Kuşeyrî’nin kaleminden İlâhî Kelâm’ın Sırları
Her Müslüman, dinî ve sosyal hayatın getirdiği sayısız sorumluluğun yanında, hiçbir zaman ihmal edemeyeceği bir yükümlülüğe de sahiptir: Kuran'ı anlamak… Bu nedenle Müslümanların Kuran'ı anlama çabası, tarihin hiçbir döneminde kesintiye uğramamış; irili-ufaklı sayısız tefsir kaleme alınmış ve bunlardan her biri diğerini dinamik bir şuur ve dil içerisinde yeniden inşa etmiştir. Haddizatında bu, Kuran'ın "kadim" kitap olmasıyla ilgilidir. Kuran için "kadim" eski demek değildir, tam aksine bu, onun her çağ ve devirde anlaşılabilen; her çağ ve devire söyleyecek sözü olan ve bunu sadece Müslümanlar için değil tek tek her bir insan ferdi için yapan "evrensel" yönüyle ilgilidir.
Ünlü mutasavvıf ve âlim Abdülkerîm el-Kuşeyrî'nin (ö. 465/1072) tefsiri Letâifü'lİşârât (İşaretlerin İncelikleri), Kuran'ı anlama yönündeki ortak çabamıza katkı sağlayan ve Kuran yorumu literatüründe son derece önemli yere sahip bir eser olarak karşımıza çıkıyor. Eser, İbn Arabî ve Sadreddin Konevî uzmanı Prof. Dr. Ekrem Demirli'nin titiz ve başarılı çevirisiyle Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş. bünyesinde yayın hayatına başlayan ve İslam düşünce geleneğinin başka ciddi eserlerini de yayınlamaya hazırlanan Fikriyat Yayınevi'nin "ilk" ürünü olarak raflardaki yerini aldı.
Eser üzerinde ilk çalışanlardan biri olan Prof. Dr. İbrahim Besyûnî'nin üç ciltlik tahkikli neşri (Kahire, 1967-1970) esas alınarak hazırlanmış çeviri, bu neşre uygun olarak, üç kitap ve altı cilt halinde İlâhî Kelam'ın Sırları adıyla yayınlandı ve toplamda yaklaşık 2 bin 500 sayfa hacminde.
Hem tasavvufi hem de tamamlayıcı bir tefsir
İlâhî Kelâm'ın Sırları'nın müellifi, Kuşeyrî, dinî düşünce ve tasavvuf literatürünün köşe taşlarından er-Risâletü'l- Kuşeyriyye adlı eseriyle tanınan bir "mutasavvıf"olarak öne çıksa da gerçekte hem Arap dilinin inceliklerine vâkıf hem de tefsir, fıkıh, hadis ve kelâm gibi disiplinlerin her birinde derin bir âlim ve müellifti.
Kuşeyrî'nin bu çok yönlü kimliği, İlâhî Kelâm'ın Sırları'nı basit bir şekilde "tasavvufî tefsir" olarak nitelememize de imkân tanımaz. Çünkü tefsir, Sünnî tasavvuf anlayışının duyarlılıklarını tam anlamıyla takip edebileceğimiz bir bakış açısı ve üsluba sahiptir. Dolayısıyla eseri anlayabilmek, Kuşeyrî'nin bağlı olduğu geleneğin, bu geleneğin temel ilke ve iddialarının hatırda tutulmasını gerektirir.
Kuşeyrî, "Sünnî tasavvuf" geleneğine mensup bir âlimdir. Bu gelenek, hicri üçüncü asırda tasavvufun entelektüel zümreler tarafından tartışma konusu yapıldığı ve birtakım sapkın eğilimler tarafından istismar edildiği zorlu bir kriz döneminde tasavvufu, Kuran ve sünnetten hareketle İslam ahlak ve maneviyatını konu edinen ve Ehl-i Sünnet'in inanç ve ibadet anlayışıyla sınırlı bir "dinî ilim" olarak tanımlamıştır. Bu teşebbüs sayesinde tasavvuf, İslam toplum ve kültür hayatında meşru bir zemin kazanmış ve Gazzalî ya da Fahreddîn er-Razî gibi büyük âlimlerin onu "hakikate ulaştıran bir yöntem" olarak tanımasını sağlamıştır. Öncülüğünü "Bizim bu ilmimiz Kuran ve sünnetle sınırlıdır" diyen Cüneyd-i Bağdadî'nin (ö.297/909) yaptığı bu geleneğin temel düsturu, dinî hayatı salt bir kurallar manzumesinden ibaret saymamak ve Hakk'a yakınlaşmamıza vesile olacak ahlâkî prensipleri hayata geçirmek üzere Kuran'ın ve sünnetin rehberliğini esas almak şeklinde ifade edilebilir.
"Alternatif" değil, "ikmal eden" bir bakış açısı
Bu çerçevede Kuşeyrî ve bağlı olduğu bu geleneğe göre tasavvuf, fıkıh ve kelâm gibi disiplinlerin dinî düşünce ve hayat namına insana kattığı birikimi bu kez ahlak yönünden yeniden gündeme getiren bir çaba ve tavırdır. Dolayısıyla tasavvuf; fıkıh, kelâm, tefsir ya da hadis gibi ilimlerin sağladığı bilgilerin insanı ahlaken nasıl dönüştüreceği üzerine odaklanan ve bu disiplinlere "alternatif" olmak yerine, onları "ikmal eden" bir bakış açısı kazandırır.
Eserde bu yaklaşım, Kuşeyrî'nin bütün üslup ve yorum tercihlerine yansımıştır. Bu nedenle İlâhî Kelâm'ın Sırları, sadece bir "tasavvufî tefsir" değil; aynı zamanda dinî düşüncenin diğer disiplinlerindeki birikimi ikmal eden "tamamlayıcı" vasfıyla öne çıkıyor. Tefsirin orijinal ismindeki işâret sözcüğü de buna atıf yapar. "İşaret", sufîlerin tefsir, fıkıh gibi ilimlerin Kuran yorumuna "ek olarak" dile getirdikleri yorumun adıyken; ahlak ve maneviyat alanında ise "esas yorum" anlamını içerir.
Kuşkusuz eserin bu yönü, onun duyarlılıklarını tam anlamıyla koruyarak tercüme etmeyi de zorlaştırıyor. Bununla birlikte Ekrem Demirli, eserin bütününe yayılan bu teorik arka planı dikkate alan titiz bir çalışma gerçekleştirmiş. Tefsirin temel iddiası, insanın ahlakı ile İlâhî Kelâm arasındaki irtibatı göstermek ve ahlaklanmanın ilkelerini Kuran ve sünnetten bulmak şeklinde dile getirilebilir. Kuşeyrî bu iddiasını, Ehl-i sünnet Kelâm düşüncesinin ortaya koyduğu temel prensiplere göre yorumlarken; bir yandan Allah'ın sınırsız ve yüce kudretine öte taraftan da insanın O'nun karşısındaki sorumluluk ve kulluk yükümlülüklerine odaklanıyor.
Hz. Peygamber'in sünnetinden ilham almak
Bu bakış açısı, zorunlu olarak Kuran'ın, öncelikle hayatımıza nasıl yön vereceğini anlamamıza, ardından bunları yerine getirebileceğimiz pratik davranış kalıplarını bilhassa Hz. Peygamber'in sünnetinden ilham alarak gündemimize almamıza katkı sağlıyor. Çevirinin başarısı, gündelik hayatımızda farkında olmadan söylediğimiz ve alışkanlık hâline getirerek dine bakışımızı da yanlış yönlendiren birtakım ifade biçimlerimize kurban etmeden, Allah ve insan arasındaki bu ilişki biçimini doğru bir şekilde yansıtmasında ortaya çıkıyor.
Öte yandan Kuşeyrî'nin dinî ilimlerdeki geniş birikimine karşılık bu eser, diğer tefsirlerde gördüğümüz, okuyucunun kitabın içinde kaybolmasına ve dikkatini dağıtmasına sebep olan teknik izahlara ve dilsel ya da fıkhî ayrıntılara asgari düzeyde yer veren sade ve anlaşılır bir üsluba sahip. Tefsirde, Arap edebiyatının vazgeçilmez unsurlarından biri olan seci sanatına çokça yer verilse de bunlar çevirideki kelime tercihleri sayesinde okuyucuyu sıkmayan bir şekilde aktarılıyor.
İlâhî Kelâm'ın Sırları kendisinden önce yazılan pek çok tefsirden istifade ederek geniş bir birikimi gün yüzüne çıkarmasıyla ayrıca önemlidir. Sufîler tarafından kaleme alınan ilk tefsir eserleri arasında Sehl b. Abdullah et-Tüsterî'nin (ö. 283/896) tefsiri ile Ebû Abdurrahmân es-Sülemî'nin (ö. 412/1021) Hakâiku't-Tefsîr'i öne çıkar, ancak bu iki tefsir Kuran'ın baştan sona tamamının değil bazı bölümlerinin tefsirini içerir. Tüsterî'nin tefsiri küçük çaplı bir telif iken; Sülemî'nin tefsiri kendisinin yorumlarından ziyade büyük ölçüde başka sûfîlerin ayet yorumlarının derlemesi niteliğindedir. İlâhî Kelâm'ın Sırları'nı bu iki tefsirden ayıran alamet-i farikası, Kuran'ın neredeyse tamamının bir mutasavvıf tarafından yazılan ilk kapsamlı tefsiri olmasıdır.
Arapça konuşulan dünyada böylesi bir teşebbüsün Kuşeyrî'den yaklaşık bir buçuk asır sonra ilk kez Ruzbihân el-Baklî (ö. 606/1209) tarafından gerçekleştirilecek olması, Kuşeyrî'nin tefsirinin ne denli uzun bir süre teveccüh gördüğünün işareti sayılabilir.
Bir mutasavvıfın yazdığı ilk kapsamlı tefsir
Okuyucu bu eserle bir yandan Kuran'ı doğru anlamak için ihtiyacı olan asgari bilgiyi edinirken aynı zamanda sufîlerin Kuran okumaya yönelik yaklaşımlarına da hâkim olabilir. Tasavvufun temel prensibi, insanın her bir düşünce ve davranışını "ihsan" ilkesi çerçevesinde kontrol etmesidir. İhsan, Hakk'ın bizi her hâl ve kârda gördüğünü bilerek, bizim de O'nu "görüyormuşçasına" davranmamız demektir.
Konu Kuran'ı okumak ve anlamak olduğunda bu ilke, Kuran'a bizatihi bize gönderilmiş bir kitap gibi yaklaşmamızı gerekli kılar. Haddizatında sûfîler, Kuran'daki her bir kelimenin insanla ilgili olduğunu, muhakkak onun bir yönünü anlattığını, dolayısıyla her bir kelimeden ahlâkî ilkeler devşirebileceklerini düşünürler.
Eserin ismindeki letâif (incelikler) sözcüğü de bunu anlatır. Letâif, bir ayetin genel geçer ve ilk bakışta kavranabilen anlamının yanında, günümüzün meşhur tabiriyle "satır arası" diyebileceğimiz, insanla ilgili daha derin ve doğrudan anlamlara işaret eder. Dolayısıyla sufîler bir ayetin salt fıkhî hükümler içermekle sınırlanmasını kabul etmezler ve bunu Kuran'ın anlam katmanlarını göz ardı etmek olarak görürler.
Kuşeyrî'nin bir yorumunu aktararak bunu örneklendirebiliriz: "Ey iman edenler! Akitleri yerine getiriniz!" (Mâide Suresi, 5/1) ayeti, genellikle hac ile ilgili birtakım hukukî yükümlülüklerin yerine getirilmesine yönelik bir tavsiye olarak anlaşılmıştır. Kuşeyrî bu ayetin yorumunda, kendisinden önceki diğer sûfîleri de takip ederek emrin, sadece belirli bir ibadeti değil, Allahinsan ilişkisinin bütün yönlerini kapsadığını dile getirir: "Her yükümlü verdiği sözü yerine getirmekle sorumludur. (…) İnsanın Allah ile kalben yaptığı akitler de bu kapsamdadır, hatta ona katılırlar. Bu akit, Allah'a karşı ihlaslı olmak ve ihlası gizlemek ile (…) ilgili olabilir. Bir görüşe göre ahde vefa, Hakk'a yönelmenin saf ve duru olmasına bağlıdır. O da ancak insanlardan ve insanın kendi gücünden yüzçevirmesiyle, Hakk'ın ihsan ve lütuflarını hakkıyla idrak etmesiyle ve Allah'ın, minnetin incelikleriyle kuluna sahip çıktığından emin olmasıyla mümkün olabilir." (I, 388.)
İlâhî Kelâm'ın Sırları, hepimizi evimize ve dahi kendi içimize dönmeye icbar eden bu salgın günlerinde Kuran'ı anlamamız için yeni bir vesile olarak gelmiş oldu. Emeği geçen herkes tebriki hak ediyor.