Kızılderililerden Doğu Türkistan'a zulmün tarihi
Bugünün dünyasının insan hakları bekçilerinin hepsinin geçmişinde kirli bir katliam ve soykırım tarihi yatıyor. Varlıklarını, sömürdükleri insanlara borçlu olan ABD, Ingiltere, Portekiz, Ispanya, Hollanda, Belçika, Almanya, Italya ve Fransa gibi devletlerin bugün insanlık adına söylediği her söz aslında hükmünü çok daha önceden, soykırım ve katliam yaptıkları sırada yitirmişti. Tarihinde bir kavme zulmetme lekesi bulunmayan Türkler ise bugün başta Suriye mültecilerine yıllardır yaptığı yardımlar olmak üzere hâlâ dünyaya insanlık dersi veriyor. Bu sayfada modern medeniyeti kurduklarını ileri sürenlerin kirli katliam sayfalarından bazılarını derledik.
Kızılderili soykırımları
"Bunlardan çok iyi hizmetkâr olur"
Amerika'nın zulmü bu yüzyılda başlamadı. Varlığı itibariyle işgalci olan bir devletten bahsediyoruz. Varlığını işgale, katliama ve soykırıma borçlu olan bir devlet... Kendine vatan kıldığı toprağı, o toprağın asıl sahiplerinin kanına borçlu Amerika. Kızılderililerle başladı bu zulme. Avrupa'dan Yeni Dünya'ya göç eden beyazlar bu topraklarda kalıcı olmak için öncelikle o yerin sahiplerini yok etmeliydi. Öyle de oldu. Dünyaya yeryüzünün en önemli kâşifi olarak pazarlanan Kristof Kolomb, günlüğünde şöyle bahsediyordu Kızılderililer için: "Bunlardan çok iyi hizmetkâr olur. Sadece elli kişiyle bütün bu yerlilere kolaylıkla boyun eğdirebiliriz ve istediğimiz her şeyi yaptırabiliriz." Öyle de oldu. Haiti'de başlayan yerli soykırımı herhangi biri insanın vicdanının kabul edebileceği seviyede değildi. Yine dönemin önemli din adamlarından Papaz Bartolome de Las Casas'nın anlattığına göre, diri diri yakılan insanlar, tecavüz edilen kadınlar, vahşice öldürülen çocuklar ve hamileler, çarmıha gerilenler derken dünya en kanlı ve en kirli zamanlarından birini yaşıyordu. Kimi nasıl öldüreceğine dair birbirleriyle bahse giren Ispanyollar, iddiaları için gözlerini kırpmadan cinayet işliyorlardı. Böyle böyle devlet olan ABD'nin bugün yaptıklarına şaşırmamak lazım elbette.
Aborjin kıyımı
Katliam değil "Cezalandrma" ymış!
Yine kendi topraklarında soykırıma uğrayan topluluklardan biri de Aborjinler. Hikâye yine aynı… Beyaz adam yeni bir kıta keşfeder ve gidip orayı sömürmek ister. Bunun için de yapacağı şey bellidir: Kan dökmek. 1600'lü yılların başında Hollandalı denizciler tarafından keşfedilen Avusturya'da, Ingilizler tarafından tarihin en kanlı sömürge olaylarından biri yaşandı. Hollandalılardan sonra 1770'te kıtayı keşfeden James Cook öncülüğündeki Ingilizler kıtadaki yer altı kaynaklarını keşfeder etmez katliama başladılar. Kıtanın en verimli bölgelerine yerleşen Avrupalılar, kıtaya getirdikleri hastalıklara karşı bağışıklığı olmayan yerlileri önce böyle öldürdüler. Sonra halkı kendi topraklarında köleleştirdiler, ardından da isyan eden Aborjinleri vahşice katlettiler. O zamana kadar savaştıkları görülmemiş olan Aborjinlerin ellerinde sadece mızrak ve bumerangları vardı. Barutlu silahı olan tam donanımlı ordular karşısında kendilerini savunmak zorunda kaldılar ve 1928'e kadar bu katliam devam etti. Ingilizler ise bu katliama "cezalandırma" diyordu.
Vietnam
"Hareket eden her şeye ateş"
Katliamın zaferle sonuçlandığı ender tarihi olaylardan biridir Vietnam. Çok öldüler, çok katledildiler ama nihayetinde topraklarından kovdular ABD'yi. Vietnam'da yaşanan en vahşi olaylardan biri Mai Lai katliamı. Vietnam Halk Kurtuluş Ordusu gerillalarını öldürmek üzere yola çıkan ABD askerleri gerillaları bulma bahanesiyle bütün köyü ateşe tuttular. Kadınlara tecavüz edildi, bebekler, çocuklar ve yaşlılar vahşice öldürüldü. Adam Silverman ve Kristin Hill'in My Lai Katliamı: Bir Amerikan Trajedisi adlı kitabında şöyle bahsediyor olaydan: "Amerikan askerleri, sığırlar, tavuklar, kuşlar ve daha da kötüsü siviller dâhil hareket eden her şeye ateş ediyorlardı. Köylüler herhangi bir direniş göstermiyordu; fakat askerler kulübelere el bombası atmaya, emirler yağdırmaya ve herhangi bir ayrım gözetmeksizin öldürmeye devam ediyorlardı. Vahşet sabah boyunca devam etti. Bebekler öldürüldü, çocuklar vuruldu ve kadınlar vurulma tehdidi altında tecavüze uğradılar. Çok geçmeden 500 sivil ölmüş hâlde yerde yatıyordu. Fakat işleri bitmemişti… Bundan sonra sıra köyün yakılmasındaydı. Cesetler, evler, erzaklar, yiyecekler; her şey yakılıyordu."
Afrika
Fransa'ya hâlâ sömürge vergisi
Dünya tarihinin en bahtsız kıtası ve insanları şüphesiz Afrikalılar. Afrika'nın da şüphesiz en büyük vahşisi Fransa oldu. Senegal, Burkina Faso, Fildişi Sahili, Mali, Gine, Nijer, Togo, Çad, Kongo, Kamerun, Benin, Gabon, Ekvator Ginesi ve Orta Afrika Cumhuriyeti gibi devletlere yaptığı zulümler tarihin sayfalarında acı ve kara bir leke olarak kaldı insanlık adına. Sömürge kelimesinin adına yakışan biçimde Afrika'nın bütün kaynağını kurutan başta Fransa olmak üzere Avrupalılar, milyonlarca insanın katledilmesinde, hükümetlerin yıkılıp iç karışıklıkların çıkmasında başrolü oynadı. Işin acı yanı ise yukarıda ismi geçen devletler hâlâ Fransa'ya sömürge vergisi veriyor.
Kıbrıs
"Dünyanın acı katliamlarından biri"
Kıbrıs 1571'de Türkler tarafından fethedildiğinden beri adeta bir cadı kazanı oldu. Tartışmalar, kavgalar, savaş çığlıkları hiç eksik olmadı. 1974'te "Ayşe tatile çıkıp" Türkiye Kıbrıs'a müdahil olmadan önce Kıbrıs Türkleri, Rum ve Yunan askerleri tarafından büyük katliam ve soykırıma maruz kaldı. Köyler basıldı, siyasetçiler suikasta uğradı, Kıbrıs'ın en önemli insanları aileleriyle beraber katledildi. Bunların arasında bir köy katliamı vardır ki Fransa'yı ve Amerika'yı aratmayacak cinsten. Atlılar - Muratağa, Sandallar, Aleminyo, Terazi ve Taşkent köylerinde yaşananlar insanlığı utandıracak türdendi. Devrin Montreal gazetesi muhabiri şöyle aktarıyor yaşananları: "Mağusa'nın 12 mil kuzey batısında bulunan Muratağa Köyü'nde toplu mezarlardan çıkarılan cesetler o kadar çürümüştü ki, BM gücünden Isveçli Başmüfettiş Lars Harkansan olayı şöyle anlatıyordu: 'Mezardan çıkan kafaları sayıyorum. Şu ana kadar 72 tane saydım fakat hâlâ toprakta cesetler var. Bu çıkan cesetlerden 7 tanesinin çocuk cesedi olduğu kesin.'" Bütün Türk evleri basılıyor, insanlar kadın, çocuk, yaşlı demeden katlediliyor tecavüze uğruyordu. Kıbrıs dünya tarihinin en acı katliamlarından birini yaşadı.
Hiroşima-Nagazaki
İki bomba, 250bin ölü
Tarihin en kanlı savaşı olan II. Dünya Savaşı sırasında, dünya ilk defa karşılaşacağı bir bomba türünü görecekti. Atom bombası. Daha önce defalarca konuşulan atom bombası ilk defa kullanıldı. Elbette kullanan ABD'den başkası değildi. Önce 6 Eylül 1945 yılında Japonya'nın Hiroşima şehrine, hemen üç gün sonra da Nagazaki'ye atıldı. Toplamda 250 bine yakın insan hayatını kaybetti. Bu olay II. Dünya Savaşı'nın sonu oldu ama tarihe asla unutulmayacak bir ABD katliamı olarak geçti.
Srebrenista
Bir günde 8372 Boşnak'ı katlettiler
Ratko Mladic komutasındaki Sırp askerler II. Dünya Savaşı'nın ardından Avrupa'da yaşanan en büyük toplu katliamı yaptılar. 11 Temmuz 1995'te saldırdıkları Srebrenitsa'da toplamda 8372 Boşnak katledildi. Çeşitli hatırat ve günlüklerden bu katliamın biraz okunması bile insanın vicdanının kaldıramayacağı türden. Birleşmiş Milletler'e bağlı Barış Ordusu olarak gönderilen 400 Hollanda askeri, katliamın başladığı sırada bölge güvenli bölge ilan edildiği için Boşnakların silahlarını almalarına izin vermedi ve kendilerine sığınan 25 bin Boşnak'ı Sırp askerlerine teslim etti. Avrupa'nın göbeğinde, 20'nci yüzyılda göz göre göre, Mladic'in; "Türklerden intikam alma vakti geldi" sözüyle 8372 Müslüman Boşnak'ı katlettiler.
Hocalı
Savaş ahlakına sığmayan bir zulüm
Tarihler 26 Şubat 1992'yi gösteriyordu. Ermenistan'la Azerbaycan arasındaki Karabağ Savaşı, hiçbir savaş ahlakına sığmayan bir zulme tanık oldu. Dağlık Karabağ'ın Hocalı köyüne bir gece aniden baskın veren Ermeni askerler hamile kadınlar ve çocuklar da dâhil olmak üzere 83 çocuk, 106 kadını, toplamda da 613 Azerbaycan Türk'ünü katlettiler. Katledilen insanların naaşları incelendiğinde büyük zulme uğradıkları görüldü. Ermeniler 275 kişiyi esir aldı ve 150'sinden hâlâ haber alınabilmiş değil.
Doğu Türkistan
Uygur Türklerinin bitmeyen dramı
Ata yurtlarını işgal eden yabancılar tarafından zulüm görme geleneğinin belki de en acısını Doğu Türkistan'daki Uygur Türkleri yaşadı ve hâlâ bütün şiddetiyle yaşıyor. Önce 1933'te bağımsızlığını ilan eden Uygur Türkleri Şarkî Türkistan Islam Cumhuriyeti adıyla devlet kurarlar. Bu devlet üç ay sonra Çin tarafından bütün Türkistan ordusunu katletmek suretiyle yıkılır. 1944'te tekrar kurulan devlet bu sefer de 1949'da Çin tarafından yıkılır. Bu tarihten sonra Doğu Türkistan'a Sincan diyerek Çin'e bağlayan Çin hükümeti insanlık dışı zulümlerine başlar. Zamanında Osman Batur'la Isa Yusuf Alptekin'le, Barat Hacı ile ve daha nice kahraman isimle bu zulme karşı koymaya çalışır, hâlâ da çalışıyor fakat bugün uygulanan asimilasyon politikaları, Türk çocuklarının Çin okullarında eğitim almaya zorlanması, cami ve Kuran okuma yasakları, Türk kızlarının Çinlilerle zorla evlendirilmesi gibi onlarca insanlık dışı olay dünyanın gözü önünde cereyan ediyor. 2018 yılı itibariyle Nazi Almanya'sını aratmayacak şekilde toplama kamplarına doldurulan Uygur Türk'ü erkekler çeşitli işkencelere uğramakta ve cinayetlere kurban gitmekte.
Irak
Bomba yağmurlarıyla demokrasi götürmek
1990 yılında I. Körfez Savaşı ile yirmi yıl içinde Orta Doğu'yu kan gölüne çevirmenin ilk adımını atmıştı ABD. Nihayet tarih 20 Mart 2003'ü gösterirken, Saddam Hüseyin'in kimyasal silahlarını bahane ederek ve sözde demokrasi götürmek için Irak'ı bombalamaya başlayan ABD ve Birleşik Krallık askerleri 10 yılın sonunda yaklaşık 1 milyon kişinin katledildiği, sayısız tecavüz, işkence ve katliamların yaşandığı bir enkaz bıraktı ortaya. Orta Doğu hiç eskisi gibi olmadı.
Filistin
Terör devleti İsrail'in zulmü
Tarih boyunca birçok devlet tarafından kovulan Yahudiler, nihayet 1949 yılında Tevrat'ta kendileri için vaat edilmiş toprak olarak nitelendirilen Filistin'e göç ettiler. Kendilerine yapılan zulümleri hiç hatırlamayarak dünya tarihinin en vahşi, en korkunç ve en acımasız katliamlarını o tarihten sonra Filistin halkına yapmaya başladılar. Kullandıkları bomba ve kimyasal silahlar, hapiste işkence yaptıkları insanlar, kadın, çocuk, yaşlı, engelli demeden katlettikleri Filistinliler hâlâ insan kalabilmiş herkesin içini sızlatmaya devam ediyor. Çöp konteynerinin arkasında birbirine sarılarak şehit olan baba ve oğlu Muhammed'i, Rachell Corie'yi, tekerlekli sandalyesinde zalimlere taş atarken şehit edilen Fadi Abu Salah'ı dünya tarihi onur ve şerefle hatırlayacak. Onları şehit eden devlet ve askerlerini ise vahşi birer katil olarak…
Suriye
Hâlen süren insanlık trajedisi
Arap Baharı diye başlayan sürecin Arap kışına döneceği herkesin malumuydu ama Suriye'de böyle bir zulmün ve trajedinin yaşanacağını kimse öngöremedi. Bir yanda Esed ve katliam ordusu, bir yanda, YPG, YPJ ve DAEŞ gibi terör örgütleri, bir yanda Özgür Suriye Ordusu. Birçok ülkenin doğrudan müdahil olduğu iç savaşta 7 yılın sonunda 500 bini aşkın insan hayatını kaybetti, 6 milyon kişi ülkesini terk etti. Tarihin en ağır iç savaşlarından biri Suriye'de yaşandı, hâlâ da yaşanıyor.
Yemen
En zenginler en fakirleri katlediyor
Arap Baharı denen kanlı sürecin en yıkıcı etkilerinden biri "bahar"ın başladığı Yemen'de yaşanıyor. Önce 2004 yılında dönemin lideri Ali Abdullah Salih'e karşı ayaklanan Şii terör örgütü Husiler, 2011 yılında da devrilen Salih'in yerine gelen Abdurabbu Mansur Hadi'ye de karşı çıktı. 2014'te iş ciddi boyutlara tırmanırken, Husiler başkent Sana'ya ulaştı. Durumdan rahatsız olan Sünni aşiretler de el-Kaide ile beraber Husilere karşı savaşmaya başladı. Bütün bunlar aslında önemli değil. Suudi Arabistan uçakları da Husiler de çocukları öldürüyor. Yine fillerin savaştığı ve çimlerin ezildiği bir düzende Yemen… Önemli olan bugün Yemen'de 85 bine yakın 5 yaş altı çocuğun açlıktan ölmesi ve bir milyona yakın çocuğun açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya olması.