel ve kurumsal dinî yapılardan uzak duruşları din ve maneviyat arasındaki farklılaşmayı gösteriyor. Buna göre maneviyat alışageldiğimiz hâliyle bir dine mensubiyetle alakalı olmaktan çıkıp evren, bütünsellik, kendilik, özgürlük, içsel yolculuk gibi terimlerle yoğrularak teoloji dışı bireysel bir mesele hâline geliyor. Aslında bu durum, günümüz yeni insan tasviriyle de uyumlu bir görünüm arz ediyor.

Zira artık binlerce yıllık semavi dinlerin vaz ettiği eşref-i mahlukat olan, ilahi ruhtan üflenmiş insan yerine modifiye edilmiş, biyoteknolojiyle desteklenmiş "yeni insan"a geçiş güzergahında Tanrı buyruğunun kuşatıcılığının söz konusu olmadığı, toplum değerlerinin sınırlarının bulunmadığı, sadece bireysel mutluluk, başarı ve gücün önemsendiği bir ortamda yeni inançlar, yeni insan tipine uygun düşüyor.

Ülkemizde hâlen oldukça dindar olan toplumun ağırlıklı çoğunluğu tüm renkleriyle İslam'ı mutedil şekilde yaşamaya devam ediyor. Ancak en radikalinden en sekülerine İslami yorumlardaki artış ve bunların piyasada daha görünür hâle gelişi, dinî alanın sanıldığının aksine Diyanet İşleri Başkanlığı tekelinde olmadığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Aslında, piyasalaşma süreci Diyanet İşlerini de bu duruma uyum sağlamaya zorluyor.

Topluma ulaşmak için cami cemaatinin yeterli olmadığı bir ortamda Diyanet, sadece geleneksel yöntemlerle değil aynı zamanda yeni araçlarla da topluma ulaşmaya ve radikal ya da seküler dinî yorumlar, kült veya maneviyat akımlarına karşı toplumu uyarmak durumunda. Bu bir tercih olmaktan çok gereklilik hâlini alıyor; piyasalaşma baskısı da böylece ortaya çıkıyor. Dinî alanın piyasalaşmasındaki mahzurlardan korunmak için neler yapılabileceği sorusu ise her zamankinden daha önemli hale geliyor.

BİZE ULAŞIN