İbrahim Sadri: UN KURABİYESİ

UN KURABİYESİ
Giriş Tarihi: 10.5.2023 11:14 Son Güncelleme: 10.5.2023 11:14

İstanbul'a hoşgeldiniz.

Sizlere vapur düdüklerinden, un kurabiyesinden, ihtiyarlamış bir aşkın hatıra defterinden, yalnızlığın gizli kapaklı dünyasından, mazlumun âhı ile cihanı yakabileceğinden, eski zaman seyyar satıcılarından, süzme mercimek çorbasından, dost omzunun sıcaklığından, şiirlerden, duadan, İstanbul'un ara sokaklarından ve diğer esrarengiz ve muhabbetli şeylerden bahsedeceğim.

E bir de martılarından bahsedeceğim tabii.

Yani geçmişin tenha ve huzurlu sabahlarından...

Çünkü hala Arnavut kaldırımlarında yoğurtçuların çıngırak seslerinin hayalleri yankılanır Süleymaniye arka sokaklarında... Belki de Ada Vapuru hâlâ yandan çarklı, Eyüp Sultan semti herhangi bir sabah namazında ön safta Hızır'la birliktedir...

Cüneyt Arkın'ı Malkoçoğlu kostümüyle Beyoğlu'nda gezerken görebileceğiniz tek şehir burasıdır...

"İçinden" deniz geçen tek şehir de burasıdır dünyada...

İstanbul özeldir.

Hava serindir… Ufak ufak yağmur da atıştırmaya başlamıştır.

Mart ayazını, geçmiş güzel günleri, hatıraları, bugünü, gelecek için büyük umutlarımızı, vapur kenarlarını, lodosu, hacı leylekleri, sabah çorbalarını, akraba ziyaretlerini, dostlar için duayı, akşam simidini, sarı yağmurlukları, aşkı, vefayı ve daha bir çok şeyi paylaşmaya devam etmek için yeteri kadar sebebimiz var demektir..

Şimdi Ramazan ayı ve bayrama çeyrek kalmanın günleri…

Bugünden itibaren orlonun ve trikotajın başkenti Sultanhamam'da, bayram arifesi festivali başlar artık..

Sultanhamam aynı zamanda İstanbul'u İstanbul kılan semtlerin başında gelir.

Dar gelirli, gelirsiz, memur, geçici işçiler ve aileleri bayram arifelerinde Sultanhamam yokuşunda bir sel gibi akarlar.

Büyük umutlar ordadır.

Suni deriden imal bir çift ayakkabının, emprime bir etekliğin, naylon pamuklu karışımı ucuz bir beyaz gömleğin kadr-ü kıymetini bilen insanlar ordadır.

Oğluna, kızına üç otuz paraya bir pabuç alabildiği zaman bir babanın gözlerindeki saadeti görebileceğiniz yerlerin başında gelir Sultanhamam…

Yoksulluğun, garibanlığın, mazlumluğun şehirli göyneği içinde resmi geçidi ordadır...

İstanbul'u sadece Boğaziçi yalılarından, Rumelihisarı kahvaltılarından, Nişantaşı butiklerinden, Tarabya balık restoranlarından, Kandilli sırtlarındaki akıllı villa sitelerinden, Etiler kafelerinden, yabancı markaların mağazalarından ibaret sananlara atılmış okkalı bir tokattır bayram arifelerinde Sultanhamam..

Martılarla birlikte vapurda simitçayı icat etmiş gariban ahir zaman şürekası resm-i geçidi ordadır...

Sadri Alışık'ın yani nam-ı diğer Turist Ömer'in hatırasını yad etmek isterseniz Sultanhamam herkese açıktır.

Dışarıda rüzgarın şehrin uzun saçlarında hoyratça gezindiğinin hissi...

Su sesi biraz da...

Duyulunca insanı baş döndürücü bir hızla on yedi yaşına götüren bir şarkı…


Yeşil zeytin...

Ah Müjgan Ah filmi...

Kendini modern zamanlar zambalazotluğundan gizlemeyi başarmış eski bir kaldırımın üzerine düşen kalaycının, bozacının, süt mısırcının nidaları...

Ve arife gelecektir...

Bir gün öncesi bayramın...

Bir gün öncesi; el öpmenin, lokumun, şekerin, kabristanlarda iki damla gözyaşı ile dua etmenin, yetimin başını okşamanın, kapıya gelen sahur davulcusuna teşekkürle birlikte harçlık vermenin, ütülü gömleğin, yeni bir elbisenin, "gelirler mi" diye yol gözlemenin, cevizli baklavanın, "bayramın mübarek olsun"la birlikte başlayan bir umut selinin içimizi kaplamasının... Vesair iyi şeylerin...

Merhametin ve adaletin izinin peşinde hepsinin ve daha fazlasının bir gün öncesidir arife İstanbul'da. Ama henüz işgünü sabahı uyanmaktadır.

Ama henüz sorulacak işkilli sorularla, ekmek kavgasının efkârlı türkülerinin köşe başlarında karşılaşma saatleridir bunlar.

Yoksul mahallelerin endamlı delikanlıları ile alımlı genç kızları tekstillere, ipliklere, küçük sanayilere doğru sabah seferlerine çıkacaklardır yine.

Kesif bir sabah poğaçası dumanı ile oruçlu nefesler çarpışıyor rüzgarların kıvrımlarında.

Vapur düdüklerinin kazandığı 07.15 dakikalarına doğru evriliyor iskeleler..

Yeni çıkan şarkıların hiçbirinde ne bir Ferdi Tayfur, ne de Esengül muazzamlığı yok artık..

Efsanelerini kaybetmiş, Kaf dağını endüstri yeline kaptırmış bir sabah bu.

Yine de meraklı kediler, şaşkaloz lehimciler, hünerli yorgan dikicilerinin son temsilcileri için açık bir kaç vaha var diyebiliriz.

Bu kaotik tuhaflığın kenarın dilberi kıvamında yaşamaya çalışan küçük kaçamakları da var elbet.

Haydi! diyerek bir kez daha Alkazar tiyatrosunda sahneye çıkmak için pudra sürme vakti…

İstanbul bir Tarık Buğra beyefendiliğinde kapalı gişe birinci perde:

İbiş'in Rüyası...

Vapurların, martının, gevrek simidin, balık ekmeğin, Kızkulesi'nin, Tahtakale esnafının, Şazeli tekkesinin, düğün salonlarının, Bağcılar meydanının, her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar'ın, Nazmi abinin ve un kurabiyesinin hepinize selamı var diyerek kapatalım bu ilk bahsimizi...

BİZE ULAŞIN