HÜLYA YAZICI
Geçmişte bir ipek böceğinden ne kadar etkilendiğinizi, size nasıl ilham olduğunu biliyorum. Çıkış noktanız tıpkı minik bir ipek böceği gibi çevremizde doğal bir şekilde var olanları incelemek, keşfetmekle başlıyor sanırım, öyle mi?
Okuduğunuz kitaplardan aklınızda kalan bir cümle, izlediğiniz filmlerden unutamadığınız bir kare, bir ses ya da kulağınızda zaman zaman tınısını hatırlatan, sıcak bir yaz günü yağan yağmurun toprakla birleşmesinden yükselen buğu ve o koku, hayatın tamamı olan anların içinden zihninizde iz bırakan farklı bir an… Gözümü kapadığımda zihnime hücum eden sabitlenmiş bu kısa zaman dilimleri, beyaz boş bir tuvalin karşısına geçtiğimde benden çıkıp havada uçuşarak kendisini görünür kılacak en doğru renk ve biçime dönüşmeye, indirgenmeye, vücut bulmaya hazır görüntüler. Ancak benim gayretim sonucunda bir varlık, bir kimlik kazanabilirler. Bu yüzden onları en iyi anlatabileceğim doğru yolu, bana özgü ifade biçimini bulabilmeliyim.
Perde, içeride olanı gizleyen, görünmez kılan, sırrı saklayan, mahremiyeti sağlayan örtü. Ya da görünür olmanın belli bir oranda azalması demek bir yanıyla. Benim için bu kavrama en uygun örnek çocukken karşılaştığım çok naif gibi görünen fakat ondan beklenmeyecek kadar güçlü, şaşırtıcı bir bilgelikle donatılmış bir canlı, bir ipek böceği. İki ay kadar süren yaşam süresinde geçirdiği aşamalar insanı çok aşan öğretilere işaret etmektedir dikkatli bakılırsa. Bu naif tırtılın dut yaprağını ipeğe dönüştürmesi belli bir doygunluğa gelince kendini yok edecek ipekten bir sanat eseri olan içinde kendini yok edeceği mezarını, yani kozasını örmesi muhteşem bir metafor. Koza içinde kalan tükenmiş bedeninden tamamen başka bir varlığa, bir kelebeğe dönüşmesi ise tamamen bize perdelenmiş başka bir metafor ve erişilmez bilgi veriyor. İpeğinin en verimli şekilde kullanılması için kaynar su içine atılarak öldürülmesi gereken krizaliti eğer kozasından bir kelebek olarak çıkmasına izin verilirse yalnızca bulunduğu kutu içinde uçması sınırlandırılmıştır, özgürce uçamayan bir kelebek olarak yaşamını tamamlayacak olması yumurtalarını aynı yere bırakması için gerekmektedir. Kadın fıtratıyla da benzeştirdiğim bu eşsiz varlığın kısa yaşam süresinden hiçbir kitaptan öğrenemeyeceğim kadar çok şey öğrendim.
Bir röportajınızı izlerken "güncel sanat" yapmaya çalıştığınızdan bahsettiğiniz bir kesite denk geldim. Genellikle cinsiyet eşitsizliği hakkında farkındalık oluşturmak için sergiler açtığınızı söyleyebilir miyiz?
Perde kavramını irdelemeye çocuk yaşlarda karşılaştığım gizemli bir varlığın izlerini takip ederek ve onun yaşam döngüsünü her yıl yeniden deneyimleyerek, notlar alarak ve her seferinde yeni bir özelliğini tanıyarak geçirdiğim yıllar içinde başladım ve uzun yıllar sürdürdüm. Bu kavram bana şunu öğretti: "Daha dikkatli bakmalısın; kulak kesilmeli, gözünü açmalı, bütün dikkatini vermelisin, belki tam olarak yine de aradığını bulamayacak fakat ona çok yaklaşacaksın, yüreğini titretecek kadar.'' Arayışımın odak noktasını bu düşünce oluşturdu. Bu öğrenme ve keşif yolculuğu sonunda beni şu anlayışa getirdi: "Hayatın içindeki sanatı ve bilgiyi keşfet ve hayatı sanatlı yaşa."
Bakmakla görmenin farklı şeyler olduğunu anladığım zamanlardan bu yana farkındalıkla görmenin bir bilinç işi olduğunu biliyorum. Gombriç Sanatın Öyküsü kitabının ön sözünde yaklaşık olarak şöyle der: "Estetik bilinç ve kaygı bazılarımız için sıradan bir şeyken, bazılarımız için olmazsa olmaz hayati bir değer, bir yaşam koşuludur." Bu kişilik özelliği sanatla uğraşan insanlarda belirgin olarak ortaya çıkar. Sanata yatkın olan kişi varlığa, doğaya yakındır, oradaki muhteşem sanatlı yaratımdan öğrenir ve o ilhamla sürdürür sanatını, benim serüvenim de böyle devam etti, anladım ki var olan sanatlı yaratımın altındaki bilgiyi anlamı keşfetmek ona işaret etmek ve ona uygun değerler üretmek gibi bir amaca hizmet etmeliyim. Güncelle olan ilişkim de böyle başlıyor.
Çağımız artık kalın kitapların okunamadığı, fiziksel olarak müzeleri, galerileri gezmeye çok zaman ayıramadığımız bir sürece doğru hızla akıyor. İnsanlara sunulan sanat eserleri en hızlı erişebilecekleri mecralardan görsel malzemelere doğru yapılanıyor. Bunun ne kadar sanat olup olmadı tartışılır bir konu. Sanatçının kendi çağının sanatına uyum sağlayamaması bana çok doğru gelmiyor, bu nedenle çağdaş sanatla da ilgiliyim. Günümüz insanına yine bugünün imkânlarıyla nasıl ulaşabilirim diye düşündüğümde disiplinler arası etkinliklerin yani içinde her tür tekniği barındıran çalışmaların olduğu küresel etkileşimleri olan büyük ölçekli sanatsal faaliyetlerin içinde oluyorum. Bir tual resmini, üç boyutlu bir malzemeyi dijital alana taşıyabilir orada etkileşimini artırabilirsiniz fakat onun fiziksel yapısını da bir galeride ya da müzede gösterebilir muhafaza edebilirsiniz. Benim sanatım her şeyden önce yukarıda da yazdığım gibi varlıktaki sanatı keşfetmek ve oradaki estetik yapının altındaki bilginin, anlamın altını çizebilmek, becerebiliyorsam şayet estetik bir dil kullanarak ifade etmekle ilgili ve bunu en yeni ve benim için en kullanışlı malzemeyi tekniği kullanarak oluşturabilirim. Şimdiye kadar yaptığımız güncel sanat etkinlikleri arasında bu yıl mayıs ayında dördüncü kez tekrarlanacak olan Uluslararası İstanbul Trienali ve yine kadınlar günü dolayısıyla kadın sorunlarına odaklandığımız uluslararası multidisipliner üç sergi gerçekleştirdik.
Güncellik ya da çağı yakalamaktan bahsetmişken İslam sanatları hakkındaki çalışmalarınızı ve demeçlerinizi de biliyoruz. İslam sanatları çağdaş sanatta kendine yer edinemez mi?
İslam sanatları kavramsal anlatımı yoğun, soyut, sembolik, zengin bir dile sahip. Çok kıymetli, eşsiz bir ifade biçimi çıkmış bu coğrafyadan. İslam sanatlarının klasik formlarının özgün eserlerini çok iyi muhafaza etmeli, onlardaki estetiği ve kavramı iyi anlamalıyız diye düşünüyorum. 5 yıl önce Bağımsız Sanat Vakfı'nda yaptığımız bir proje ''Anadolu Selçuklu sanatı ve güncel imgeler'' adını taşıyordu. Yedi ay süren bu projede güzel sanatlar ve sanat tarihi bölümlerinde mezun 40 öğrencimiz yer almıştı. Proje süresince Anadolu Selçuklusunu, verdiğimiz seminerlerle ve bu coğrafi bölgelere yaptığımız gezilerle yerinde görerek katılımcılarımıza tanıtmaya çalıştık, sonrasında atölye çalışmalarımızda zihinlerinde kalanlarla güncel işler yapmaları için imkânlar hazırlamıştık. Proje bitiminde bir sergi, kapsamlı bir kitap ve bir film ortaya çıktı. Bu çalışma gibi ayakları yere basan öğretici çalışmalar yapmaya devam ediyoruz çünkü doğru yolun buradan geçtiğine inanıyorum.
Bu coğrafyanın mirası üzerinde yürünecekse güncel malzemeleri kullanarak felsefi içerikler oluşturacak şekilde yeni form ve anlatımlarıyla günümüz sanatının içinde yer almasının önemine işaret etmek isterim. Arap alfabesinin harflerini üç boyutlu hale getirerek güncel sanat yapmış olmayız. İslam sanatının arabesk formları ve kaligrafisi uzun yıllardır dünyada çağdaş sanat tasarımlarında başarıyla kullanılıyor zaten. Öykünmeye dayalı, özgün olmayan formları bağlamından koparıp sunarak yeni bir şey söylemiş olmayız, bu şekilde çağdaş sanatın içinde olmayı düşünmek, hem bu güzel formları ilk kez oluşturanları ve hem de günümüz sanatını basite almaktır.