Sevim Zehra Can Kaya: Süleyman’ın Kum Fırtınası

Süleyman’ın Kum Fırtınası
Giriş Tarihi: 8.10.2020 12:06 Son Güncelleme: 8.10.2020 12:06
Kum Fırtınası, adalet duygusunu yitirmiş ataerkil bir yapının dayatmaları karşısında yenilenme cesaretini gösteremeyen babasından ümidini kesen Leyla’nın, kendi gerçekliği içinde en pragmatist seçimi yapıp mutluluktan vazgeçerek güç elde edişinin hikâyesi.

Sand Storm (Kum Fırtınası) İsrailli yönetmen Elite Zexer'a ait bir film. Yönetmenin ilk filmi olarak önemli ödüller kazanmış olması değerlendirmeye değer nitelikte. Zira ödül aldığı festivallerden biri olan Sundance Film Festivali, dünyanın en büyük bağımsız sinema festivali olarak biliniyor. Bununla beraber Kum Fırtınası, İsrail'in Akademi Ödülleri Ophris'te de en iyi film, en iyi yönetmen dâhil birçok ödül kazanmış.

Kum Fırtınası, adalet duygusunu yitirmiş ataerkil bir yapının dayatmaları karşısında, mümkün ve dahi gerekli yenilenme cesaretini gösteremeyen babasından ümidini kesen Leyla'nın, kendi gerçekliği içinde en pragmatist seçimi yapıp mutluluktan vazgeçerek güç elde edişinin hikâyesi. Filmi katmanlı bir okumaya tabi tutmak mümkün aslında.

Kabuğunu soymak veya yapısını sökebilmek adına ilk olarak, filmin neyi göstermediğini sorabiliriz. Bu amaçla öncelikle hikâyenin atmosferine odaklanmak mümkün. Film, İsrail'in güney bölgesindeki bir bedevi köyünde geçiyor. Hikâyenin merkezindeki unsur, Müslüman ve Arap bir aile… Dolayısıyla film boyunca sergilenen tüm problem ve haksızlıkların odağında Müslüman ve Arap gelenekleri yer almış oluyor.

Sinema gibi, görselliğin hâkim olduğu bir alanda kurgulanan hikâye marifetiyle seyircinin, bedevilik ve İslam arasında sıkı bir bağ kurmaması mümkün değil. Dolayısıyla filmin gör dediği yerden bakarsak, çağın imkânlarından mahrum bırakılmış tüm topluluklarda şahit olunabilecek yoksunlukları, Müslüman Arap toplumuna hasretmiş oluruz. Yani film, spotları bir tarafa çevirmek suretiyle, yoksunlukların öbür yakasını örtmüş oluyor.

"Hasta adam" profiline odaklanan projektör

Kameranın kadrajı Müslüman toplumuna odaklandığından, hikâyenin merkezindeki kadın sorunları açısından asıl fırtınanın, feminist hareketlerin doğduğu Batı medeniyeti içinde yahut Yahudi modernleşmesi boyunca Yahudi toplumunda koptuğu gerçeği gözden kaçıyor. Bu tutumun gayesi, projektörü muhatabının – burada Müslüman topluluklar – yarasına odaklayıp onu "hasta adam" profilinden çıkarmamak.

Işığın düşürülmediği, kadrajın yönelmediği diğer yakada ise hakiki bir fırtına koptuğunu, karanlıkta kalan hastanın bakımsızlıktan ölmek üzere bulunduğunu fark edebilene aşk olsun. Sorunu sürekli muhatabında gören tavrın arka planında, kendi hatalarını örtme gayreti olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Buradaki tutum da benzer nitelikte. Kısacası Kum Fırtınası ile yönetmen, evrensel denebilecek sorunların müsebbibi olarak yalnızca Müslüman topluluklara yüklenme refleksi ile bu sorunların sürmesine çanak tutan tavrın devam filmini çekmiş bulunuyor.

Film, Leyla ile babası Süleyman'ın çölde araba kullanma talimi yaptığı sahne ile açılıyor. Kızına otomobil kullanmayı öğrettiğini gördüğümüz baba, bir yandan da onun notlarını soruyor ama aldığı cevaplardan pek memnun görünmüyor. Leyla'nın üniversite okumasını destekleyen ve başarılı bir öğrencilik beklentisi olan babalara has sorular bunlar. Bu ilk sahnede kızını destekleyen bir baba Süleyman… Leyla'nın da babasından memnun olduğunu hâl ve tavırlarından çıkarmak mümkün… Zira ilerleyen sahnelerle gelen düğün merasiminde, babanın evleniyor olduğunu anlıyoruz. Yani Süleyman ikinci eş alıyor. Buna rağmen Leyla, bu evlilik hadisesinde annesine karşı babasının tarafını tutuyor hâl ve tavırlarında.

Yapılan araştırmalar (özellikle Batı toplumlarında) gösteriyor ki babalık rolleri, kuşaklar arası model alma yöntemi ile sürdürülüp üretilebiliyor. Diğer yandan geçmişin telafi edilmesi şeklinde bir takım davranış kalıplarıyla da güncel babalık şekillendiriliyor. Yani erkekler babalarının olumlu, güçlü ve işlevsel yönlerini model alıp kendi babalıklarında uygularken, geçmiş ilişkilerinde yetersiz ve işlevsiz gördükleri özellikleri değiştirerek telafi etmeye çalışıyorlar.

Bu aslında bir yandan pasif diğer yandan aktif olunan bir babalık inşası süreci… Kum Fırtınası örneği üzerinden mezkûr bulgulara bakarsak, Süleyman'ın hâli ile benzeşen çok taraf olduğunu tespit edebiliriz. Süleyman, imkân bulduğu oranda kızlarına özgürlük alanı açmak için çaba sarf ediyor. Dolayısıyla babasından ve ataerkil kamudan öğrendiği baba-kız ilişkisindeki olumsuzlukları telafi etmeye çalışıyor. Film özelinde konuşursak bunlar, modernleşmenin Süleyman'a sağladığı imkânlar dâhilindeki adımlar aslında. Araba kullanmayı öğretmek yahut üniversite eğitimi aldırmak gibi… Süleyman, modern bir birey olarak Leyla'nın hayatını kolaylaştıracak imkânları sağlamak adına, alışılmış davranış kalıplarının ötesine geçebiliyor.

Ataerkil yapının tozlu çerçeveleri

Ne var ki insani esnekliğini yitirmiş ataerkil yapının gerekliliklerini aşma noktasında, Süleyman tıkanıyor. İşlevsizleşmiş ve donuklaşmış gereklilikler dünyasının çözümleri dışına çıkamıyor.

Sonuç olarak Süleyman, kızına denk, onun seçeceği ve seveceği bir eş ile evlenmesi kararını kendi iradesi ile veremiyor. Zira bu tip sorunları çözmede ona cesaret verecek inisiyatif alıcı güçten yoksun. Kendisini yenileyememiş bir ataerkil yapının tozlu çerçeveleri arasına sıkıştırılmış dinin özüne temas edemiyor. Geleneği mümkün kılan dinî tasavvur ile yeni/den bir ilişki geliştirememiş olması, Leyla'nın babasının en büyük engeli olarak duruyor.

Süleyman'ı bazı noktalardan mazur görmek de mümkün. Zira alışılagelmiş babalık ilişkilerini yahut güncel ataerkil kodları devam ettirmek, somut varlıkları, güçlü ve olumlayıcı nitelikleri dolayısıyla daha kolayken, telafi ederek dönüştürme ve yerine yeni bir model geliştirebilme işi daha zordur. Bir baba, ailesi için olumsuz kararları yahut davranışları telafi etmek adına, olumlu bir şema ve/veya modele ihtiyaç duyar. Süleyman'ın organik temas kurabileceği, olumlu bir örnek bulunmuyor. Yahut çevresinde bulunan örnekler, ideal kaynaktan -aile Müslüman olduğuna göre Kuran ve sünnettenideal ve pratik açıdan uzaklaşmışlar. Bu nedenle Süleyman'ın ailesi için uygun görülen çözümler sadra şifa olamıyor.

Bunun ötesinde filmde, namaz kıldığını yani dini birçok boyutuyla pratize ettiğini gördüğümüz tek figür Leyla. İçinde yaşadığı topluluğun, üzerine inşa edildiği dinin gerekliliklerine en sıkı şekilde bağlı olan figür bu genç kız. Filmin başlarında babasına adeta hayran olan, ikinci eş hadisesinde dahi ona hak verdiğini hâl ve tavırlarında izleyebildiğimiz, üniversite öğrencisi bir kız Leyla. Müstakbel eşini de kendi seçmek isteyen öz-güveni yüksek bir şahsiyet.

İnsani esnekliğini yitirmiş bir yapı

Celile ise hem Süleyman'ın hem de özellikle kadın söz konusu olduğunda adaletsizlik üreten ataerkil yapının sorunlarının farkında bir eş ve anne. Kızını, insani esnekliğini yitirmiş bu yapıya karşı uyarıyor ama sonuç alamıyor. Celile, Süleyman'ı da arada sırada uyarmaktan geri kalmıyor. Kocası, çevresinin etkisi altında kararlar alıp buna uygun adımlar attıktan sonra, gerekeni yaptığını söyleyerek kendini savunuyor. Celile ise bu savunmaların geçersizliğini ironik bir dille ifade ediyor. Ne zaman gerekeni yapmaktan kurtulacağını soruyor eşine. Zira Süleyman, en iyisi olmadığının farkında olsa da sürekli gerekeni yaptığı iddiasında…

İkinci bir evlilik yapması da bu gerekliliklerden biri olarak beliriyor Süleyman için. Belki de hiç erkek evladı olmadığından yeni bir evlilik yapmak zorunda kalmıştır, kim bilir. Filmde bu nokta açıklığa kavuşturulmuyor. Güçlü bir gereklilikler atmosferi ile kuşatılmış Süleyman kısacası. Öz-güvenli ve iradeli bir şahsiyet olarak hareket edebileceği zemini hiç olmamış. Bu nedenle kendi öz kızı hakkında, doğru kararı verebilmekten yoksun. Çünkü doğru karara varmasını destekleyecek, dinin temel kaynakları ile temasını yitirmiş. Bu durum Süleyman'ı, insani esnekliğini yitirmiş bir yapının zorunlu kıldığı kurallar içine hapsediyor. Onu, özgür iradesi ile seçimler yapabileceği sağlam zeminden uzaklaştırıyor.

Zemin kayınca Süleyman'ın ailesinin ağır bedeller ödemesi kaçınılmaz hâle geliyor. Babanın tabi olduğu, idealini ve insaniliğini yitirmiş yapının dayatmaları karşısında pasif bir hâle geliniyor. Mesela Celile, Leyla hakkında verilen kararı sorgulayıp, Süleyman'ı erkek gibi davranmaya ve kızına denk bir eş bulmaya davet ettiğinde evden kovulabiliyor.

Kazanılan-kaybedilen erkek kimliği

Bu durumu açıklamak için V. J. Seidler'in tespitine başvurulabilir: Erkek kimliği kazanılması gereken ve kaybedilme ihtimali olan bir sosyal konumdur. Yani erkek, erkekliğinin meşruiyetini bu görevler çerçevesinde ve toplumdan topluma değişebilecek vazife tanımlarıyla, ataerkil kamudan alır ve onaylatır. Oranın onaylamadığı davranış ve seçimleri yaşatan erkeğin erkekliği sorgulanır. Süleyman'ın agresifleşerek Celile'yi evden kovmasına sebep olan saik, yukarıda ifade edilen -Batı'lı örneklemlerden elde edilen- araştırma bulguları olsa gerek.

Celile Süleyman'dan, kızına damat adayı olarak yine kendisinin belirleyeceği grup içinden ama en azından ona denk bir eş seçmesini istiyor. Bunu yaparsa gerçek bir erkek gibi davranmış olacağını vurguluyor. Hâlbuki Süleyman için tek onay merci köyün ihtiyar heyeti, erkek kamusu, işlevsizleşmiş ve adaletsizlik üreten ataerkil yapı. Oranın onayladığı bir erkekliği elde edebilmenin yolu ise, bu taleplerle gelen Celile'nin evden kovulmasından geçiyor. Ve dahi Leyla'nın kendisine denk olmayan bir kişiyle evlendirilmeye ikna edilmesi şart. Yoksa Süleyman, son derece kırılgan bir zemine oturan cinsiyet rollerini kaybedip, topluluğun önde gelenleri nezdinde itibarsızlaşabilir.

Süleyman'ın tercih ve davranışlarını büyük oranda belirleyen erkekliğin meşruiyetini kaybetme korkusu, Leyla'nın, iradesini eline alması ile sükûnete kavuşuyor. Leyla, artık anlamaya ve yakınlaşmaya başladığı annesi ile kız kardeşlerinin hayatlarını kurtaracak bir anlaşma imzalıyor Süleyman'la. Köyün erkeklerini toplayan kahvehanenin eteklerinde, artık kullanabildiği arabanın içinde babasıyla bir konuşma yapıyor. Üstelik bu konuşma, evlenmek istediği kişi ile kaçmaktan vazgeçtikten sonra gerçekleşiyor. Babasının seçtiği adam ile evlenmeyi kabul ederek bundan sonrası için hayatının kontrolünü eline alıyor.

Karanlığı aydınlığa tercih etmek

Leyla'nın bu şekilde davranmasını mümkün kılan birkaç noktaya dikkat çekmek lazım. İlki Süleyman'ın iradesiz ve pasif bir kişilik olarak belirmesi ile kızının güvenini kaybetmiş olmasıdır. İkinci olarak Celile'nin kovulması ardından Leyla'nın ayakları yere sağlam basmaya başlar ve hayatın gerçekleri ile sahici bir biçimde yüzleşir. Yan evde oturan kumanın konforlu ortamı ile karşılaştırıldığında bir harabeyi andıran kendi evlerinin daha net farkına varır. Babasının bu konuda da adaletsiz davrandığını fark eder. Üçü küçük dört kız ve bir eşin bulunduğu evde buzdolabında yiyecek hiçbir şey yokken ve hatta elektrik tesisatı dahi çalışmazken yeni eşiyle balayına çıkan bir baba, artık Leyla'ya güven vermez.

Bundan başka Leyla, kumanın bu konforlu hayata rağmen mutsuz olduğuna şahit olur. Onun, Leyla hakkında verilen evlilik kararına sevinişi ilginçtir. Kadın, babasının seçtiği adamla evlenmenin doğru olacağını ifade eder. Bunu yaparsa Leyla, kendisinin düştüğü duruma düşmeyecektir. Kumanın bu yaklaşımı Leyla üzerinde şok etkisi yapar. Bu konuşma, Leyla'nın hayatında bir dönüm noktası olur. Böylece annesinin hâl dili ile verdiği onay eşliğinde erkek arkadaşı ile kaçış yoluna çıkmışken ağlayarak geri döner. Sinematografik olarak en sembolik sahnelerden biri olan kaçıştan vazgeçiş sahnesi, yönetmenin bu hadisede tarafını oldukça belirgin kılmıştır.

Yönetmenin kadrajından Leyla, kaçmayarak karanlığı aydınlığa tercih etmiş olmaktadır. Sahne şu şekildedir; araba ile bir tünele giren Leyla, cep telefonu ile erkek arkadaşının bulunduğu noktaya doğru ilerlerken tünelin bir noktasında durur. Ağlamaya başlar. Tünelin ışıklar içindeki aydınlık ucuna varamamaktadır.

Karanlık tarafa yani köye ve babasının tercihlerine dönmek zorunda kalır. Artık mutsuz olmayı dahi kendi seçen, son derece güçlü ve olgun bir Leyla olarak babasının karşısına geçebilecektir.

Son sahnede, Süleyman'ın seçtiği damat ile evlenmiş Leyla'nın dönüşümüne şahit oluruz. Leyla beyaz bir gelinlik giymiş ve abartılı bir şekilde süslenmiştir. Yüzündeki makyajın abartısı dolayısıyla adeta maskelenmiştir. Hâl ve tavrı da Leyla'nın bambaşka bir insana dönüştüğünü anlatır. Leyla, düğün merasimi ardından eşi ile ilk kez yalnız kaldığı odada, alışılmış ritüellere ters bir tutum içindedir. Eşi odaya girdiğinde ayağa kalkmaz. Verdiği selamı almaz. Aksine üstenci bir bakış eşliğinde odanın badanasını hiç beğenmediğini belirtir.

Leyla, tedirgin bir şekilde karşısında bekleyen damadı, avucunun içine almış bir efendi suretine bürünmüştür artık. Babası yüzünden tüm erkeklere karşı güvenini yitirmiş görünmektedir. Camdan bu sahneye şahit olan kız kardeşini fark ettiğinde yüzünü ona dönerek yaklaşır. Yaşadıklarından süzdüğü tecrübelerini kardeşine devretmek ister gibi hafifçe gülümser. Leyla, eşler arası dengeden yoksun, dolayısıyla huzura da uzak bir evliliğe adım atmıştır. İtibarını sağlam kaynaklardan edinemeyip iradesizce hareket ederek bu sahneye sebep olan Süleyman ise artık kadraja dâhil değildir. FILM BOYUNCA SERGILENEN TÜM PROBLEM VE HAKSIZLIKLARIN ODAĞINDA MÜSLÜ- MAN VE ARAP GELENEKLERI YER ALMIŞ OLUYOR! 81

BİZE ULAŞIN