Türkiye'de sansür engeline takıldığı için ilk gösterimi 1964'te Berlin Film Festivali'nde yapılan Susuz Yaz, bu festivalin büyük ödülü olan Altın Ayı'yı almaya hak kazanmıştır. Türk sinema tarihinde uluslararası ödül kazanan ilk film olması nedeniyle ayrıca önem arz etmektedir.
Necati Cumalı'nın eserinden uyarlanan, Metin Erksan'ın David E. Durston'la birlikte yönettiği filmin konusu şöyle: Çiftçi Osman (Erol Taş), topraklarından çıkan suyu köylülerle paylaşmamaktadır. Kardeşi Hasan (Ulvi Doğan), Osman'dan daha merhametlidir fakat ağabeyinin lafının üstüne laf söyleyemez. Köylülerle su yüzünden çıkan kavgada Osman bir çiftçiyi öldürür ve kardeşi Hasan'ı kandırıp, suçu üstlenmesini sağlar. Hasan hapisteyken Osman kardeşinin karısı Bahar'a (Hülya Koçyiğit) göz koyar. Hasan'ın hapiste öldüğü yalanını söyleyen Osman, Bahar'la zorla ilişki kurar.
Bakış, üzerinde kuramsal olarak çok çeşitli çalışmaların yapıldığı bir alandır. Türk sinemasında Susuz Yaz yüzyılın filmi mi, değil mi tartışıladursun; toplumsal cinsiyet temsilleri ve kadın bedeninin kullanımında filmin sorunlu bir dili olduğunu söyleyebiliriz.
Hasan, Bahar'ı sevmektedir, evlenmek ister fakat annesi ekinler olmadan evlenmelerine razı olmaz. Ağabeyi Osman, "Bahar'la ne zaman evleniyorsun? Tarlalarımız büyüdü, çalışacak adam lazım. Vakit geçirmeden evlen" der. Filmde, eşini tarlada çalıştırmak için kardeşine tez zamanda evlenmesini öğütleyen bir erkeğin gözünden, kadının nesneleştirilmesine şahit oluruz. John Berger'e göre kadın olarak doğmak, erkeklerin mülkiyetinde olan özel bir yerde doğmak demektir. Kadın kendini etrafına göre şekillendirmek zorunda olduğu için her zaman kendi imgesiyle birlikte dolaşır. Çünkü ona çocukluğundan beri kendi kendini gözlemesinin gerekli olduğu dayatılmıştır. Böylece kadın, içindeki gözleyen ve gözetlenen yanlarını iki ayrı kadın olarak görmeye başlar. Erkekler kadınları seyrederler, kadınlar ise nasıl seyredildiklerini seyrederler. Kadının içindeki gözlemci erkek, gözlenen ise kadındır. Böylece kadın kendini nesneye, özellikle de görsel bir nesneye dönüştürmüş olur. Berger'in üzerinde durduğu gözetlenenin yani Bahar karakteri, Susuz Yaz'da erkeğin bakışına (fantezisine) hizmet eder.
Bahar'la Hasan evlendikleri gece odalarını basan Osman; "Çok çocuk istiyorum sizden, muhakkak erkek evlat doğuracaksın. Erkek isterim, hepsi benim gibi erkek olsun" derken yönetmen, kırsalda erkeğin kutsandığını, neslin devamının ancak erkek üzerinden sağlanabileceği düşüncesinin varlığını gösterir bir kez daha. Bir başka sahnede Osman tavuk keser ve can çekişen tavuğu Bahar'ın önüne atar. Bahar korkar ve Osman'ın merhametsizliğinden dert yanarken Osman, "Kadın kısmını arada korkutmak iyidir" der. Bu bir bakıma gücü elinde bulunduran erkeğin, kadını korkutarak denetim-gözetim altında tutma metodudur. Tarlada erkeklerle aynı işi yapan işçi olarak gördüğümüz Bahar, evde de yemekleri yapar, çamaşırları yıkar, yatakları hazırlar, erkeğin ayaklarını yıkar. Bu işleri yaparken bedeninde veya sesinde yorulduğunu hissettiren hiçbir ifade yoktur. Asla itiraz etmez, yorulmaz, sormaz, sorgulamaz.
Sinema ve röntgenleme
Mulvey, 'Görsel Haz ve Anlatı Sineması' adlı makalesinde sinemanın neden bir röntgenleme aracı olduğunu açıkladığı kısımda; habersiz ve isteksiz bir kurbanın gizlice gözlenmesinin, izleyicileri bir diğerinden yalıtan salonun karanlığıyla, perdedeki değişen ışık ve gölge kalıplarının parlaklığı arasındaki keskin zıtlığın, izleyicinin gözetlemeci-röntgenci yanını yükselttiğini dile getirir.
Kardeşi Hasan hapse girdikten sonra Osman, Bahar'ı yatarken, giyinirken gizlice izlemeye devam eder. Kamera bakış açısı çekimi (point of view) yaparak 'seyirciyi' Bahar'ı röntgenleyen kişi yerine koyar. Edward Branigan'ın tanımıyla bakış açısı çekimi; kameranın, karakterin gördüğü şeyi göstermek için seyircinin karakterin uzamsal konumuna yerleştirilmesidir. Bunun sonucu olarak duyusal algılarımız karakterin algısı ile sınırlandırılır. Film izlerken elimiz kolumuz bağlı, bize sunulan görüntüleri izleriz. Yönetmen filmde kendi istediği karakterin bakış açısına göre bakmamızı sağlar. Bahsi geçen 'point of view' tekniği etik kullanımı dışına çıktığında, filmdeki karakterle özdeşleştirilen seyirci rahatsız edici bir şekilde bazen röntgenci, bazen tecavüz eden kişi yerine konulabilir. Şekil 1
Bahar hem öyküdeki karakter hem de izleyici için erotik bir nesnedir. Filmde Osman karakterinin Bahar'ı soyunurken gizlice izlemesi rahatsız edici dururken, kameranın durduğu yerle röntgencinin yerine geçen seyirci, izlerken konumlandırıldığı kişinin farkında mıdır? Bu durumdan rahatsız mıdır yoksa yakalanmayacağı hissiyle bundan garip bir haz mı almaktadır? Peki, kadın izleyiciler röntgenci olarak konumlandırıldığında nasıl hisseder? Bu sahne Berger'in, "Erkekler kadınları seyrederler, kadınlar ise nasıl seyredildiklerini seyrederler" savını doğrular. Kadının, kendini erkeğin gözünden seyretmesi sonucu içindeki gözlemci erkek ortaya çıkar. Bu sahnede ve Bahar'ın bacaklarının yakın planda çekildiği sahnelerde, kadınlara erkekler tarafından seyredilen bir nesne oldukları gösterilir.
Kültürel Çalışmalar ve Sinema adlı kitabında Serpil Kırel; seyircinin oturduğu koltuktan hissettiği röntgenleme ve yakalanmama hazzının yerine gündelik yaşamda koyabileceği bu kadar tehlikesiz ve haz veren az şey olduğunu söyler ve seyircinin; sinema salonunda film izlerken filmin dünyasının aktarımı sırasında seçilen kamera konumlandırmaları bir yana, ekstradan davet edildiği 'gizli konum'u üzerinde düşünülmesi gerektiğini vurgular. Karanlık bir salonda, sizi görmeyen insanların hayatlarını bir kenarda oturarak izlemenin ve bunu yaparken görülmemenin, gösterilen filmin içeriğinden ve sinemasal dilinden bağımsız olarak garip bir 'lüks' olduğunu ifade eder.
Filmdeki bakış, erkeğin fantezisi üzerine kurgulanmaya devam eder. Kamera; ağaçta meyve toplarken, tarlada çalışırken Bahar'ın bacaklarındadır. Osman sürekli Bahar'ı izlemektedir. Yönetmen bu sahnelerde Bahar'ın bacaklarına odaklanmıştır ve izleyiciyi de Osman'ın bakışına davet etmektedir. Çekimler Osman karakterinin hissettiklerini izleyiciye hissettirmek üzere kurgulanmıştır. Bahar, Osman'ın rahatsız edici tavırları karşısında sessizdir (!)
Üst açı acizliği, alt açı otoriteyi temsil eder
Köylüler su meselesini konuşmak için Osman'ın evinin önüne gelir. Osman damın üstündedir. Kamera Osman'ın ayaklarından işçileri üst açıyla görür. İşçiler aciz, muhtaç görünmektedir. Osman damın üstünden çiftçilerle konuşurken kamera alt açıyla Osman'ı çeker. Bu planda Osman gücü, otoriteyi temsil etmektedir. Bu sahne sinemasal olarak başarılı bir şekilde kurgulanmıştır. Klasiklerden Viva Zapata filminde de çiftçilerin otoritenin bulunduğu salona girdiği sahne de aynı Susuz Yaz'daki gibi alt ve üst çekim ölçekleri kullanılarak çekilmiştir. Çiftçi Zapata'nın (Marlon Brando) otoriteye isyan etmesiyle, kullanılan alt açı değişmiş, göz hizasına gelmiştir. Hakkını arayan Zapata, bu açı değişimiyle aciz-muhtaç görüntüsünden kurtulmuştur. Elbette her film için bu ölçeklerin kullanımı zorunlu değildir, sinema derslerinde genel öğreti bu şekildedir. Şekil 3
Yalnız(laştırılan) kadınlar
Bahar, eşinin ölüm haberini aldıktan sonra annesinin evine dönmeye karar verir. Osman tarlanın, evin, suyun yarısının eşinden dolayı Bahar'ın olduğunu söyler ve eve geri dönmesini ister. Osman, Bahar'ın annesine "Razı et kızını, dönsün evine" der. Annesi, "Bana kalsa dönsün geriye" diyerek kızını çaresiz, yapayalnız bırakır. Nilgün Abisel, Türk Sineması Üzerine Yazılar adlı kitabında filmlerde; ana-kız, kız kardeş dayanışmasının ve kadın arkadaşlığının yok sayılması, kadın karakterlere destek olacak ya da halinden anlayacak, derdini paylaşacak başka kadınların genellikle öykü kurgusuna yerleştirilmemiş olması ve daha ötesi bu filmlerin, kadınları birbirinin düşmanı olarak konumlayıp, kadınlar arası ilişkiyi, çoğu kez rekabete, ihanete, 'yoldan çıkarmaya' bağlı ve geçici kılarak, onları yalnızlığa mahkûm ettiğini dile getirir.
Susuz Yaz'da; Bahar'ın annesi, kızından vazgeçmiştir. Film boyunca Bahar'ın ne annesiyle ne yaşıtlarıyla hiçbir paylaşımına, arkadaşlığına şahit olmayız. Bahar yalnızdır, istenmeyendir. Bir tek Osman Bahar'ı evinde ister. Bu isteğinin sebebi ise kocasının hapiste öldüğüne inandırıp Bahar'a sahip olabilmektir.
Bahar'a ayaklarını yıkatan Osman, iyi yıkamasını tembihlerken, Allah'ın kadını erkeğin küçük bir kemiğinden yarattığını söyleyerek kadının değersiz olduğunu vurgular. Osman karakteri, birçok filmde şahit olduğumuz gibi Kuran'daki kutsal ayetleri gelenek göreneklerine göre yorumlamaktadır. Erkekte olmayan, sadece kadının fizyolojisinde olan doğurganlık özelliğini görmezden gelen bir güruhun, kadın üzerindeki iktidarını güçlendirmek için kadını değersizleştirip erkeği kutsaması, eğitimsizliğin ve yanlış inanışların bir sonucudur.
Erkek aydınlanıyor, peki kadınlar?
Filmin devamında af çıkar, Hasan da aftan yararlanır. Hapisten çıkmadan önce, fondaki kitaplardan düşünce suçlusu veya okur-yazar diyebileceğimiz karakter; "Mesele suyu onun elinden almak olmalı, üstelik suyu sadece onun elinden almak yetmez, bütün onun gibilerin üstünden suları almalı. Bu su işinde sen de çıkarına göre davranmışsın, Osman seni mahpushanede unutunca düşman oldun ona" diyerek suyu elinde bulunduranlar hakkında toplumsal mesajını verir ve Hasan'ın da çıkarları doğrultusunda davrandığını vurgular. Şekil 4
Filmde erkeğin aydınlanmasına yönelik bir yol gösterici dostu varken, kadınlık meselesinde Bahar'ı bilinçlendiren hiçbir dostu yoktur ve Bahar, Hasan'ın abisi Osman'a teslim olmuştur. Filmin sonlarına doğru Hasan üzerinden topluma nasihat veren aydın kişi (aynı zamanda yönetmen), film boyunca kadınların ataerkil düzendeki trajedilerine karşı sessiz kalmıştır. Kadınlara verilecek nasihat yoktur, erkeği eğitmek yeterlidir.
Hasan evine döner, abisini öldürür. Bahar arada vurulur, bir çeşit bedel ödetilir Bahar'a. Hasan'dan af diler. Hasan Bahar'ı affeder. Filmin sonunda Hasan, suyu tüm tarlalara açar, ağabeyi Osman'ın cansız vücudu su yolundan akıp gider.
Filmde dikkat çeken bir diğer nokta; filmin genelinde fonda kullanılan bağlama sesine karşılık, tarlası susuz kalan köylülerin Osman ile ve filmin finalinde Osman'ın kardeşiyle giriştiği kavga sahnelerinde piyano eşliğinde gerilim müziği kullanılmasıdır. Bu fon müziği değişimi, filmi izlerken yabancılaşma etkisi yaratmaktadır.
Festivallerde kendine yer arayan filmler
Festivallerden alınan ödüllerin hem prestij sağlaması hem de ardından üretilecek filmleri gerçekleştirebilmek için motivasyon oluşturması açısından önemli bir zemin oluşturdukları inkar edilemez. Fakat Batı tarafından beğeni ve merakla karşılanma, varoluşunu sürdürebilme adına yaratıcılık aşamasında 'kendi kendine oryantalizm' durumu baş gösterebilir.
Susuz Yaz filmindeki su kavgası, kuraklık, yoksulluk, eşi öldükten sonra annenin kızını evinde istememesi, ağabeyin kardeşinin eşine sahip olması, kadının sessizliği, Batı'nın ilgisini çekebilecek konulardır. Elbette bir yönetmenin yaşadığı coğrafyadaki insanları ve sorunlarını filme konu etmesi olağandır. Yalnız bunu anlatırken öykülediği karakterlere karşı ne kadar adil ve samimi bir üslupla yaklaştığı, üzerinde düşünülmesi gereken konulardandır. Aksi takdirde yönetmen, eleştirdiği durumun öznesi olmaktan öteye geçemeyecektir. Susuz Yaz, uluslararası festivallerde ödül alan ilk filmimiz olması hasebiyle eleştirmekten imtina edilen bir filmdir. Feodalitenin baskıcı tavırlarına karşı erkeğin eğitilip ayaklandırılması ile toplumsal gerçekçi bir film olarak anılan Susuz Yaz'da; kadına verilecek hiçbir nasihatin olmaması ve kadının röntgenlenmesiyle, tam da filmde eleştirilen çağdaş olmayan tavrı ve ataerkil bakışı, filmin kendi içinde barındırdığını söyleyebiliriz.