Joanne Kathleen Rowling (BİRLEŞİK KRALLIK)
SAMİMİ DÜŞÜNCELERİ AÇIKLAYINCA LGBTI LOBİSİNİN MEDYA LİNÇİNE UĞRADI
Geçtiğimiz ay dünya çok ünlü bir ismin uğratıldığı LGBTI medya linçi ile daha karşılaştı. Dünya çapında 500 milyondan fazla satılan Harry Potter serisinin yazarı J. K. Rowling, sosyal medyada cinsiyet değiştirme ve eşcinsellik konusunda olumsuz görüşlerini paylaşınca ülkesi İngiltere başta tüm dünyadan eleştiri ve hakaret yağmuruna tutuldu. Bu denli şöhretli bir yazarın transeksüel eğilimleri onaylamaz nitelikteki beyanları LGBTI lobisi tarafından küresel bir medya karalama kampanyası ile karşılaştı. Dünya çapında eleştiri yağmuruna uğrayan Rowling'e "homofobik", "gerici" hatta "b.k" sıfatları yakıştıran bu medya karalamasının tek nedeni onun şu tür samimi sözlerinden başkası değildi: "Cinsiyet gerçek bir şey değilse, kadınların yaşama gerçekliği de dünya çapında silinir. Tanıdığım ve sevdiğim trans bireyler var, ama cinsiyet konseptini silmek, birçok kişinin yaşamlarını anlamlı bir şekilde tartışabilmesini de ortadan kaldırır."
Oleg Sokolov (Rusya)
YOKSA, BİR HANNIBAL LECTER VAKASI DAHA MI?
Şu sıralar Saint Petersburg'da Rus toplumunun merakla izlediği ilginç bir ceza davası sürüyor. Napolyon dönemi uzmanı bir tarihçi ve kayda değer bir entelektüel olan Oleg Sokolov'u hâkim karşısına çıkaran bu dava tarihle, kültürle ya da Napolyon'la ilgili değil. Kasım 2019'da tutuklanan Saint Petersburg Üniversitesi'nin 63 yaşındaki profesörü Sokolov resmen 24 yaşındaki öğrencisi ve sevgilisi Anastasya Eşçenko'yu öldürmekle ve daha ötesi canavarca cesedini parçalayarak nehre atmakla suçlanıyor. Ceset parçaları nehirden çıkarıldıktan sonra Sokolov polise cinayeti itiraf da etti. Ruslar konuyu daha ziyade kadına karşı şiddet bağlamında tartışsa da isnat edilen suçun şiddeti ve hunharlığı aslında eğitimli bir akademisyenin Kuzuların Sessizliği filmindeki rafine bir kültüre sahip entelektüel sapık katil Hannibal Lecter'a dönüşüp dönüşmediği ya da nasıl olup da dönüşebildiği gibi merakı mucip bir tartışmayı da içeriyor.
Fabrizio Calvi (Fransa)
BEYAZ SARAY'DAKİ MAFYA BABASINI YAZAN GAZETECİ
Mafya üzerine kitapları ile tanınan Fransız araştırmacı gazeteci Fabrizo Calvi'nin soruşturmalarına dayanan ve haziran ayında yayınlanan kitabının başlığı oldukça kışkırtıcı: Beyaz Sarayda Bir Mafya Babası (Un Parrain A La Maison Blanche). Calvi Trump'ın başkan olmadan önce ve sonra mafya ile kurduğu ilişkileri ve bunların Beyaz Saray'a uzanan kısımlarını ifşa etmeyi hedefliyor. Yazar Calvi'ye göre müteahhit Trump'ın gizli bir hayatı var ve bu büyük ölçüde İtalyan, Amerikan ve Rus organize suç gruplarıyla yapılan ortaklıklara dayanıyor. Calvi kitabında bugüne dek FBI ile ilişkileri sayesinde hep paçayı sıyırdığını ileri sürdüğü Trump'ın İtalyan mafyası yardımıyla diktiği binaları, karanlık işlere bulaşan bankalardan aldığı kredileri, Moskova suç dünyası bağlantılı netameli para akışlarını, muhbirlik yaparak FBI soruşturmalarından nasıl sıyrılmayı başardığını anlatıyor.
PARASIZ KALAN KİLİSE, CEMAATİNİ "ABONE" YAPMANIN PEŞİNDE (İSPANYA)
Din ile dünya işleri öyle söylendiği gibi kolay kolay ayrılacak cinsten değil. Dünya işleri de paradan ayrılacak gibi değil. İspanya Katolik Kilisesi'nin son dönemlerdeki en büyük meselelerinden birini bu ikilem oluşturuyor. Koronavirüs sürecindeki tecrit nedeniyle bağlılarını ağırlayamayan ve bu nedenle en önemli gelir kapılarından biri olan bağışlardan mahrum kalan kurum 23 bin kilisenin kapalı kalıp ayda 20 milyon euro zarar etmesinden ileri gelen gelir kaybını telafi için şimdi çok uyanık bir formül üzerinde çalışıyor. Bu "sürdürülebilir, inovatif ve yaratıcı" formül ise Kilise cemaatini ve müdavimleri "abone"ye çevirmek. İspanya Katolik Kilisesi'nin ekonomik işler sorumlusu Fernado Gimenez Barriocanal bağışları sürekli hale getirmeyi amaçlayan bu formülü şöyle açıklıyor: "Bu tıpkı internetteki müzik ya da sinema-tv platformlarına abone olmak gibi. Böylelikle ödediğim aylık bağışın kendi kilisemin kasasına girmesine ben karar vereceğim." Nasıl fikir ama?
ŞU SIRALAR BATI PEK SİYAHÎ SEVER OLDU (KÜRESEL)
Yüzlerce yıl refahının temelini sömürgecilik ve köle ticaretine yaslayan Batılı ülkeler şu sıralar siyahların öfkesini dindirmenin peşinde. Zira ABD'de siyahî vatandaşların polis tarafından öldürülmesi ile başlayan yıkıcı protestolar birçok ülkeye sıçradı. Şu sıralar Avrupa ve Amerika'da palyatif göstermelik çözümlerle göz boyama mevsimi gelmiş bulunuyor. Örneğin ABD Hava Kuvvetleri'nin başına ilk defa bir siyahî getirildi: General Charles Brown Jr. Dünya Ticaret Örgütü'nün yeni başkan adayı olarak Nijeryalı kadın finansçı ve siyasetçi Ngozi Okonjo-Iweala'nın ismi dolaşıma çıkarıldı. Birleşmiş Milletler de topa girdi ve BM İnsan Hakları Konseyi ırkçılık ve polis şiddeti üzerine bir toplantı düzenledi. BM İnsan Hakları Komisyonu başkanı Michelle Bachelet de ırkçı şiddeti, sistematik ırkçılığı ve ayrımcı polis uygulamalarını eleştirerek Batı'yı sömürgecilik ve kölecilik mirası ile yüzleşmeye çağırdı. Sizin anlayacağınız Batılı devletler ve kontrolü Batı'nın elinde olan kurumlar şu sıralar pek siyahî sever, pek eşitlikçi ve pek kölecilik düşmanı oldular.
BATIDA AŞIRI SAĞ VE IRKÇI TERÖR SALDIRILARI SON 5 YILDA 3 MİSLİ ÇOĞALDI (AVRUPA-OKYANUSYA-ABD)
Şu sıralar Batı'da gündemde ırkçılık ve ayrımcılık var ancak siyahîler üzerinden konuşuluyor. Oysa ırkçı zihniyet ve aşırı sağ ayrımcılığını sadece ten rengi üzerinden yapmıyor. O unsurlardan sadece biri… Bir diğer nokta ise pek çok yerde aşırı sağcı ve ırkçı terörist teşkilatlanmaları oluşmuş durumda. BM Karşı Terörizm Komitesi'nin uyarısına göre aşırı sağcı grup ve örgütlerce ırkçı saiklerle işlenen terör saldırıları tüm dünyada büyük bir yükseliş içinde. Uluslararası Ekonomi ve Barış Enstitüsü'nün hazırladığı Küresel Terörizm İndeksi bu yükselişi rakamsal olarak teyit ediyor. Buna göre aşırı sağcı grupların terör eylemlerinin Avrupa, ABD ve Okyanusya'da son 5 yılda 3 misli artış gösterdiği ve küresel bir tehdit hâline geldiği kaydediliyor. Bir notu da ekleyelim; Batılı ırkçı ve aşırı sağ eylemcilerinin hedefi sadece siyahîler değil; Müslümanlar, Araplar, Afrikalılar ve Asyalılar başta olmak üzere kendilerininkinden farklı olan tüm milletler, kültürler, dinler ve renkler…
BİR HASTANE FATURASINDAN SAĞLIK SİSTEMİNİ OKUMAK (ABD)
ABD vatandaşı Michael Flor Koronavirüs nedeniyle mart ayı başında Seattle'da bir hastaneye yatırıldı ve tam iki ay tedavi gördü. 62 gün sonra taburcu edildi. Ne var ki taburcu olurken az daha kalp krizi geçirecekti. Lakin bu sefer Koronavirüs'ten değil, hastane faturasından dolayı. Fatura tam 181 sayfadan oluşuyordu ama en vurucu unsuru ödemesi istenen rakam oluşturuyordu: 1 milyon 222 bin 501 dolar 4 cent… Odasında 42 gün yoğun bakımı için gün başına 9 bin 736 dolar, tecrit edilen odası ve özel kıyafetlerle verilen sağlık hizmetleri için 408 bin 912 dolar isteniyordu. Ayrıca solunum makinesine bağlı kaldığı 29 gün için de 82 bin 215 dolar. Ölümden döndürüldüğü iki günlük kurtarma müdahaleleri için de 100 bin dolar isteniyordu. Yaşlılara yönelik bir sigortadan yararlandığı ve söz konusu hastalık Covid-19 olduğu için Flor'un şimdilik bu meblağın tümünü ödemesi gerekmiyor ancak sadece bu fatura bile ABD'deki sağlık sistemi hakkında çok şey anlatıyor. Tıpkı 70'lik Flor'un şu sözü gibi: "Hayatta kaldığım için suçluluk hissediyorum."