Ayşe Eyyüpkoca Atila: EN KOLAY ACI BAŞKASININ ACISI…

EN KOLAY ACI BAŞKASININ ACISI…
Giriş Tarihi: 31.1.2023 15:39 Son Güncelleme: 1.2.2023 10:36
Sümeyra Keleş Yerkel, tarih mezunu, sosyoloji ve medya/iletişim bölümlerinde yüksek lisans yapmış, uzunca bir süre TRT World’de çalışmış, Kültür ve Turizm Bakanlığında bakan danışmanlığı gibi kimi görevler yürütmüş, halihazırda medya veri analisti olarak çalışan, msu gibi bir özgeçmişe sahip biri. Ama bütün bunların dışında Sümeyra’nın herkesin bilmesini istediğim bir başka hikâyesi var. Sümeyra iki evlat annesi. Biri özel… Yerkel’in ve dolayısıyla Emir Zahit’in hikâyesinin peşine düştüğümden bu yana tarif etmekte güçlük çektiğim bir yumru taşıyorum boğazımda. Kurucu ortağı olduğu, “özel çocuk” sahibi anne olmanın getirdiği duygu ve deneyimlerinini paylaştıkları Hemhâl Podcast’lerini, uzunca bir süre mutfakta çalışırken, trafikteyken dinledim. Sonunu bilmeme rağmen onlarca kaydın sonunu kaygı içinde bekledim. Çok kez kalakaldım, öylece. O tutulmayı yine Sümeyra ve Hemhâl Podcast ortağı Ümran’ın her şeye rağmen şükür dolu sesleri bertaraf etti. Hele, “Emir Zahit’i Yolcularken” bölümü… Arabayı sağa çektim. Bir süre kaldım orada. İnsanlığımın, anneliğimin derinliğiyle yüzleşmemi sağlayan cinstendi. Hayatı normal, sağlıklı akışında yaşayan insanları alabora edecek türden bir hikâyenin içindeydim resmen. “Beklenen bir olay olarak görülen ölüm, bekleyişe son vermeye muktedir değildir.” diyordu Borgna. Bunu gördüm; Emir Zahit’in ölümü Sümeyra’nın bekleyişine son vermemiş. Bilakis, sabır ve tevekkül içinde bekleyen bir anne görüyorum hâlâ. Her birimiz anneliğe dair edindiği deneyimi avucunda tutsun evet, fakat şimdi bir başka göz ve kulakla bir özel çocuk annesini, Sümeyra’yı dinleyelim… Çünkü inanıyorum ki bu hem bize hem her gün yanımızdan geçen başka özel gereksinimli çocuk annelerine, hem de Sümeyra’ya iyi gelecek.

İtiraf etmem gerekirse, sana soracaklarımı zihnimde olgunlaştırmama rağmen kâğıda dökmekte güçlük çektim Sümeyra. Senin hikâyen o kadar ağır geldi ki dibe çöktü kelimelerim… Bir annenin dünyada yaşayabileceği en ağır sınavı verdin sanırım. Emir Zahit, dünyaya gelişiyle ve dünyadan gidişiyle sana neler öğretti?

Emir Zahit birçok yönüyle, en önemlisi dünyaya beyin kanaması sonrası tekrar gözünü açtığı anda ve yine bu dünyaya gözlerini kapattığı anda bana birçok şey öğretti. Her şeyden önce hayatın anlamını keşfetmeme, kendi kendimi de tanımama vesile oldu. O güne dek hayatın farkında olmadan yaşayıp giderken evladımın kaybından endişe ettiğim her an nefesimi tuttuğumda, rahat bir nefes aldığım anların canlılığını, acil polikliniklerinde ellerimle evladımı hekimlere teslim ederken yaşamın gerçekliğini, yoğun bakım kapısında aylarca beklerken, biz farkında olmadan geçip giden zamanın ve sevdiklerimizle geçirdiğimiz güzel anların kıymetini anlamamı sağladı. İliklerime kadar her duyguyu hissedebilmeyi ve en çaresiz anımda dua edebilmeyi Emir Zahit'in doğumuyla ve ölümüyle daha iyi idrak ettim adeta.

Travma sonrası, insanlarda içe kapanma ya da büyüme şeklinde iki olguyla karşılaşabiliyoruz. Senin hikâyende durumun, büyüme ya da genişleme olarak karşımıza çıktığını görüyorum. Bir nevi "öldürmeyen acı güçlendirmiş" diyorum. Sende bu büyümeyi ortaya çıkaran mekanizmalar neler oldu?

Elbette birçok etken var. Kendimden önce çocuklarımın iyi olması, onlara yardım edebilmem için önce benim iyi olmam, iyi bir ruh ve beden sağlığına sahip olmam gerekiyordu her zaman. Emir Zahit aylarca hastanede olduğunda, diğer evladım evde beni bekliyor, benim sevgime ilgime ihtiyaç duyuyordu. Hayatım boyunca, seçme imkânım olduğu takdirde zayıf olmayı seçebilen biri olmadım. Beni güçlü olmaya iten içgüdülerim, Rabbimizin yardımıyla bu süreçte belki de olabildiğim en sağlam halime itti beni. Seçeneğim yoktu, hızlıca toparlanmak zorundaydım, çünkü anlamam gereken bir yığın kompleks sağlık sorunları olan bir evladım, bir de kardeşinin durumu sebebiyle sürekli olağanüstü hâl durumuna şahitlik eden küçük bir evladım daha vardı. Birine hem fiziksel hem de gelişimsel desteği sunarken, diğerine de rutinleri bozmayarak ve güçlü kalarak, elimizden geleni yaptığımız ve onun açısından her şeyin yolunda olduğu hissini vermem ve sağlıklı bir ev ortamı sağlamam gerekiyordu. Beni diri tutan mekanizmalar bunlar oldu.

Sevilen birinin ölümünün kişide kimlik karmaşasına sebep olduğu, inandığı değer yargılarına ve adil dünyanın işleyişine dair algısına zarar verdiği yönünde çıkarımlar var psikoloji literatüründe. Yas ya da tevekkül etme sürecine dair neler söylemek istersin?

Emir Zahit'in ölümden döndüğü en kötü anlarda, tüm hayatımın başıma yıkıldığını düşündüm. O çaresizlik anında içimden gelen tek şey dua etmekti. Hiçbir şeyin benim elimde olmadığını bir tokat gibi yüzüme vuran o kadar bir gerçekti ki bu, başka hiçbir şeyin ve hiç kimsenin bana yardım edemeyeceğine emindim. Tevekkül benim için başka alternatifi olmayan bir kapı oldu, hala da öyle olmaya devam ediyor. Eğer inanmazsam, yaşadığım o çaresizlik anlarını hafifleten bir güç yok, düştüğüm dipsiz kuyulardan çıkmak için bir motivasyonum yok, Emir Zahit'in dünyadan çok daha güzel bir yerde, o acı çektiği durumdan çok daha iyi bir durumda olduğuna dair inanç yok, en önemlisi de bir gün ona, evladıma kavuşma ümidi yok… İnanmak hayatımı kolaylaştırıyor, daha güzel günlere, daha güzel anlara olan özlemimi artırıyor.

Hemhâl Podcastlerin kurucu ortağısın. Hemen hemen hepsini dinledim. O kadar kıymetli bir iş ki yaptığınız… Sadece özel çocuk sahibi annelere hitap etmiyor. Kadın-erkek, anne ya da değil herkesin dinlemesini isterim. Nasıl bir gereksinimle çıktı ortaya peki bu podcastler?

Böyle bir engellilik ve özel gereksinim durumuyla yaşamak çok farklı. Herkesin çocuklarıyla ilgili endişeleri, korkuları oluyor elbette, ama biz bir an bile gözlerimizi çocuğumuz danayıramıyorduk. Bunu en iyi benzer durumu yaşayan anne-babalar anlar. Elbette amacım kimsenin endişelerini küçümsemek değil, ancak evladını her an kaybetme endişesiyle yaşamak, günlük endişelerle kıyaslanamayacak kadar yaralayıcı ve yıpratıcı bir durum. Emir Zahit'in ikinci kez çok ağır bir durumdan, kalp durmasından geri dönmesinin ardından ciddi bir buhran yaşadım. İlk olay olan beyin kanaması sonrası yaşadığım ümit ve inanç dolu halim gitmişti. Doktorların "daha iyi" demesine bile inanamıyordum, inanmaktan korkuyordum. Nefes alıyor mu, ten rengi değişti mi, ne kadar uyanık, bir yeri ağrıyor mu sorularıyla geçiyordu 24 saatimiz. Ağlamayan, gülmeyen, sesini çıkaramayan, hiçbir şekilde sözsel ve bilişsel iletişim kurmayan bir bebek vardı kucağımızda. Her ufacık semptoma, işarete, mimiğe dikkat kesiliyorduk mecburen. Bir yıl boyunca onu kaybetme endişesi öyle kronik bir hal almıştı ki, sürekli alarm seviyesi durumunda sürdürdüğümüz hayatımızda en çok korktuğumuz o şeyi yaşamıştık. Gözlerimizin önünde bir anda evladımızın nefesi kesildi, dakikalarca kalp masajı yapıldı. Ben istediğim kadar endişeleneyim, her şeyi mükemmel yapayım, ilaçlarını en doğru şekilde vereyim ve saniyelik bir durumu bile anlayıp onu acile götüreyim; hiçbir şey değişmiyordu, en ufacık bir etkim yoktu.

Baştan itibaren tüm duygu ve düşünce dünyamı bir günlüğe yazmış olsam da benimle benzer şeyleri yaşayan insanlarla duygudaşlık etmeye ihtiyaç duyuyordum. Sadece duygularımı ifade etmek değil, aynı zamanda dünyada bunu yaşayan tek insan olmadığımı bilmek istiyordum. İkinci kez evladımın ölümden döndüğüne şahit olmuş, gördüğüm sahneleri gözümün önünden silemez hale gelmiştim. Arkadaşımın da benzer bir süreçten
geçtiğinden haberdardım. mDown sendromu tanısı aldığı çocuğuna doğru terapileri bulmaya, günlük hayattaki tüm engellere rağmen sağ kalmaya
çalışıyordu. Ona bir podcast'e başlayıp deneyimlerimizi, engelli ailelerinin sorunlarını, psikolojik baskıları, travmalarımızı, hayatı kendimize nasıl kolaylaştırmaya çalıştığımızı, çocuklarımız için başvurduğumuz terapi ve tedavi yöntemlerini konuşabileceğimiz, bizim yaşadıklarımızı yaşayan birçok insana ulaşıp, onların da istifade edebileceği, ayrıca tanıdığımız ve uzmanlığına güvendiğimiz ilgili meslek mensuplarıyla da mülakatlar yapabileceğimiz bir platform oluşturmayı teklif ettim, o da sağ olsun kabul etti. İkinci senemizi doldurduğumuz şu günlerde, bunun çok yerinde, dinleyene de anlatana da iyi gelen ve gerçek manada karşılıklı hemhal olunan bir ortam olduğunu yürekten söyleyebilirim.

Özel gereksinimli çocuğa sahip annelere sosyal destek konusunu konuşmak istiyorum bir de. Bizim toplumumuz maalesef bu konuda oldukça geri ya da eksik. Sen neleri tecrübe ettin bu süreçte? Toplumsal olarak bu konuda neyi görmezden geliyor ya da kaçırıyoruz?

Yukarıda bahsettiğim zorlukların dışında, özel gereksinimli çocuk ebeveyni olmak insanı özellikle bizim toplumumuzda yalnızlaştıran bir durum ne yazık ki. Özellikle de bizim gibi kompleks medikal, bilişsel ve bedensel engellilik durumu olduğunda. Evladımız 24 saat bakıma ihtiyaç duyuyordu, ailelerimiz çok uzakta yaşıyor ve bize ihtiyaç duyduğumuz ölçüde destek olamıyordu. Evde profesyonel hemşire veya hasta bakımı hizmeti imkânı da olmayınca, tüm bu mesaiyi anne olarak ben üstleniyordum. Hiçbir zaman şikâyet etmedim, etmem de. Evladım beni her şeyden önce kişilik olarak çok zenginleştirdi, hayatıma daima bereket kattı. Hatta onu kaybedişimin ardından zaman zaman bu zenginliğin ve bereketin hayatımda büyük ölçüde azaldığını düşünüyorum. Özellikle hayati durumlarda aile, eş, dost hep yanımızda oldu, Allah onlardan razı olsun. Onların desteği benim için paha biçilemez. Üstelik o anlarda, bu nimete sahip olmayan insanları düşünüp çok üzüldüğüm oldu. Ben o anları sevdiklerimin desteği olmadan yaşayabilmeyi düşünemedim bile.

Fakat Emir Zahit'in bu kompleks bakım durumu sebebiyle haftalarca hatta aylarca evde kalmak zorunda kaldım. Ben onu istesem bırakamıyordum,
hâlbuki eşim benim alternatifim olabiliyor ve ihtiyaç olduğunda bakımını üstlenebiliyordu. Böyle bir durumda "çocuğuma benden başka kimse bakamaz" gibi bir endişe de doğuyor ister istemez. Bırakamıyor, bana iyi gelecek birkaç saati bile kendime hak olarak görmüyordum. Çok kereler evde olduğumuzda ve uzun süre kimseyle görüşemediğim, sosyalleşemediğim zamanlarda "gel bir kahve içelim", "seni yürüyüşe çıkarayım" tekliflerine ihtiyaç duyuyordum. Ben çocuğumu bırakamıyordum ama sosyalleşmeye ihtiyaç duyuyor, dışarı çıkıp temiz hava almak istiyordum ve fakat yanımda bana eşlik edebilecek kimse yoktu. Bazen çevremdekilerle ilgili böyle beklentilerim oldu. Hatta hayat bir nehirmiş, herkes o nehir içinde akıp gidiyormuş, ben de o nehir kenarında çocuğumla onları izliyor ne onların akışına dâhil olabiliyorne de kenarda yalnız beklerken iyi olabiliyor; onlar tarafından bu yönleriyle fark edilmeyen biri gibi hissediyordum. Öyle zamanlar oldu ki hem podcast sebebiyle hem de yapım gereği yaşadığım durumu ve evladımın yaşadıklarını açık yüreklilikle paylaştığımda, karşımdakinin rahatsız olduğunu, konforunun bozulduğunu hissettim. Kimseyi yargılayamam veya garipsemem bu yüzden ancak insanlar bazen öyle gibi görünseler de uzaktan oldukları kadar, acıyla, kederle, hüzünle o kadar da ilgili değiller. Günümüzde insanlar hayatın bu yönleriyle muhatap olmuş insanları dinlemek, bunları konuşmak, gündemde tutmak istemiyor. Merakla bir süre izleseler dahi, sonuç olarak "en kolay acı başkasının acısı" olarak kalıyor…

Kendi annen ile kurduğun bağ için geçmişine döndüğünde aklına gelen en çarpıcı imge ne oluyor? Çocuklarının seni hangi imgelerle hatırlamalarını istersin?

Annemle ilgili hatırladığım en belirgin imge öngörülü olması. Her konuda ona güvenle danışabiliyor, eleştiri ve fikirlerini önemsiyor, desteğini üzerimde hissediyorum. Çocuklarımın da beni hem onlar için hem de Yaradan'ına bir kul olarak elinden geleni yapan ve hiç pes etmeyen biri olarak hatırlamalarını isterim.

SÜMEYRA KELEŞ YERKEL KİMDİR?


2011'de Gymnasium Steinheim'dan (Abitur) mezun olan Yerkel, lisans öğrenimini 2015'te Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih bölümünde tamamladı. Goldsmiths College, University of London Sosyoloji ve Medya/İletişim bölümlerinin "Cinsiyet, Medya ve Kültür" başlıklı ortak programında "Medya tarafından inşa edilen algılar nasıl gerçekliğe dönüşür?/Alman ve İngiliz ana akım medyadan örnekler" konulu tez çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamladı. Yerkel, 2015'te Türkiye'nin ilk uluslararası televizyonu olan TRT World bünyesinde profesyonel çalışma hayatına başladı. 2016'dan itibaren bir yıl süreyle Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda geçici olarak bakan danışmanlığı görevini yürüttü. 7 yılın ardından TRT'deki görevinden ayrıldı ve 2022 itibarıyla özel bir şirkette kıdemli medya veri analisti olarak çalışmaya devam etmektedir. Özel gereksinimli bireyleri, ihtiyaçlarını ve sorunlarını konu alan Hemhal Podcast'in kurucusu ve moderatörleri arasında yer almaktadır. Çok iyi derecede Almanca, İngilizce ve iyi derecede Fransızca bilmektedir. Sümeyra Keleş Yerkel, evli ve iki çocuk annesidir.

BİZE ULAŞIN