İBRAHİM EFENDİ’NİN ASTRAL SEYAHATLERİ
Haller içinde halimiz kalmamıştır
Nasıl ki Achilles'in en zayıf yeri topuğu ise İbrahim Efendi'nin de en zayıf yeri sinüsleri idi. Astral alemde yaptığı uzun seyahatler sebebiyle sıcak ve soğuk iklimlerde mekik dokuyan İbrahim Efendi'nin zihninde beliren fikir ve hayaller kafatasında meydana gelen genişleme ve daralma sekansları sebebiyle mücerret halden müşahhas hale munkalıp oluyordu. Bugünün diliyle ifade etmemiz icap ederse sinüsleri doluyor ve günlerce burnu akıyordu.
Burun akması deyip geçmeyiniz. Muntazaman nefes alamayan bir burun, hayat keyfiyetinizi mahdut hale getirir. Kaslarınız havayla gerektiği gibi beslenemediği için mütemadiyen mecalsiz hissedersiniz. Yediklerinizden, içtiklerinizden tat alamazsınız. Uzuvlarınız icap ettiği şekilde vazife icra edemez. Eksik bir âdem olursunuz. Dokunur fakat tutamazsınız. Bakar fakat göremezsiniz.
İbrahim Efendi akıl hastanesinden taburcu edildiğinde işte böyle, gavurların 'orada olmayan adam' diye tasvir ettiği bir vaziyette idi. Dünyayı sisli bir manzara olarak seyretmekteydi. Yaşadığı maceralar onu ziyadesiyle yormuş, hırpalamış, yaşlandırmıştı. Mağlubiyetlerle geçen bir ömrün son deminde yılkıya bırakılmış bir at gibiydi. En fenası da cesaretini kaybetmesiydi. Bu yüzden normal, ne demekse, bir hayata sahip olmanın özlemi içerisindeydi. Bilmiyordu ki kimi zaman sıradan bir hayatı ikame etmek şecaat arz etmekten daha büyük bir cesaret ve gayret gerektirir.
'Normal' bir hayat için lazım gelenler
İşbu sebebe binaen İbrahim Efendi bir yandan burnunu temizlerken diğer yandan normal bir işte çalışmaya karar verdi. Kendisi bu yeni dünyanın ihtiyar ettirdiği kabiliyetlerle mücehhez değildi fakat çok zekiydi ve hızlı öğreniyordu. Öncelikle bir özgeçmiş hazırlaması gerektiğini öğrendi. Bu özgeçmişteki bilgilerin de teyide muhtaç ya da teyidi imkânsız şeylerden oluşmasının ciddi bir sorun teşkil etmeyeceğini, mühim olanın kabarık görünmesi olduğunu, bir kez işe girdikten sonra kimsenin dönüp bu kağıtlarda yazanlara bakmadığını çok kısa bir süre içerisinde anladı.
İbrahim Efendi bu bilgileri nereden alıyor diye merak ettiyseniz hemen cevap vereyim. Hikayemizin en başında, onun Leyla ile ilk kez temas ettiği bir plazadan bahsetmiştik; İbrahim Efendi işte o plazanın altındaki kafeyi mesken tutmuştu. Sabahtan akşama kadar orada oturuyor, insanların yaka kartlarını inceliyor, aralarındaki konuşmaları dinliyordu.
Bu sırada, iş başvurusu için oraya gelen ve görüşme saatini bekleyen bazı insanların özgeçmişlerini inceleme fırsatı bulmuştu. Özellikle sertifikalar dikkatini çekmişti. O zaman anladı ki diploma sahibi olmak kimi zaman kifayet etmiyordu. Sertifika sahibi olmak iş başvurusunda bulunanları ayrıcalıklı hale getiriyordu. Bu yüzden İbrahim Efendi daha çok çalışmalıydı. Sadece diploma değil çok sayıda sertifika belgesi de hazırlamalıydı. Ne sandınız? Bu yaştan sonra okula ya da kursa gideceğini mi?
Eğer maksat eserse…
İşini talihin güvenilmez kollarına bırakmayan İbrahim Efendi plazada çalışanlardan bazılarıyla ahbaplık etmeye de başlamıştı. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra her yerde tesadüfen karşılarına çıktığı bu insanlardan biri marifetiyle özgeçmişini plazadaki birkaç şirketin insan kaynaklarına ulaştırmaya muvaffak oldu. Bu şirketlerden biri yapay zeka manipülasyonu alanında faaliyet gösteriyordu.
Şirketin idarecisi olan hanım kendisine gönderilen özgeçmişteki tuhaflığı dikkatli bir tetkikten sonra fark etmiş ve İbrahim Efendi'yi bizzat görüşmek üzere davet etmişti. "Bunu ilk kez mi yapıyorsunuz" diye sordu. Tahfif edildiği intibaına kapılan İbrahim Efendi altta kalmamak için sahte iş tecrübelerini ballandıra ballandıra anlatmaya başladı. Muhatabı onu sabırla dinledikten sonra ayağa kalkarak alkışladı ve şöyle dedi:
"Tebrik ederim. Hiç fena değil. Sizden beklentimiz şu ana kadar sadece kendiniz için yaptığınız sahte karakter inşa etme işini bundan sonra bütün insanlık için yapmanız. İşe alındınız."
İbrahim Efendi'nin normal iş hayatı işte böylece başlamış oldu. Üstelik İbrahim Efendi artık farkında olmasa da onu işe alan kişi Leyla'nın ta kendisiydi. Bakalım neler olacaktı?