Statta maç izleme zahmetine kim katlanır?
Evimizde otururken, Amerika'nın bir kasabasındaki fabrikadan sipariş vermenin getirdiği kolaylığı, teknoloji nostaljisiyle eleştirmek ne kadar adaletli olur? Ya da hastalıkların tedavi edilmesini, kısalan yolları, adına görüntülü konuşma dediğimiz binlerce kilometre uzaktaki sevdiklerimizle yüz yüze görüşme imkânlarını sunan yeni teknolojileri, üzeri toz kaplamış duygularımızla eleştirmemiz ne kadar doğru olur?
Elbette teknolojiyle beraber bozulan sosyal ilişkileri, sarsılan ahlaki düzeni ya da insanların birbirlerine yabancılaşmasını kabul ediyorum. Ancak bunun suçlusunu teknoloji değil; buna her zaman meyilli olan insanın, teknolojiye teslimiyeti olarak düşünüyorum. Üniversitede bir hocam şöyle derdi: "Kumandası olanın kötüsü olmaz..."
Bu teslimiyetin en net örneklerinden biri izleme alışkanlıklarımızda oldu. Z kuşağında televizyon izleme alışkanlığı yerini Youtube başta olmak üzere kapalı devre, abonelikle yayıncılık yapan içerik üreticilerine bıraktı. Bu da "sen ne zaman yayınlarsan izleyeceğim" kabulünü; "ben ne zaman istersem o zaman izlerim" rahatlığına bıraktı. Bu rahatlıkla beraber ortaya yeni bir sorun çıktı. Artık her yerde, telefondan içerik izleme imkânı sunan bu yeni teknolojik yapı, içerik tüketicisini "yerinde izleme" davranışından vazgeçirmeye başladı. Bu vazgeçiş çok eskiye dayanmayan bir tarihte başladı.
Bu satırların yazarı ortaokul çağlarında Adana'da yaşarken televizyondan futbol maçı izlemeye alışıktı. Ancak yaşadığı şehrin takımı olan Adanaspor o zamanlar adı "1. Lig" olan şimdinin "Süper Lig"inde oynadığı için belirli aralıklarla şehre ülkenin en önemli dört takımı maç yapmaya gelirdi. Bu da "yerinde izleme" dürtüsünü harekete geçirir ve Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor gibi takımları izleyebilmek için çoğu zaman elinde bileti olmadan sabahın erken saatlerinde stada giderdi.
Şu an 30'una yakın ya da geçkin her futbolseverin hatırasında stat gişelerinde bilet sırası bekleme, biletsiz "bire-iki" yaparak maça girmeye çalışma gibi hikâyeler vardır. Oysa günümüzde hiçbir ortaokul öğrencisi (artık ortaokul deniyor mu?) statta maç izlemek için heyecan duymuyor gibi geliyor bana...
Dijitalin merkezine doğan Z kuşağı
Bunun altında birçok sosyolojik neden yatıyor olabilir. Ancak dönüşümün (ortada bir dönüşüm olduğunu kabul etmek lazım) en önemlisi dijitalin merkezine doğan Z kuşağının, oturduğu yerden bir cep telefonu ile alabildiği hazzı garanti edemeyen futbol maçına gitmeyi düşünmemesi.
Haksız da sayılmazlar; oynayacakları oyun ya da izleyecekleri dizi, olasılık üzerine kurulu futbol maçını statta izlemenin riskini taşımıyor. En fazla bir bölüm kötü olur ama sonrasında telafi edilebilir ve bu ikisinin arasında geçecek süre maksimum birkaç dakika olur. Oysa bir futbol maçınınne kadar iyi ya da ne kadar kötü olacağına dair hiçbir garanti yoktur.
Barcelona'nın dünyanın en iyisi olduğu dönemde İskoçya'dan Celtic takımına yenildiği bir maçı hatırlıyorum. Rakip kaleye sadece beş şut çeken Celtic, iki gol atmış; Barcelona ise 23 şut çekmiş ve ancak bir gol atabilmişti. Gençler, ellerinde müthiş bir izleme teknolojisi varken, hazzın ve keyfin garantisini sunmayan futbol maçını izleme zahmetine neden katlansınlar ki?
Bunun olabilmesi için gerçek bir futbol tutkusuna sahip olmaları lazım. Ancak –bu sözü pek sevmesem de bu gibi zamanlarda durumu daha iyi ifade edecek başka bir şey bulamıyorum- endüstriyelleşen futbolda, "futbol tutkusu" nesli tükenmekte olan bir canlı gibi. Romantizmle, nostalji severlikle, bireysel çabalarla türü korunmaya çalışılsa da kapitalizmin vahşi doğasında güçlü düşmanlarına (benzetme amacıyla) karşı hayatta kalması zor.
"Sıradan" değil, "özel" hissettirecek aksiyonlar
Günümüzde AVM'ler ya da sinema salonlarındaki haz garantili filmler, Instagram'da bol beğenisi olan geziler gibi alternatif aktiviteler, futbol maçlarının yerini çoktan almaya başladı bile... Eskiden benim gibi taraftarı olmadığı takımın maçına bile bir "olay" olduğu için giden çocuklar artık yok. Bunu ahlar, vahlar eşliğinde söylemiyor, bir realiteden bahsediyorum. Youtube'dan video izlemek hatta yayıncı olmak, Twitch'ten bilgisayar oyunu oynayanları izlemek (garip ama böyle bir şey var) ya da birkaç arkadaş yan yana gelip PUBG/Fortnite gibi oyunları oynamak; stada giderek futbol maçı izlemekten daha önemli bir "olay" artık.
O zaman ne yapmak lazım? Meşhur bir söz vardır, "Futbol asla sadece futbol değildir" diye. Günümüzde bir futbol maçı da sadece bir futbol maçı olmamalı. Hakemin düdüğü ile başlayıp, 90 dakikanın sonunda bitmemeli. İnsanların haz alma duygularına dokunacak aktivitelerle maç öncesi ve hatta maç sonraları doldurulmalı.
Gençlere nasihat vermenin işe yaramadığını anlamak lazım. O cep telefonu cepten çıkacak, kamera açılacak, video ya da fotoğraf çekilecek. Hâl böyleyken bunu avantaja çevirecek projeler statlara entegre edilebilir.
Çağımızda artık kimse sıradan olmak istemiyor. Kendine göre bin bir zahmetle maça gelen taraftara da "sıradan" değil, "özel" olduğunu hissettirecek aksiyonlar yapılarak, belki de seyirci yeniden yerinde izlemeye ikna edilebilir.