Nagihan Haliloğlu: Evliya Çelebi'nin Kudus'ü

Evliya Çelebinin Kudusü
Giriş Tarihi: 14.6.2017 13:03 Son Güncelleme: 15.6.2017 17:18
Nagihan Haliloğlu SAYI:36Haziran 2017
Evliya, Kudüs’ün Osmanlılar için olan önemini vurgularken bir yandan da Osmanlı İmparatorluğu’nun nasıl bir iktisat ve refah ağı kurduğunu göstermektedir. Ülkenin bir ucunda elde edilen ganimet ve gelir, diğer ucunu imar etmek için kullanılmaktadır. Evliya’nın Seyahatnamesi’nin her yerinde buna benzer tespitler vardır.

Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si Rhoads Murphey adlı tarihçiye göre Osmanlı yöneticileri için bir "vade mecum", bir rehber kitaptır. Evliya, Biladüşşam'a 1648 yılında vergi toplama seferi ile gider ve bu sefer Kudüs'ü de kapsar. Mekke-Medine ve Kudüs'e ayrı ayrı zamanlarda gittiği halde bu kutsal şehirleri aynı cilde yerleştirerek Osmanlı'nın Kudüs'e atfettiği kutsallığın altını çizer. Öyle ki Seyahatname'nin Kudüs kısmında Evliya, bize sürekli Kudüs'teki vali ve askerlerin en önemli görevinin hacıların güvenliğini sağlamak olduğunu söyler. Kudüs geniş manada Hac coğrafyasının bir parçasıdır, Evliya'nın metninde de açıkça ziyaret edilmesi gereken üçüncü mescittir.

Evliya, Kudüs tasvirine değişik kültürlerin Kudüs'e verdiği isimlerle başlar ve hemen sonra Müslümanların ilk kıblesi olduğunu hatırlatır ve fakirlerin, dervişlerin kıblesi olduğunu da söyler. Evliya Çelebi'nin hesabına göre Kudüs'te 70 tane tekke vardır. Şehirdeki ilk kaleyi yapan kişinin Hz. Davut olduğuna dair Kuran'dan delil getirdikten sonra, Kumame/Kıyamet Kilisesi hakkındaki açıklamalarına başlar: "Hırkıl Rum Kayseri iken Hicret'in 26 tarihinde (637) bizzat Hazreti Ömer kuşatınca aman ile Kudüs'ü Şerifi teslim ettiler. Ama Kumameleri yine kendilerine mabet olmak üzere şart edip Kudüs'ü teslim ettiler. Hazreti Ömer de Kumame'ye bitişik cami yapıp kale içine 10 bin asker koydu."

Kıyamet Kilisesi'nin yanına Hz. Ömer Camii'nin yapılması, Ayasofya'nın karşısına Sultanahmet Camii'nin yapılmasına benzer bir hâkimiyet gösterisidir. Evliya, Sultan Selim'in 1517 yılında Kudüs'e girişini ise oldukça duygusal bir dille anlatır: "Daha Çerkezlerin elinde iken 922 tarihinde bütün ulema ve sulehası Selim Han'ı karşılamaya çıkıp Mescid-i Aksa'nın ve Sahratullah'ın anahtarlarını teslim ettiler. Selim Han: 'Elhamdülillah, kıble-i evvel sahibi oldum' diye şükür secdesi edip bütün ayanına ihsanlar edip her türlü vergiden muaf tuttu. Rum ve Frenk rahiplerinin elinde olan Hazreti Ömer'in hatt-ı şeriflerini yüzüne ve gözlerine sürüp onun yazdığına göre bütün rahipler cizye vermeyip yine eskisi gibi Kumameleri kendilerine ibadethane ola diye hattı şerif verdi."

Hz. Ömer mührünün emanetçiliği

Benjamin Braude bize millet sisteminin gerçek ya da hayali kurucu metinler üzerine inşa edildiğini söyler. Hz. Ömer'in gayrimüslimlere verdiği berat bu metinlerden biridir ve Evliya'nın metninden de anlaşılacağı üzere sadece gayrimüslimlerin kendilerine hak devşirmelerine değil, Osmanlı'nın hâkimiyetini, gücünü ve meşrutiyetini perçinlemesine de yarar. Rumlar neredeyse kutsal emanet denebilecek Hz. Ömer mührünün emanetçiliğini yapmış, bir Türk hükümdarın da onu görmesine vesile olmuşlardır. Bu berat böylece Rum ve İslam milletlerini birbirine bağlar.

Gayrimüslimlerin oldukça geniş ibadet hakları devam etmekle birlikte, şehirdeki hâkimin kim olduğu konusunda şüphe bırakmayan bir yapı da şehir surlarıdır. Evliya Çelebi, saltanatı 1520 senesinde başlayan Kanuni Sultan Süleyman'ın gördüğü bir rüya üzere bu surları yaptırdığından bahseder: "Sultan Süleyman tahta çıktığında Belgrad Kalesi'ni, ardından Rodos Adası'nı Malta elinden fethedip Karun malına malik olup müstakil padişah olunca mübarek gece rüyasında Hazreti Peygamberi görüp:

"Ey Süleyman, 48 sene yaşarsın ve çok gazalar edersin, kıyamete kadar soyun kesilmez ve sen şefaatimi hak ettin. Ancak şu gaza malından Mekke ve Medine'ye harcayıp Kudüs'ü Şerif'e bir kale inşa et ki evlatların zamanında kâfirler istila etmeye. Avlusuna bir havuz ve Sahratullah'ı süsleyip Kudüs fakirlerine surre ve atiyyeler ihsan edip Kudüs'ü mamur eyle' diye Resullullah emreder. Süleyman Han derhal uykudan uyanıp gaza malından 1000 kese Mekke'ye 1000 kese Medine'ye ve 1000 kese ayırıp diğer mühimmatlarla Koca Mimar'ı Kudüs'e gönderir."

Bu rüya anlatısı bir yandan Kudüs'ün Osmanlılar için olan önemini vurgularken bir yandan da Osmanlı İmparatorluğu'nun nasıl bir iktisat ve refah ağı kurduğunu göstermektedir. Ülkenin bir ucunda elde edilen ganimet ve gelir, diğer ucunu imar etmek için kullanılmaktadır. Evliya'nın Seyahatname'sinin her yerinde buna benzer tespitler vardır.

Evliya şehrin duvarlarından pek çok yerde bahseder ve duvarları İran'ın Kahkaha Kalesi'ne benzetir, kullanılan taşların 'mengerus fili' büyüklüğünde olduğunu söyler. Kudüs'teki mimari Evliya'yı o kadar etkiler ki, Hz. Süleyman'ın Mescid-i Aksa'yı emrindeki devlere ve diğer insanüstü varlıklara yaptırdığına kanaat getirir. Hz. Süleyman'ın devleri Evliya'nın kafasını çok meşgul etmişe benzer, metnin pek çok yerinde onlara dair izlerden bahseder.

Evliya Çelebi 'aksa' kelimesini kullandığında sadece camiyi değil, oradaki tüm külliyeyi kasteder. Eski mabedin bulunduğu bu bölgenin kutsallığı hakkında herhangi bir şüphe kalmaması için Hac Suresi'ni delil gösterir: "Hazreti Peygamber hicretten sonra Medine-i Münevvere'de oturur iken 'Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir' (Bakara 144) ayeti inip kıble Kudüs'ten Mekke'ye çevrildi. Ama yine Kudüs-i Şerif hakkında 'Eski evi tavaf etsinler' (Hac 29) ayeti inmiştir. Hâlâ fukaraların Kabesi'dir, nur dolu büyük bir camidir."

Hacc'ın Kâbe'de nasıl yapılacağı konusunda bir bilgilendirme olarak tefsir edilse de Evliya burada kendisi tefsire girişip 'eski evi' Mescid-i Aksa olarak yorumlar.

Evliya Çelebi bu mübarek mekânın bakımını üstlenecek insanların yetiştirilmekte olduğunu bize hatırlatır bir şekilde şehirdeki ilim mekânlarından da bahseder: "Dünya görmüş âşıklara malum ola ki bu Kudüs-i Şerif küçük şehir görünür, ama toplam 240 mihrap sayılır. Mescid-i Aksa ve iç kale camiinden gayri hepsi medrese ve zaviye mescitlerdir. Yedi darulhadis, 10 darulkurra, 40 sibyan mektebi ve 70 tarikatın birer tekkeleri vardır. Bunlardan Abdulkadiri Geylani, Seyyid Ahmed el Bedevi, Sadi, Rufai ve Babı Amudun iç yüzünde Mevlevi tekkesi mamur ve mesirgah yerdir. Bu yazılan tekkelerin dervişleri mevcut olup her mübarek gecelerde ayini Muhammedi olur, sağlam vakıfları vardır."

Evliya bu rakamlarla şehrin Müslümanlara ait olduğunun altını çizdikten sonra kamu binalarını anlatır, Kudüs sakinleri hakkında çok fazla detay vermez. Şehirde altı hamam olduğundan bahseder, bir tanesinin Hıristiyanların çok gittiği için Patrik Hamamı olarak anıldığını söyler. Evliya çarşıyı anlatırken de Osmanlı coğrafyasını birbirine bağlar: "Genellikle çarşısı Halep yapısı gibi kargir kemer binalardır" der.

Gayrimüslim ibadethanelerin hepsini birden kilise olarak adlandırır. Osmanlı'nın Paskalya'da aldığı tedbirler şehrin nasıl yönetildiğine dair çok ilginç ipuçları verir:

"Bu şehir içinde yedi kilise vardır. İkisi Yahudilerin, ikisi Ermenilerin, üçü Rumların. Bunlardan Rumların Kumame Kiliseleri Yanko İbn Madyan Yunanlı İskender'den (...) yapmıştır. Yunanca ile kapı üzere yapılış tarihi yazılmıştır. Hazreti İsa asrında Hıristiyanların kabeleri idi. Hâlâ her sene keferenin Beyza-i Ahmer günleri yani Kızıl Yumurta bayramlarında 5-10 bin kâfir toplanır. Yedi iklimden Rum, Ermeni ve 18 krallıktan Frenkler de toplandığı günler paşa, molla, şeyhülislam, vilayet ileri gelenleri ve bütün sultan askerleri silahlı bu Kumame mahallinde hazır olurlar ki '5-10 bin kâfir ziyaret yoluyla toplanıp istila etmeyeler' diye Kumame önünde hazır dururlar. Kumame mütevellisi İslam padişahına hayır dua ve kâfirlere beddua edip Kumame kapısının mührünü paşa ve molla bozup kapısını açarlar. Zira bir seneden bir seneye mühürlü durur. Ama içinde Frenk, Rum, Ermeni, Kıpti ve diğer Hıristiyan milletlerden 300 kadar kıssis, patrik, çelipa, ruhban, papaz, rahip, keşiş ve kisdofa vardır, mahpus gibi orada dururlar. Yiyecek ve içecekleri dışarıdaki kiliselerinde imaretlerindedir. Oradan muğpiçeler getirip bu kapının deliğinden yiyecek verirler. Daima böyle kapanıp perhiz ile birer sene kilisede itikâfa çekilip riyazi ilimlerle meşgul olurlar." (Kumame/Kıyamet Kilisesi'nde Paskalya zamanında günümüzde hâlâ yaşanan curcuna ve arbedeye dair videoları youtube'dan bulup izlemenizi öneririm.)

Evliya'nın Kudüs'teki Yahudileri

Kumame bahsinin başında kilise sayılarında verilen sinagog sayısı Evliya'nın Kudüs anlatısında Yahudiler hakkındaki tek bahistir. Seyahatname'nin diğer bölümlerinde, özellikle yine Filistin'deki Safed şehrinin anlatıldığı bölümde Yahudilerden, kıyafetlerinden ve dillerinden bahseden Evliya'nın Kudüs'teki Yahudilere hiç değinmemesi gariptir.

Rumların Kumame ve Kudüs ile ilgili hak iddialarının ahitnameler dışında bir başka tarihsel ve söylemsel dayanağı, Evliya'nın da bahsettiği ve Kutsal Kabir ve Hz. İsa ile ilgili diğer kutsal yerleri rüya ilhamıyla keşfeden Konstantinopolis'in Konstantin'inin annesi Helena'dır. Kudüs, Kanuni gibi Helena'nın da rüyasına girmiştir ve bu ilhamlı rüyalar iki şehri çok sıkı bağlarla birbirine bağlar. Hıristiyan bir lider olsa da Helena'nın da Konstantiniyeli olması, Kudüs'ün neden Bâb-ı Ali hâkimiyetinde olması gerektiğinin başka bir delili olur. Helena'nın hikâyesi hem Rumların Kumame üzerindeki haklarını hem de Osmanlı'nın Kudüs üzerindeki haklarını söylemsel olarak perçinler.

Rumlar ve Yahudiler dışında, Osmanlı tebası Ermenilerin de Kudüs'te kendilerine ayrılmış yerleri vardır. "Selim Han, Ermenilere hatt-ı şerif verip o asırda tamir etme bahanesiyle bütün kâfirlerin yardımıyla bir kilise yapmışlar ki sanki bir selatin camidir" diyerek her ne kadar Ermenilerin kurnazlık eseri kendilerine bir yer edindiklerini ima etse de, kendisini çok iyi karşılayıp ağırlandıklarından bahseder. İbadethaneleri, medreseleri, tekkeleri, duvarları, rüyalarıyla İstanbul'a kardeş bu şehre Evliya şöyle veda eder: "Gayet yayla yerdir, dağlarına kar yağar. Mahsulleri bol büyük bir memlekettir ve hesapsız çeşitte insanlarla dolu büyük bir şehirdir. Allah seni belalardan korusun."

BİZE ULAŞIN