İbrahim Altay: Mitoman

Mitoman
Giriş Tarihi: 20.06.2018 17:33 Son Güncelleme: 25.06.2018 11:03
Bütün kararlar bunlara danışarak alınır. Bütün işlerde parmakları vardır. Bir önemli toplantıdan diğerine koşarlar. Oysa gerçek hayatlarında sizin gibi, benim gibi sıradan vatandaşlardır.

"Değerli üsted! Epey çetrefilli bir mesele var. Nasıl arz edeceğimi bilemiyorum" diyerek sözlerine başladı talebelerimden biri.

"Küçük bir çocuğa anlatır gibi anlat ki anlayabileyim" diye cevap verdim bütün mütevazılığımla.

"Fekat üsted! Mesele kendisini sizin sağ kolunuz olarak tanıtan filanca talebeniz hakkında. Yine de anlatmamı ister misiniz?"

"Elbette evladım fekat o zatın adını anmadan anlat ki hakkına girmeyelim."

"Efendim. Geçenlerde bir mecliste oturuyoruz. Sadık bendelerinizden üç beş kişiyiz. Bu şahıs bir ara yüznumarayadır diyerek kalktı. O sırada telefonu çaldı. Gayri ihtiyari gözümüze takıldı. Arayan başbakandı."

"Nasıl anladınız başbakan olduğunu?"

"Çünkü ekranda başbakanımızın adı yazıyordu ve fotoğrafı vardı."

"Peki, başkalarının telefonuna bakmak yanlış değil midir evladım?"

"Aslında bakmadık efendim. Hepimizin görebileceği şekilde masanın ortasına konmuştu."

"Anladım. Sonra ne oldu?"

"Heladan döndüğünde arkadaşa durumu anlattık. İstifini bozmadı. Önemli bir şey varsa tekrar arar diyerek muhabbete devam etti. Biz de şaşırdık haliyle."

"Bunda şaşıracak ne var yavrum" diye sordum.

Bu defa sözü bir başkası aldı.

"Efendim şöyle ki: Bir defasında bu zatı iş yerinde ziyaret etmiştik. Yine kendisi yokken telefonu çaldı. Ne hikmetse telefon tam benim önümdeydi. Bir de baktım ki ne göreyim? Arayan saygıdeğer Reisicumhurumuz. Saygısızlık olmasın diye telefonu açtım. Maksadım bu zatın şu an telefonun başında olmadığını ifade etmekti fekat benim 'buyurun' dememle birlikte telefon çat diye kapandı."

"Yetişememişsin belli ki…"

"Ben de öyle düşünmüştüm üsted! Lavabodan dönünce durumu kendisine anlattım. Sanki annesini öldürmüşüm gibi kızdı bana. 'Bu bir şifre' dedi. 'Acilen çıkmam lazım' dedi. 'Çok önemli bir toplantıya katılacağım, sakın kimseye söyleme' dedi. Ben de 'Allah muvaffak etsin kardeşim' diyerek kendisine yol verdim."

"Eee! Ne var bunda. Belli ki adam önemli bir görüşmeye çağrılmış."

Bu defa lafı bir başkası aldı:

"Biz de öyle düşünmüştük üsted fekat aynı gün bir saat kadar sonra Çengelköy'den geçerken kendisine tesadüf ettik. Oturmuş nargile içiyordu. Hatta bizi gördüğüne pek sevinmedi. Kafasını çevirdi."

"Siz ne yaptınız?"

"Arabamızı park edip ısrarla yanına gittik. Geldiğimizi görünce ayağa kalkıp bizi bir köşeye çekti. 'Arkadaşlar çok önemli bir gizli görev nedeniyle burada bulunuyorum. Lütfen hemen uzaklaşın' dedi."

"Yahu belki de adamın hakikaten gizli bir görevi vardı. Neden suizan ediyorsunuz?"

Bu defa sözü bir diğeri aldı.

"Haklısınız üsted! Biz de başta böyle düşünmüştük fekat vaktiyle şöyle bir hadise vukua gelmişti. Bu kardeşimiz yine gizli bir görev sebebiyle kimliğinin ifşa olmaması gerektiğini ifade ederek benden kendisine bir otelde oda kiralamamı rica etmişti. Sabah kendisini otelden yabancı bir hanımla çıkarken görmüştük."

"Kimse kimsenin özel hayatına karışamaz evladım! Belki de otelden çıkarken tesadüfen yan yana gelmişlerdir. Kalbinizi temiz tutun."

"Efendim olaylar bununla bitse ne ala" diye lafa karıştı bir başkası. "Geçenlerde bendenizi arayıp filanca arkadaşın benimle görüşmek istediğini söyledi. Ben de kabul ettim. Bu zat filanca arkadaşı da arayıp benim kendisiyle görüşmek istediğimi söylemiş; o da kendisine kırgın olduğu halde talep benden geldiği için kabul etmiş. İkimizi de oynatmış ki bunu çok sonradan anladık."

"Nereye varmaya çalışıyorsunuz evladım?"

"Efendim, bu arkadaşımızın bize mütemadiyen yalan söylediğini, yani yalancı olduğunu düşünüyoruz."

Derin bir nefes çektim. Uzun uzun düşündüm. Köşeye sıkışmıştım. Tereddütlerimi yenip gerçeği anlatmaya karar verdim:

"Evlatlarım" dedim. "Mademki bu kadar mütehassıs oldunuz, size hakikati açıklayayım. Telefon numarası çok eski bir numaradır. Bu kardeşinizin iki farklı telefonu var. Birini resmi diğerini hususi işleri için kullanıyor. Bu numaralardan birini diğerine kâh Cumhurbaşkanı kâh Başbakan kâh Genelkurmay Başkanı kâh Belediye Başkanı olarak kaydedip insanları etkilemeye çalışıyor fekat ben yine de bu kardeşinize yalancı demezdim."

"Nasıl olur efendim" diyerek itiraz ettiler. "Apaçık yalanlar söyleyen birine nasıl yalancı demeyiz?"

"Çünkü arkadaşınızın durumu biraz farklıdır. Kendisi hastadır. Tababet ilminde bu hastalığın adına mitomani, bu illete tutulmuş olanlara da mitoman denir."

"Küçük bir çocuğa anlatır gibi anlatır mısınız üsted" diye sordular merakla.

"Zaten hep öyle yapıyorum" diyerek devam ettim bütün mütevazılığımla. "İnsanların bir yaşadıkları hayat bir de yaşamayı arzu ettikleri hayat vardır.

Bazen bu ikisi arasındaki sınırlar muğlak hale gelir. Farzı misal, pek çok insan hayalini kurdukları hayatlarında kendilerini dünyanın en önemli insanı olarak görür. Bütün büyük insanlar bunların dostlarıdır. Bütün kararlar bunlara danışarak alınır. Bütün işlerde parmakları vardır. Bir önemli toplantıdan diğerine koşarlar. Oysa gerçek hayatlarında sizin gibi, benim gibi sıradan vatandaşlardır. Bu yüzden böyle hokkabazlıklar yaparak kendilerini olduklarından önemli göstermeye çalışırlar."

"Peki bu kişilere nasıl davranmalıyız" diye sordu söze ilk başlayan talebe.

"Şefkat ve merhametle" diyerek mukabele ettim. "Bu özelliklerinin farkında olarak, kendisini ayıplamayarak… Bu kişileri tedavi edip cemiyete kazandırmak da bizim görevimiz. Üstelik sayıları azımsanamayacak kadar çok bunların."

"Bir mesele daha var üsted" dedi kenarda oturmuş ve söze hiç karışmamış olan bir tanesi. "Geçenlerde yine hep birlikte oturuyorduk. Bu arkadaşın telefonu çaldı. Ekranda sizin adınız vardı. Arkadaş sizinle konuşmak için telaşla bizden uzaklaştı. Döndüğünde alı alına moru moruna karışmış bir haldeydi. Başınıza bir felaket geldiğini ve acilen nakde ihtiyacınız olduğunu belirtti. Hemen aramızda hatırı sayılır bir meblağda para toplayıp kendisine verdik. O günden beri de kendisini göremedik."

Bu sefer şaşırma sırası bana geçmişti. Derin bir nefes alıp şöyle dedim:

"Evlatlarım! Şimdi hatırladım. Çok önemli bir görüşmem vardı. Beni burada böylesine önemsiz bir meseleden dolayı lafa tuttuğunuz için az kalsın kaçıracaktım. Acilen çıkmam lazım. Kusura bakmayın."

BİZE ULAŞIN