Mehmet Fatih Öz: Vahşi Hayvanlar: Kimlik, aşk ve güç

Vahşi Hayvanlar: Kimlik, aşk ve güç
Giriş Tarihi: 15.11.2021 15:59 Son Güncelleme: 15.11.2021 15:59
2020 yılının sonunda Koronavirüs nedeniyle vefat eden Kim ki Duk’un ikinci filmi Vahşi Hayvanlar, sonradan imza atacağı başarılı işlerin ön basamağı olarak dikkat çekiyor. Film, Paris’te yolları kesişen biri Kuzey, diğeri Güney Koreli iki insanın başından geçenleri merkeze alıyor.

Kim ki Duk'un ikinci filmi Vahşi Hayvanlar (Yasaeng Dongmul Bohoguyeog- Wild Animals, 1997) sonradan imza atacağı başarılı işlerin ön basamağı olarak dikkat çekiyor. Yönetmen, filmin ismiyle içeriğini bağdaştırıp insan hayatının vahşi hayvanların hayatından farklı olmadığını anlatıyor. Film başlarken telle oynayan, teli iç içe geçiren bir el seyrediyoruz. Bu görüntü adeta, elin sahibinin gücüne ve ilerleyen sahnelerde her şeyin birbirine karışacağına hazırlıyor bizi. İlk sahnenin trende geçmesi, uzun bir hikâyeye şahit olacağımızın göstergesi…

Vahşi Hayvanlar, Paris'te yolları kesişen biri Kuzey Koreli, diğeri Güney Koreli iki insanın başından geçenleri merkeze alıyor. Kuzey Koreli, gücü temsil ediyor; askerî bir geçmişe sahip ama geleceğe dair bir planı yok. Güney Koreli ise aklı temsil ediyor; ressam olmak amacıyla Avrupa'ya gelmiş ama asıl hedefini unutarak para için hırsızlık, dolandırıcılık yapmaya başlamış. Şu detay önemli: Güney Koreli, bir ressam arkadaşını ziyaret ettiği zaman onunla tartışmış ve ona yumruk atmış, adamın burnundan gelen kan palete düşmüş, Güney Koreli bu kanı kırmızı boya sanarak fırçaya sürüp resim yapmıştır. Yönetmen bu sahnede, ressam olmak isteyen birinin, kan ve kırmızı boya arasındaki farkı artık anlayamadığını gösterip kendi tercihleri sonucu ölümcül işlere bulaşacağını işaret etmiştir.

Güney Kore ve Kuzey Kore arasındaki ülke farkını da filmin odak noktasındaki iki arkadaş üzerinden görebiliriz. Güney Koreli parayı önemseyen, bunun için tüm değerleri yıkabilecek kayıtsızlığa sahip birisi yani kapitalizmi temsil ediyor. Bu yüzden kendi kimliğini ve tarihini de unutmuş. Kuzey Koreli ise gücü önemseyen, sağlam ve iradeli olmaya çalışan birisi. Kim olduğunu tam anlamıyla kavrayamamış; çünkü hayat karşısında ruhsuz şekilde yetiştirilmiş, yani sosyalizmi temsil ediyor. Para onun için hayati bir öneme sahip değil. Aile ve dostluk gibi kavramlara önem veriyor.

İki farklı insan; aslında tek bir kişi

Kuzey Koreli ve Güney Koreli iki insanın Avrupa'da karşılaşması tesadüf değil. Burası dünyadaki insanların büyük umutlarla gelmek istediği yer. Asya kıtasından Avrupa'ya farklı hayallerle gelen iki insan buradaki düzenin bir parçası haline gelmeye çalışıyor. Bir sahnede Güney Koreli, Kuzey Koreli'nin çantasını çalıp içine baktığında tarihi bir aile fotoğrafı buluyor ve bu nedenle çantayı geri getiriyor. Ailesinin fotoğrafını taşıyan ve bu fotoğrafı görüp etkilenen iki farklı insan aslında tek bir kişidir. Ortak yönleri sevgiye muhtaç olmalarıdır.

Filmde bir başka sahnede iki arkadaşın kavgasında Güneyli, paraya önem vermediğini göstermek için elindeki paraları nehre atıyor. Kuzeyli gidince, nehre atlayıp paraları toplamaya başlıyor. Bir diğer sahnede ise Güney Korelinin dövdükleri başka bir Koreli'ye hiç acımadığı görülüyor. Bu, Güney Koreli için aynı soydan gelmelerinin kendileri için bir öneminin olmadığının kanıtı. Kuzey Koreli ise bu konuda daha hassas görünmesine rağmen doğrudan kendi kimliğini öne çıkaran bir tavrı da yok. Bunların aksine Avrupalıların birbiri içinde kenetlenmiş hali, hayvanlar âlemine göre söylersek; aynı cins veya kabileden olanların, birbirlerini dışarıdan gelecek tehlikeye karşı korumasının filme yansımasıdır.

Güney Korelinin, arkadaşına ihanet etmek için anlaştığı kişiler tarafından "Arkadaşını satana verecek paramız yok" sözünden sonra dövülmesi önemli bir detay. Kuzey ve Güneyli iki arkadaşın birlikte oldukları, anlaştıkları zamanlarda güçlü olduklarını; ayrıldıkları zamanlar ise güçsüz olup başlarına bir iş geldiğini görüyoruz. Kuzey Kore ve Güney Kore arasındaki kavganın bu iki ülkeye zarar verdiğini anlamak zor değil.

Avrupa'da yaşayan farklı milletler ve Koreliler arasında ilişki de filmde irdelenen bir başka konu. Kuzey Koreli'nin onu zorla kendi mağazasına davet eden siyahiye elindeki muzu verip susturma sahnesi Korelilerin siyahiler hakkında sahip olduğu bilginin dolaylı işareti olabileceği gibi ikili arasında yanlış anlaşılmaya yol açacak tarihi geçmişin olmadığının da bir göstergesi. Güney Koreli'nin karnını doyurmak için dönerciyi tercih etmesi de yine önemli bir detay. Hatırlarsanız Kore Savaşı'na katılan Türkler, Güney Korelilerin yanında Kuzey Korelilere karşı savaşmıştı. Bu iki millet arasındaki bağlantı bu yolla tekrar hatırlatılmış.

Kadına karşı sade bakış

Film, Avrupalıların kadına bakış açısını sade ve çarpıcı bir şekilde yansıtıyor. Üç kadın figürüne şahit oluyoruz. İlk kadın figürü trende Kuzey Koreli ile aynı peronda yolculuk yapan Laura. İkili arasında sessiz diyalog yaşanıyor. Kuzey Koreli, Laura'ya duygusal bir yakınlık hissediyor, yolculuk sonunda ise Laura'nın sevgilisi olduğunu öğrenince hayal kırıklığına uğruyor. Seyirci, Laura ve sevgilisi Emil'in birbirine olan aşklarına tanık oluyor.

Laura filmin başında diğer kadınlara oranla mutluluğu yakalamış şekilde yansıtılıyor. İlerleyen sahnelerde bunun doğru olmadığını anlıyoruz; çünkü Laura ve Emil birbirlerini ne kadar sevseler de Emil, Laura'yı uyuşturucu madde taşıtmak için kurye olarak kullanıyor.

Laura bu işten oldukça mutsuz ve konuşmalardan anladığımız kadarıyla Emil her taşıma için "bu son" diyor. Laura'nın babası da onu küçükken terk etmiş, son zamanlarda ise sadece ondan para almak için kızının yanına geliyor. Ayrıca Laura erkeklerin izlemeye geldiği bir gösteri merkezinde dans ederek para kazanıyor. Ona bakmakla yükümlü babası başta olmak üzere, sevgilisi ve dışarıda tanımadığı tüm erkekler tarafından kullanılan birisi. Bu sebeple Laura, "erkekler tarafından kullanılan kadınları" temsil ediyor.

İkinci kadın figürü sokakta çıplak bir heykel gibi duran performans sanatçısı Colin. Güney Koreli ve Colin tanışıp birbirlerine âşık oluyor. Colin'in kimliğini elinde bulunduran ve onu tehdit eden adam, onu kendisine ait bir eşya olarak görüyor. Colin gerçek sevgiyi Güney Koreli'de bulunca, aşkın verdiği cesaretle, onu kullanan adamı öldürüyor. O sahneye kadar adeta bir heykel gibi davranırken, insan olduğunu kanıtlamışçasına artık mimiklerini daha çok kullandığını, duygularını açığa çıkardığını görüyoruz. Colin "erkeklerin görmezden geldiği kadını ve kadın ruhunu" temsil ediyor.

Üçüncü kadın figürü ise Fransız mafya liderinin sevgilisi olarak karşımıza çıkıyor. Mafya liderini, korumasıyla aldatıyor. Bu kadın figürü "erkekleri kullanan kadınları" temsil ediyor.

Aşk: Her şeyi göze almak

Vahşi Hayvanlar filminde aşk, kişinin her şeyi göze alması olarak yansıtılmış. Güney Koreli, aşkı için arkadaşı Kuzey Koreliye birçok kez ihanet etmiş; Colin, Güney Koreli aşkına kavuşabilmek için elinde tutsak olduğu adamı öldürmüş; Laura, sevgilisi Emil'i öldürenleri vurmuş; Fransız mafya liderinin koruması, sevgilisini vuranlardan intikam almıştır. Tüm bunları sıraladığımızda 2020 yılının sonunda Koronavirüs nedeniyle vefat eden yönetmen Kim ki Duk, aşkı; bireyi mantık çerçevesinden çıkartan, var olma amacını başka birine bağlayan, eylemlerdeki sebep-sonuç ilişkisini unutturan kutsal bir his olarak yansıtmış.

Film belli bir yerden sonra aynı hikâyeyi tekrarlıyor. Yönetmen hayatın hep aynı döngü içerisinde olduğunu yansıtmak istemişse bile; bu olay seyircinin filmden kopmasına sebep oluyor. Dövüş sahnelerinin sahteliği, Güney Koreli'nin eline bıçak saplaması gibi inandırıcılıktan uzak sahneler, filmde anlatılmak istenen başarılı konuya gölge düşürüyor.

Filmde metafor olarak balık kullanılıyor. Laura sevgilisini donmuş balık ile öldürüyor. Kuzey ve Güneyli bir çuval içerisinde denize atıldıklarında kurtulmayı başarıyorlar. Normal şartlarda denizin dibinde ölmesi gereken iki arkadaş, filmin son sahnesinde karada adeta sudan çıkmış balık gibi çırpınarak ölüyorlar. Bu iki arkadaşın yaşadıklarından ders almaması, Kuzey Koreli'nin Güney Koreli'nin kendisine yaptığı ihanetleri unutması da adeta balık hafızasını akıllara getiriyor. İki arkadaşın kaldıkları evin nehir üzerinde olması da bunun bir tamamlayıcısı diyebiliriz.

Avrupa ahlâki değerlerin unutulduğu; çarpık, düzensiz, iyi ve kötünün birbirine karıştığı, güçlünün güçsüz üzerinde egemenlik kurduğu bir alan olarak yansıtılıyor. Filmin bizde bıraktıkları, anlatılmak istenenleri şu cümlede topluyor: Suyun derinliğinden, bilinmezliğinden çıkıp vahşi hayvanların olduğu bir bölgeye gelenlerin sonu kaybolmaktır. Hayatta temel amaçlar aynı olmasına rağmen, toplumların bu yolda gerçekleştirdiği yöntemler ayrıdır. Kendi çevresinden uzaklaşan bireyler gittikleri yerde kendi yöntemlerini uygulayamadıkları gibi gittikleri yerin yöntemlerini de benimseyemezler. Sonunda bir çıkmazla karşılaşırlar ve yok olurlar.

BİZE ULAŞIN