Kadim bir coğrafyanın kadim dinamikleriyle şahsiyetini ve şiirini biçimlendirmiş nadir insanlardandır Akif İnan. İslami tefekkür davasını kendisine şiar edinmiş bir isim olan İnan, toplumu ve eğitimi ilgilendiren meselelerden geri durmadı ve1993 yılında Eğitim-Bir'in kurucu başkanı olarak vefatına kadar emek verdi. Mağrurun Tenha Türküsü: Mehmet Akif İnan'ın Şiiri Üzerine isimli kitabıyla Akif İnan hakkında derinlikli bir çalışma hazırlayan Özlem Fedai, Akif İnan'ın şiirindeki öncelikli temellerden birini şöyle özetliyor: "Şiirinde, yetiştiği coğrafyanın geleneksel kültürünü, doğallığını, zenginliğini bulabiliriz." Prof. Dr. Özlem Fedai ile vefatının 21'inci yılında Akif İnan'ın şairliğinden yola çıkarak kültür hayatımızda nasıl bir yer edindiğini konuştuk.
Akif İnan hakkında Mağrurun Tenha Türküsü: Mehmet Akif İnan'ın Şiiri Üzerine isimli bir çalışmanız var. Dilerseniz buradan başlayalım… Akif İnan'ın şairliği, edebiyata verdiği emek tüm sevenleri tarafından biliniyor ancak edebiyatımız ve şiirimiz açısından İnan'ın yeri nedir?
Tanzimat'tan başlayarak Batı'ya karşı İslâm inanç ve medeniyetini savunan Ziya Paşa'dan, Muallim Naci'ye, Mehmet Âkif'ten, Necip Fâzıl'a, Sezai Karakoç'a evrilen gelenekçi, İslamcı Türk şiirinin 1960 sonrasındaki evresinde yerini almıştır.
İnan, Necip Fâzıl'ın "Destan" şiirindeki "Mukaddes emaneti ne yaptık?" sorusu başta üstadın öfkeli tonundan daha yumuşak bir tondaki şiir ve yazılarıyla aynı soruları sormuş bir medeniyet tasarımcısıdır. Sorduğu soru, Beyatlı'nın "Ezansız Semtler" yazısındaki kaygının da özetidir. Beyatlı, "minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, Frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar!" sözleriyle, tehlikeyi işaret ederken Hâşim, modernizmin saatlerine ve zaman algısına karşılık "Müslüman Saati"ne özlem duymuştur. İnan ise, Hicret'te "Bir zırha büründüm bu çağa karşı" diyerek modern çağa tavrını yansıtmış, Tenha Sözler'deyse "Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde/ Dayanamıyorum bu ayrılığa /Kucaklasın beni İslâm diyordu" dizeleriyle İslam davasının kucaklanmasına çağrı yapmıştır.
Edebiyatımız ve şiirimizin bir tablosunu yapsaydınız Akif İnan'ı ve temsil ettiği değerleri bu tabloda nasıl tasvir ederdiniz?
Ben İnan'ı, Hicret ve Tenha Sözler adlı iki şiir kitabı ve düzyazılarıyla İslam davasına, Modernizm'e karşılık Şark'ın kültürel dinamiklerine bağlanmaya davet eden bir yol açıcı şair olarak betimlerim. Mücadelesini İslam davası üzerine verirken, silahlarını da İslam medeniyetinin biçimlendirdiği Halk ve Divan şiirinden almış; onu kendince estetize ederek yeni nesle aşılamış bir Neo-Klasik şair olarak. Duygu açısından bireysel, ideal açısından bir dava şiiri yazan İnan, ilk şiirlerinde şahsi olarak İslâmi yaşantıya davet çağrısı yaparken, çağrısını sonradan tüm insanlığa yayar. Sorumluluk sahibi bir yol açıcı olarak şiirini, fikirlerini davasına adamıştır.
Mehmet Âkif'le sadece aynı adı paylaşmayıp ülküdaşlık da yapan İnan, bir yandan sıradan halkın bile ezberden okuduğu gazellerle tanınan Urfa'da büyümüş, gelenekle yoğrulmuştur. Halk kültürünün ve Divan Edebiyatının yüzyıllarca hüküm sürdüğü Anadolu'da, bu mirası kuşandığı şiirleriyle geçmiş ve gelecek arasında köprü olmuştur.
Akif İnan'ı Akif İnan yapan süreci, mefkureyi ve değerleri siz nasıl özetlersiniz? Onun özellikle edebiyat ve şiirdeki arayışını, hedefini nasıl tanımlarsınız? Gelenek ve yitirdiğimiz kültürel değerler onun sanatında ne ifade ediyordu?
Akif İnan. "İslâm Birliği" ülküsüne, adaşı Âkif, üstadları Kısakürek, Karakoç, Pakdil gibi omuz vermiş; 1969'a kadar Kısakürek, Pakdil ve Karakoç etkisindeki sanatı sonrasında asıl kimliğini Edebiyat dergisi etrafında bulmuştur. Yaşamı boyunca Batı tahakkümüne karşın sürekli İslam Medeniyetinin köklerini çağına hatırlatarak Müslümanlara özgüven aşılamaya çalışmış; "kültürel hafıza kaybı"nın önüne geçmek istemiştir. İnan'ın şiiri, İslam davasının kaba bir propagandasını yapmayıp bilge bir dimağın naif davetini içerir. Kudüs'ü, Mescid-i Aksa'yı, Endülüs'ü asla unutmamamız gerektiğini geleneğin teknikleriyle hatırlatmıştır. Onun şiiri, bu yüzden Neoklasik bir şiirdir. Ancak Beyatlı'dan farklı olarak ondaki "mazi" şuuru, İslam medeniyetiyle şekillenmiştir. Şark'ın medenî üstünlüğünü, bu medeniyetin kültürel mirasıyla sahiplenmemiz gerektiğini telkin etmiştir. Modern şiirin vezin, dil, biçim oyunlarının baskınlığına rağmen onun inatla geleneksel şiirler yazması, İslam medeniyetinin değerlerini modern zamanlara hatırlatma gayretindendir. İslam medeniyetinin geleceği için savaşacak, onun edebî ve kültürel değerlerini kuşanacak bir nesil hayal etmiş; kendisi de bu mirasa bilinçle sahip çıkarak sanatını şekillendirmiştir.
İnan'ın şiirinde, şahsiyetinde ve yaşam tarzında kendine has ve ayırt edici özelliklerini tarif edebilir misiniz?
İnan, kadim bir coğrafyanın kadim dinamikleriyle şahsiyetini ve şiirini biçimlendirmiştir. Şiirinde, yetiştiği coğrafyanın geleneksel kültürünü, doğallığını, zenginliğini bulabiliriz. Adaşı Mehmet Âkif'ten ülküsünü, hemşehrisi Nâbî'den ve halkından kültürel, mirasını almış gibidir. Urfa'da "Gazel" okumak da yazmak da mutad bir durum olduğundan Divan edebiyatının zarafeti, biçimi, mazmunlarıyla yetişmiş; İslamî tefekkür ile bu geleneği yoğurup "Diriliş Nesli"ne, "Büyük Doğu Nesli"ne aktarmıştır. Şiirinde kendine has bir samimiyet ve tevazu varsa halk kültüründen ve edebiyatından, şuur ve sorumluluk yükleyen bir bilinç varsa İslami tefekkürden, mağrur ve zarif bir üslup ve form varsa Divan Şiirinden aldığı ilhamdan gelir.
İlk şiir kitabı Hicret'i çıkarmadan önceki şairliğini, gençlik dönemlerini, şiirde olgunlaşmasını anlatabilir misiniz?
Divan Şiiri geleneğini canlı şekilde yaşatan, gazeller diyarı Urfa'da; inanç ve köklerine bağlı bir ailede dünyaya gelir. Dedeleri Millî Mücadele'de tüm servetlerini kurtuluşa hasredecek kadar vatanseverdir. Bu şuur, inanç ve kültür, şairin davasını ve sanatını elbette beslemiştir. Aldığı cezayla son sınıfı Maraş Lisesi'nde tamamlamış; burada ATLASIdava arkadaşları Zarifoğlu, Bayazıt, Özdenören kardeşlerle yolları kesişmiştir. Bir yandan aruzla gazel ve kasideler yazarken ortaokul çağlarından itibaren heceyle yazdığı şiirlerini arkadaşlarıyla paylaşmıştır. Aslında "Yedi Güzel Adam" içinde o yıllardan beri modern şiire karşı en çok direnç gösteren de odur.
İnan, rehber edindiği Necip Fâzıl'ın heceyle yazılmış dava şiirlerini heyecanla okurken, arkadaşları çoktan Kısakürek'in şiirinden Karakoç'un "modern" tekniklerle yazılmış "Körfez"ini beğenir olmuştur. İnan, daha lise çağında gelecekte İslamcı davanın Neo-klasik şairi olacağının işaretlerini vermiş; Urfa Demokrat gazetesinde başladığı yazı hayatını, Urfa'da Derya, Maraş'ta Hizmet gazetesinde, Hilal dergisindeki yazı ve şiirlerle sürdürmüştür. Ayrıca Yeni İstiklal, Türk Ruhu, Orkun, Filiz, Defne, Türk Yurdu gibi dergi ve gazetelerde de 1969'a dek şiir ve yazılar yayınlamıştır. Birçoğu heceyle yazılmış bu şiirlerini beğenmeyerek kitaplarına almaz.
Kendi özel hayatı açısından hem de içinde bulunduğu fikrî-sanatsal-siyasi ortam açısından geçirdiği bir olgunlaşma dönemi vardır hemen hemen. Bu açılardan İnan'ın olgunlaşma, etkileşim ve değişme sürecini, bu sürecin mihenk taşlarını siz nasıl değerlendirirsiniz?
İnan'ın edebî kimliğinin oluşumunda aslında iki kırılma noktası vardır. İlki, lise sonda zorunlu gittiği Maraş Lisesi'nde tanıştığı ileride dava arkadaşları da olacak olan Zarifoğlu, Bayazıt, Rasim ve Alâaddin Özdenören'le tanışmasıdır. Onlarla M. Âkif'in, N. Fâzıl'ın şiir ve davalarını anlamış ancak onların aksine N. Fâzıl ve Beyatlı gibi hece ve aruzla şiirler yazmıştır.
Hayatındaki ve sanatındaki asıl kırılma ise Ankara'daki uzun üniversite hayatında Nuri Pakdil ile tanışmasıdır. Kısakürek için A. Arvasi, nasıl bir kırılmaya neden olmuşsa, Pakdil ve Edebiyat dergisi de da İnan için birer hoca ve mektep olur. 1969'da çıkardıkları Edebiyat dergisiyle artık sağlam bir şuurla davasına sahip çıkma idealini kuşanmış ve olgunlaşmıştır. Büyük Doğu ve Diriliş nesli olana "Yedi Güzel Adam"ın elinden bu dava, 1976'da Mavera dergisiyle gelmekte emanet edilmiştir.
İlk kitabı Edebiyat ve Medeniyet Üzerine'nin yayımlanmasıyla devam eden süreçte edebiyat ve medeniyet kavramlarına bakış açısı şairliğini sizce nasıl etkiledi?
Edebiyat dergisindeki kadim İslam medeniyeti davasını anlatan şiir ve yazılarını derginin yayınevinde kitaplaştıran İnan, Edebiyat ve Medeniyet Üzerine'de Şark-İslam medeniyetinin köklerinin sağlamlığından, Batı'nın değerlerinin sahteliğinden bahsetmiştir. Bu medeniyet tefekkürü, 1974 tarihli Hicret adlı ilk şiir kitabına "Anamı sorarsan büyük doğudur/ Batı ki sırtımda paslı bıçaktır" dizeleriyle yansır. Geleneğin vezin ve formlarıyla yazdığı bu şiirleriyle, modernizmin Müslümanlara dayattıklarıyla savaşan şair, iki şiir kitabının tabanına da Hz. Muhammed sevgisini ve İslam ülküsünü yerleştirmiş; İslâm medeniyetine, tarihine telmihler yapmıştır.
"Divan Edebiyatı salt bir edebiyat olayı değildir. Bir uygarlığın, bir kültürün sanat planında dışavurumudur" diyen İnan, çağdaşları aksine bir biçim ve dil özentisi olarak değil İslam medeniyetinin mahsulü olarak gördüğü için Divan şiirinden yararlanmıştır. Ancak Hicret ve Tenha Sözler'deki "Kaside", "Na't", "Gazel" başlıklı şiirleri, Klasik şiirin bu nazım şekillerinin mutad özelliklerine de uymaz.
Kanal 7 televiyonunda yaptığı kültür sanat programları ile de döneminin kültür programcılarından biri oldu. Kültür hayatımıza bıraktığı etki ile Akif İnan'ı nasıl hatırlamalıyız?
İnan, Kısakürek, Karakoç, Zarifoğlu gibi İslami tefekkürün tasarımcısıdır. İslâm kültür ve medeniyetini geçmişi ve geleceği hakkında kafa yormuş bir şairdir. Öyle ki ilk şiir kitabın adının Hicret (1974) olması bile İslam kültür ve medeniyetine içten bağlılığı ile alakalıdır. Kitap, Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göç etmesine bir telmihtir. Tenha Sözler'de ise "Asr-ı Saadet" özlemini, Peygamber sevgisini, modern çağın buhranlarına karşı İslâmi yaşantıya daveti anlatan şiirlerle karşılaşırız. Örneğin "Sensin" şiirinde "Seninle olmaktır ahdım yeminim / Ordum emirim ve otağım sensin" diyerek Hz. Muhammed'in davası açısından anlamını yansıtmıştır. İnan, eserleriyle Tanzimattan itibaren medeniyet değiştirmenin kültürümüzde neden olduğu travmaları yansıtmış bir şairdir. Batı'ya hayran kendi köklü medeniyetine sırt çeviren Türk aydınına, yönü "Asr-ı Saadet"e bakan güçlü bir medeniyet tasavvurunu işaret etmiştir.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
İnan'ın Karakoç ve Zarifoğlu'nun şiirlerine yaklaşan ölçüde geleneğin omuzlarında yükselen modern bir şiir kurduğunu söyleyebilirim. Onların davasına, yol açıcılığına nesillerimiz hep borçlu kalacaktır. Kendisine Allah'tan rahmet diliyor, hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
Mehmet Akif İnan kimdir?
12 Temmuz 1940 yılında Şanlıurfa'da dünyaya gelen Akif İnan, 1958 yılın Urfa Lisesi'nden Maraş Lisesi'ne gönderildi ve burada Derya gazetesini çıkardı. Maraş Lisesi'nden mezun olduktan bir yıl sonra Urfalı şairler üzerine konferans verdi ve aynı yıl Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili Edebiyatı bölümüne kaydoldu. Eğitimine 2 sene sonra ara verse de sonrasında 1672 yılında mezun oldu. 1969 yılında Nuri Pakdil ile birlikte Edebiyat dergisini kurdu. 1976-1990 yılları arasında Mavera dergisinde kurucu olarak yer aldı. 1977-1980 yılları arasında Gazi Eğitim Enstitüsü'nde Türkçe Edebiyat öğretmenliği yaptı. Daha sonra Ankara Fen Lisesi'ne atanan İnan, vefatına kadar burada görevini sürdürdü. Öğretmenlik görevini sürdürdüğü süre boyunca, 1993 yılından 2000 yılına kadar Eğitim-Bir sendikasının kurucu başkanı olarak eğitime katkıda bulundu. 1999 yılında hastalanan İnan, 6 Ocak 2000 yılında Urfa'da vefat etti.
Eserleri
Edebiyat ve Medeniyet Üzerine, Hicret, Din ve Uygarlık, Tenha Sözleri, Aydınlar, Batı ve Biz, Cumhuriyetten Sonra Türk Şiiri