Kanadımı kırdılar yine de uçtum anne!
Arjantin'in Buenos Aires kentindeki San Francisco Solano Caddesi ile Türkiye'nin Ağrı ilindeki Diyadin ilçesine bağlı Günbuldu köyü arasında nasıl bir bağ olabilir? Aralarında neredeyse 40 sene olan acıklı iki öykünün farklı kahramanları ve onların futbol aşkıdır bu bağı kuran. Bu, kolları olmayan iki genç adamın ayrı ayrı futbola nasıl sarıldıklarının acıklı öyküsüdür. Önce Türkiye'den başlayalım, sonra geçmişe, 1970'lere doğru zamanda yolculuğa çıkalım.
Okulu bırakıp çobanlığa başladı
Ağrı'nın Diyadin ilçesine bağlı Günbuldu köyünde her zamanki gibi koyunlarını otlatmaya çıkmıştı 16 yaşındaki Ramazan Taşdemir. Sekizinci sınıfı bitirdikten sonra ailesine yardımcı olmak için okuldan vazgeçmek zorunda kalmıştı. 14 yaşında başladığı çobanlık meselesini iki yılda çözmüş, aslında okusa ne kadar başarılı olacağını göstermişti fakat hayat şartlarının zorluğuna boyun eğmekten başka çaresi yoktu genç adamın. Cebine pek para girmese de koyunları ona her yıl beş kuzu hediye ediyor, o da bu miniklerle beraber günlerini geçiriyordu. Bir yandan da askerden gelmesini beklediği ağabeyiyle İstanbul'a gitme ve para kazanacağı bir işe girerek ailesine gerçekten yardımcı olma hayalleri kuruyordu ancak birkaç gün sonra düşleri kâbusa dönüştü.
Tellere takılan güvercine kayıtsız kalmadı
Bir ekim soğuğunda, erken saatlerde düştü yine yollara Ramazan. Yolda giderken gözü elektrik tellerine takıldı. Tellerde çırpınan bir güvercin vardı. Sıkışmıştı ve kendi çabaları ile kurtulacağa da benzemiyordu. 16 yıllık kalbinin bir bölümü hayvan sevgisi ile dolu olan Ramazan dayanamadı ve tellere tırmanarak güvercini kurtarmaya karar verdi. Güvercini kurtardı kurtarmasına ama kendi kanatlarını kurtaramadı. Elektrik akımına kapılan Ramazan bilincini yitirdi ve yere düştü. İmdadına yetişen köylüler olmasaydı belki de oracıkta ölecek; koyunları, kuzuları sahipsiz kalacaktı. Ramazan yaşıyordu ancak doktorların bütün çabalarına rağmen iki kolunu da dirseklerinden itibaren kaybetti. Annesi "Yavrum kolsuz, kanatsız kaldı" diye gözyaşı döküyordu başında.
Çok sevdiği Fenerbahçe'siyle kucaklaştı
Ramazan'ın hikâyesi haberlere konu oldu ve bütün Türkiye onun için seferberlik ilan etti. Genç adam tedavisinin devamı için Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne alındı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bizzat telefonla arayarak Ramazan'ın bütün ihtiyaçlarının giderileceği ve protez kol sağlanacağı sözünü verdi ama Ramazan'ın aklında başka bir şey vardı. O, çok sevdiği Fenerbahçe'nin stadına gitmek, orada maç izlemek istiyordu. Hatta eğer bu talihsiz kazayı yaşamamış olsaydı, ağabeyi ile çalışmaya gelecekleri İstanbul'da kazanacağı paradan biriktirdikleri ile Kadıköy'de maça gitmeyi bile planlamıştı. Yine de Ramazan'ın bu isteği olaydan yaklaşık bir yıl sonra gerçek oldu. Fenerbahçeli bazı iş adamlarının devreye girmesiyle Ramazan İstanbul'a getirildi, Bursaspor'la oynanan maçı özel locadan izledi, hatta yeni transfer İslam Slimani ile de tanıştı. O gün Ramazan'ın gözlerindeki gülüşün aynısı, 1978 yılında Arjantin'deki bir başka genç adamda da vardı.
Ağrı Diyadin'den Buenos Aires'e...
Buenos Aires... Feria de San Pedro pazarı, Evita müzesi, Monumental Stadı ve biraz tehlikeli olsa da La Boca Caddesi... Bu güzel Arjantin şehrinde, San Francisco Solano Caddesi'nde Victor Dell'Aquila adlı 12 yaşında bir çocuk yürüyor. Biraz sonra yaşayacaklarından habersiz kim bilir hangi maçı düşünüyor. Belki de kendini o maçtaki bir futbolcu olarak hayal ediyor ancak "olmuştur olacak olan" derler ya hani, yanından geçtiği bir elektrik direği devriliveriyor ve Victor direkten yayılan elektrik akımına kapılıyor. Yoğun bakımda hayata döndürülen Victor iki kolunu da neredeyse omuzundan itibaren kaybediyor. "Beni neden yaşatıyorsunuz" diye doktorlara isyan eden Victor'a doktoru, "Evlat, annene hayatını geri vermelisin" diyor. O sırada evladının başına gelenler karşısında çaresizce gözyaşı döküp dua eden annesine. Tıpkı Ağrılı Ramazan'ın annesi gibi…
Nasıl ki Ramazan'ın hayali Fenerbahçe maçını tribünden izlemekti ise, Victor'un hayattaki en büyük tutkusu da futboldu. Kolları yokken hayata tutunmasını sağlayan futbol sayesinde tarihe geçeceğini, futbol dünyasının en unutulmaz karelerinden birinde başrol oynayacağını nereden bilebilirdi ki? Bunun için tarihi bir kez daha büküyoruz ve 1978 Dünya Kupası'na gidiyoruz...
Konfeti kaplı sahada unutulmaz final
Arjantin'de düzenlenen turnuvadan iki yıl önce General Jorge Videla kanlı bir darbe sonucu yönetime el koymuştu. Arjantin Millî Takımı'nın başında her gün darbeci yönetimi eleştiren sol görüşlü, sigara ve gece hayatı bağımlısı teknik direktör Cesar Luis Menotti vardı. Böyle bir iklimde oynanan Dünya Kupası'nda ev sahibi Arjantin açıkça hakemler tarafından kayrılarak
finale kadar geldi. Rakipleri ise dönemin Avrupalı efsanesi Hollanda'ydı. İşte o final sonunda Dünya şampiyonluğu unvanını Arjantinliler kazandı.
Birbirine sarılmış iki futbolcu ve o an!
Tribünler çığlık çığlığa coşarken saha içinde de Arjantinli futbolcular büyük sevinç yaşıyorlardı. O sevinç karelerinden birinde kaleci Ubaldo Fillol dizlerinin üzerine çökmüştü. Takım arkadaşı defans oyuncusu Alberto Tarantini de onun yanına geldi ve takım arkadaşına sarıldı. İşte o anda, tribünde kendisini tutamayıp sahaya atlayan genç Victor kendini iki futbolcunun yanında buldu. Sarmaş dolaş futbolculara katılmak istedi ancak iki kolu da yoktu. Yine de sarıldı. Fiziksel olmasa da ruhen onlara sarılıyor ve mutluluklarını paylaşıyordu. Tarihe geçen o an bir fotoğrafçı tarafından donduruldu ve yıllar sonra güvercini kurtarmak için kollarını kaybeden ve bundan hiç de pişman olmayan Ramazan'ı görünce akıllara geldi.
Futbolun güzelliklerini göreceğimiz günlere
Arjantin'in Buenos Aires kentindeki San Francisco Solano Caddesi ile Türkiye'nin Ağrı ilindeki Diyadin ilçesine bağlı Günbuldu köyü arasında nasıl bir bağ olabilir? Çok ama çok güçlü bir bağ olabilir. Hayata tutunmak için kollara ihtiyaç duymayan iki genç adamın bağı mesela. Bir annenin evladına duyduğu sevginin gücü mesela… Toplumun zor durumdaki insanlara göstereceği ilginin yarattığı pozitif etki mesela… Ve futbol mesela… Sürekli öne çıkarılan kavgası, dövüşü, gürültüsü, patırtısı, kiri, pası, tozu yüzünden güzelliklerini bir türlü fark edemediğimiz futbol mesela...