Zeynep Bayramoğlu: Şifa, insanın manasında saklı

Şifa, insanın manasında saklı
Giriş Tarihi: 4.1.2016 16:33 Son Güncelleme: 15.1.2016 16:06
Zeynep Bayramoğlu SAYI:20Ocak 2016
Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu ile şifa, kimya, insanın manası ve psikolojisi üzerine detaylı bir sohbet gerçekleştirdik. İtiraf ediyorum, röportaja giderken sağlıklı beslenme tüyoları, kürler, alternatif tedaviye dair püf noktaları öğreneceğimi düşündüm. Muhatabım 40 yılı aşkın zamandır bitkilerin insan sağlığına yönelik etkilerini araştıran kimyager Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu'ydu. Sohbet, şifa ve kimya ile başladı, insanın manasına ve psikolojisine uzanan bir yolculuk haline geldi. Saraçoğlu, insanı sadece et ve kemikten ibaret gören modern tıbba karşı bütüncül bir şifa arayışı olması gerektiğini, ilim ve bilim ayrımından yola çıkarak Kuran-ı Kerim rehberliğinde tüm detayları ile anlattı.

'Şifa bulmak' nedir?

Şifa üzerine konuşabilmek için, iki şeye dikkat etmek lazım. Bunlardan birincisi, insanı tanımak. İnsan dediğimiz varlığın bir manası, bir de zahir yapısı vardır. Zahir yapısı derken fiziğinden, biyolojisinden, kimyasından bahsediyoruz. İki metrelik bir çukura sığar insan. Saçtan, kemikten, etten, kandan oluşan bir yapıya sahiptir. İnsanın zahir yapısını ultrasonla, dopplerle, sonografi ile, MR ile incelersiniz. Yani insanın içini, midesini, kalbini, bağırsaklarını, dalağını görürsünüz. Bu organları bu aletlerle inceledikten sonra rahatsızlığa karşı zahirde, kimya ve farmakoloji ile şifa arayışına gidilir. Günümüzdeki tedavilerle hastalık ortadan kalkmıyor. Siz iltihaplı eklem romatizması hastası iseniz kortizon verirler, metotreksata verirler ki, kanser tedavisinde de kullanılan bir ilaçtır. Ve şöyle derler; bu ilacı ömür boyu kullanacaksın! Oysa bunlar sadece hastalığın şikâyetlerini ortadan kaldırır. Mesela yüksek tansiyon hastasısınız, her gün düzenli ilaç kullanıyorsunuz, hastalığınız tedavi mi oluyor zannediyorsunuz? Günümüzde semptomatik tedavi yapılıyor sadece.

Babam tansiyon hastası ve nerdeyse 35 yaşından beri ilaç kullanıyor.

Tedavi yok işte. Tedaviden ne anlar vatandaş, ben şu ilacı şu kadar kullandım şifa buldum, tedavi budur, hastalığın ortadan kalkması, oysa günümüzde semptomatik tedavi yapılıyor. Alzheimer'ı, parkinson'u, romatizmayı, yüksek tansiyonu, şekeri tedavi edebiliyorlar mı?

O zaman gerçekten şifa bulmuyoruz!

Tabii. Siz bu ilaçları uzun müddet kullandığınız zaman da organ rahatsızlıkları ortaya çıkıyor. Mesela kortizon derinizi inceltir, böbrek fonksiyonlarınızı bozar, karaciğerinizi yağlandırır ve şeker hastalığını tetikler. Bu nasıl tedavidir? Dolayısıyla tedavi yani şifa bulma, bu işin bir kısmı. Bilimle baktığınız zaman fizik, kimya, biyoloji, tıp ile teşhis koyarsınız. Teşhis koyar tedaviye geçersiniz, teşhis olmadan tedavi olmaz. Şimdi hastalığı ortadan kaldırıcı bir şey yok. Hâlâ manaya geçmedik bakın! Bilim dediğimiz şey ile ilim dediğimiz şey arasında çok büyük fark vardır. İkisi farklı şeydir. Peki, ilim nedir? Allah'ın 99 esmasını biliyoruz. Biri 'Musavvir'. Ali İmran 6'ncı ayet der ki "Sizi ana rahminde istediği gibi şekillendiren O'dur." Demek ki Allah bir tasarlayıcı. Zahiri bilimler fizik, kimya, biyoloji. İlim dediğimiz şey ise hem manaya hem zahire girer. Çınar yaprağı bir nimettir. O da Allah'ın bir ayetidir. Çınar yaprağı ne işe yarar? Bu nimetin içinde bir hikmet vardır. Yüce Allah "Biz hiçbir şeyi nafile yaratmadık. Böyle bir niyetimiz olsaydı bunu kendi katımızda yapardık" diyor. Bu nimetin içindeki hikmeti bizim arayıp bulmamız lazım. Neyle? Beş duyu organı ile. Yani insanın aklını ve beş duyu organını kullanarak incelediği ve bilgi sahibi olduğu alana bilim diyoruz.

İlimden yola çıkıp bilime gidiyoruz.

Nimetin içindeki hikmeti bulmak lazım. Allah bir şeyler programlamış onda. Çınarın öyle bir yapısı var ki, Allah ona sen bunları bunları üreteceksin diyor. Biz yaratılmışların içindeki ilmi, bilimle anlamaya çalışırız. Şunu da söylemek lazım. Ben horlanmışların, aşağılanmışların haklarını kazanmaya, onları sahip oldukları yere taşımaya çalışıyorum yıllardır. Ne diyorlar? Bunlar çerçöp, koca karı ilacı diyorlar. Ne mücadeleler verdim. Bana 'şarlatan' dediler.

Vardığım sonuç şu; modern bilim fetişizmi yaşıyoruz biz!

Şunu unutmayın; bilim bugünün doğrusunu söyler size, yarın bir başkası çıkar onu değiştirir ve o teoriyi külliyen yıkar.

Kadim doğruyu söylemez yani.

Bilim bugünün doğrusudur. Değişmeyen, ilimdir. Her devirde geçerlidir. Allah'ın sünneti değişti mi? Peygamber Efendimize diyor ki "Ya Muhammed senin dinin İbrahim'in dinidir, o hiçbir zaman değişmedi." Yaratıcıda ne tebdila ne tahvila var. Allah diyor ki "İçinizde öyle insanlar vardır ki ilim sahibi olmadan benimle mücadeleye kalkarlar."

"Hiçbir dert yoktur ki biz çaresini vermemiş olalım", araştır bul diyor yani. Olaya bilimle de yaklaşacaksınız, ilimle de yaklaşacaksınız. Siz şimdi biliminizle buna ot derseniz, onu aşağılarsanız, küçültürseniz, o bitki size sırrını vermez, kendini açmaz, mümkün değil. Siz ancak dostunuzla sohbet edebilirsiniz, düşmanınıza güvenip onunla bir şey paylaşmazsınız. Demek ki sevgi esastır. Yaratanın yarattıklarının tamamına hürmetli olacaksınız. Allah'ın emirlerine hürmetli, yarattıklarına da merhametli olacaksınız. Merhametle hürmet bir araya geldiğinde muhabbet olur. Eğer o bitkiye muhabbetiniz yoksa ondan bir şey alamazsınız.

Bitkiler size sırlarını veriyorlar mı?

Giriyoruz laboratuvara çalışıyoruz. Bilimimizle çalışıyoruz, görüyoruz bir şeyler, onun içindeki ilmi anlamaya çalışıyoruz. O hiçbir zaman değişmedi çünkü. Mesela yüzyıllardır aynı aslanpençesi, değişti mi? Değişmedi.

Alternatif tıp diyorlar, sizin yaptığınız için de bu tanımlama kullanılıyor. Tıbbın alternatifi olur mu?

Olmaz. Fitoterapi diye bir şey var. İsviçre, Almanya, Avustralya, Hollanda, İskandinav ülkelerinde modern tıpla bitkisel tedavi iç içedir. Bizde ise kesin olarak ayırırlar ve o safsatadır derler. Bakın insanın ilk imtihanı bitkiyle oldu. Bir de bitkilere hakaret ediyorlar.

Bizim doktorlarımız sadece semptomlar üzerinde çalışıyorlar, bitkiyi ilacı bilmiyorlar öyle mi?

Evet, aynen öyle. Bitkiyi tanımazlar. Bu konuda ne ilim sahibidirler ne de bilim.

Allah korusun yakınınızda birinin ciddi bir hastalığı olsa siz ne önerirsiniz?

Güzel bir soru. Teşhisi koyacak olan mutlak surette bir tıp doktorudur. Ben kimyagerim, teşhis koyamam. Dolayısıyla doktorun verdiği ilaçları da kullanacaklar. Bizim önerdiklerimiz destekleyicidir, önleyicidir. Özellikle kronik hastalıklarda çok başarılıyız biz. Açık ve net söylüyorum. Hadi kadınlardaki polikistik overi çözün! Bilim bunu çözemez. Ama ilimle çözersiniz. İlim dediğimiz şey ne biliyor musunuz? Yaratıcının yarattığı soğan! Bu nimetin içinde bir hikmet var ve polikistik overi yok ediyor. Bakın ben bir kişiden bahsetmiyorum, yüz binlerce bayandan bahsediyorum. Erken menopoz şikâyetlerinde, polikistik overde beş santimi geçmemiş miyomların ve çikolata kistinin ortadan kaldırılmasında soğan kürü etkili. Her iki kadından birinin memesinde fibrokist vardır. Reglden beş-altı gün önce hassasiyet, sertlik ve ağrı yapar. Hadi çözün bunu! Doktor der ki bir ultrasonla bakalım, hele kalsifikasyonlar başlamışsa kötüye dönme riski de var, altı ayda bir kontrole geleceksin der. Hayda… Aldı mı şimdi bir korku, endişe, tasa? Bakın işin manasına geliyoruz. Bu sefer psikolojiniz de bozuldu mu? Dolayısıyla siz insana bir bütün olarak bakacaksınız. Kardiyolog var, nefrolog var, jinekolog var. Biri bir şey veriyor ötekinin işi bozuluyor. İnsan bir bütündür, sistemik olarak bakacaksınız. Yüksek tansiyon hastalarına hidroklorotiyazid veriyorlar, yani yüksek üretik. Bakın bu yağ ve glikoz metabolizmasını bozuyor ve azotemi yapıyor yani üreyi yükseltiyor. Washington Üniversitesi'nden Prof. Dr. William Elliott farmakoloji ve iç hastalıkların başındaki bir akademisyen. 22 farklı klinik deney ile 143 bin hastayı incelemişler. Bu 143 bin hasta yüksek tansiyon hastası ve non diyabet. Yani şeker hastası değil. Bu hastalara üretik idrar söktürücü verildikten sonra önemli bir oranın şeker hastalığına yakalandığı tespit edildi. Yunus suresi 100'üncü ayette "Biz aklını kullanmayanların üzerine pislik atarız" diyor. Sen okuduğun makaleyi neden hemen kabul ediyorsun? Yok, ünlü Alman bilmem kim, İngiliz bilmem kim, ne malum, ilaç firmalarının adamları belki onlar. 2010 yılında Independent gazetesinde Glasco Smith Kline ile ilgili bir haber çıktı. Şirket 23 bilim adamına diyabet hastalarının kullandığı Avandia diye bir ilaca ruhsat alabilmek için rüşvet vermiş. Romatizma hastalığı için Vioxx diye bir ilaç çıkardılar, 10 binlerce insan öldü, ilacı piyasadan çektiler. Hani klinik deneyler yapmıştınız? Demek ki bakışımızı değiştirmemiz gerekiyor.

Peki ya psikoloji?

Günümüz insanlarında anksiyete, endişe, tasa, panik atak, gelecek korkusu, stres, moral bozukluğu var. Bakara suresi 155 ve 156'ncı ayetlerde Allah diyor ki: "And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, malınızdan canınızdan eksilterek imtihan ederiz." Demek ki bir yükle geliyorsun bu dünyaya. Bunu söylüyor Allah. O diyor ki ayetin devamında, "O sabredenler başlarına bir sıkıntı geldiği zaman; biz Allah'a aitiz ve O'na döndürüleceğiz" der. Bakın Nahl suresi 9'uncu ayette Allah der ki "Yolun eğri olanı da vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi." Eğer müminseniz haksızlığa uğramaktan, adaletsizliğe uğramaktan asla çekinmeyin diyor. Benim sahibim Allah! Allah vaadinden döner mi? O zaman ben neyin endişesini, neyin tasasını çekeceğim? Ben sıkıntılarımı dertlerimi imanıma yüklemişim. Yarın başıma ne gelecek bilmiyorum ki. Korku ile endişe ile tasa ile hayat mı geçermiş? Şifa dediğimiz şey bu! Ali İmran suresi 139 Hendek Savaşı için gelen bir ayettir; "Gevşemeyin, üzülmeyin, inanmışsanız mutlaka siz en üstünsünüz" der. Yola ihlasla çıktıysan neden çekinirsin?

Bütün psikiyatrları işinden ettiniz şu an.

Neden bu korku? Allah var. Huzurlu olmak istiyorsanız huzurda olduğunuzu bir an dahi unutmayacaksınız. Huzurlu insan huzurda olduğunu bilmek zorunda. Dolayısıyla şifa dediğimiz şey insanın manasında saklıdır. Aşk dediğimiz bir olay var. Kadının kara kaşına kara gözüne âşık olmuşsun, bu surettir, cemaldir. Hadi öldü diyelim. Yanında tutabiliyor musun sevdiğini? Hayır, doğru çukura gönderiyorsun. Ama siretteki aşk, Allah aşkı asla yok olmaz. Bu farklılıkları görebilirseniz, yaşama böyle bakarsanız siz kurtuluşa erenlerdensiniz. Hürriyetinizi elinize almışsınız, artık hiçbir şey size işlemez. Burada insanın manası önemli bir faktördür, mana ile zahir yapısını ayırt etmeniz lazım. 2014 Türkiye için iyiler ile kötülerin harman olduğu karmakarışık bir yumaktı. 2015'te biraz sancılı da olsa bu ayrışmayla başladı. 2016 iyilerin ve iyiliklerin zafer yılı olacaktır.

İnşallah.


Evelallah! Dolayısıyla insan psikolojisi kadar önemli hiçbir şey olmaz. Mesela bazı insanlar ani haber aldığında tuvalete koşar. Çünkü sinir sistemi ile sindirim sistemi ikiz kardeş gibidir. İnsanın bağırsağına ikinci beyin derler. Neden biliyor musunuz? Çünkü en çok sinir hücresi öncelikle beyinde, ikinci olarak da bağırsakta bulunur. Çin atasözü der ki "Bağırsakları sağlıklı çalışan toplumun doktorları aç kalır."

Bir röportajınızda "Türkler beslenme kültürlerini tarihe gömdüler" diyorsunuz. Neydi beslenme kültürümüz, ne oldu?

Lokantanın yerini restoranlar ve fastfoodlar aldı. Osmanlı mutfağı oldukça zengindir. Bakın, insan balık gibidir, kafasını sudan çıkarttığında farklı bir dünya olduğunu keşfeder. Yaşadığımız ortamın bize sunduğu nimetler vardır. Çukurova bölgesinde patlıcan çok tüketilir. Patlıcan alerjendir, bunu tüketen Çukurova insanı üzerine buz gibi karpuzunu yer. Patlıcanda 11 tane alerjen, karpuzda ise 14 tane antialerjen etkin madde vardır. Patlıcanın bulunduğu ortamda karpuz yetişiyor, birbirlerini nötrlüyorlar. Buna biz doğal denge diyoruz. Onun için Allah ne diyor "Dengeyi bozmayın." Ama insan dengeyi bozuyor. Bir bakıyorsun adam patlıcan yemeğinin üzerine ananas, kivi, papaya yiyor. Ne oldu şimdi? Mango, papaya, kivi, ananas… Bunlar tropik bölgelerin meyvesidir, namütenahi alerjendir. Bizim genetik yapımız bu meyveleri tüketmeye uygun değildir. Her bölgenin insanının genetik yapısı, bölgenin sebzesi, meyvesi, baharatı ve tahılına göredir. Beslenme genetik yapıyı kurar. Siz şimdi kebap yiyen adama meyve diye ananas yedirdiniz. Patlıcan alerjen, bir alerjen de ananastan geldi. Elbette bu adam hastalanır. Bakın beslenme kültürümüz nasıl değişiyor. Bazı insanlara derler ki, memleketine git de bir memleket havası al. Genetik yapısının kurulduğu bölgenin sebzesini, meyvesini, suyunu, tahılını, baharatını tükettiği zaman sapmış olan metabolizma doğru çalışmaya başlıyor ve insan şifa buluyor. Hem mana olarak hem de fiziksel olarak.

Çağın hastalığı kanser için ne dersiniz? Var mı bir korunma yolu?

50'li yıllarda dünyada ölüm sebebi olarak kanser 5'inci sıradaydı, şimdi 2'nci sırada ve 1'e yerleşmek üzere. Şimdi ise 1'inci sırada kardiyovasküler rahatsızlıklar, 2'nci sırada kanser, 3'üncü sırada enfeksiyonel hastalıklar, 4'üncü sırada ise ilaçların yan tesirleri var. Bunu ben değil, World Heath Organization diyor. Bugün kanserin bir numaralı nedeni hormon dengesizliğidir. Kadınlar tüp bebek merkezlerine gidiyorlar ve 15 gün ilaç yükleniyorlar. Neden? Yumurta toplanacak. Kadın seviniyor, "Hocam benim 35 yumurtam toplandı" diyor. Oysa 35 ay yaşlandırdılar onu. Eskiden bu tüp bebek merkezleri yoktu, kadının doğurganlığında da bir problem yoktu. Nereden çıktı bu merkezler? Bizde Anadolu'nun eli öpülesi nineleri var. Kadında miyom mu var, rahimde terslik mi mevcut, bu nineler öyle masaj yapardı ki, üç ay sonra kadın hamile kalırdı. Kadınların aptominal bölgelerine masaj yapmaktan parmakları yamulurdu bu kadınların. Efendim bunun bilimsel bir tarafı yok! E sen ilim sahibi değilsin ki anlayasın! Osmanlının tellakları vardı hamamlarda. Ne boyun fıtığı bırakırlardı ne bel fıtığı bırakırlardı. Nerede bu ilim sahipleri? Enbiya suresi 13'üncü ayette Allah şöyle buyuruyor: "Koşup kaçmayın, size nimet verilen yere, yurtlarınıza dönün! Çünkü siz sorguya çekileceksiniz!" Anadolu boşaldı. Ne diyor Allah? Sizi bu nimetlerden hesaba çekeceğim, dönün diyor. Bakara 205'inci ayette der ki; "Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli yok etmek için çalışırlar." Sen tohumu değiştirdin mi? Bizde GDO yok diyorlar. Geçin onu. Hibrit tohum yok mu? Kısır tohumlar bunlar, ekersin domatesi domates çıkar ama onun tohumunu ektiğinde hiçbir şey çıkmaz. Ben bunlara ebder tohum diyorum. Kısır tohum üretirseniz siz de kısır olursunuz. Hibrit domateslerin beta sitosterol oranları yüksektir. Laboratuvara girin ve doğal domatesle karşılaştırın. Bu domateslerde vitamin, mineral eksiktir, yükselmemesi gereken beta sitositerol yüksektir. Peki, bu neye sebep olur? Yumurtayı küçültür ve gelişmesini engeller, sperm sayısını düşürür. Yani nesli yok eder.

Obezite ciddi bir problem artık. Buna karşı mide küçültme ameliyatları yapılıyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konu ile ilgili?

Ben tıp doktoru değilim. Zayıflamak mı istiyorsunuz? Az yiyeceksiniz. Şimdi çocuklarda obezite görülüyor. Nereden çıktı bunlar derseniz, gıdaların içinde katkılar var ve herkeste aynı etkiyi yapmıyor.

Cumhurbaşkanlığı'nda başdanışmansınız. Nasıl projeler yapıyorsunuz?

Sağlık, Orman ve Tarım Bakanlığı ile yürüttüğümüz çok iyi projelerimiz var. Yetkililerle bir araya geliyoruz. Türkiye'nin tarım politikasına katkıda bulunabilmek için fikirler öneriyoruz. İnsanın atasına, büyüğüne saygısı yoksa o toplumun geleceği yoktur. Şehirlerin içindeki huzurevlerine ve apartmanlara bakın. Yaşlı insanlar tıkılmışlar oralara. Kimse anasını babasını yanında istemiyor. Anadolu'da muhteşem köyler var. TOKİ nasıl inşaat yapıyorsa, gidilsin o köy evleri restore edilsin. Gönderin yaşlıları oraya, bir tane de sağlık merkezi olsun. Yaşlılarımız orada yaşasın.

Çok hoş bir proje bu.

İşte bunları anlatıyoruz. Atalarımızı korumak zorundayız.

Teşekkür ederim.

Rica ederim.
BİZE ULAŞIN