Çok uzun zamandır bir kitaptan bu kadar çok şey öğrenmemiştim. Burcu Pelvanoğlu'nun kaleme aldığı Hale Asaf: Türk Resim Sanatında Bir Dönüm Noktası bana yeni bir ressam tanıttı. Daha önce Hale Asaf'ın (1905-1938) adını duymuş ama hiç dikkat etmemiştim ama Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan bu monografi sanatçıyı tam olarak tanımama vesile oldu. Kitaptan bahsetmeden önce Türk sanat tarihi yazımında büyük bir eksiklik olan monografilerin önemine değinmek istiyorum. Bir sanatçıyı en iyi anlama yolu olan monografiler maalesef Türkiye'de yeterince üretilmiyor. Bunun temel nedeni sanat eleştirmeni azlığı ve üniversite eğitimindeki sıkıntılar. Catalogue raisonné yani bir sanatçının ortaya koyduğu, imzasını attığı bütün eserlerin yer aldığı gerekçeli katalog ise yok denecek kadar az. Bu kataloglarda eserin sahiplik durumu da yer alır, böylelikle gerçek olup olmadığına dair şüpheye yer kalmaz.
Hale Asaf, Türkiye'de modern sanatın kurucusu ve güçlü isimlerinden birisi. Geç kübizm, Art Déco hatta son eserlerinde sürrealizme bağlı eserler ortaya koyuyor. Daha 20'li yaşlarındayken özgün bir biçim diline sahip oluyor. Art Déco'nun tam bir ustası sayılabilir. Eserlerinde bireysellik ve duygusallık son derece baskındır. Kadın figürü, mekânlar, manzaralar ve otoportreler resmetmiştir. Sadece figüratif eserlerinde değil ne boyarsa boyasın kendisini anlatmıştır.
Burcu Pelvanoğlu'nun kitabı dört ana bölümden oluşuyor. Bu bölümlerden önce kitabın yazım sürecinin anlatıldığı iki önsöz mevcut. Kitabın 2007 yılındaki ilk baskısıyla bu baskı arasındaki temel farkları ortaya koyan önsözler yazarın yaklaşımının anlaşılması açısından son derece önemli.
Birinci bölüm, Osmanlı'dan Cumhuriyet Türkiye'sine Kadının Konumu ve Kadının Sanatçı-Birey Olarak Öne Çıkması başlığını taşıyor. Yazar bu bölümde "Başlarken" isimli giriş yazısında da belirttiği üzere kadın sanatçıları ve ortaya koydukları eserleri feminist teoriyle ele almıyor.
İkinci bölüm ise Cumhuriyet Dönemi'nde Kültür ve Sanat Ortamı: Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği adında. Bu bölümde Türk sanat tarihi yazımının, Batılı kaynakların metodolojisi kullanılarak oluşturulmaya çalışılmasının ne derece yanlış olduğu daha net bir şekilde anlaşılıyor. Yapay gruplamaların sanatçıları nasıl bir çerçeveye yerleştirdiği ama aslında sanatçılara detaylı bir biçimde bakıldığında bu gruplamaların ne kadar yanlış ve kısıtlayıcı olduğu net bir biçimde ortada. Pelvanoğlu da kendi yaklaşımına uygun olarak cumhuriyet dönemi sanatçılarını ele almış.
Sanat tarihinde erkek egemenliği
Üçüncü bölüm ise Hale Asaf'ın hayat hikâyesine ayrılmış. Burada özellikle sanatçının son yıllarını Paris'te geçirmesi ve bu döneme ait çok az bilgi olması nedeniyle epey çaba sarf edilmiş. Ayrıca sanatçıyı daha iyi tanımak için aile şeceresi, yetiştiği çevre, bulunduğu iklim son derece titiz bir araştırmanın ürünü olarak ortaya konulmuş. Bütün bu bileşenler sanatçının eserlerini daha iyi anlamaya yardımcı oluyor. Zaten bir monografiden okurun beklentisi de bu yöndedir.
Dördüncü ve son bölümde ise Hale Asaf'ın sanatı anlatılıyor. Bu bölüm diğerlerine kıyasla nesnellikten ve Pelvanoğlu'nun akademisyen kimliğinden uzak, sanat eleştirmeni kimliğine daha fazla yaklaşan bir metne ev sahipliği yapıyor. Ayrıca Hale Asaf'ın sanatını anlamak için, sanatçının öğrencisi olduğu kişilerin sanat anlayışlarına da yer verilmiş olması son derece önemli.
Büyük boy ve son derece özenli bir baskıyla okura sunulan kitapta özellikle resimlerin baskı kalitesi bir sanat kitabına yakışır düzeyde olmuş, yayınevi bu açıdan tebriki ve teşekkürü hak ediyor.
Sanat tarihi yazımındaki erkek egemenliği ve kadın sanatçıların yok sayılması Hale Asaf'ın daha az görünür olmasının nedenlerinden birisi. Nurullah Berk'in hazırladığı ve akademide uzun süre ders kitabı olarak okutulan, yanlış bilmiyorsam hâlâ da okutulmaya devam edilen sanat tarihinde, "Hale Asaf çok hisli bir ressamdı ve ne yazık ki çok erken öldü" ibaresiyle ne demek istediğimin daha net anlaşılacağını umuyorum.
Bu kitap gösteriyor ki Türkiye'de sanat tarihi konusunda hâlâ araştırılacak, üzerine düşünülecek, hakkında bir tez ortaya konulabilecek keşfedilmemiş çok fazla veri var. Umulur ki benzer yayınlar yakın zamanda çoğalır. Bu yayınlar, sanatçılarımıza da yol gösterecek ve sanatçılarımızın köklerine bağlı, daha özgün eserler ortaya koymalarına vesile olacaktır.