Toplum, çözüm sürecini çok büyük oranda benimsemiş görünüyor. Bunu somut olarak görmek ve barışa neredeyse parmaklarımızla dokunmak bizi yeterince mutlu etti. Ortaya konan çabanın boşa gitmediğini görmüş olduk.
Aralarında Cengiz Alğan, İlhami Işık, Atilla Yayla ve Haşmet Babaoğlu'nun da olduğu 69 gazeteci, yazar, akademisyen ve insan hakları aktivisti, 2014'ün Kasım ayında bir araya gelerek Barışa Bak Platformu'nu kurdu. Çözüm sürecine sivil toplum desteği sağlamak amacıyla kurulan platformun kuruluş aşamasında duyurusunu yaptığı 'Barış Treni' 2015 Mart ayında harekete geçti. "Barışa biz de destek olmak istiyoruz" diyen Barışa Bak, 10 gün süren yolculuğa 11 Mart günü Pendik Tren Garı'ndan başladı. İstanbul'dan yola çıkıp Kocaeli, Eskişehir, Ankara, Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Malatya ve Elazığ illerinden geçerek Diyarbakır'a ulaşan Barış Treni, yol boyunca birçok etkinlik düzenledi. Her şehirde çiçeklerle, türkülerle karşılanan aktivistler, Batı'dan Doğu'ya, Doğu'dan Batı'ya kardeşlik mesajları taşımak için paneller düzenleyip sokak röportajları yaptılar. Barışa Bak Platformu kurucularından Cengiz Alğan'la Barış Treni projesini, yolculukla ilgili izlenimlerini konuştuk. "Hemen her yörede sıcak karşılandık" diyen Alğan, trene olan ilginin umduklarından fazla olduğunu belirtti.
Barış Treni projesi nasıl başladı?
Bu proje Barışa Bak Platformu'nun kuruluşunda ilan edilmişti. Platformda, Kobani olaylarından sonra Çözüm Süreci'nin bir türbülansa girmesi ile toplumun dikkatini yeniden barışa odaklamak, barışa olan güveni canlı ve diri tutmak yönünde faaliyetler yapma kararı aldık. Barış Treni de bunlardan biriydi.
Bu trende olmayı neden istediniz?
Tarihi bir süreçten geçiyoruz. Barışı hep beraber, ellerimizle inşa edeceğiz. Bu kritik eşikte kendi önerdiğim trende olmamam düşünülemezdi.
Nasıl bir ekiple yolculuk ediyorsunuz?
Türkiye'nin dört bir yanından toplanıp gelmiş, çoğunluğu genç üniversite öğrencilerinden, farklı fikir ve inançlarda insanlardan oluşan bir ekibimiz var. Malatyalı, Bingöllü, Rizeli, Samsunlu, Adanalı, Diyarbakırlı, Ispartalı, Giresunlu… Her yöreden ve her görüşten insan var.
Yolculuk nasıldı, nelerle karşılaştınız, hangi bölgelerde nasıl karşılandınız?
Hemen her yörede sıcak karşılandık. İki şehirde olumsuz ama küçük çaplı olaylar yaşadık. Kırıkkale'de küçük bir ülkücü grup stantlarımıza saldırdı. Medya bunu köpürtüp çok büyük bir olaymış gibi yansıttı. Hâlbuki Kırıkkale halkı bize en ilginç olumlu tepkileri vermiş ve bizi şaşırtmıştı açıkçası. Mesela bir esnaf bize nazar boncuğu dağıttı. Bir diğeri kenarı işlemeli mendil hediye etti. Kırıkkale'de okuyan bir grup genç, saldırı sonrası treni ziyaret etti ve moral verdi. Şehrin valisi ise güvenliğimizi sağlayacağına bizi bir an önce şehirden ayrılmaya zorladı!
Sivas'ta da aynı şekilde bir grup, panel yapacağımız salonu kuşattı. Valilik olağanüstü güvenlik önlemleriyle Sivas halkıyla temas etmemizi engelledi. Bunun dışındaki tüm şehirlerde çok sıcak karşılandık. Özellikle İzmit, Malatya ve Diyarbakır'ın hakkı ödenmez. Sınırsız bir izzet ikramla karşılandık. Müteşekkirim.
İzlenimlerinize göre bu projenin çözüm/barış sürecine nasıl bir katkısı olabilir?
Bu gibi projeler çatışma çözümü süreçlerinde sivil toplumun barışa ve çözüme katkıda bulunmasına öncülük edebilir. Bizde yürütülen sürece sivil toplumdan hemen hiçbir katkı sunulmadı. Bu süreci siyaset malzemesi olarak gören çevreler destek sunmaktan uzak durdular. 30 yıl boyunca sayısız kampanya yapan STK'lar bu konuda bir imza kampanyası bile başlatmadı. Barış Treni projesinin başka STK'ları cesaretlendireceğini ve ön açıcı olabileceğini düşünüyorum. Her ne kadar birkaç küçük olumsuz tepki alsak da asıl olarak toplumun büyük desteğini arkamızda hissettik. Sivil toplum açısından bir eşiğin aşılmasına katkıda bulunduk diye düşünüyorum.
Gittiğiniz yerlerde halkın barışa bakışı genel itibariyle nasıldı?
Toplum, çözüm sürecini çok büyük oranda benimsemiş görünüyor. Bunu kendi gözlerimizle test etme fırsatı bulduk. Açtığımız stantlarda denk geldiğimiz tartışmalarda siyaset üstü kalmaya özen gösterdik. Konuyu barış odaklı tuttuğumuz sürece halktan insanların sürece asla karşı olmadığını gözlemledik. Elbette herkesin barıştan beklentileri farklı. Ancak ortak payda artık çatışmanın bir an önce sona ermesi, gençlerimizin artık ölmemesi ve bin yıllık kardeşliğin yeniden tesisiydi. Toplum barışta ortaklaşmış diyebiliriz.
Yolculukta ilginç olaylar yaşadınız mı?
Elbette. Bir kere birbirine benzemeyen çok sayıda insanın aynı tren içinde, gece gündüz, günde üç öğün yemeği birlikte yemesi ve kavga gürültü çıkmaması başlı başına ilginç bir olay. 11 günlük yolculuk boyunca milliyetçi ailelerden gelen gençlerle, İslami yönü ağır basan veya solcu seküler ailelerden gençlerin düzeyli tartışmalarını izlemek çok değerliydi benim için. Onlardaki dönüşümü de izledim. Döndüklerinde fikirlerinde ciddi değişiklikler olacağını düşünüyorum. Hoşgörülerinin artacağını, ön yargılarının daha kolay kırılacağını sanıyorum.
Kırıkkale'de bir Çanakkale gazisinin oğlu olan, İstiklal Madalyalı Mithat Amca ile bizimle trende seyahat eden, 90'larda köyü yakılmış Hakkarili İbrahim Amca'nın kol kola barış mesajı vermesi benim hiç unutamayacağım anlardan biri oldu. Sivas'ta trene saldırmak isteyen ülkücü grubun temsilcileriyle gece yarısı tren içinde, polis eşliğinde görüşme yapmamız da öyle. Basının kışkırtmasıyla bize çok büyük ön yargıyla bakıyorlardı. Ama gelip konuştuklarında öyle olmadığını gördüler. Gerçi ertesi gün panel salonuna saldırmaktan geri kalmadılar ama yine de benim için bir ilkti bu görüşme.
Eskişehir'de belediye başkan yardımcısının Kürtçe pankart ve başörtülü kızlarla fotoğraf vermesi, Ankara'da treni ziyarete gelen Tarım Bakanı Mehdi Eker'in bir pankarttaki Kürtçe hatayı basın önünde düzeltmesi de unutamayacağım anlardan. Türkiye'nin içinden geçtiği dönüşümü çok net anlatan kareler bunlar.
Bu yolculuğun nasıl bir etkisi olacağını düşünmüştünüz? Hayal ettiğiniz etkinin karşılığını bulabildiniz mi?
Basında yeterince yer bulabilirse sivil toplumun önünü açabileceğini düşünüyorduk. Görebildiğim kadarıyla umduğumuzdan fazla bile yer aldı. Demek ki buna ihtiyacımız varmış. Türkiye toplumu sivillerin de barışa desteğini görmekten memnun oldu. Kronik muhalifleri ve içinde Kürt kelimesi geçen her şeye karşı olan MHP'lileri bir kenara bırakırsak (ki onlardan bile ilgi gördük) halk bu işe inanmış. Bunu somut olarak görmek ve barışa neredeyse parmaklarımızla dokunmak bizi yeterince mutlu etti. Ortaya konan çabanın boşa gitmediğini görmüş olduk. Barışa giden yola en ufak bir katkımız olmuşsa ne mutlu bize.
CENGİZ ALĞAN KİMDİR?
1967'de Adana'da doğdu. İzmir'de büyüdü. Gazi Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun olduktan sonra çevirmenlik yapmaya başladı.
Kapitalizmin Hayaleti (Samir Amin,
Sarmal Yayınları),
Troçki'yle Sürgünde (Jean van Heijenoort,
Özne Yayınları),
Kaybedilmiş Devrim (Chris Harman,
Pencere Yayınları) gibi kitapları Türkçeye kazandırdı.
Radikal, Taraf, Gündem, Günlük, Özgür Politika, Sosyalist İşçi, Enternasyonal Sosyalizm, Altüst, marksist.org gibi gazete, dergi ve internet sitelerinde yazılar yazdı. Çeşitli derleme kitaplarda makaleleri yayınlandı. İslamofobi dahil Türkiye'deki tüm nefret suçlarıyla mücadele eden bir insan hakları aktivisti olan Cengiz Alğan, Gezi eylemleri ve 17-25 Aralık darbe girişiminin ardından Türkiye solu ile yollarını ayırdı. Bu süreçte, kurucusu olduğu Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) ve Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Platformu'ndan istifa etti. 2014 yılında, çözüm sürecine sivil toplum desteği sağlamak için Barışa Bak Platformu'nun kurucuları arasında yer aldı.